fikir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fikir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2009

Yuva belgeseli

Geçen hafta kaçırdığım yuva belgeselinin tekrarını NTV'de bu gece seyrettim. Dünyaya genel bir bakış olarak çok yardımcıydı ve şu an yaşadığımız dünyada ben ve bu yazıyı okuyabilen insanların aslında dünyanın ne kadar şanslı ve elit bir kısmını oluşturduğumuzu dehşet içinde izledim. Belgeseli izlerken aslında dünyanın şu anda geçici bir lale devrinden geçtiğini, şu ana dek birikmiş dünya mirasımızdan yediğimiz için bu hızlı gelişmelerin gerçeklştiğini daha iyi anlıyor insan. Dünyanın sınırlı kaynağının sonu geldiğinde ve dünyadaki ekosistemin bozulması sonucunda yaşanacak göç, açlık ve kuraklık dalgalarının getireceği sorunlar ise gerçekten inanılmaz boyutlarda.

Belgesel gerçekleri yansıtmasının yanında (veya sonucu olarak) oldukça karamsar aslında, belgeselin son beş dakikasında "hala umut var" düşüncesini biraz olsun yaymaya çalışsalar da belgeselin geneline oranla bu bölüm oldukça sönük kalıyor. Karşılacaşacağımız sorunlar hakkında oldukça çarpıcı olan belgeselin, çözüm önerileri konusunda daha bilgilendirici olmasını beklerdim aslında. Ben inanıyorum ki dünyanın sonunu getirecek şey insanların içindeki umudun yokolmasıdır. Eğer dünyaya iki gün sonra engellenemez bir meteorun çarpacağını bilseydik kaçımız ertesi gün işe giderdik? Aslında genç nesillerin daha savurgan, önemsemez olmasının sebeplerinden biri de bu bence, geleceğe dair umutları yok. Şu anki güç savaşları ve anlık kazançlara yönelik dünya düzenine dair haklı olarak bir güvenleri ya da bu sistemin değişeceğine dair bir umutları yok. Bu umutları canlı tutabilmek bence önümüzdeki yıllar için en büyük sorunlardan biri olabilir. Aslında bu tür belgeseller ilköğretim ve lise dönemi çocuklar için dünyanın içinde bulunduğu durumu anlamaları açısından oldukça faydalı olurlardı, tabii biraz daha umut dolu olmaları ve bu çocukların birşeyleri değiştirebileceklerini inandırmaları şartıyla. Keşke her ilkokul ve lisede haftada bir saat de olsa bir belgesel saati düzenlense...

Bu arada belgeseli seyrettikten sonra duşa girdim, belgeselde bahsedilen dünya su kaynaklarının tükenmesinin de etkisiyle aklıma küçük bir fikir geldi. Çoğumuz duşa girdiğimizde sıcak suyu açarız ve bir süre akıp giden suyun yeterli sıcaklığa ulaşmasını bekleriz. İşte bu süre zarfında belki de 1 litre su boşu boşuna akar. Bunu engellemek aslında kolay olabilir ve insanların duş alma sayısını düşünürsek toplamda büyük bir israfın önüne geçilebilir. Şöyle bir çözüm düşündüm;

Her duş başlığının içine küçük bir termostat yerleştirilir, siz termostatı ayarlayarak istediğiniz su sıcaklık değerini girersiniz, daha sonra musluktan suyu açtığınızda duş başlığı hemen su çıkışına izin vermez, termostatın sudan aldığı sıcaklık değeri sizin istediğiniz değere ulaşana dek su duş başlığının içinde devir daim olur, termostat ne zaman istenilen sıcaklığa ulaşıldığını bildirirse o zaman duş başlığından su çıkışına izin verilir. Bu sistem tabiki duş başlığından önce duş bataryasına da uygulanbilir ama duş başlıkları değişebilir, modüler sistemler oldukları için bu şekilde eski tüm mevcut bataryalara uyum sağlanır.

Bunun dışında en az yarım saat banyoda kalan ben bu duşumu 7 dakika gibi bir sürede tamamladım. Bir de belgeseli izledkten sonra et tüketimimi azaltma kararı aldım. Öldürülmek için "üretilen" hayvanlar, bu hayvanları beslemek için boşa üretilen tahıllar ve bu tahılların yetişebilmesi için ormanları keserek kuraklaştırılan topraklar ve tüm bu işlemler için harcanan su ve enerji miktarı düşünüldüğünde bence her insanın alması gereken bir karar. Ha bu arada McDonalds'da 3 katlı hamburger çıkmış, Burger King ise kat çıkmamış ama et gramajını arttırmış... Ne güzel, ne güzel.

7 Haziran 2009

Gerilla pazarlama fikri

Bu sabah duştayken aklıma gelen bir fikir... Aslında pazarlamayı pek sevmem ve neden aklıma pazarlama fikirleri geliyor bilmiyorum ya neyse.

Aslında bir tür hedef kitleye yönelik gerilla pazarlama oyunu diyebiliriz. Bir firma sosyal reklamını yapmak istediği bir ürün için bir oyun düzenliyor, oyunun amacı firmanın kiraladığı bir kişiyi bir alan içinde bulmak. Bulanlara hediye çeki veriliyor. Bulunacak kişi hakkında ise çok az şey söyleniyor. Bulunması istenen kişi muhtemelen firmanın hedef kitlesine uygun biri olacak ve onu bulmak için ona ürünün sloganını söylemeniz gerekiyor. Daha kolay anlatmak için bir örnek vereyim;

Bir konser alanı, firma önceden tanıtımını yaptığı deodarant ürünü için bir slogan belirlemiş ve bulunmasını istediği kişinin bu konser alanında olduğunu, bir kadın olduğunu, 25-35 yaşlarında olduğunu (ve bunun gibi hedef kitleye yönelik bir kaç ipucu veriyor) Onu bulmak için o kişi olduğunu sandığınız kişinin yanına gidip ürünün sloganını söylüyorsunuz. Hiçbirşey anlamamış gibi görünüyorsa o değil demektir, size gizlice bir hediye çeki uzatıyorsa buldunuz demektir. Böylelikle o belirlenen kişiyi bulmak için birçok kişi tanımadıkları kişilere ürünün sloganını yaymış olacaklar ve ürünün bilinirliği artacak.

Gerçi insanlar için biraz rahatsız edici olabilir, tanımadıkları insanların gelip kendilerine alakasız şeyler söylemesi ama küçük konser alanı gibi yerlerde sanırım bu hoş karşılanabilir.

16 Mart 2009

Banshee medya çaları geliştirme

Bilmeyenler için Banshee linux tabanlı işletim sistemleri için yazılmış açık kaynaklı güzel bir medya çalar. (Itunes veya windows media player rakibi denebilir)

Linux üzerinde en çok kullanılan müzik çalar Amarok'tur heralde ama ben özellikle Amarok 2'yi hiç beğenmedim. Ayrıca Amarok KDE tabanlı bir uygulama olduğu için benim Gnome masaüstümde fazladan hafıza ve yer kaplıyor. Bu yüzden benim Gnome altındaki favori medya çalarım Banshee.

