25 Eylül 2008

Çıplak Gözlerle Zaman

Askerlik birçok anlamda insanın zihnini uyuşturuyor sanırım, çoğu zaman kendimle başbaşa kalamıyorum ama kalabildiğim nadir anlardan birinde yazmışım "askerin not defterine"...

Hafif bir tonumdayken bir çift çıplak göz ile baktım dünyaya. Duygularım ve düşüncelerim bir kenarda, etrafıma bakındığımda dünyada ki en yalnız gözlerin benimkiler olduğunu farkettim. Hiçbir fayda veya bilgi beklemedim gözlerimden, sadece izledim. İşte o anda zamanı hissettim. Beni çevreliyordu, diğerleri ona kapılmış sürüklenirken ben zamanı hissediyordum. Onu kaçırdığımı düşünmedim, ya da ona yetişebileceğimi. O her zaman kendini yeniliyordu. Tüm dünya akışının matematiksel bir formüle bağlı olduğunu hayal etseydik, zaman sürekli değişen bir katsayı olurdu, tüm sonuçları etkileyen bir katsayı.

İşte tam böyle anlarda insanın aklına bir anda tek bir şey geliyor; sevdiği kişi. O düşüncemde sabit kalıyor, bu kadar hızlı akan, değişen zamanın içinde sığınılacak güvenli bir sığınak gibi. Zamanı izleyen çıplak gözlerim artık yalnız hissetmiyorlar. Onun şu anda, şu saatte ne yaptığını hayal etmeye çalışıyorum. Acaba onun gözleri şu anda neleri görüyordur? Onlar da çıplak mıdır? Acaba onlarla birlikte izleyebilecek miyiz zamanı; zamanı geldiğinde?

5 Eylül 2008

Genetik Endüstrisi ve Robot Teknolojileri

Bir yanda en insansı robotu üretmeye çalışan bilim insanları, diğer yanda ise genleriyle oynanmış "akıllı" organizmalar.

Her ikisinin de hedefi bir, insanlığa daha iyi hizmet edebilmek.

Bir yanda dakik birebir itaat eden makinalar, diğer yanda ise hareketleri makinalar kadar kesin olmayan, henüz hayatımıza dahil olmamış organik yapılar.

Robot sektöründeki yüksek maaliyetlere karşılık organik akıllı organizmalar çok daha ucuz ve hızlı üretilebilmeleri...

Gelecekte bence her ikisi de hayatımızda olmaya devam edecek, genleriyle oynanmış akıllı organizmalar çok daha fazla hayatımızda yer alırken robotsu mekanizmalar daha çok ağır işler de kullanılabilir.

Böylelikle hayatımıza yeni sosyal sınıflar katılabilir; işçi kısımında mekanik robotlor, hizmet sektöründe ise akıllı organizmalar. İnsanların çoğunluğunu ise daha az iş imkanları bekleyecek.

1 Eylül 2008

Geleceği planlamak, kiralamak ve dinlemek

Hayatımıza dair ne kadar plan yapabiliyoruz, ne kadarı düşündüğümüz gibi gelişiyor bilemiyorum. Kafamızda belli hayaller var geleceğe dair ve düşününce bu hayaller bana o kadar dar görüşlü geliyor ki, en azından kendi hayallerim. Bazen hayallerimi Türkiye'nin 5 yıllık kalkınma planlarına benzetiyorum, hani hiç tutturulamayan hedefler konur, beylik sözlerle bezenir bir de... (Gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülke seviyesine geçiş falan gibi) Ben kendimi bildim bileli bu laf söyleniyor, bence gelecek nesiller bu lafı deyim yapabilirler.

 Gelişmekte olan ülkeden gelişmiş ülke seviyesine ulaştığımızı görmeden paçayı sıvama

Küçük çocuğa sorar ailesi büyüyünce ne olacaksın diye, o da bi yerden astronot görmüştür, astronot olacağım der.

Oğlunun gelecekte aç kalacağını düşünen baba;
- Oğlum istersen mühendislik oku, hala istersen oradan astranotluğa yatay geçiş yaparsın

Babanın oğlunun hayal gücünü kırıp onu yönlendirmesinden korkan anne;
-Aa ne alaka Fikret, astranot olmak istiyorsa astranot olsun benim oğlum, ne de yakışır o fanusun içine oğlumun koca kafası aman da aman

Konu hakkında derin bilgisini göstermek isteyen yeni ergen abi ise;
- Oğlum astranot olma lan, çok rahatsız o kıyafetler

İşte benim gelecek hakkında ki hayallerim de astranot olma hayali gibi. Biraz plansız, biraz hayalperest ve biraz da kiralık.

