Destek olmak için buraya.
internet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
internet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
11 Mayıs 2009
23 Nisan 2009
Last FM bundan böyle benim için bitmiştir (Davos şivesiyle)
Efendim Last.FM ekibi karar almış, bundan böyle Amerika, İngiltere ve Almanya dışındaki kullanıcılar Last FM radyolarını ancak ücretli dinleyebileceklermiş, bu ülkelerde yaşayan elit vatandaşlar ise bedava dinlemeye devam edeceklermiş.
Bugün Last.FM'de hergün yaptığım gibi kişisel radyomu dinleyeyim dedim, o da ne deneme sürenizin sonuna geldiniz, bundan böyle radyo dinlemek istiyosanız üye olun diyor. E ben bu servise en az 3-4 yıldır kullanıyorum, ne deneme süresiymiş bu be... Sonra bir baktım önceden bedava olan şeyi, elit ülke vatandaşları dışındakilere aylık paralı yapmışlar. CBS Last.FM'i satın aldıktan sonra böyle ticari şeyler bekliyordum zaten çok da şaşırmadım açıkcası.
Peki ben kendimi enayi gibi hissetmez miyim? Hem benim müzik dinleme verilerimi alacaksın, internet sayfanda gözüme reklamları sokucaksın, hem de karşılığında bana ses kalitesi düşük radyo bile dinletmeyeceksin? Hemen Last.FM alternatiflerini araştırmaya başladım ve tabii ki gene açık kaynak yardıma yetişti. Sizlere Libre.fm'i takdim ederim. Henüz test aşamalarında ama Last.FM kazığından sonra mutlaka desteklenmeli. Şu anda siteden radyo dinleyemiyorsunuz ama dinlediğiniz müziklerin verisini gönderebiliyorsunuz. Henüz çok deneysel o yüzden şimdilik yalnızca karıştırmak istiyorsanız üye olun. Radyo dinlemek için ise Deezer (ülkemizde yasaklı çoğu güzel şey gibi, bakınız OpenDNS) veya Grooveshark (Yakında bu da yasaklanır) önerebilirim.
Ben şimdi Last.FM'de ki bütün verimi Libre.FM'e aktarıcam, sonra Last.Fm'de ki verimi silip hesabımı kapatıcam. Bir daha da gelmem Last.FM'e, bundan böyle Last.FM benim için bitmiştir.
Bugün Last.FM'de hergün yaptığım gibi kişisel radyomu dinleyeyim dedim, o da ne deneme sürenizin sonuna geldiniz, bundan böyle radyo dinlemek istiyosanız üye olun diyor. E ben bu servise en az 3-4 yıldır kullanıyorum, ne deneme süresiymiş bu be... Sonra bir baktım önceden bedava olan şeyi, elit ülke vatandaşları dışındakilere aylık paralı yapmışlar. CBS Last.FM'i satın aldıktan sonra böyle ticari şeyler bekliyordum zaten çok da şaşırmadım açıkcası.
Peki ben kendimi enayi gibi hissetmez miyim? Hem benim müzik dinleme verilerimi alacaksın, internet sayfanda gözüme reklamları sokucaksın, hem de karşılığında bana ses kalitesi düşük radyo bile dinletmeyeceksin? Hemen Last.FM alternatiflerini araştırmaya başladım ve tabii ki gene açık kaynak yardıma yetişti. Sizlere Libre.fm'i takdim ederim. Henüz test aşamalarında ama Last.FM kazığından sonra mutlaka desteklenmeli. Şu anda siteden radyo dinleyemiyorsunuz ama dinlediğiniz müziklerin verisini gönderebiliyorsunuz. Henüz çok deneysel o yüzden şimdilik yalnızca karıştırmak istiyorsanız üye olun. Radyo dinlemek için ise Deezer (ülkemizde yasaklı çoğu güzel şey gibi, bakınız OpenDNS) veya Grooveshark (Yakında bu da yasaklanır) önerebilirim.
Ben şimdi Last.FM'de ki bütün verimi Libre.FM'e aktarıcam, sonra Last.Fm'de ki verimi silip hesabımı kapatıcam. Bir daha da gelmem Last.FM'e, bundan böyle Last.FM benim için bitmiştir.
27 Kasım 2007
Mezunlar derneği sosyal ağı
Bugün e-postama gelen bir ileti sayesinde San Jose'de ki üniversitemin mezunlar kulubünün de artık kendi sosyal ağını kurduğunu öğrendim. Adına SJSU inCircle demişler.
Yaşanan sosyal ağ patlamasında neden okulların da kendi mezunları için sosyal ağı olmasın ki? Aslında gayet mantıklı. Bu ağa tahmin edebileceğiniz gibi sadece okulun kendi mezunları katılabiliyor. Facebook'tan üniversite arkadaşlarımı buldum demek yerine her okulun kendine ait bir sosyal ağı olması çok daha mantıklı geldi bana. Tabi bizim okulun böyle bir sosyal ağ fikrini ilk entegre edenlerden olmasının sebebi sanırım silikon vadisinde yer alması ama zamanla neden tüm üniversiteler için de bir standart olmasın ki...
Aslında her üniversitenin mevcut öğrencileri için de bir sosyal ağı olmalı, şimdi diyeceksiniz ki her okulun buna ayıracak bütçesi yok ama eğer bir okulun bünyesinde bilgisayar mühendisliği varsa bu sınıflarda ki öğrencilere bitirme tezi veya proje olarak verirsin programlamasını, bunun üzerinden not verirsin bedavaya sosyal ağın olur, çok zor değil gerçekten. Bu sosyal ağda her ders bir grup olur, ders notları, ödevler vs buraya yüklenebilir. Bence her okul için gerçekten faydalı olabilecek bir uygulama.
Yaşanan sosyal ağ patlamasında neden okulların da kendi mezunları için sosyal ağı olmasın ki? Aslında gayet mantıklı. Bu ağa tahmin edebileceğiniz gibi sadece okulun kendi mezunları katılabiliyor. Facebook'tan üniversite arkadaşlarımı buldum demek yerine her okulun kendine ait bir sosyal ağı olması çok daha mantıklı geldi bana. Tabi bizim okulun böyle bir sosyal ağ fikrini ilk entegre edenlerden olmasının sebebi sanırım silikon vadisinde yer alması ama zamanla neden tüm üniversiteler için de bir standart olmasın ki...
Aslında her üniversitenin mevcut öğrencileri için de bir sosyal ağı olmalı, şimdi diyeceksiniz ki her okulun buna ayıracak bütçesi yok ama eğer bir okulun bünyesinde bilgisayar mühendisliği varsa bu sınıflarda ki öğrencilere bitirme tezi veya proje olarak verirsin programlamasını, bunun üzerinden not verirsin bedavaya sosyal ağın olur, çok zor değil gerçekten. Bu sosyal ağda her ders bir grup olur, ders notları, ödevler vs buraya yüklenebilir. Bence her okul için gerçekten faydalı olabilecek bir uygulama.
Ha geriye bir sorun kalıyor, bu kadar sosyal ağ bolluğu arasında biz hangi birini güncellemekle uğraşalım diyebilirsiniz. Benim uzun süreden beri söylediğim, merkezi bilgi dağıtım mantığı aslında tam da bu sorunu çözüyor. Siz paylaşmak istediğiniz tüm bilgilerinizi tek bir yere yüklersiniz (blog benzeri), tüm sosyal ağlarla da bu bloğu ilişkilendirirsiniz ve her bir sosyal ağ buradan bilgileri çekip kendi kendilerini güncellerler. API, RSS ve OpenSocial kavramları aslında tam da bu yöne doğru hareket eden kavramlar. Umarım yakın zamanda merkezi bilgi dağıtım mantığı kabul görür internette.
26 Kasım 2007
Yeni dizayn
Günlüğümün dizaynını sonunda değiştirdim, uzun zamandır aklımdaydı oturdum 3 günde yeni dizaynı tamamladım. Tamamiyle sıfırdan yarattım sayılır. Her ne kadar eski dizaynını da sevsem de sayfa oldukça geç yükleniyordu ve bana biraz çocuksu geliyordu dizaynı. Daha ciddi ama sade, gözü yormayan, kullanışlı ve içerik olarak hiçbirşey eksiltmeden yeni bir dizayn üzerinde çalışmaya başladım.