Banshee çoğu özelliğiyle tam istediğim gibi olsa da "keşke şunları, bunları da yapabilseydi" derken sonunda örnek bir dizayn yapmaya karar verdim. Bu yeni dizaynımda Banshee'de müzik dosyalarımıza tıpkı Last Fm'de ki gibi etiketler ekleyebiliyor ve sonra bunları aratıp istediğimiz özellikteki şarkıyı anında bulabiliyoruz. Örneğin müzik arşivimizde ki hem "neşeli", hem "kadın vokalli" hem de "canlı performans" olan şarkıları dinlemek istiyoruz, işte bu etiketleme sayesinde 3 tıkla bunu yapabileceğiz. Ayrıca şarkıların piyasaya sürüldükleri tarihleri (200ler, 80ler, 60lar vs.) takip edip gene istediğimiz "zaman diliminden" istediğimiz şarkıları anında bulabiliyoruz. Bunun dışında o an çalan şarkıyı söyleyen grup/kişi hakkındaki wikipedia bilgilerini şarkı çalarken anında görebiliyor, youtube videolarını izleyebiliyor ve şarkının sözlerini görüntüleyebiliyoruz.

Umarım bu istediğim özellikler Banshee'nin ileriki sürümlerinde bu özellikler eklenir. Bu arada yeni dizaynı ingilizce olarak hazırladım çünkü Banshee geliştiricileri ile ortak konuşabildiğimiz dil ingilizce ve belki bu çalışmayı görünce yeni dizaynı uygulamak isteyebilirler. Resimlerin üzerine tıklayarak büyük hallerini görebilirsiniz.

Banshee geliştirme genel:

Banshee Last FM data çekimi:

Banshee Wikipedia data çekimi:

Banshee Youtube data çekimi:

Banshee şarkı sözleri data çekimi:

5 Eylül 2008

Genetik Endüstrisi ve Robot Teknolojileri

Bir yanda en insansı robotu üretmeye çalışan bilim insanları, diğer yanda ise genleriyle oynanmış "akıllı" organizmalar.

Her ikisinin de hedefi bir, insanlığa daha iyi hizmet edebilmek.

Bir yanda dakik birebir itaat eden makinalar, diğer yanda ise hareketleri makinalar kadar kesin olmayan, henüz hayatımıza dahil olmamış organik yapılar.

Robot sektöründeki yüksek maaliyetlere karşılık organik akıllı organizmalar çok daha ucuz ve hızlı üretilebilmeleri...

Gelecekte bence her ikisi de hayatımızda olmaya devam edecek, genleriyle oynanmış akıllı organizmalar çok daha fazla hayatımızda yer alırken robotsu mekanizmalar daha çok ağır işler de kullanılabilir.

Böylelikle hayatımıza yeni sosyal sınıflar katılabilir; işçi kısımında mekanik robotlor, hizmet sektöründe ise akıllı organizmalar. İnsanların çoğunluğunu ise daha az iş imkanları bekleyecek.

4 Aralık 2007

Pazarlamada test sürecinde "Toplumsal Çekingeler"

Geçen gün kız arkadaşımla Tophane'de oturuyorduk, garson elinde bir tepsi çayla yanımızdan geçerken bize "muzlu çay" vermek istedi. Beyaz renkli süt gibi çayı görünce pek alışık değil tabi insan, yadırgıyor. Bunun üzerine garson;
-Beğenmezsen parasını almıyorum
dedi ama gene de bizi ikna edemedi. Sonra düşündüm neden denemediğimizi... Kaybedecek birşeyimiz yoktu denemek için ama bir şekilde koca bardaktaki çayı sonuna kadar içip sonra da "beğenmedim parasını alma" demek pek hoş olmazdı bence.

Halbuki bunun yerine çok küçük likör bardakları tarzı bardaklara bu çaydan azar azar doldursa ve bunları test ettirse kesinlikle denerdim.

Bence beğenmezsen parasız, 15 gün içinde iade edebilirsiniz vs. tarzı yaklaşımların önünde çok büyük bir engel var. Ben buna "Deneme sürecinde toplumsal çekingeler" adını verdim.

Örneğin yukarıda ki örnekte tüm çayı içip beğenmedim demeye "utanırım", bir arabayı test sürüşüne çıkarırken aklımda hep "ya kaza yaparsam" fikri olacağı için buna "çekinirim", aldığım bir karpuz kelek çıkarsa "karpuzun kelek çıktı bana yenisini ver" demek bana biraz "çingenelik" gibi gelir. Oysa bunların hepsini yapmaya hakkım var ama her seferinde çekingelerim bu haklarımın önüne geçer.

Peki müşterinize yeni bir ürünü onu çekindirmeden denetmeye nasıl ikna edersiniz? Çekingesiz bir pazarlama taktiği nasıl olabilir?

Öncelikle bu söylediğim için pazarlamacılar bana kızabilir ama bazı istisnalar dışında tüketiciler alışveriş sırasında çoğu zaman pazarlamacılardan çok daha dürüst ve düşüncelidir. Ben adamın çayını içerken ya beğenmezsem diye utanıp sıkılırım, ben bir arabayı test sürüşüne çıkarırken ya kaza yaparsam diye ekstra dikkatli kullanırım. Oysa pazarlamacını umurunda değildir, onun tek düşüncesi malını bir an önce satmaktır. Deneme sürecinde tüketici pazarlamacıyı zor durumda bırakmaktan elinden geldiğince kaçınırken, pazarlamacı tüketicinin hissettikleriyle ilgilenmez, malı satıp sıradaki müşteriye geçmek tek amacıdır.

İşte değişmesi gereken pazarlamacının bu süreci yönetimidir. Bu süreçte pazarlamacı tüketiciye;
"bak eğer memnun kalmazsan bile, işler düşündüğümüz gibi gitmezse bile beni zor durumda bırakmayacaksın, merak etme!"
hissini verebilmelidir.

Mesela bu yeni muzlu çayı verirken küçük test miktarlarında vererek, "bak önce az bir dene beğenmezsen zaten benim kayıbım çok ufak olacağı için dert etmezzsin" mesajını vermeli. Arabayı test sürüşüne çıkartırken "bütün test araçlarımız sigortalanmıştır, olası bir kaza durumunda yalnızca çarptığınız yerdeki hasar size aittir, araba üzerindeki hasarlar size ait olmayacaktır merak etmeyin rahat rahat kullanın" diyebilmeli. Pazarlamacı süreci rahatlaştırabilmeli.

Süreç demişken marketlerde çoğu zaman sucukların test porsiyonlarını size uzatan görevliler görmüşünüzdür. Sucuğu tezgahta kızartıp size küçük bir porsiyon olarak test ettirirler. Buraya kadar herşey hoş güzel de siz hiç tek başına sucuk yediniz mi? Sucukla birlikte en çok ne yenir? Ekmek. Eğer çok küçük dilimler halinde ekmekler kesilse, bu sucuk iki dilim ekmeğin arasında aperatif gibi bir kürdanla sıkıştırılıp sunulsa tadı daha kalıcı olmaz mı? Tabi opsiyon olarak sadece sucuk da sunulabilir ama ek olarak konacak ekmeğin maliyeti ne kadar olabilir ki...