Kiralık diyorum çünkü hayal ettiğim çoğu şeyi başka bir yerden görüp özenerek hayal ediyorum bence. Kafama yerleştirilmiş belirli hayat biçimleri var ve hayat bize bunlardan farklı şeyler sunduğunda hevesim kırılıyor, şaşırıp kalıyorum ve bir şekilde hedefime ulaşamamış gibi hissediyorum. Bunlar bir şekilde üzerimde baskı yaratıyor olmalı.

Bence geleceğimin her adımını planlamak onu sınırlamak olur, geleceğimi başkalarının hayallerine göre kiralamak ise onu harcamak olur. Belki de yapmam gereken sadece onu dinlemektir, olayları akışına bırakmak değil de, açık gözlerle hayatın bana sunduklarını takip etmeli ve onları anlanlandırmalıyım kafamda. Bu düşünce yapısını "geleceği dinlemek" olarak adlandırıyorum.

26 Haziran 2008

Komutanlık

Bazen liderlik kavramını düşünürüm, neden bir lidere ihtiyaç duyar insanlar diye. Demokrasi bir bakıma toplu iradeyi simgelese de gene demokraside bile genel bir "başkana" ihtiyaç duyuluyor kararları verebilecek.

Askerlik tabii ki liderlik (komutanlık) kavramının en uçlarda yaşandığı bir ortam, burada yaptığım gözlemlere göre;
Komutan (lider) altındaki insanlara hükmeden değil, altındakilere bilgi ve güven kazandırarak onların kendi kendilerinin komutanı olmasını sağlayan olmalıdır.
Böylelikle belki bir gün liderlik kavramından kurtulup yol gösterici kavramına kavuşabiliriz.

17 Haziran 2008

Küçük bir dişli parçası

Derim pul pul dökülmeye başladı bu sabah ki soğuk duştan sonra, geçte olsa 30 korumalı güneş kremimi kullanmaya başladım. O kremlerin kokusu bana inanılmaz bir biçimde yazı hatırlatıyor, gün içinde birden o koku geliyor kollarımdan ve sanki ayağımda botlar değil de parmak arası terlikler varmış gibi hissediyorum.

Bugün ilk defa askerlikten zevk aldım, neden bilmiyorum, belli bir sebebi yok ama çok yoğun bir çalışma vardı bugün ve çalışan bir şeyin parçası olmak güzel hissettirdi. Çok iyi bakımı yapılmış, yağlanmış bir makinada ki çok küçük bir dişli parçası gibi hissettim.

Birilerini, bişeyleri özlemek güzel bir his; uzaktan bakıyosun ve onların aslında hayatında ne kadar değerli olduğunu görüyosun. Döndüğümde özlem duyduğum şeylere hemen alışmaktan korkuyorum biraz, kavuşma hissinin upuzun sürmesini istiyorum sanırım. Neyse bunları düşünmek için hala erken ve 6 saat sonra kışlada olmam lazım, şimdi ne kadar uyuyabilsem kardır :)

16 Nisan 2008

İlkbahar gibi

Yeşili süsleyen sarı papatyalar üzerinde yürürken kirli ama asil yürüyüşlü bir çoban köpeği koyun sürüsünün önünde yaklaşıyor, arkasından gelen trakyalı çoban aleykum selam diyor;

-abe tatbikat mı var gene?

Koyunlardan bahsediyoruz bir süre, tombul kuyruklu olanlar Ankara koyunuymuş, şu ilerideki ağaçlar zararlıymış aslında koyunlar için ama kaymakamları sağolsun yasaklamış o ağaçları, kitaplar gibi ağaçlar da yasaklanabiliyormuş demek ki... İkisinin de özü aynı ne de olsa.

Bir süre manzarayı izliyorum, ne güzel tam ilkbahar günü diyorum yeşil vadinin üstünde bir yere yetişircesine koşturan şişko bulutları izlerken. Tam o sırada ayağımın dibinde çömelmiş hedef mesafe kartı hazırlayan Hacı Çavuş sesleniyor;

-Gomutanım bu sorumluluk sahaları çift çizgiyle mi yapıyoduk?

-Evet Hacı çift çizgi

Arkamızda 50 tonluk tankın homurtulu motor sesi geliyor.

-Hacı hedef mesafe kartları bitince takımı topla garajlara geri dönüyoruz

Tıpkı ilkbahar gibi, asker olmam dışında...