Şehirdesin, trafik ile boğuşuyorsun, kalabalıktan nefes almak bile zor geliyor, her köşede bir tiyatro oynanıyor daha çok para kazanablmek için... İşte öyle zamanlarda "neyse şimdi bu hayata katlanırım sonra da belki emeklilik günlerinde Anadolu'da küçük bir kasabaya yerleşirim" hayalini kuruyorsun, gerçek olur olmaz ama en azından hayalini kurabiliyorsun... Peki ya o hayal bile suya gömülürse? O zaman nereye gideceksin, nasıl hayal kuracaksın?
5 Mart 2011
13 Kasım 2010
Verilmeyen hizmetin vergisi, sıfır alışveriş bir fiş
Geçenlerde numaramı başka bir operatöre taşımıştım, eski operatörümden son olarak aşağıdaki fatura geldi.
Konuşma ücreti, aylık ücret hepsi "0" ama devlete hala borçlu çıkmışız. Devlet verilmeyen hizmetin vergisini almaya başlayınca böyle garip faturalar çıkıyor ortaya...
14 Ekim 2010
Kader kısmet işleri

Şili ile Türkiye arasındaki farklara bakalım;
15 Eylül 2010
Yunusların Gözyaşları
2010 yılı Türkiye'de Japon yılı olarak kutlanıyor. Bu kapsamda Japon kültürünü ve Japonya'yı tanıtan bir çok etkinlik var Japonya Büyükelçiliği tarafından desteklenen.
Ne yazık ki 2010'da Japonya ismini Türkiye'ye ve dünyaya çok daha farklı bir şekilde, Japonya ve insanlık açısından kötü bir şekilde duyurdu.
Bugün ntvmsnbc'de ki habere göre yunus katliamının yeniden başladığını okudum ve bu katliamın durdurulması ve yunusların insanları eğlendirip para kazanmak uğruna gösteri merkezlerinde hapsedilip stres altında hapsedilmesine engel olmak için neler yapabilirim diye düşündüm ve başlangıç olarak daha fazla insanı bilgilendirebilirim diye düşünerek bu blog yazısını yazmaya karar verdim.
Bunun dışında Türkiye'de Doğa Derneği tutsak tutulan yunuslar için imza kampanyası başlatmış. Kampanya sayfasında yer alan hazır metni japon büyükelçisi Nobuaki Tanaka'ya eposta atabilirsiniz. Bu kampanyaya katılarak da umuyorum sesimizi daha fazla duyurabiliriz.
Live grubundan "Dolphins Cry" şarkısı bu yazıyı bitirmek için uygun olur sanırım.
Live grubundan "Dolphins Cry" şarkısı bu yazıyı bitirmek için uygun olur sanırım.
25 Aralık 2009
Yeni Hayat

21 Kasım'da eşimle beraber yeni bir hayata başladık. Yoğun bir hazırlık sürecinden sonra sonunda evlendik, evlenme hazırlıkları özellikle iki taraf da çalışıyorsa oldukça yorucu olabiliyor çünkü işten arta kalan az zamanı çok iyi değerlendirmek gerekiyor.
Yeni bir ev, yeni eşyalar, hayatımı paylaşacağım eşim... kısaca yeni bir hayat.
Bu arada 6 aydır İstanbul metrosunun ve Marmaray'ın trenlerini üreten Hyundai-Rotem firmasında sinyalizasyon mühendisi olarak çalışıyorum. Demiryollarında sinyalizasyon'u kısaca yolcuların güvenli bir şekilde seyahat edebilmesi için tren ve hat üstü ekipmanlar arasında kurulan sistem diye özetleyebilirim sanırım. Neyse bizim araçlar sayesinde yakın zamanda özellikle iş çıkışı saatlerinde yaşanan yolcu sıkışıklığının çözüleceği müjdesini verebilirim. Belki sinyalizasyon ve yaptığım işlerle ilgili ayrı bir internet günlüğü veya sayfası hazırlayabilirim. Şimdilik vakit bulabilir miyim bilmiyorum ama zaman ayırmaya çalışacağım.
Bir de tekrar dayı oldum, Alp çok sevimli bir bebek. Oldukça sessiz ve düzenli uyuyan bebeklerden. Şimdilik Deniz abisi hala kıskanıyor onu ama zamanla güzel bir abi-kardeş bağı kuracaklarına eminim.
Yazamadığım 6 ay boyunca hayatımda ki değişiklikleri böyle özetleyebilirim sanırım. Halimden oldukça memnunum umarım böyle devam eder.
15 Haziran 2009
Yuva belgeseli

Belgesel gerçekleri yansıtmasının yanında (veya sonucu olarak) oldukça karamsar aslında, belgeselin son beş dakikasında "hala umut var" düşüncesini biraz olsun yaymaya çalışsalar da belgeselin geneline oranla bu bölüm oldukça sönük kalıyor. Karşılacaşacağımız sorunlar hakkında oldukça çarpıcı olan belgeselin, çözüm önerileri konusunda daha bilgilendirici olmasını beklerdim aslında. Ben inanıyorum ki dünyanın sonunu getirecek şey insanların içindeki umudun yokolmasıdır. Eğer dünyaya iki gün sonra engellenemez bir meteorun çarpacağını bilseydik kaçımız ertesi gün işe giderdik? Aslında genç nesillerin daha savurgan, önemsemez olmasının sebeplerinden biri de bu bence, geleceğe dair umutları yok. Şu anki güç savaşları ve anlık kazançlara yönelik dünya düzenine dair haklı olarak bir güvenleri ya da bu sistemin değişeceğine dair bir umutları yok. Bu umutları canlı tutabilmek bence önümüzdeki yıllar için en büyük sorunlardan biri olabilir. Aslında bu tür belgeseller ilköğretim ve lise dönemi çocuklar için dünyanın içinde bulunduğu durumu anlamaları açısından oldukça faydalı olurlardı, tabii biraz daha umut dolu olmaları ve bu çocukların birşeyleri değiştirebileceklerini inandırmaları şartıyla. Keşke her ilkokul ve lisede haftada bir saat de olsa bir belgesel saati düzenlense...