Buraya tıklayarak da sayfamın eski temasını görebilirsiniz.
- Yan menüyü sola aldım
- Whitespace yani beyaz alan kullanımına ve okunabilirliğe önem verdim
- Sayfanın farklı çözünürlüklerde dinamik olarak aynı görntülenebilmesine odaklandım
- Sayfanın hızlı açılması için gereksiz tüm kodları kaldırdım
- Üst kısımda gizli saklanan bir MacOS tarzı şeffaf bir menü yaptım, buradan fotoğraflarım, çizimlerim, videolarım, müziklerim ve bağlantılar kısmına erişebilirsiniz. Menüyü aktive etmek için fareyi sayfanın en üstüne getirmeniz yeterli.
- Üstte ki menü de bir lightbox script klonu olan LightWindow v2'yi kullandım (görsel şölen)
- Aç kapa artema (başlığa basıldığında açılıp kapanan yan menüler) kullandım
- Sayfada ki tüm reklamlar isteğe bağlı gizlenebiliyor (+/- butonları veya başlığa tıklayarak)
- Fotoğraf ve çizim gösterimleri için flickr slideshow, video gösterimi için dailymotion videoroll, müzik gösterimi için last.fm + deezer, bağlantılar için ise bloglines blogroll eklentilerini kullandım.
- Yazılarda tarih gösterimini daha şık, görsel hale getirdim
Buraya tıklayarak da sayfamın eski temasını görebilirsiniz.
20 Kasım 2007
Garanti (Spamci) Arkadaş
Genelde Amerikan filmlerinde izleriz, para kazanmak için her yol mübahtır zihniyetindeki firmalar ve çevirdikleri işleri. Bu filmler genelde suçluların yakalanıp cezalanmasıyla mutlu biter ama gerçek hayatta pek de öyle değildir işler. Bu kurumsallaşmayla birlikte gelen "para kazanmak için her yol mübahtır" virüsü belki Amerika'dan sonra Türkiye'ye de sıçradı, belki de çok önceden beri vardı ama ben internet üzerinde yeni yeni şahit olmaya başlamışımdır.
Uzun zamandır www.garantiarkadaş.com sitesinden spam e-postalar alıyorum, spam e-posta ne derseniz en basitinden "istenmeyen elektronik postalar" diyebiliriz. Vikipedi'de türkçe olarak "Yığın ileti" adıyla bahsediliyor, buradan daha detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.
Benim gibi yüzbinlerce kişiye bu spam postaları gönderiyor Garanti Arkadaş sitesi, Google üzerinde yapacağınız basit bir arama ile Garanti Arkadaş sitesinden rahatsızlık duyanların yazılarını görmek mümkün. Bir kaç örnek: (1), (2), (3), (4), (5)
Garanti arkadaş sitesi yalnızca spam posta atmakla kalmıyor, bir bakıma insanları yanıltarak dolandırıcılık da yapıyor aslında (tebrikler 500 sms kazandınız kampanyası misali) Bunun dışında Msn hesapları hacklenen/ele geçirilen arkadaşlarımın hacklenen e-postalarından Garanti arkadaş spam e-postası gönderiliyor sürekli. Msn şifresi kıranlar bu e-posta adreslerini Garanti Arkadaş sitesine satıyor olabilirler.
İnternette bir proje yaptığınız zaman bunu duyurmak, pazarlamasını yapmak önemlidir evet ama bunun için insanların gizliliklerini hiçe saymak, kaba kuvvetle yüzbinlerce spam eposta atmak tam olarak "para kazanmak için her yol mübahtır" mantığında bir harekettir. Yaptığın iş düzgünse o zaten kendini satacaktır. Spam eposta atmak Amerika ve çoğu gelişmiş ülkede suç olarak kabul edilmektedir, Amerika'da spam mesaj gönderen bir kişi 9 yıl hapse mahkum edildi, İtalya'da ise spam eposta göndermenin 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası var. Türkiye'de spam/istenmeyen/yığın postalar hakkında bir kanun var mı bilmiyorum ama spam postalar yüzünden Türk Telekom şebekesi gereksiz yere meşgul ediliyor ve çok yüksek maddi zarar görüyordur dünyadaki tüm diğer Telekom servisleri gibi.
Genelde spam postalar gönderen şirketler fiziksel olarak pek kendilerini göstermezler ama Türkiye'de gayet rahatlar sanırım, google aramasında hemen şirket için çektikleri tanıtım videoları çıkıyor. Garanti Arkadaş sitesinin mimarları tanıtım için Tuğba Özay'la anlaşmışlar, böyle bir sitenin tanıtımını da bir mankenin yapmış olması nedense beni hiç şaşırtmadı. Garanti Spamci sitemizin tanıtımını Tuğba'dan dinleyelim o halde;
Uzun zamandır www.garantiarkadaş.com sitesinden spam e-postalar alıyorum, spam e-posta ne derseniz en basitinden "istenmeyen elektronik postalar" diyebiliriz. Vikipedi'de türkçe olarak "Yığın ileti" adıyla bahsediliyor, buradan daha detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.
Benim gibi yüzbinlerce kişiye bu spam postaları gönderiyor Garanti Arkadaş sitesi, Google üzerinde yapacağınız basit bir arama ile Garanti Arkadaş sitesinden rahatsızlık duyanların yazılarını görmek mümkün. Bir kaç örnek: (1), (2), (3), (4), (5)
Garanti arkadaş sitesi yalnızca spam posta atmakla kalmıyor, bir bakıma insanları yanıltarak dolandırıcılık da yapıyor aslında (tebrikler 500 sms kazandınız kampanyası misali) Bunun dışında Msn hesapları hacklenen/ele geçirilen arkadaşlarımın hacklenen e-postalarından Garanti arkadaş spam e-postası gönderiliyor sürekli. Msn şifresi kıranlar bu e-posta adreslerini Garanti Arkadaş sitesine satıyor olabilirler.
İnternette bir proje yaptığınız zaman bunu duyurmak, pazarlamasını yapmak önemlidir evet ama bunun için insanların gizliliklerini hiçe saymak, kaba kuvvetle yüzbinlerce spam eposta atmak tam olarak "para kazanmak için her yol mübahtır" mantığında bir harekettir. Yaptığın iş düzgünse o zaten kendini satacaktır. Spam eposta atmak Amerika ve çoğu gelişmiş ülkede suç olarak kabul edilmektedir, Amerika'da spam mesaj gönderen bir kişi 9 yıl hapse mahkum edildi, İtalya'da ise spam eposta göndermenin 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası var. Türkiye'de spam/istenmeyen/yığın postalar hakkında bir kanun var mı bilmiyorum ama spam postalar yüzünden Türk Telekom şebekesi gereksiz yere meşgul ediliyor ve çok yüksek maddi zarar görüyordur dünyadaki tüm diğer Telekom servisleri gibi.
Genelde spam postalar gönderen şirketler fiziksel olarak pek kendilerini göstermezler ama Türkiye'de gayet rahatlar sanırım, google aramasında hemen şirket için çektikleri tanıtım videoları çıkıyor. Garanti Arkadaş sitesinin mimarları tanıtım için Tuğba Özay'la anlaşmışlar, böyle bir sitenin tanıtımını da bir mankenin yapmış olması nedense beni hiç şaşırtmadı. Garanti Spamci sitemizin tanıtımını Tuğba'dan dinleyelim o halde;
7 Kasım 2007
Blog Konferansı 07
Dün Microsoft ana sponsorluğunda Yıldız Teknik Üniversite'sinde dün gerçekleşen blog konferansına Türk Blog Yazarları Platformu'nu tanıtmak amacıyla katıldım. Konferansta açılış konuşmasını Microsoft Türkiye Genel Müdürü Çağlayan Arıkan yaptı, kendisinin de bir bloğu varmış.