Bunları genelleştirirsek,
  • Yiyecek-içecek gibi ürünlerde küçük test porsiyonları kullanılmalı ve yalnızca ürünü değil o ürünü daha güzel kılabilecek opsiyonlarla birlikte sunulmalı
  • Yüksek fiyatlı ve lüks ürünlerin deneme süreçlerinde test ürünlerini sigortalamalı ve bunu müşteriye açıkca belirtmeli
  • Mümkünse test ürünlerinden bolca bulundurmalı böylelikle müşteri sizin test ürününüzü beğenmese ya da zarar verse bile yedekte daha birçok ürün olduğunun güveni ile test edecektir.
  • 15 gün içerisinde beğenmediğiniz ürünü iade edebilirsiniz demek yerine "Sizin için bu ürünün bir kopyasını iki haftalığına ayırtıyorum, bir sorun çıkması halinde kopyasıyla değiştirebilirsiniz" ya da benzer bir yaklaşım kullanılabilir. Böylelikle tüketiciyi ürperten "iade etmek" anlayışı yerine "sizin için ayrılmış kopyasıyla değiştirmek" kavramı kullanılır.
  • İade eden tüketici suçlu değil iade edilen ürün suçludur. İade ve test sürecinde satış elemanları bu yaklaşımı benimsemeli ve iade sürecinde tüketiciyi "sorguya çeker" gibi değil de "tüketiciyi dinleyen" biri gibi, tüketiciyi rahatlatacak cümleler kurmalı ve elinden geldiğince tüketiciden ürün hakkında geri besleme alıp bunları kaydetmelidir.
  • Son olarak satış sırasında size bu ürünü satıyoruz mantığı yerine "bu ürünü iki haftalık test edin lütfen" yaklaşımı da etkili olabilir.

5 Ekim 2007

İnternet üzerinden müzik satışına yeni bir yaklaşım


Radiohead yeni albümü "In Rainbows" için çok farklı bir satış yaklaşımı sunmuş, albümü indirmek için ne kadar fiyat vereceğinize siz karar veriyorsunuz. Yani fiyatını siz kendiniz yazıyorsunuz, ister 1 pound, ister 100 pound tamamiyle size kalmış. Çok cesur bir yaklaşım bence, yalnız bir şekilde geliştirilebilir. Bu albüm yeni olduğu için henüz hiçbir parçasını dinlemedim, dinlemediğim bir albüme fiyat biçmem bu yüzden zor olucaktır benim için. Bu durumda ancak gruba ve yaptıkları müziğe duyduğum güvene fiyat veriyorum aslında. Ne yapılabilir?
  1. Stream olarak albümün şarkıları web sitesinden dinlenebilir bir önizleme tadında
  2. Düşük kaliteli mp3 formatında (64 bitrate, radyo kalitesi) şarkılar siteden indirilebilir, şarkılar dinlenip beğenildiğinde yüksek kalitelileri indirmek için biz bir fiyat belirleriz ve bu fiyata CD kalitesindeki versiyonu indirilir.

26 Eylül 2007

Geri beslemeli online reklam oyunları

Chevron çok güzel bir site hazırlamış, kendi şehrinin elektriğini kendin üretiyorsun. Online oyun gibi (basit bir Simcity gibi düşünün) hazırlanan sistem de kullanıcılara eğer şehrin yönetiminde onlar olsaydı şehrin elektrik ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklarını soruyorlar. Oynarken enerji üretim alternatifleri hakkında oldukça bilgi de edinebiliyorsunuz. (her enerji üretim çeşidinin çevreye, ekonomiye ve enerji ihtiyacını karşılamada ki etkisi gibi)

Ne var ki benim asıl değinmek istediğim nokta ayrı, bu oyunu oynadıktan sonra oyunun sonunda size hangi ülkeden olduğunuzu, çalıştığınız sektörü, cinsiyetinizi ve çalıştığınız alanı soruyorlar. Oyun sonunda sizin puanınızla diğer ülkelerden (diğer mesleklerden, sektörlerden ve cinsiyetten) kişilerin puanlarını ve enerji seçimlerini karşılaştırabiliyorsunuz.

Peki bu Chevron'un ne işine yarayacak? Sizin normalde 10 dakikanızı harcayacak cevaplayacağınız anket çalışmasını Chevron bu sayede çok az bir maaliyete, size hiç farkettirmeden ve sizi bilgilendirip sıkmadan yapmış oluyor. Yani sizin geri beslemenizi alıyor, farklı ülkelerde yaşayan kişilerin enerji ve çevre beklentilerini elde ediyor.

Bakalım bir taşla kaç kuş vurmuş Chevron;
  1. Reklamını yapıyor
  2. Anket çalışması yapıyor (hem de normalde kağıt üstünde bu kadar gerçekci ve güzel cevaplar alamayacağı bir anket çalışmasını çok ucuza malediyor)
  3. Kullanıcıları bilgilendiriyor (hem farklı enerji üretim alternatifleri ile hem de sonuçları kullanıcılarla paylaşarak farklı ülke ve sektörlerden kişilerin görüşleriyle karşılaştırmanızı sağlayarak)
  4. Kullanıcıları eğlendiriyor
  5. Benim bu blog yazısını yazmamı sağlayacak kadar iyi bir uygulama yapmış olmakla tekrar reklamını yaptırıyor :)
Peki şimdi benzer bir uygulamanın bir hazır giyim firması tarafından yapıldığını varsayalım, bir moda şovu tarzında bir oyun hazırlansa, tüm mevcut giysi modellerini oyuna dahil etseler, oyundaki mankenleri firmanın kendi koleksiyonlarından kıyafetlerle giydirseler kullanıcılar kendi zevklerine göre ve moda şovu sonunda puanlama yapılsa modayı takip ve kıyafetler arasındaki uyuma göre ve oyunun sonunda müşteri profilini ortaya çıkaracak çok kişisel olmayan sorular sorulsa; bu oyundan hazır giyim firmasının elde edeceği karlara bir bakalım;
  1. Marka reklamını yapıyor
  2. Tüm giysi modellerinin reklamını yapıyor, kullanıcılar beğendikleri giysileri direkt online olarak veya mağazalarından satın alabilirler
  3. Kullanıcıların en çok beğendiği modelleri istatiksel olarak görüyor
  4. Farklı müşteri profillerinin farklı beğenilerini keşfediyor
  5. Farklı profillerden kullanıcıların modayı ne kadar yakından takip ettiklerini keşfediyor
  6. Kullanıcıları eğlendiriyor
  7. Kullanıcıları yeni sezon malları hakkında bilgilendiriyor
  8. ve daha aklıma belki şu anda gelmeyen nicesi...
Şimdi medyada vereceğiniz bir reklamdan bu bilgilerin ne kadarını elde edebilirsiniz? Müşteri ile ne kadar etkileşime geçebilirsiniz? Bence yeni nesil reklamlarda amaç sadece mesajı müşterinin gözüne sokmak değil, müşteri ile etkileşime geçerek onunla bilgi alışverişine girerek geri beslemeli ve eğlendirici reklam kampanyaları hazırlamak olmalı. Potansiyel müşterilerden elde edeceğimiz geri besleme belki marka bilinirliğinden bile daha değerli olabilir firmalar için.

13 Eylül 2007

Üreten tüketici ve enerji ihtiyacı






Slideshare servisini test etmek için iş yerinde yaptığım basit bir sunumu yayınlıyorum. Konu hakkında daha fazla bilgiyi yarım kalan Kişisel prototip üretimi yazımdan bulabilirsiniz.

6 Temmuz 2007

Web 2.0'ın gitmesi gereken yeni yol

Aklımda olan bir konuydu, Pinguar da benzer bir yazı yazınca tamam dedim, bu sefer oldukça kısa tutmaya çalışacağım. (kısa tutamadım ama gene uzadı kusura bakmayın kısa yazı severler)

Pınar günlüğünde artık Web 2.0 servislerinin birleşme ve diğer servislerle entegrasyonu ile yükselebileceğinden bahsetmiş. Oldukça haklı, artık o kadar çok servis var ki her serviste bir üyelik açsak bile her servise verdiğimiz bilgileri güncel tutmamız oldukça zor oluyor.