Bu arada belgeseli seyrettikten sonra duşa girdim, belgeselde bahsedilen dünya su kaynaklarının tükenmesinin de etkisiyle aklıma küçük bir fikir geldi. Çoğumuz duşa girdiğimizde sıcak suyu açarız ve bir süre akıp giden suyun yeterli sıcaklığa ulaşmasını bekleriz. İşte bu süre zarfında belki de 1 litre su boşu boşuna akar. Bunu engellemek aslında kolay olabilir ve insanların duş alma sayısını düşünürsek toplamda büyük bir israfın önüne geçilebilir. Şöyle bir çözüm düşündüm;
Her duş başlığının içine küçük bir termostat yerleştirilir, siz termostatı ayarlayarak istediğiniz su sıcaklık değerini girersiniz, daha sonra musluktan suyu açtığınızda duş başlığı hemen su çıkışına izin vermez, termostatın sudan aldığı sıcaklık değeri sizin istediğiniz değere ulaşana dek su duş başlığının içinde devir daim olur, termostat ne zaman istenilen sıcaklığa ulaşıldığını bildirirse o zaman duş başlığından su çıkışına izin verilir. Bu sistem tabiki duş başlığından önce duş bataryasına da uygulanbilir ama duş başlıkları değişebilir, modüler sistemler oldukları için bu şekilde eski tüm mevcut bataryalara uyum sağlanır.
Bunun dışında en az yarım saat banyoda kalan ben bu duşumu 7 dakika gibi bir sürede tamamladım. Bir de belgeseli izledkten sonra et tüketimimi azaltma kararı aldım. Öldürülmek için "üretilen" hayvanlar, bu hayvanları beslemek için boşa üretilen tahıllar ve bu tahılların yetişebilmesi için ormanları keserek kuraklaştırılan topraklar ve tüm bu işlemler için harcanan su ve enerji miktarı düşünüldüğünde bence her insanın alması gereken bir karar. Ha bu arada McDonalds'da 3 katlı hamburger çıkmış, Burger King ise kat çıkmamış ama et gramajını arttırmış... Ne güzel, ne güzel.
7 Haziran 2009
Gerilla pazarlama fikri
Bu sabah duştayken aklıma gelen bir fikir... Aslında pazarlamayı pek sevmem ve neden aklıma pazarlama fikirleri geliyor bilmiyorum ya neyse.
Aslında bir tür hedef kitleye yönelik gerilla pazarlama oyunu diyebiliriz. Bir firma sosyal reklamını yapmak istediği bir ürün için bir oyun düzenliyor, oyunun amacı firmanın kiraladığı bir kişiyi bir alan içinde bulmak. Bulanlara hediye çeki veriliyor. Bulunacak kişi hakkında ise çok az şey söyleniyor. Bulunması istenen kişi muhtemelen firmanın hedef kitlesine uygun biri olacak ve onu bulmak için ona ürünün sloganını söylemeniz gerekiyor. Daha kolay anlatmak için bir örnek vereyim;
Aslında bir tür hedef kitleye yönelik gerilla pazarlama oyunu diyebiliriz. Bir firma sosyal reklamını yapmak istediği bir ürün için bir oyun düzenliyor, oyunun amacı firmanın kiraladığı bir kişiyi bir alan içinde bulmak. Bulanlara hediye çeki veriliyor. Bulunacak kişi hakkında ise çok az şey söyleniyor. Bulunması istenen kişi muhtemelen firmanın hedef kitlesine uygun biri olacak ve onu bulmak için ona ürünün sloganını söylemeniz gerekiyor. Daha kolay anlatmak için bir örnek vereyim;
Bir konser alanı, firma önceden tanıtımını yaptığı deodarant ürünü için bir slogan belirlemiş ve bulunmasını istediği kişinin bu konser alanında olduğunu, bir kadın olduğunu, 25-35 yaşlarında olduğunu (ve bunun gibi hedef kitleye yönelik bir kaç ipucu veriyor) Onu bulmak için o kişi olduğunu sandığınız kişinin yanına gidip ürünün sloganını söylüyorsunuz. Hiçbirşey anlamamış gibi görünüyorsa o değil demektir, size gizlice bir hediye çeki uzatıyorsa buldunuz demektir. Böylelikle o belirlenen kişiyi bulmak için birçok kişi tanımadıkları kişilere ürünün sloganını yaymış olacaklar ve ürünün bilinirliği artacak.
Gerçi insanlar için biraz rahatsız edici olabilir, tanımadıkları insanların gelip kendilerine alakasız şeyler söylemesi ama küçük konser alanı gibi yerlerde sanırım bu hoş karşılanabilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)