Toplantı gerçekten çok güzel geçti ve toplantıyı anlatan uzun bir yazı yazacaktım ama blog gazetesinden toplantıya izleyici olarak katılan Süleyman Sönmez'in bloğunda ki geniş toplantı özetini görünce, ben yazsam bu kadar kapsamlı yazamam dedim. Bu yüzden eğer toplantıyı merak ediyorsanız sizi böyle alalım. Ben de yakında kendi yaptığım sunumun videosunu yükleyip buradan sizlerle paylaşabilirim.
Konferansla ilgili duyduğum tek eleştiri çoğu kişinin konferansın hafta içi ve erken saatte olmasından dolayı katılamamasıydı, bence de biraz haklı bir eleştiri. Gene de sırf bu konferans için Ankara'dan gelen izleyiciler vardı. Umarım bu konferansın tekrarları olur ve daha geniş bir katılım gerçekleşir.
Son olarak bu konferansın ana sponsorunun Microsoft olması konusuna değinmek istiyorum, Microsoft gibi bir şirketin böyle bir organizasyon organize etmesi ve desteklemesinin ardında yatan nedenleri düşündüğümüzde aklıma gelenler şunlar;
Toplantı gerçekten çok güzel geçti ve toplantıyı anlatan uzun bir yazı yazacaktım ama blog gazetesinden toplantıya izleyici olarak katılan Süleyman Sönmez'in bloğunda ki geniş toplantı özetini görünce, ben yazsam bu kadar kapsamlı yazamam dedim. Bu yüzden eğer toplantıyı merak ediyorsanız sizi böyle alalım. Ben de yakında kendi yaptığım sunumun videosunu yükleyip buradan sizlerle paylaşabilirim.
Konferansla ilgili duyduğum tek eleştiri çoğu kişinin konferansın hafta içi ve erken saatte olmasından dolayı katılamamasıydı, bence de biraz haklı bir eleştiri. Gene de sırf bu konferans için Ankara'dan gelen izleyiciler vardı. Umarım bu konferansın tekrarları olur ve daha geniş bir katılım gerçekleşir.
Son olarak bu konferansın ana sponsorunun Microsoft olması konusuna değinmek istiyorum, Microsoft gibi bir şirketin böyle bir organizasyon organize etmesi ve desteklemesinin ardında yatan nedenleri düşündüğümüzde aklıma gelenler şunlar;
- Bilgisayar/Yazılım sektörlerinde çalışan çoğu profesyonelin bir bloğu var, bloglar temalı bir konferans tüm bu kitleyi aynı çatı altında toplayıp onlarla iletişime geçmek demektir.
- İnternet üzerinde ki içerik Web 2.0 sonrası artık çoğunlukla kullanıcılar tarafından, bloglarda yaratılıyor. Sanırım Microsoft'da bunun farkında ve arama motoru yönünden bakarsanız bu içeriğin oluşturulduğu platformları kontrol etmek içeriğin anında arama motoru tarafından indekslenmesi demektir.
- Microsoft'un kendi ürün ve hizmetlerini tanıtması için çok büyük bir fırsat, örnek olarak Süleyman Sönmez bloğunda yazdığı tanıtım yazısında hemen Çağlayan Arıkan'ın sunumunda bahsettiği Microsoft servislerinden bahsetmiş ve bağlantı vermiş. Kısaca konferansa katılan eğer 100-150 kişi varsa bu kişilerin bloglarını da takip eden 1000lerce kişi var, bu da çok geniş kitlelere ulaşma imkanı sağlıyor.
7 Ekim 2007
Türk Blog Yazarları geçici olarak açılmıyor
Güncelleme: Sorun çözüldü, herşey normal :)
Ning sisteminin cumartesi günkü güncellemesi sonrası Türkk Blog Yazarları'nda bir sorun oluştu ve sayfası şu anda açılmıyor. Hemen Ning yönetimini durumdan haberdar ettim, yakın zamanda açılacağını düşünüyorum. Sistem düelince tekrar buradan haber vereceğim.
Ning sisteminin cumartesi günkü güncellemesi sonrası Türkk Blog Yazarları'nda bir sorun oluştu ve sayfası şu anda açılmıyor. Hemen Ning yönetimini durumdan haberdar ettim, yakın zamanda açılacağını düşünüyorum. Sistem düelince tekrar buradan haber vereceğim.
5 Ekim 2007
İnternet üzerinden müzik satışına yeni bir yaklaşım
Radiohead yeni albümü "In Rainbows" için çok farklı bir satış yaklaşımı sunmuş, albümü indirmek için ne kadar fiyat vereceğinize siz karar veriyorsunuz. Yani fiyatını siz kendiniz yazıyorsunuz, ister 1 pound, ister 100 pound tamamiyle size kalmış. Çok cesur bir yaklaşım bence, yalnız bir şekilde geliştirilebilir. Bu albüm yeni olduğu için henüz hiçbir parçasını dinlemedim, dinlemediğim bir albüme fiyat biçmem bu yüzden zor olucaktır benim için. Bu durumda ancak gruba ve yaptıkları müziğe duyduğum güvene fiyat veriyorum aslında. Ne yapılabilir?
- Stream olarak albümün şarkıları web sitesinden dinlenebilir bir önizleme tadında
- Düşük kaliteli mp3 formatında (64 bitrate, radyo kalitesi) şarkılar siteden indirilebilir, şarkılar dinlenip beğenildiğinde yüksek kalitelileri indirmek için biz bir fiyat belirleriz ve bu fiyata CD kalitesindeki versiyonu indirilir.
26 Eylül 2007
Geri beslemeli online reklam oyunları
Chevron çok güzel bir site hazırlamış, kendi şehrinin elektriğini kendin üretiyorsun. Online oyun gibi (basit bir Simcity gibi düşünün) hazırlanan sistem de kullanıcılara eğer şehrin yönetiminde onlar olsaydı şehrin elektrik ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklarını soruyorlar. Oynarken enerji üretim alternatifleri hakkında oldukça bilgi de edinebiliyorsunuz. (her enerji üretim çeşidinin çevreye, ekonomiye ve enerji ihtiyacını karşılamada ki etkisi gibi)
Ne var ki benim asıl değinmek istediğim nokta ayrı, bu oyunu oynadıktan sonra oyunun sonunda size hangi ülkeden olduğunuzu, çalıştığınız sektörü, cinsiyetinizi ve çalıştığınız alanı soruyorlar. Oyun sonunda sizin puanınızla diğer ülkelerden (diğer mesleklerden, sektörlerden ve cinsiyetten) kişilerin puanlarını ve enerji seçimlerini karşılaştırabiliyorsunuz.
Peki bu Chevron'un ne işine yarayacak? Sizin normalde 10 dakikanızı harcayacak cevaplayacağınız anket çalışmasını Chevron bu sayede çok az bir maaliyete, size hiç farkettirmeden ve sizi bilgilendirip sıkmadan yapmış oluyor. Yani sizin geri beslemenizi alıyor, farklı ülkelerde yaşayan kişilerin enerji ve çevre beklentilerini elde ediyor.
Bakalım bir taşla kaç kuş vurmuş Chevron;
Ne var ki benim asıl değinmek istediğim nokta ayrı, bu oyunu oynadıktan sonra oyunun sonunda size hangi ülkeden olduğunuzu, çalıştığınız sektörü, cinsiyetinizi ve çalıştığınız alanı soruyorlar. Oyun sonunda sizin puanınızla diğer ülkelerden (diğer mesleklerden, sektörlerden ve cinsiyetten) kişilerin puanlarını ve enerji seçimlerini karşılaştırabiliyorsunuz.
Peki bu Chevron'un ne işine yarayacak? Sizin normalde 10 dakikanızı harcayacak cevaplayacağınız anket çalışmasını Chevron bu sayede çok az bir maaliyete, size hiç farkettirmeden ve sizi bilgilendirip sıkmadan yapmış oluyor. Yani sizin geri beslemenizi alıyor, farklı ülkelerde yaşayan kişilerin enerji ve çevre beklentilerini elde ediyor.