İşte bu sebeple yeni kurulan servisler ya Last.fm gibi bizden bilgiyi otomatik olarak çekecek ya da (sonsuza dek susacak haha yok canım) diğer servisler ile entegre olması gerekecek çünkü artık son kullanıcılar sürekli benzer servisler arasında bir tercih yapmaktan, sürekli yeni hesap açıp profil doldurmaktan sıkılmaya başladılar. Peki iş dünyasında birleşmeler kolay olur mu? Bizim sağ partiler ne kadar kolay birleşiyorsa bu servisler de o kadar birleşir bence (facebook ile myspace'in birleştiğini düşünsenize, ya da yahoo ile google'ın... olmaz tabii ki)

Kirli bir benzetme yapmak gerekirse, sizin internette girdiğiniz her bilgiye çöp diyelim (mutlaka hepsi çok değerlidir ama dedim ya kirli bir benzetme). Şimdi siz evinizden çöpü çıkartıyosunuz, çöpün bir kısmını facebook'a, diğer kısmını ekşisözlüğe, bir diğer kısmını sosyomata, yok bir başka kısmını kendi bloğunuza, bir başka kısmını twittera, bir diğerini flickera, youtube'a, deviantart'a götürüp bırakıyorsunuz diyelim. Ölme eşşeğim ölme. Peki evinizde ne yapıyorsunuz çöpü kapınıza bırakıyorsunuz, çöp kamyonları çöpünüzü topluyor ve gerekli yere bırakıyor, hatta gelişmiş bir ülkede yaşıyorsanız çöp arabasına girmeden önce o çöpler ayrıştırılıyor, türlerine göre ayrı merkezlere gönderilip yeniden kullanılabilir hale falan getiriliyor. (Istanbul'da eskiden hepsi Haliç'e giderdi, şimdi ise hepsi bilmediğimiz patlamaya hazır gecekondu mahallelerine gidiyor)

İşte sizin çöpünüz (yani bilgileriniz) neden böyle işlenmiyor? Mesela ben San Jose'den İstanbul'a taşındığımda bütün bu servislerdeki profil bilgilerimi teker teker İstanbul diye değiştirmem gerekti. Ölme eşşeğim dur daha ölme. Şimdi hayal kuralım, ben mesela sadece blog profilimde ki hakkımda kısmında yaşadığınız yer kısmına İstanbul yazdığımda otomatik olarak tüm bu servislerde ki bilgilerim güncellenseydi nasıl ollurdu? Biraz daha abartalım ben bloğumda bir yerde diyorum ki ey ahali ben İstanbul'a dönüyorum diyorum, yazının sonunda da okuyucuya gözükmeyecek bir kod giriyorum. Bu kod otomatik olarak bütün bu servislerin lokasyon kısmı ile haberleşiyor, tıpkı bir RSS beslemesi gibi ve hepsini İstanbul olarak güncelliyor. Ya da ben günlüğüme bir fotoğraf yüklediğimde gene son okuyucuya görünmeyen bir kod yerleştiriyorum ve o yazımda yüklediğim tüm fotoğaflar flickr ve üyesi olduğum diğer benzeri fotoğraf paylaşma sitelerinde yayınlanıyor. Kısaca merkezi bir blog, bir bilgi dağıtım sistemi görevi görecek yani bloğunuz evinizin önü olacak, diğer servisler ihtiyaç duydukları datayı gelip kendileri çekecekler anlatmaya çalıştığım mantık bu.

Bu mantığın şu anki sistem için kötü yanları da var tabi, mesela bu diğer servisler merkezi sistemin bir blog olmasını kendilerine yediremezler, yedirememekten öte istemezler çünkü sayfa gösterim sayıları düşebilir ve bunun sonucunda reklam gelirleri düşer. İşte asıl saçmalık burada başlıyor çünkü bu servisler hala reklamdan para kazanıyor, tamam güzel kazan ama artık senin kazanacağın asıl para geliri reklamdan değil, işlenmiş bilgiden olmalı güzel servisler. Last Fm sizce nasıl para kazanıyor? Ben hiç reklam görmüyorum ya siz? Şu kadar üyenin bu hafta en çok dinlediği şarkı şudur diyebiliyor ve bu ve benzeri bilgilere güzel paralar ödeyecek plak şirketleri var.

Web 2 diyoruz ama para kazanma mantığı hala aynı, hala reklamlar, bannerlar... Asıl satılacak olan işlenmiş bilgidir, istatistiklerdir halbuki... Bakalım bu ne zaman farkedilecek.

Bu merkezileşmiş yayıncılığın teknik kısmı ve teknolojisine bakarsak, yazılım şirketlerinin açık API destekleri oldukça güzel ama hala kullanılabilirlik olarak sıradan bir internet kullanıcısına hitab etmiyor, gözünü korkutuyor. RSS formatı çok ilkel kalıyor artık, RSS öyle olmalı ki ben bloğumda arka plan rengini değiştirsem bile bunu haber vermeli yani dizaynsal değişiklikler de RSS'in bir parçası olabilir, RSS beslemesi kendi içinde bölümlendirilmeli, mesela benim her kategorimin kendi rss feedi var bir de genel bir RSS feedim var, tamam ama işte keşke bu genel RSS feedim kendi içinde kategorilere ayrılabilseydi her kategori için apayrı bir adres vericeklerine. Sonra RSS hala tek yönlü, yani birisi benden bilgi çekiyor ama benim haberim yok hiçbir geri besleme alamıyorum, başka başka... RSS tek yönlü demiştim ya, çift yönlü olduğunda işte artık bilgiyi derlemeye başlayabilir. Bir de standardizasyon şart, bütün bu yeni internet servislerinin profillerinde sorduğu sorular spesifik neredeyse birbirinin aynı, işte bunlar bir standarda sokulup birbirleriyle heberleşebilse ve içlerinden bir tanesi üst yetkili ilan edilebilse (örneğin blogdaki) o zaman o üst yetkilideki bütün değişiklikler diğerlerine de iletilebilir ve diğerleri de ana yetkiliye göre güncellenir. Böylelikle aynı bilgiyi tekrar tekrar girmemize gerek kalmaz. Son olarak RSS'lerin işlenmesi konusu, ben bir RSS gönderiyorum tüm dünyaya ama bu RSS içindeki sadece son yazının belli bir yere iletilmesini istiyorum diyelim. Mesela ben burada çalıştığım şirket ile ilgili bir şeyden bahsediyorum bloğumda ve bunun şirketin veritabanına da girmesini istiyorum, şirketin veritabanı RSS beslememe üye olacak ve içinden sadece bu yazıyı çekip almayı bilecek. Bu nasıl olacak? Yazı içinde (görünmeyen) belli bir kod girdiğimde şirketin veriabanı "aha bunu benim için yazmış alayım şunu" diyebilmeli. Neyse şimdilik bu kadar kafa patlatmak yeter, işe geri dönmeliyim.