Bakalım bir taşla kaç kuş vurmuş Chevron;
- Reklamını yapıyor
- Anket çalışması yapıyor (hem de normalde kağıt üstünde bu kadar gerçekci ve güzel cevaplar alamayacağı bir anket çalışmasını çok ucuza malediyor)
- Kullanıcıları bilgilendiriyor (hem farklı enerji üretim alternatifleri ile hem de sonuçları kullanıcılarla paylaşarak farklı ülke ve sektörlerden kişilerin görüşleriyle karşılaştırmanızı sağlayarak)
- Kullanıcıları eğlendiriyor
- Benim bu blog yazısını yazmamı sağlayacak kadar iyi bir uygulama yapmış olmakla tekrar reklamını yaptırıyor :)
- Marka reklamını yapıyor
- Tüm giysi modellerinin reklamını yapıyor, kullanıcılar beğendikleri giysileri direkt online olarak veya mağazalarından satın alabilirler
- Kullanıcıların en çok beğendiği modelleri istatiksel olarak görüyor
- Farklı müşteri profillerinin farklı beğenilerini keşfediyor
- Farklı profillerden kullanıcıların modayı ne kadar yakından takip ettiklerini keşfediyor
- Kullanıcıları eğlendiriyor
- Kullanıcıları yeni sezon malları hakkında bilgilendiriyor
- ve daha aklıma belki şu anda gelmeyen nicesi...
21 Eylül 2007
Bloglardan ne çok insan tanımışım
Facebook'tan bloglardan tanıdığım bir çok yüz arkadaş listesine ekledi beni, arkadaşlarımın yarısı bloglardan ve türk blog yazarlarından sanırım, ne güzel birşey ya. Ben çok sosyal biri değilimdir ve insanlara fazla kolay ısınamam ama bloglarını okuduğun kişileri daha yakından tanıdığın için buradan çevre yapmak benim için çok daha rahat oluyor sanırım.
Yalnız şu facebook applicationlardan rahatsızım, her gün biri ısırıyor vampir, kurt adam ayağına ya da yeni bir application yükleyip o yayılıyor, onların e-postaları falan geliyor. Ben hepsini ignore ediyorum kusura bakmayın, sade tutmak istiyorum facebook'u, onun da myspace'e dönüşmesine içim elvermiyor.
Yalnız şu facebook applicationlardan rahatsızım, her gün biri ısırıyor vampir, kurt adam ayağına ya da yeni bir application yükleyip o yayılıyor, onların e-postaları falan geliyor. Ben hepsini ignore ediyorum kusura bakmayın, sade tutmak istiyorum facebook'u, onun da myspace'e dönüşmesine içim elvermiyor.
15 Eylül 2007
Prizden internet ve Deezer
Bizim evde mevcut bir kablosuz internet var ne var ki bahçe katında olduğu için üst katlara yetişmiyordu internet, zaten araya 1-2 duvar girdi mi kablosuz denen teknoloji yalan oluyor. Bu sorunu aşmak için kablosuz modemi evin çeşitli yerlerine taşıdım ama nereye koyarsam koyayım iki tarafta da düzgün çeken bir sistem elde edemiyordum. Sonra şu wireless repeaterlardan alıp onunla denedim ama inanmazsınız ne nazlı şeyler şu wireless işleri, yok repeater ile ana kablosuz modemin markaları aynı değil diye sorun çıkarıyor, bi çekiyor bi çekmiyor falan... Gene olmadı ve sorun çözümsüz kalmıştı taa ki bugüne kadar.
Efendim Philips adlı güzide markamız "oha bu kadar kolay olamaz" dedirten bir teknoloji ürünü sunuyor. Bu cihazlardan birine adsl modeminizden ethernet kablosu takıyorsunuz ve cihazı prizinize (evet elektrik prizinize) takıyorsunuz, sonra da diğer aleti evinizde ki herhangi bir elektrik prizine takıyorsunuz, istediğiniz odada ki... Bu yeni taktığınız cihazı da gene ethernet kablosuyla bilgisiyarınıza bağlıyorsunuz ve şak diye o bilgisayara internet geliyor. Kurulum yok bişey yok, evinizdeki tüm prizlerden internete bağlanabilirsiniz, ek cihazlar alarak bir sürü bilgisayarı bağlayabilirsiniz. Basit 2 parçalı seti Teknosa'lardan 60 milyona alabilirsiniz.
Efendim ikinci konuğumuz ise Deezer, bu deezer fransızların streaming müzikte ki son bombaları. (Musicovery, radioblogclub ve niceleri de fransızdı hatırlarsanız) Ben bloğa müzik nasıl konur yazıma yorum olarak biri "blogmusic" servisi de çok güzel falan yazmıştı ben de pek sallamamıştım, şimdi bu blogmusic servisi kapanıp deezer olarak müthiş geri dönüş yapmış valla, yorum yazan arkadaş blogmusic değil ama deezer servisi müthiş (tamam tamam neyse teşekkürler haberdar ettiğin için)
Şimdi bu deezer'da bi şarkıyı aratıyosunuz kendi arşivinden buluyor ve siz play'e bastığınız anda şarkının tamamını dinleyebiliyorsunuz anında. Peki aradığınız şarkı onların arşivinde yok mu? O zaman kendiniz bilgisayarınızdan yükleyebiliyorsunuz (bir yükleme sınırı da yok sanırım) Bitmedi, beğendiğiniz şarkıları bir playlist oluşturup servisin için de saklayabliyorsunuz. Hepinizin naaaays dediğini duyar gibiyim ama bitmedi, bir de bu playlistinizi (ya da isterseniz tek bir şarkıyı) bloğunuza koyabiliyorsunuz, hatta sırf sizler için 141 parçalık bir playlist hazırladım yan tarafta ki "aç kapa artema" menülerinden "Müzik-tavsiyelerimi dinle!" adlı kısımda sizlerle paylaştım. (aslında sevdiğim parçaları ofisten dinleyebilmek için kendime yaptım ama size yaradı gene)
Bu sefer bitti.
Not: Mert sen resimlerim, müziklerim, izlediklerim vs. kısmını neden kaldırdın ya da neden görünmüyor artık diyenler, onlar artık aç kapa artema oldu, başlıklarına tıklayın açılırlar.
Efendim Philips adlı güzide markamız "oha bu kadar kolay olamaz" dedirten bir teknoloji ürünü sunuyor. Bu cihazlardan birine adsl modeminizden ethernet kablosu takıyorsunuz ve cihazı prizinize (evet elektrik prizinize) takıyorsunuz, sonra da diğer aleti evinizde ki herhangi bir elektrik prizine takıyorsunuz, istediğiniz odada ki... Bu yeni taktığınız cihazı da gene ethernet kablosuyla bilgisiyarınıza bağlıyorsunuz ve şak diye o bilgisayara internet geliyor. Kurulum yok bişey yok, evinizdeki tüm prizlerden internete bağlanabilirsiniz, ek cihazlar alarak bir sürü bilgisayarı bağlayabilirsiniz. Basit 2 parçalı seti Teknosa'lardan 60 milyona alabilirsiniz.
Efendim ikinci konuğumuz ise Deezer, bu deezer fransızların streaming müzikte ki son bombaları. (Musicovery, radioblogclub ve niceleri de fransızdı hatırlarsanız) Ben bloğa müzik nasıl konur yazıma yorum olarak biri "blogmusic" servisi de çok güzel falan yazmıştı ben de pek sallamamıştım, şimdi bu blogmusic servisi kapanıp deezer olarak müthiş geri dönüş yapmış valla, yorum yazan arkadaş blogmusic değil ama deezer servisi müthiş (tamam tamam neyse teşekkürler haberdar ettiğin için)
Şimdi bu deezer'da bi şarkıyı aratıyosunuz kendi arşivinden buluyor ve siz play'e bastığınız anda şarkının tamamını dinleyebiliyorsunuz anında. Peki aradığınız şarkı onların arşivinde yok mu? O zaman kendiniz bilgisayarınızdan yükleyebiliyorsunuz (bir yükleme sınırı da yok sanırım) Bitmedi, beğendiğiniz şarkıları bir playlist oluşturup servisin için de saklayabliyorsunuz. Hepinizin naaaays dediğini duyar gibiyim ama bitmedi, bir de bu playlistinizi (ya da isterseniz tek bir şarkıyı) bloğunuza koyabiliyorsunuz, hatta sırf sizler için 141 parçalık bir playlist hazırladım yan tarafta ki "aç kapa artema" menülerinden "Müzik-tavsiyelerimi dinle!" adlı kısımda sizlerle paylaştım. (aslında sevdiğim parçaları ofisten dinleyebilmek için kendime yaptım ama size yaradı gene)
Bu sefer bitti.
Not: Mert sen resimlerim, müziklerim, izlediklerim vs. kısmını neden kaldırdın ya da neden görünmüyor artık diyenler, onlar artık aç kapa artema oldu, başlıklarına tıklayın açılırlar.
2 Ağustos 2007
Bloglar gelişiyor
- Öncelikle 11 Ağustos'ta Türk Blog Yazarları 2.buluşması düzenleniyor, bu sefer wifi internet bağlantısı, çeşitli sunumlar yer alacak ve bunun dışında buluşma internetten canlı olarak yayınlanacak. Detayları burada.
- Sadece bloglar için Bloglama.com bünyesinde blog yazanlar tarafından bir reklam şebekesi kuruldu, ben de destek vermek için ilk defa reklam alıcam günlüğüme ama bannerlar için bir yer ayarlamak gerek önce sitemde.
- Blograzzi yenilenmiş, kullanıcı yüzü daha güzel olmuş bence umarım daha da gelişir zamanla.
Blog yazarlarının çabalarıyla yavaş yavaş güzel çalışmaların oluştuğunu görmek çok güzel. Umarım zamanla büyüyerek artacaktır bu gelişmeler.
24 Temmuz 2007
sosyal virüs
MSN'lere bulaşan bir virüs çıkmış ortaya, arkadaş listenize link gönderip onların da hesaplarını ele geçiriyor ve yayılıyormuş... Bu gece bi kaç kişide denk geldim salgın gibi.
Kıssadan hisse: Linux kullanın :)
Kıssadan hisse: Linux kullanın :)
12 Temmuz 2007
Türk Blog Yazarları Buluşması
Bu güzel video için Gökçen'e çok teşekkür ederiz, gerçekten çok profesyonel bir video olmuş ve Gökçen videoblog hazırlama konusunda ki ustalığını göstermiş. Türk Blog Yazarları buluşmasına katılanlar bu videoyu kendi bloglarına koyabilirlerse video daha çok kişiye ulaşabilir :)
Not: bu arada bu video daha ilk bölümü, 3 bölüm daha var, devamı gelecek :)
9 Temmuz 2007
Türk Blog Yazarları Buluşması
7 Temmuz Cumartesi günü (hayır 07.07.2007 diye özellikle seçmedik o tarihi) Türk Blog Yazarları'nın ilk buluşması Taksim Me Gusta restoranında gerçekleştirildi. Oldukça güzel ve hoş muhabbetli bir buluşmaydı, her ay tekrarlanması düşünülüyor. Toplam 131 fotoğraf çekilmiş. Yakında tanıtım videomuz da hazır olur sanırım.
Bunun dışında sanki dövecekmişim gibi baktığım bir fotoğrafım çekilmiş ki evlere şenlik, kimseyi korkutmamak için burada yayınlamıyorum :)
Bunun dışında sanki dövecekmişim gibi baktığım bir fotoğrafım çekilmiş ki evlere şenlik, kimseyi korkutmamak için burada yayınlamıyorum :)
6 Temmuz 2007
Web 2.0'ın gitmesi gereken yeni yol
Aklımda olan bir konuydu, Pinguar da benzer bir yazı yazınca tamam dedim, bu sefer oldukça kısa tutmaya çalışacağım. (kısa tutamadım ama gene uzadı kusura bakmayın kısa yazı severler)
Pınar günlüğünde artık Web 2.0 servislerinin birleşme ve diğer servislerle entegrasyonu ile yükselebileceğinden bahsetmiş. Oldukça haklı, artık o kadar çok servis var ki her serviste bir üyelik açsak bile her servise verdiğimiz bilgileri güncel tutmamız oldukça zor oluyor.
İşte bu sebeple yeni kurulan servisler ya Last.fm gibi bizden bilgiyi otomatik olarak çekecek ya da (sonsuza dek susacak haha yok canım) diğer servisler ile entegre olması gerekecek çünkü artık son kullanıcılar sürekli benzer servisler arasında bir tercih yapmaktan, sürekli yeni hesap açıp profil doldurmaktan sıkılmaya başladılar. Peki iş dünyasında birleşmeler kolay olur mu? Bizim sağ partiler ne kadar kolay birleşiyorsa bu servisler de o kadar birleşir bence (facebook ile myspace'in birleştiğini düşünsenize, ya da yahoo ile google'ın... olmaz tabii ki)
Kirli bir benzetme yapmak gerekirse, sizin internette girdiğiniz her bilgiye çöp diyelim (mutlaka hepsi çok değerlidir ama dedim ya kirli bir benzetme). Şimdi siz evinizden çöpü çıkartıyosunuz, çöpün bir kısmını facebook'a, diğer kısmını ekşisözlüğe, bir diğer kısmını sosyomata, yok bir başka kısmını kendi bloğunuza, bir başka kısmını twittera, bir diğerini flickera, youtube'a, deviantart'a götürüp bırakıyorsunuz diyelim. Ölme eşşeğim ölme. Peki evinizde ne yapıyorsunuz çöpü kapınıza bırakıyorsunuz, çöp kamyonları çöpünüzü topluyor ve gerekli yere bırakıyor, hatta gelişmiş bir ülkede yaşıyorsanız çöp arabasına girmeden önce o çöpler ayrıştırılıyor, türlerine göre ayrı merkezlere gönderilip yeniden kullanılabilir hale falan getiriliyor. (Istanbul'da eskiden hepsi Haliç'e giderdi, şimdi ise hepsi bilmediğimiz patlamaya hazır gecekondu mahallelerine gidiyor)
İşte sizin çöpünüz (yani bilgileriniz) neden böyle işlenmiyor? Mesela ben San Jose'den İstanbul'a taşındığımda bütün bu servislerdeki profil bilgilerimi teker teker İstanbul diye değiştirmem gerekti. Ölme eşşeğim dur daha ölme. Şimdi hayal kuralım, ben mesela sadece blog profilimde ki hakkımda kısmında yaşadığınız yer kısmına İstanbul yazdığımda otomatik olarak tüm bu servislerde ki bilgilerim güncellenseydi nasıl ollurdu? Biraz daha abartalım ben bloğumda bir yerde diyorum ki ey ahali ben İstanbul'a dönüyorum diyorum, yazının sonunda da okuyucuya gözükmeyecek bir kod giriyorum. Bu kod otomatik olarak bütün bu servislerin lokasyon kısmı ile haberleşiyor, tıpkı bir RSS beslemesi gibi ve hepsini İstanbul olarak güncelliyor. Ya da ben günlüğüme bir fotoğraf yüklediğimde gene son okuyucuya görünmeyen bir kod yerleştiriyorum ve o yazımda yüklediğim tüm fotoğaflar flickr ve üyesi olduğum diğer benzeri fotoğraf paylaşma sitelerinde yayınlanıyor. Kısaca merkezi bir blog, bir bilgi dağıtım sistemi görevi görecek yani bloğunuz evinizin önü olacak, diğer servisler ihtiyaç duydukları datayı gelip kendileri çekecekler anlatmaya çalıştığım mantık bu.
Bu mantığın şu anki sistem için kötü yanları da var tabi, mesela bu diğer servisler merkezi sistemin bir blog olmasını kendilerine yediremezler, yedirememekten öte istemezler çünkü sayfa gösterim sayıları düşebilir ve bunun sonucunda reklam gelirleri düşer. İşte asıl saçmalık burada başlıyor çünkü bu servisler hala reklamdan para kazanıyor, tamam güzel kazan ama artık senin kazanacağın asıl para geliri reklamdan değil, işlenmiş bilgiden olmalı güzel servisler. Last Fm sizce nasıl para kazanıyor? Ben hiç reklam görmüyorum ya siz? Şu kadar üyenin bu hafta en çok dinlediği şarkı şudur diyebiliyor ve bu ve benzeri bilgilere güzel paralar ödeyecek plak şirketleri var.