Eğer bu yazıda ki çoğu şeyi anlamadıysanız telaşlanmayın, çocuklarınızın daha zeki ve stressiz bir internet kullanabilmeleri için kafa yorup fikir ürettiğimizi bilin yeter :)

12 Haziran 2007

Kişisel prototip üretimi - Bölüm 1

Öncelikle ilk bölümde sanayileşme devriminden beri süregelen sömürgecilik ve üretim furyalarını bildiğim / gözlemlediğim kadarıyla özetlemek istiyorum;

Sanayi devriminden önce el yapımı, basit makinalar ile üretim yapılıyordu, üretim sınırlı ve tabii ki insan gücüne dayalı uzun bir süreçti. Maliyetler çok daha yüksekti. O zamanlarda ucuz işçi gücüne yani kölelere ihtiyaç vardı ve sömürgecilik mantığı genelde köleleştirme ve hammadde üzerine kuruluydu. Sanayileşme devrimi ile daha az insan gücüne ihtiyaç duyuldu, kölelik sadece hizmet sektörü için devam etti ve asıl olarak ham madde sömürgeciliği hız kazandı. Sanayi devrimi ise bambaşka bir sömürgeciliğin önünü açacaktı, tüketim sömürgeciliği... Sanayi devrimi ile yüksek hızda, düşük maliyette ve yüksek kar marjı ile üretilen mallar kısa sürede malların üretildiği sanayileşmiş ülkelerin kendi iç piyasa ihtiyaçlarını karşılayınca para kazanabilmek için bu mallara dış ticaret yolları bulmak şart oldu. İşte bu dönemden sonra tüketim sömürgeciliği başladı. Tüketim sömürgeciliğinde sömürgeci devlet artık işgal ettiği ülkelerdeki insanları köle olarak ülkesinde çalışmaya getirmek yerine onların ülke iktidarını ele geçirip hiç kendi ülkelerine bulaştırmadan çalışmalarını ve kazandıkları paralarla kendi ürünlerini tüketmelerini sağladılar.

Amerika'nın gelişmesi ve dünyada özgürlük ve insan haklarının yaygınlaşması üzerine Amerika sömürgeci bayrağını modern bir yaklaşımla İngiltere'den devraldı ve işgalci sömürgeciliğin yerine daha modern olan yeni bir sömürge sürecini tanıttı dünyaya, "tüketim kültürü sömürgeciliği" adını uygun gördüm bu mantığa. Bu mantıkla birlikte köleliğe artık ihtiyaç kalmıyordu, bu mantığın yürümesi için insanlar tüketimi benimsemeli ve yabancı bir ülkeye mal satabilmek için o ülkeyi işgal etmek gibi dikkat ve tepki çeken davranışlara gerek olmamalıydı. (Irak işgali tamamiyle hammadde ihtiyacına (petrole) dayalı bir durum bence.) Bu mantığa göre tüketime yönlendirilen insanlar (çeşitli pazarlama ve alttan verilen maddeselcilik mesajları ile) sürekli bir tüketim kültürünün içinde yer alacak ve bu kültür içinde kazandığı paraları gene tüketime yatıracaktı. Bu sistem günümüzde bile çok iyi işlemektedir.

Değişim gösteren sadece sömürgecilik mantığı değildi, üretim anlayışında da köklü değişiklikler oldu. Sanayi devriminden sonra "mass production"ın yani seri üretimin her yönden avantajlı olduğuna inanılıyor, talep olmadığı halde mallar elbet bir gün satılır yaklaşımı ile durmadan üretilip devasa depolarda saklanıyordu. İşte o anlayışta bir fabrikanın deposu ne kadar büyük ve doluysa fabrikanın o kadar değerli olduğu görüşü yaygındı. Şimdi ise bir fabrikanın devasa depolarında bekleyen bir çok ürün görmek pek de iyiye işaret olarak algılanmaz. Bu değişimi başlatan Japonya'da ki Toyota fabrikası oldu. Japonya'nın kısıtlı yüzölçümü sebebiyle toprak fiyatları çok yüksek olduğu için fabrikaların ürettikleri ürünleri depolayacak büyük araziler fabrikalar için olduça yüksek maliyetler demekti. Bunu engellemek için yeni bir üretim anlayışı geliştirdiler, bizim üretim bandımız çok hızlı ve seri olmalı, önce malları üretip sonra tüketiciye satmak yerine önce tüketiciden siparişi almalı, küçük serilerle hızlı bir üretim yapmalıyız ve depolamadan göndermeliyiz dediler. Bu mantıklar Just in Time, push-pull ve Lean üretim felsefelerinin oluşmasını sağladı. Toyota'nın kısa zamanda liderliği ile bu felsefeler tüm dünyada kabul gördü ve günümüzde modern fabrikaların temel felsefeleri olarak görülmektedirler.

Son yıllarda değişen bambaşka bir değişim var, bu değişimi sağlayan güç ise Çin. Şu anda dünyanın üretim merkezi haline gelen Çin düşük maliyetleri ile bütün belli başlı üreticileri kendine çekti. Şu anda dünya üzerindeki sistemde firmalar kendi ülkelerinde prototiplerini tasarladıkları, arge çalışmalarını yaptıkları ürünleri Çin'de kurdukları fabrikalarda kendi kalite standartlarında üretiyorlar. Peki bu ne kadar sürer? Çin daha ne kadar süre ucuz işçi gücü sağlayabilir? Bu kadar yüksek bir nüfusa sahip bir ülkenin tüm vatandaşlarının gelir düzeylerinin artması, yaşam standrtlarını arttırması ve bunun sonucu olarak işgücünün pahalılaşması elbette ki çok uzun zaman alacaktır, işte bu sebeple daha çok uzun bir süre Çin'in dünyanın üretim merkezi olacağını düşünmek yanlış olmaz.

Yazının ikinci bölümünde ise yaklaşmakta olan yeni bir sanayi devriminden ve bunun endüstriye, üretim yaklaşımlarına ve insanlar üzerindeki etkilerine değineceğim.

27 Mayıs 2007

Turkcell Mobil Gelecek


Uzun süredir yazamıyorum, cuma günü Turkcell Mobil Gelecek Yarışması'na başvurdum son başvuru gününde, ayın 23'ünde haberim oldu yarışmadan, 2 gün içinde 15 sayfalık proje raporu hazırlayıp Cuma günü bireysel başvurumu yaptım. Basit ama oldukça faydalı ve bağımlılık yaratabilecek bir fikir oldu bence cep telefonu kullanımı için. Bakalım hayırlısı ama ön eleme sonuçları sanırım 24 Ağustos tarihinde duyurulacak, oldukça uzun bir süre var yani. Başvuru belgesinde imzaladığım anlaşma gereği fikri buradan açıklayamıyorum.

9 Mayıs 2007

Anlamlı ve etiksel aramaya geçiş süreci

Pazar günü yazdığım Google'da arama sonuçlarını hakkında, yazının sonunda Google'a sormuştum "Neden google bütün bu garip aramalar benim bloğuma yönleniyor" diye, aslında tabii ki sebebini gayet iyi biliyorum ama yazıyı komik bağlamak adına öyle yazmıştım. Ben Ağustos 2006'da porno yüzyılı başlıklı günümüzde dayatılan ve ön plana çıkarılan seks ve porno kültürü hakkında 2 bölümlü eleştirel bir yazı yayınlamıştım ve tabii ki Google bloğumu indekslerken yazının içinde geçen porno ve seks kelimelerini de indeksledi. Aslında "porno" aratmasında tabii ki ilk sıralarda çıkmıyor benim bloğum, kim bilir kaçıncı sayfada çıkıyordur ama bu aramayı yaptıranlar galiba o kadar "azimliler" ki sayfa sayfa üşenmeden tüm bağlantıları inceliyorlar sanırım :)

Şimdi burada şöyle bir sorun çıkıyor, siz bir konu hakkında negatif, eleştirel yönde bir yazı yayınlamışsınız ama aramayı yapıp sizin sitenize uğrayanlar çoğunlukla farklı amaçla geliyorlar ve aradıklarını bulamıyorlar :) İşte bunun üstesinden nasıl gelinebilir? Belki ileride arama motorları indeksledikleri sayfaların içeriklerini profesyonelce algılayabilecek ve yazının konu hakkında pozitif ya da negatif yönde olup olmadığını, içeriğin cinsini algılayabilecek...(bu aslında hem çok güzel bir gelişme olur hem de biraz korkutucu bir gelişme olabilir düşünebilen, öğrenebilen yapay zeka olarak düşünürsek) Ama bence daha o seviyeye gelmelerine uzun süre var. Peki soru şu, bu süre içinde geçici bir çözüm olabilir mi?