Web 2 diyoruz ama para kazanma mantığı hala aynı, hala reklamlar, bannerlar... Asıl satılacak olan işlenmiş bilgidir, istatistiklerdir halbuki... Bakalım bu ne zaman farkedilecek.
Bu merkezileşmiş yayıncılığın teknik kısmı ve teknolojisine bakarsak, yazılım şirketlerinin açık API destekleri oldukça güzel ama hala kullanılabilirlik olarak sıradan bir internet kullanıcısına hitab etmiyor, gözünü korkutuyor. RSS formatı çok ilkel kalıyor artık, RSS öyle olmalı ki ben bloğumda arka plan rengini değiştirsem bile bunu haber vermeli yani dizaynsal değişiklikler de RSS'in bir parçası olabilir, RSS beslemesi kendi içinde bölümlendirilmeli, mesela benim her kategorimin kendi rss feedi var bir de genel bir RSS feedim var, tamam ama işte keşke bu genel RSS feedim kendi içinde kategorilere ayrılabilseydi her kategori için apayrı bir adres vericeklerine. Sonra RSS hala tek yönlü, yani birisi benden bilgi çekiyor ama benim haberim yok hiçbir geri besleme alamıyorum, başka başka... RSS tek yönlü demiştim ya, çift yönlü olduğunda işte artık bilgiyi derlemeye başlayabilir. Bir de standardizasyon şart, bütün bu yeni internet servislerinin profillerinde sorduğu sorular spesifik neredeyse birbirinin aynı, işte bunlar bir standarda sokulup birbirleriyle heberleşebilse ve içlerinden bir tanesi üst yetkili ilan edilebilse (örneğin blogdaki) o zaman o üst yetkilideki bütün değişiklikler diğerlerine de iletilebilir ve diğerleri de ana yetkiliye göre güncellenir. Böylelikle aynı bilgiyi tekrar tekrar girmemize gerek kalmaz. Son olarak RSS'lerin işlenmesi konusu, ben bir RSS gönderiyorum tüm dünyaya ama bu RSS içindeki sadece son yazının belli bir yere iletilmesini istiyorum diyelim. Mesela ben burada çalıştığım şirket ile ilgili bir şeyden bahsediyorum bloğumda ve bunun şirketin veritabanına da girmesini istiyorum, şirketin veritabanı RSS beslememe üye olacak ve içinden sadece bu yazıyı çekip almayı bilecek. Bu nasıl olacak? Yazı içinde (görünmeyen) belli bir kod girdiğimde şirketin veriabanı "aha bunu benim için yazmış alayım şunu" diyebilmeli. Neyse şimdilik bu kadar kafa patlatmak yeter, işe geri dönmeliyim.
Eğer bu yazıda ki çoğu şeyi anlamadıysanız telaşlanmayın, çocuklarınızın daha zeki ve stressiz bir internet kullanabilmeleri için kafa yorup fikir ürettiğimizi bilin yeter :)
Pınar günlüğünde artık Web 2.0 servislerinin birleşme ve diğer servislerle entegrasyonu ile yükselebileceğinden bahsetmiş. Oldukça haklı, artık o kadar çok servis var ki her serviste bir üyelik açsak bile her servise verdiğimiz bilgileri güncel tutmamız oldukça zor oluyor.
İşte bu sebeple yeni kurulan servisler ya Last.fm gibi bizden bilgiyi otomatik olarak çekecek ya da (sonsuza dek susacak haha yok canım) diğer servisler ile entegre olması gerekecek çünkü artık son kullanıcılar sürekli benzer servisler arasında bir tercih yapmaktan, sürekli yeni hesap açıp profil doldurmaktan sıkılmaya başladılar. Peki iş dünyasında birleşmeler kolay olur mu? Bizim sağ partiler ne kadar kolay birleşiyorsa bu servisler de o kadar birleşir bence (facebook ile myspace'in birleştiğini düşünsenize, ya da yahoo ile google'ın... olmaz tabii ki)
Kirli bir benzetme yapmak gerekirse, sizin internette girdiğiniz her bilgiye çöp diyelim (mutlaka hepsi çok değerlidir ama dedim ya kirli bir benzetme). Şimdi siz evinizden çöpü çıkartıyosunuz, çöpün bir kısmını facebook'a, diğer kısmını ekşisözlüğe, bir diğer kısmını sosyomata, yok bir başka kısmını kendi bloğunuza, bir başka kısmını twittera, bir diğerini flickera, youtube'a, deviantart'a götürüp bırakıyorsunuz diyelim. Ölme eşşeğim ölme. Peki evinizde ne yapıyorsunuz çöpü kapınıza bırakıyorsunuz, çöp kamyonları çöpünüzü topluyor ve gerekli yere bırakıyor, hatta gelişmiş bir ülkede yaşıyorsanız çöp arabasına girmeden önce o çöpler ayrıştırılıyor, türlerine göre ayrı merkezlere gönderilip yeniden kullanılabilir hale falan getiriliyor. (Istanbul'da eskiden hepsi Haliç'e giderdi, şimdi ise hepsi bilmediğimiz patlamaya hazır gecekondu mahallelerine gidiyor)
İşte sizin çöpünüz (yani bilgileriniz) neden böyle işlenmiyor? Mesela ben San Jose'den İstanbul'a taşındığımda bütün bu servislerdeki profil bilgilerimi teker teker İstanbul diye değiştirmem gerekti. Ölme eşşeğim dur daha ölme. Şimdi hayal kuralım, ben mesela sadece blog profilimde ki hakkımda kısmında yaşadığınız yer kısmına İstanbul yazdığımda otomatik olarak tüm bu servislerde ki bilgilerim güncellenseydi nasıl ollurdu? Biraz daha abartalım ben bloğumda bir yerde diyorum ki ey ahali ben İstanbul'a dönüyorum diyorum, yazının sonunda da okuyucuya gözükmeyecek bir kod giriyorum. Bu kod otomatik olarak bütün bu servislerin lokasyon kısmı ile haberleşiyor, tıpkı bir RSS beslemesi gibi ve hepsini İstanbul olarak güncelliyor. Ya da ben günlüğüme bir fotoğraf yüklediğimde gene son okuyucuya görünmeyen bir kod yerleştiriyorum ve o yazımda yüklediğim tüm fotoğaflar flickr ve üyesi olduğum diğer benzeri fotoğraf paylaşma sitelerinde yayınlanıyor. Kısaca merkezi bir blog, bir bilgi dağıtım sistemi görevi görecek yani bloğunuz evinizin önü olacak, diğer servisler ihtiyaç duydukları datayı gelip kendileri çekecekler anlatmaya çalıştığım mantık bu.
Bu mantığın şu anki sistem için kötü yanları da var tabi, mesela bu diğer servisler merkezi sistemin bir blog olmasını kendilerine yediremezler, yedirememekten öte istemezler çünkü sayfa gösterim sayıları düşebilir ve bunun sonucunda reklam gelirleri düşer. İşte asıl saçmalık burada başlıyor çünkü bu servisler hala reklamdan para kazanıyor, tamam güzel kazan ama artık senin kazanacağın asıl para geliri reklamdan değil, işlenmiş bilgiden olmalı güzel servisler. Last Fm sizce nasıl para kazanıyor? Ben hiç reklam görmüyorum ya siz? Şu kadar üyenin bu hafta en çok dinlediği şarkı şudur diyebiliyor ve bu ve benzeri bilgilere güzel paralar ödeyecek plak şirketleri var.
Web 2 diyoruz ama para kazanma mantığı hala aynı, hala reklamlar, bannerlar... Asıl satılacak olan işlenmiş bilgidir, istatistiklerdir halbuki... Bakalım bu ne zaman farkedilecek.
Bu merkezileşmiş yayıncılığın teknik kısmı ve teknolojisine bakarsak, yazılım şirketlerinin açık API destekleri oldukça güzel ama hala kullanılabilirlik olarak sıradan bir internet kullanıcısına hitab etmiyor, gözünü korkutuyor. RSS formatı çok ilkel kalıyor artık, RSS öyle olmalı ki ben bloğumda arka plan rengini değiştirsem bile bunu haber vermeli yani dizaynsal değişiklikler de RSS'in bir parçası olabilir, RSS beslemesi kendi içinde bölümlendirilmeli, mesela benim her kategorimin kendi rss feedi var bir de genel bir RSS feedim var, tamam ama işte keşke bu genel RSS feedim kendi içinde kategorilere ayrılabilseydi her kategori için apayrı bir adres vericeklerine. Sonra RSS hala tek yönlü, yani birisi benden bilgi çekiyor ama benim haberim yok hiçbir geri besleme alamıyorum, başka başka... RSS tek yönlü demiştim ya, çift yönlü olduğunda işte artık bilgiyi derlemeye başlayabilir. Bir de standardizasyon şart, bütün bu yeni internet servislerinin profillerinde sorduğu sorular spesifik neredeyse birbirinin aynı, işte bunlar bir standarda sokulup birbirleriyle heberleşebilse ve içlerinden bir tanesi üst yetkili ilan edilebilse (örneğin blogdaki) o zaman o üst yetkilideki bütün değişiklikler diğerlerine de iletilebilir ve diğerleri de ana yetkiliye göre güncellenir. Böylelikle aynı bilgiyi tekrar tekrar girmemize gerek kalmaz. Son olarak RSS'lerin işlenmesi konusu, ben bir RSS gönderiyorum tüm dünyaya ama bu RSS içindeki sadece son yazının belli bir yere iletilmesini istiyorum diyelim. Mesela ben burada çalıştığım şirket ile ilgili bir şeyden bahsediyorum bloğumda ve bunun şirketin veritabanına da girmesini istiyorum, şirketin veritabanı RSS beslememe üye olacak ve içinden sadece bu yazıyı çekip almayı bilecek. Bu nasıl olacak? Yazı içinde (görünmeyen) belli bir kod girdiğimde şirketin veriabanı "aha bunu benim için yazmış alayım şunu" diyebilmeli. Neyse şimdilik bu kadar kafa patlatmak yeter, işe geri dönmeliyim.
Eğer bu yazıda ki çoğu şeyi anlamadıysanız telaşlanmayın, çocuklarınızın daha zeki ve stressiz bir internet kullanabilmeleri için kafa yorup fikir ürettiğimizi bilin yeter :)
27 Haziran 2007
Blog müzik ekleme - 1
Çoğu blog yazarı bloğumuza nasıl müzik ekleriz diye bana danışınca bu açıklayıcı yazıyı yazmaya karar verdim.
İlk önce bu yazıda blog sayfanızda yazı içinde nasıl müzik ekleyebileceğinizi göstereceğim.
Kullanabileceğiniz iki servis var, birincisi Radioblogclub adlı servis, bu serviste yabancı çoğu müzik parçasını hazır olarak bulabilirsiniz yani kendi bilgisayarınızdan yüklemenize gerek kalmaz. Bu sebeple ilk olarak bu servisi kontrol edin müzik koymak istediğinizde. Üstelik bu servisi kullanmanız için üye olmanız da gerekmiyor.
Öncelikle http://www.radioblogclub.com adresine gidin. Bu ekrandan koymak istediğiniz şarkı veya grubun adını girip ara (Search) düğmesine tıklayın.
Ben bu örnekte Coldplay adlı grubu arattım.
Arama sonuç sayfası size Coldplay adlı grubun sistemde yüklü tüm şarkılarını listeler, diyelim ki siz Scientist adlı şarkısını bloğunuza koymak istiyorsunuz, o zaman bu şarkının adının yanında bulunan mavi düğmeye tıklayalım.
Siz mavi düğmeye tıkladığınız anda sayfa yeniden yüklenmeden ekranın sağ tarafında ihtiyacınız olan kod bölmesi belirecektir. Buradan 1 no.lu işaretlediğim bölümden şarkıçaların renklerini değiştirebiliriz (öntanımlı olarak gri renkte). 2 no.lu kısımdan da kodumuzun tamamını seçip sağ klik ile kopyalamalıyız.
Kopyaladığımız kodu bloğumuza yerleştirmek için Blogger'da Gönderi oluştur bölümünde, sağ üst köşede bulunan html düzenle sekmesine tıklıyoruz
Bu kısımda kodumuzu uygun gördüğümüz yere yapıştırarak işlemimizi tamamlıyoruz. Yazınızı tamamladıktan sonra yazıyı yayınla demeyi unutmayın :) Ben örnek olarak buraya Coldplay'in Scientist adlı şarkısını yerleştirdim.
Eğer bu şarkı bloğunuz her açılışta görünsün, sadece yazıya gömülü değil bloğun anasayfasına gömülü olsun istiyorsanız Blogger'da üst menüden şablon kısmına tıklayın ve yan menüden eklemek istediğiniz bölümde "Sayfa öğesi ekle" bağlantısına tıklayın.
Karşınıza çıkacak pencerede "HTML/Javascript" seçeneğini seçin ve Bloğa ekle bağlantısına tıklayın.
Açılan pencerede başlık olarak "sevdiğim müzikler" tarzı bir yazı girebilirsiniz, içerik kısmına ise gene RadioblogClub'dan kopyaladığınız kodu girin. Değişiklikleri kaydet dedikten sonra şarkınız bloğunuzda koyduğunuz bölümde yayınlanacaktır.
Peki ya aradığınız şarkı RadioblogClub sisteminde yoksa? Onu da bu yazının ikinci bölümünde anlatırım :)
İlk önce bu yazıda blog sayfanızda yazı içinde nasıl müzik ekleyebileceğinizi göstereceğim.
Kullanabileceğiniz iki servis var, birincisi Radioblogclub adlı servis, bu serviste yabancı çoğu müzik parçasını hazır olarak bulabilirsiniz yani kendi bilgisayarınızdan yüklemenize gerek kalmaz. Bu sebeple ilk olarak bu servisi kontrol edin müzik koymak istediğinizde. Üstelik bu servisi kullanmanız için üye olmanız da gerekmiyor.
Öncelikle http://www.radioblogclub.com adresine gidin. Bu ekrandan koymak istediğiniz şarkı veya grubun adını girip ara (Search) düğmesine tıklayın.
Ben bu örnekte Coldplay adlı grubu arattım.
Arama sonuç sayfası size Coldplay adlı grubun sistemde yüklü tüm şarkılarını listeler, diyelim ki siz Scientist adlı şarkısını bloğunuza koymak istiyorsunuz, o zaman bu şarkının adının yanında bulunan mavi düğmeye tıklayalım.
Siz mavi düğmeye tıkladığınız anda sayfa yeniden yüklenmeden ekranın sağ tarafında ihtiyacınız olan kod bölmesi belirecektir. Buradan 1 no.lu işaretlediğim bölümden şarkıçaların renklerini değiştirebiliriz (öntanımlı olarak gri renkte). 2 no.lu kısımdan da kodumuzun tamamını seçip sağ klik ile kopyalamalıyız.
Kopyaladığımız kodu bloğumuza yerleştirmek için Blogger'da Gönderi oluştur bölümünde, sağ üst köşede bulunan html düzenle sekmesine tıklıyoruz
Bu kısımda kodumuzu uygun gördüğümüz yere yapıştırarak işlemimizi tamamlıyoruz. Yazınızı tamamladıktan sonra yazıyı yayınla demeyi unutmayın :) Ben örnek olarak buraya Coldplay'in Scientist adlı şarkısını yerleştirdim.
Eğer bu şarkı bloğunuz her açılışta görünsün, sadece yazıya gömülü değil bloğun anasayfasına gömülü olsun istiyorsanız Blogger'da üst menüden şablon kısmına tıklayın ve yan menüden eklemek istediğiniz bölümde "Sayfa öğesi ekle" bağlantısına tıklayın.
Karşınıza çıkacak pencerede "HTML/Javascript" seçeneğini seçin ve Bloğa ekle bağlantısına tıklayın.
Açılan pencerede başlık olarak "sevdiğim müzikler" tarzı bir yazı girebilirsiniz, içerik kısmına ise gene RadioblogClub'dan kopyaladığınız kodu girin. Değişiklikleri kaydet dedikten sonra şarkınız bloğunuzda koyduğunuz bölümde yayınlanacaktır.