Bu konu üzerinde biraz düşündüm, aklıma pozitif-negatif fikri geldi. Fikrimi şöyle açıklayabilirim, siz Google'dan bir arama yaptığınızda o konu hakkındaki hem pozitif düşünceye sahip hem de belki negatif (eleştirel) düşünceye sahip sonuçlar çıkabilir karşınıza. Demokratik bir ortam olması için iki sonucunda çıkması gereklidir. İşte asıl sorun bu iki farklı düşünceyi nasıl ayrıştıracağımız. Bu ayrıştırmayı şu an içeriği algılayamadığı için bilgisayar sistemleri otomatik olarak yapamaz, o halde insan gücü gereklidir. Peki ama tüm bu içerikleri bir kaç çalışan incelemeye kalkarsa hayatlarını sanırım bu işe adamaları gerekir. Bu durumda sosyal internet kavramını devreye sokmak gerekli. Şöyle düşünün bir konu hakkında arama yapıyorsunuz, bu konu hakkında çıkan bağlantılardan birine tıklıyorsunuz, inceliyorsunuz, sonucun aradığınızın aksine eleştirel bir bakış açısı getirdiğini görüyorsunuz, tekrar geriye Google'a dönüp aramanıza devam ediceksiniz. İşte bu noktada Google'da az önce tıkladığınız bağlantının altında ufak bir düğme olsa, "içerik eleştirel" tarzında. Bu düğmeye tıkladığınızda hiç sayfa yenilenmeden (muhtemelen ajax teknolojisi ile) geribeslemenizi bildirebilseniz Google'a ve kaldığınız yerden devam etseniz. Bir sürü kullanıcı bu sistem ile geribesleme sunsa ve diyelim ki 10 kişi içerik eleştirel dedi, işte o zaman Google mühendisi minimum 10 tane geribesleme alan bağlantıdaki içeriği inceler ve son onayını verdikten sonra içerik "..." araması hakkında eleştirel olarak etiketlenebilir. Peki bunun faydası ne olabilir? Porno diye aratan bir kişi muhtemelen porno içerik bulmak istiyordur, "pornonun zararları" şeklinde aratan bir kişi ise muhtemelen porno hakkındaki eleştirel sonuçları bulmak istiyordur. İşte pornonun zararları aramasını yaptıran bir kişinin karşısına Google "porno" araması hakkında eleştirel olarak etiketlenmiş sonuçları getirebilir böylelikle bu eleştirel yazıların içinde "zararları" kelimesi geçmese bile bir bakıma arama motoru zekasını kullanarak bu sonuçları çıkarabilir. Bunun dışında kolaylık olsun diye negatif fikirli eleştirel yazılar için bir arama kısaltması kullanılabilir, örneğin (-) işareti, "porno (-)" aramasını yaptığınızda karşınıza sadece porno hakkındaki eleştirel yazıların bağlantıları çıkar.

Değinmek istediğim son bir konu daha var, bir önceki yazımda komik bir yazı olduğu için ve kimsenin keyfini kaçırmak istemediğim için bahsetmemiştim ama çocuk pornosu ve benzeri aramalarla da siteme gelen bir çok kişi oluyor... Başka çarpıcı bir örnek ise burada, Google üzerindeki tüm dünyada "child porn" aramasında en fazla bu aramayı yapan ilk dört şehir Türkiye'den İzmir, Adana, Ankara ve İstanbul'a ait... Bu üzücü ve çarpıcı bir gerçek ve bence Google Türkiye'nin burada etik bir sorumluluğu var. Eğer bir warez sitesine gidiyorsanız Google sizi uyarıyor, bu siteden indireceğiniz dosyalar bilgisayarınıza zarar verebilir şeklinde, işte bence aynı uyarıyı Google Türkiye çocuk pornosu için de yayınlamalı. Mesela "child porn" veya benzeri aramalarda bir uyarı sayfası göstermeli ilk önce, peki bu uyarı sayfasında ne yazmalı?

Öncelikle internet üzerinde porno sektörü merak üzerine kuruludur, önce bir merak oluşturulur daha sonra da bir şekilde "üzüm üzüme baka baka kararır" mantığıyla insanların bu tür içeriğe merakları artmaya başlar. İnsanlar bu sitelere girip sadece resimlere bakarak meraklarını giderdiklerini sanarlar ama aslında farkında olmadıkları birşey vardır, bu sektöre aynı zamanda maddi olarak da yardım yaparlar farkında olmadan. Şöyle ki, bir internet sitesinin aldığı ziyaretçi sayısı ne kadar çok ise o siteden alacağı reklamların site sahibine geliri de o derecede çok olacaktır. İşte bu gelirlerin bir kısmı da "yeni içerik" bulmak amacıyla ne yazık ki birçok masum çocuğun bu alanda suistimal edilmesine maddi kaynak olarak kullanılır. Bir çok kişi sadece bakarak, üye olmadan, para vermeden bir suç işlemediklerini düşünse bile aslında sadece bakmaları bile bu sektörün ekmeğine yağ sürmekte ve onlara para kazandırmaktadır. Bunun önüne geçmenin tek yolu ise bu sektörlere olan talebi azaltmak ve kapalı toplumlarda sıkça görülen cinsel merakın önüne geçmektir, bu da ancak bilinçlendirme olarak gerçekleştirilebilir.

İşte Google Türkiye'nin yapması gereken bu tür içeriği arayan anahtar kelimelerde bir uyarı sayfası çıkarmak ve bu sayfada çarpıcı istatistiklerle bu sektörün çarkının nasıl işlediğini ve sadece bakarak bile, düşünmeden oluşan merakımızın bile dünyanın başka bir yerinde ki çocuğun yaşamını nasıl değiştirebileceği, kabusa çevirebileceği açıklanmalıdır. Buna rağmen aramaya devam etmek isteyenler için (akademik ya da farklı bir çalışma amaçlı arayanlar olabilir, mesela ben de bu yazıyı yazarken istatiksel trendleri bulabilmek için Google'da bu aramayı yapmak zorunda kaldım) uyarı sayfasının altında aramaya devam et bağlantısı ile arama sonuçları listelenmelidir. Bunun dışında çocuk pornosu içeren siteler elbette listelemelerde hiçbir şekilde yer almamalıdır ve düzenli olarak bu kontrol edilmelidir.

Bence çocuk pornosuna bu kadar meraklı bir ülkede (yukarıda bahsettiğim gibi dünyada Google üzerinden bu tür aramaları en çok yapan şehirlerden ilk dört açık farkla Türkiye'den) alınabilecek minimum tedbirlerden biridir bu, aksi takdirde bir sonraki nesilde çok büyük sosyolojik problemlerle karşılaşabiliriz. Son olarak bu tür tatsız konulardan bahsettiğim için özür dilerim ama unutmayın ki Google'dan Türkiye'nin çocuk pornosu hakkında ki merakını bir tek biz değil kötü niyetli kimseler de gözlemlemiştir ve bu kişiler en çok talep neredeyse oraya odaklanırlar. Bu tür şeyler bir tek kınanarak durdurulamaz işte bu yüzden bu konuları utanmadan sıkılmadan tartışıp çözüm üretmemiz gereklidir.

14 Mart 2007

Ucaklarda internet fikri

Ucaklarda bildiginiz gibi kablosuz internet kullanilmaya basladi bile, hatta buradan benim ucaktan yayinlanmis ilk videoblog denememi de gorebilirsiniz. (hey gidi gunler, yil 2005)

Uzun yolculuklarda kullanilan ucaklarin cogunda da artik her yolcunun oturdugu koltugun onune kisisel bir ekran da yerlestirmeye basladilar ve hatta bu standart olmaya basliyor. Su anda bu ekranlardan ya TV/film seyredebiliyor, ucagin onundeki kameradan asagiyi seyredebiliyor veya ucagin mevcut rotasini bir harita uzerinden goruntuleyebiliyorsunuz.

Peki neden bu ekranlar internete bagli bir bilgisayar olmuyor?

-Mert bu kadar ekran koymak zaten bir maliyet, bir de her koltugun altina bir bilgisayar mi sikistiralim? O kadar bilgisayara kim para bulucak hem?

Oncelikle her monitor icin tek bir bilgisyar olmasi sart degil, bu monitorlerin hepsini bir kablo ile "tek" guclu bir bilgisayara baglayabilir ve her monitoru terminal olarak kullanabilirsiniz. Bu bilgisayarin yapacagi tek sey islemci gucunu koltuk sayisina gore ayirip her ekrana istenilen bilgiyi gondermesi olacaktir ve maliyeti de tabi ki ucuz olucaktir yuzlerce bilgisayar kullanmaktan.

-Peki Mert hadi bilgisayari koyduk diyelim, klavyeyi ne yapicaz, nereye sikistiracagiz? Sonra herkes klavyenin uzerine bisey doker, kirar...

Heh bunlarda gereksiz kaygilar... Soyle ki virtual laser klavye denilen birsey var, bunu alip her ekranin altina yerlestirirsiniz sabit bir sekilde sonra kullanici onundeki yemek tepsisini acip klavyeyi bu tepsi uzerine yansitabilir. Su anda bu klavyenin maliyeti yaklasik $180 dolar, tabi ki uretildigi Cin'e gidip $50 a mal edebilir ve hatta uretici firma ile anlasip biz bu urunun ucaklarimizda reklamini yapicaz ve satisini gerceklestiricez cunku ucaklarimizda bunu kullanan yolcular muhtemelen etkilenip satin alicak deyip cok daha ucuza bile kapatabilirsiniz urunu.

-Tamam klavyeyi de koyduk Mert ama ne avantaj saglayacak ki internet sunmak ucaklarda? hem internetin parasini nasil oduyecegiz?

Oncelikle rakiplerinize karsi bir avantaj elde ediyorsunuz. Internetin parasini ucaga koyucaginiz ekranlardaki reklamlardan kazanabilirsiniz. Interneti kullanmak icin ekranini acicak her kullanici bu reklami gormus olucak. Bunun disinda bastirdiginiz butun o ucak dergileri var ya, iste onlarin hepsini bu ekranda pdf ile sunabilir, bu derginin bir kopyasini isteyen okuyucunun eposta adresine otomatikman gonderebilir veya bu derginin yazili bir kac kopyasini gene ucaginizda bulundurursunuz. Boylelikle dergi basim masraflariniz azaliyor. Bunun disinda bu dergileri koydugunuz koltuk arkasindaki bacak araligi artmis oluyor. Baska neler yapilabilir... Kullanicilardan yolculuklari ile oneri ve sikayetlerini bu ekrandan bildirmelerini saglayabilirsiniz. Kullanici hostesi bu ekran sayesinde cagirabilir. Ornegin ben susadim bir bardak su istiyorum degil mi, yukaridaki dugmeye basiyorum, hostes geliyor, konusarak derdimi anlatmaya calisiyorum, hostes gidiyor, hostes elinde bir su bardagi ile geri donuyor. Bunun yerine ekrandan otomatik olarak hosteslere yazip derdinizi anlatabilir ve hostes sadece tek bir kerede suyunuzu getirir, ayni sekilde yemek siparislerinizi de. Bir de tabi ki TV mi bir insani daha cok oyalar, internet mi? Tv'de herkesin istedigi bir program sunabilir misiniz? Sonra internet ve bilgisayar yardimiyla bir film arsivi olusturabilir ve isteyen kullaniciya istedigi filmi satin alma imkani sunabilirsiniz. Buradan da bir gelir elde edersiniz. Internet ile her kullaniciya VOIP imkani sunabilirsiniz boylelikle daha ucuz tarifeler ile insanlar gorusme yapabilir. Bu da sizin kariniz tabi ki... Bilmem ki sanirim interneti koyunca onunuz cok aciliyor :)

Bu arada bloga bir gunde 5 yazi girerek rekorumu kirdim sanirim :)

Resim bankasi ve reklam fikri

Internet uzerinde yavas yavas ureten toplum modeline gecmeye basliyoruz. Bunun yayilmasini en cok saglayan seylerden biri de bloglar sanirim. Bloglara herkes yaziyor degil mi? Peki yazili bir metinin gorseller ile guclendirilmesinin yararindan bahsetmistim daha once de. Iste bu sebeple yazan insanlar surekli olarak yazilarina yazilariyla anlamli bir iki fotografta eklemek istiyor degil mi? Cogumuzun kullandigi (benim de) kaynak ise genellikle "Google Image Search" oyle degil mi? Ve ne yazik ki aslinda farkinda olmadan baskalarinin resimlerini calip copyright haklarini ihlal ediyor olabiliriz.

Peki dusunun, soyle bir servis olsa... Kullanicilar bir servise kendi cektikleri ve kendilerine ait olan fotograflari yuklese bu servise. Daha sonra uye olan ve bu servisi kullanmak isteyen uyelere bir kod (muhtemelen javascript) verilse ve dense ki "sen bu sistem uzerindeki butun resimleri yazilarinda kullanabilirsin ama bu kodu yayinladigin sayfaya koyman sartiyla..." Iste bu kodu koyan uyelerin kodu koyduklari kisimda reklamlar gosterilse servise uye reklam kuruluslarinin verdigi reklamlar...

Daha acik anlatmaya calisayim, ben bu servise uye oldum ve sidebarima reklam kodunu yerlestirdim. Sonra bu servisin bana sundugu firefox/IE eklentisi sayesinde blogumu yazarken bu eklentiye basiyorum ve bana anahtar kelime girmemi soyluyor, ben klavye yaziyorum ve karsima klavyelerle ilgili kullanicilarin yolladigi klavye fotograflari ve cizimleri geliyor, ben begendigim birini secip koyuyorum yazima (ama resim olarak degil bir javascript olarak veriliyor resim kodu bana). Iste yazim yayinlandigi zaman bir kod olarak koydugum resimler goruntulenmeden once bakiyor sayfada reklamlar icin olan diger javascript mevcut mu diye
... Eger mevcutsa resimlerin goruntulenmesine izin veriyor, degilse gostermiyor. Boylelikle sadece reklamlari sitelerinde gosterenler bedava resim bankasindan yararlanabiliyor... Bu arada sitenizde gosterilen reklamlarda tabi ki son yazdiginiz yazida resim ararken kullandiginiz anahtar kelime ile baglantili olur, yani ben son yazimda klavye ile ilgili bir resim kullandiysam, yandaki reklam kutusunda da sadece klavye veya genel bilgisayar urunu reklamlari cikacaktir.