Peki ya aradığınız şarkı RadioblogClub sisteminde yoksa? Onu da bu yazının ikinci bölümünde anlatırım :)
13 Haziran 2007
Günlüğüme bırakılan yorumlar hakkında
Yakın zamana dek günlüğüme bırakılan her yoruma teker teker cevap yazardım, kimi zaman yoğunluğumdan dolayı çok geç cevap yazdığım da olmuştur ama hiç atlamamaya çalışırdım. Ne var ki çoğu zaman yazdığım yorumlar, "teşekkür ederim" "çok sağolun" tarzı nezaket yorumlarıydı. Nezaket bence çok önemlidir ve hiçbir zaman gereksiz olarak görmem fakat bundan böyle nezaketimi farklı bir şekilde göstermeye karar verdim. Bundan sonra yazdığım konu ile ilgili herhangi bir soru ya da eleştiri dışındaki yorumlara nezaket cevapları yazmak yerine yorum bırakan kişinin kendi günlüğüne yazdığı konular hakkında yorum bırakmaya karar verdim. Bir bakıma iade-i ziyaret :)
Bunun sebepleri;
Bir de tek tıklama ile basit geribeslemeler verebileceğiniz altta gördüğünüz postreach tarafından sağlanan sistemi entegre ettim, yakın zamanda bu sistemin türkçe desteği de gelecek umarım.
Bunun sebepleri;
- Bence bu bloglar arasındaki yorum alışverişini arttıracak.
- Nezaket yorumları yazmaya üşeniyordum ve hep kafamda önce yorumlara cevap yazar sonra yeni yazı girerim bloğa diyordum, böylelikle hem üşenmemiş hem de kendimi zorlamadığım için günlüğe daha çok yazı yazabilirim.
- Yazdığım yorumları takip sistemini (cocomment yardımı ile) yeniden ekledim yan menüye. Böylelikle sizin sitenize iade-i ziyaret için gelip yorum yazdığım da sizin yazınız da listelenecek yan menüden.
Bir de tek tıklama ile basit geribeslemeler verebileceğiniz altta gördüğünüz postreach tarafından sağlanan sistemi entegre ettim, yakın zamanda bu sistemin türkçe desteği de gelecek umarım.
6 Haziran 2007
Pinguar
Türk toplumunda sıkça gözlemlediğim bir şey var, gerçekten beğendiğimiz şeylerden pek etrafımıza bahsetmiyoruz. Bunu biliyorum çünkü ben kendim de bile bunu gözlemliyorum çoğu zaman. Birşeyi beğenmediğimiz zaman hemen eleştiriyoruz ama beğendiğimiz şeylere karşı çoğu zaman sessiz kalıyoruz. Ben de çoğu zaman sessiz kalıyorum halbuki beğendiklerimizin de övgüye ihtiyacı var bence. Bilmiyorum belki bir şeyi açıkca övmek bize ters geliyordur, yediremiyoruzdur belki de kendimize ama sebebi herneyse ben bunu değiştirmek istiyorum.
Pinguar adlı bloğun sahibi Pınar Yanardağ'dan ilk kez Türk Blog Yazarları sayesinde haberim oldu. Kendisi 21 yaşında ve linux - açık kaynaklı yazılımlar üzerinde bir çok proje üzerinde çalışmış ve çeşitli seminerler vermiş. Pınar'ın Kadınlar ve Linux hakkındaki sunumuna sadece linux ile ilgilenenler değil bence kadınların bilişim sektöründe azlığından yakınan tüm erkekler göz atmalı bence. Pınar Linux Kullanıcıları Derneği tarafından 2007 yılında en çalışkan penguen seçilmiş. (penguen linux işletim sistemi resmi logosudur) Bunun dışında sanırım Pınar'ın Web 2.0 olarak adlandırılan her serviste bir üyeliği bulunmakta. Pınar klasik gitar çalıyor, çeviriler ve makaleler yayınlıyor ve boş vakitlerinde fantastik öyküler yazıp manga çiziyor. Son olarak hem günlüğünü hem de internet sayfasını çok beğendim. Hakkında bir çok bilgiye ulaşabiliyor ve tüm çalışmalarını yakından takip edebiliyorsunuz.
Bence Pınar bilişim sektöründe çalışmak isteyen kadınlarımız için çok iyi bir örnek teşkil ediyor. Kendisiyle hiç tanışmadım ama gerçekten saygı duyuyorum, umarım aynı çizgide azimle devam edersin Pınar.
Pinguar adlı bloğun sahibi Pınar Yanardağ'dan ilk kez Türk Blog Yazarları sayesinde haberim oldu. Kendisi 21 yaşında ve linux - açık kaynaklı yazılımlar üzerinde bir çok proje üzerinde çalışmış ve çeşitli seminerler vermiş. Pınar'ın Kadınlar ve Linux hakkındaki sunumuna sadece linux ile ilgilenenler değil bence kadınların bilişim sektöründe azlığından yakınan tüm erkekler göz atmalı bence. Pınar Linux Kullanıcıları Derneği tarafından 2007 yılında en çalışkan penguen seçilmiş. (penguen linux işletim sistemi resmi logosudur) Bunun dışında sanırım Pınar'ın Web 2.0 olarak adlandırılan her serviste bir üyeliği bulunmakta. Pınar klasik gitar çalıyor, çeviriler ve makaleler yayınlıyor ve boş vakitlerinde fantastik öyküler yazıp manga çiziyor. Son olarak hem günlüğünü hem de internet sayfasını çok beğendim. Hakkında bir çok bilgiye ulaşabiliyor ve tüm çalışmalarını yakından takip edebiliyorsunuz.
Bence Pınar bilişim sektöründe çalışmak isteyen kadınlarımız için çok iyi bir örnek teşkil ediyor. Kendisiyle hiç tanışmadım ama gerçekten saygı duyuyorum, umarım aynı çizgide azimle devam edersin Pınar.
16 Mayıs 2007
Hidrojen enerjisi
Hidrojen enerjisi hakkında Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu ile yapılan çok güzel bir röportaja potkal sayesinde ulaştım. İlgimi çekmez diyorsanız bile size bir vizyon katması açısından mutlaka okumanızı öneririm.
Bu arada Potkal gerçekten inanılmaz bir röportaj arşivi olma yolunda ilerliyor, nereden nasıl tarayıp buluyorlar bu röportajları bilmiyorum çünkü yapılan röportajlar sadece tek bir konu ile değil bir çok ilginç konudan çok güzel röportajlar var. Benim içinde bir hesap açmışlardı aslında sen de ekle bulduğun röportajları diye ama utanarak söylüyorum ne yazık ki hiç zaman bulamadım, bir de ben bu kadar ilginç röportajlara denk gelemiyorum internette neden bilmiyorum belki de haber alma kaynaklarımı güncellemem gerek :)
Ya şimdi tekrar bakıyorum siteye hakikaten nereden buluyorsunuz, nasıl bir google araması yapıyorsunuz bu röportajları bulmak için? Günde kaç RSS okuyorsunuz? Kaç site takip ediyorsunuz? Nedir sırrınız :)
Bu arada Potkal gerçekten inanılmaz bir röportaj arşivi olma yolunda ilerliyor, nereden nasıl tarayıp buluyorlar bu röportajları bilmiyorum çünkü yapılan röportajlar sadece tek bir konu ile değil bir çok ilginç konudan çok güzel röportajlar var. Benim içinde bir hesap açmışlardı aslında sen de ekle bulduğun röportajları diye ama utanarak söylüyorum ne yazık ki hiç zaman bulamadım, bir de ben bu kadar ilginç röportajlara denk gelemiyorum internette neden bilmiyorum belki de haber alma kaynaklarımı güncellemem gerek :)
Ya şimdi tekrar bakıyorum siteye hakikaten nereden buluyorsunuz, nasıl bir google araması yapıyorsunuz bu röportajları bulmak için? Günde kaç RSS okuyorsunuz? Kaç site takip ediyorsunuz? Nedir sırrınız :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)