Peki kullanicilar sisteme niye kendi fotograflarini veya cizimlerini yuklesinler derseniz, sistem onlara reklam verenlerden kazandigi bir yuzdeyi vericek de o yuzden. Bunun disinda sistem blog yazanlar arasinda en cok aranan kelimeleri listeleyebilir boylelikle resim veya fotograf yukleyen kullanicilar da en cok hangi turde gorsele ihtiyac var bunu anlayabilir. Tabi bence bir tek blog yazanlar kullanmaz bu servisi, daha genis bir kullanici kitlesi olur.

Ozgurluk hakedenlerindir

Oncelikle gecen gun msn messenger'i acik birakip uyumusum dogum gunu gecesi, haliyle sabah uyandigimda 10 tane msn penceresi acikti, ozur diliyorum cevap yazamadiklarim icin (linux kullaniyorum ve gaim offline mesajlari desteklemiyor henuz) ve bunun disinda yorumlara anca yorum yazabildigim icin. Dogum gunum guzel gecti, eski kaldigim International House'dan arkadaslarla bulusup gene turk restoranina gittik. Bir de dun cektigim kendi fotografimi da koyuyorum ki hatirlayabileyim ileride 26 yasinda nasil gozuktugumu :)
(aslinda her dogumgunumde resmimi koymak fena fikir degil...)

Bugun de ozgurluk hakkinda dusundum biraz, bunu kendi kafamda kurdugum uzun bir diyalog seklinde sunmaya calisacagim;

-Ozgurluk nedir? Bizi ozgur kilan ne? Bir insan ozgur dogabilir mi?

-Ozgurluk bir insanin diger insanlarin haklarini cignemeden istedigini yapabilmesi, dusunebilmesi degil mi?

-Evet ama soyle dusunun, siz bu kavrama gore her turlu ozgurlugun bulundugu bir ulkede dogdugunuzu dusunun, ozgurlugunuz icin bu yeterli mi?

-Evet, sanirim... Eger ozgur elestiri ve dusunce serbestse dogdugum ulke sinirlari icinde ve hicbir kolelik kavrami yok ise ozgurum demektir.

-Bence degilsiniz, cunku bence sadece hak edenler ozgur olabilir...

-Ne kadar sacma bir dusunce, ozgurluk temel bir hakdir ve her bebek ozgur dogmalidir!

-Evet keske oyle olsa ama iste bence hic bir devlet hic bir kanunla dogdugunuz anda size ozgurlugunuzu veremez.

-Neden veremesin ki?

-Cunku bizi ozgur kilacak olan yalnizca kanunlar degildir

-Nedir o halde?

-Soyle ornekleyeyim;
Siz bir markete gidiyorsunuz ve onceden televizyonda reklamini gordugunuz bir urunu goruyorsunuz, diyelim ki bir tur cikolata olsun. Hemen bu cikolatayi satin aliyorsunuz ve yemege basliyorsunuz. Gercekten leziz bir tadi var. Bir hafta sonra ogreniyorsunuz ki bu cikolata icinde kansorejen yapan bir madde iceriyormus... Tekrar satin alir miydiniz?

-Bunun konuyla ne ilgisi var cok anlamadim ama almazdim tabi ki, hatta bu cikolatayi ureten sirkete dava acardim.

-Elbette degil mi? Cunku saglikli yasama ozgurlugunuzu cignedi bu sirket. Peki ornegi biraz daha derinlestirelim, siz arabayla bir markete dogru gidiyorsunuz, yolda benzininiz bitiyor ve durup benzin aliyorsunuz. Bir gun ogreniyorsunuz ki satin aldiginiz bu benzin yasadiginiz cevreyi kirletiyor ve hatta dunyada savaslara yol acip masum milyonlarca kisinin olmesine sebep oluyormus. Bu sefer ne yaparsiniz?

-Hmm yapabilecegim fazla birsey yok sanirim, ben sadece bir bireyim ve ulasim icin benzine ihtiyacim var ama bundan sonra elimden geldigince az tuketmeye calisir ve alternatif, temiz enerji kaynaklarini desteklemeye calisirim.

-Sizin ve cocuklarinizin temiz bir dunyada yasama ozgurluklerini kisitliyor ve milyonlarca kisinin olumune sebep verse bile elimiz mahkum oldugu icin fazla birsey yapamadiniz, bu sirketlere dava acmayi bile dusunmediniz bu ornekte... Peki iki ornek arasindaki fark ne? Biri sizi kendine muhtac birakti, kendi sattigi urune muhtac birakti. Bir bakima sizin ozgurlugunuzu kisitlamadi mi? Iste hangi devlet kanunlariyla bu ozgurlugu koruyabilir? Bugun o ozgurlugu korusan, mutlaka ertesi gun baska bir urunle sizi somurebilecek bir cok urun sunulmayacak mi piyasaya? Bunun disinda bu devlet benzini yasaklasa, diger devletlere karsi ekonomik gucunu yitirmeyecek mi? Daha sonra da diger devletler ekonomik olarak bu devleti somurgesi haline getirip yonetimi ele gecirecek ve tekrar benzin kullanimini yururluge sokacaklardir degil mi?

-Hmm evet sanirim...

-O halde hic bir devlet, hic bir kanun ile senin ozgurlugunu koruyamaz bu duzende. Peki bir yolu olmali, mutlak ozgurluge giden bir yol.

-Ben pek bir cikis goremiyorum, bu dunya ne yazik ki para duzenine gore isliyor.

-Elbette ki para duzenine gore isliyor, ve aslina bakarsaniz bunda sasilacak pek bir sey yok. Asil sormaniz gereken, iki ornekte de sizi ozgur kilan neydi?

-Bilmiyorum, ikisinde de ozgur olamadim ki, gene yapacaklarini yaptilar.

-Hayir iki ornekte de ozgurluge acilan bir yol vardi, bu da "bilinc". Eger ilk ornekte bu cikolatanin kansorejen madde icerdigini bilmeseydiniz yemege devam edicektiniz. Ikinci ornekte cok bir sey yapamasaniz bile gene bir bilinclenme soz konusuydu. Eger benzin kullaniminin zararlari ilk benzinli otomobil uretildigi gun bilincli utopik bir dunya toplumu tarafindan bilinseydi, mutlaka bu sistem dogaya zarar vermeycek sekilde gelistirilir veya alternatif yollar aranirdi butun dunya devletleri benzine bagimli hale gelmeden. Iste sizi ozgur kilan kanunlar degil, bildiklerinizdir!

-Peki bildim de ne oldu, ne degisti ki, ilk ornekte belki bir ise yaradi ama ya ikinci ornekte?

-Ikinci ornekte sizce neden ise yaramadi?

-Cunku dedigim gibi tek bir bireyim, dava acsam da kazanamam ki...

-Evet bence de kazanamazsiniz, peki milyarlarca insan dava acsa?

-Nasil olabilir ki bu? Guc elinde tutana yapisir, sen ben benzin kullanmasak mutlaka bunu somurecek biri cikacak, benzin kullanip daha efektif, daha ucuza bir is bitirip bizim onumuze gececek.

-Haklisiniz ama ben her zaman "mutlaka baska bir yolu olmali" diyerek dusunurum ve bu dusunce mantigi sayesinde de hep yaratici fikirler cikacagini dusunurum. Ozgurluge geri donersek, asil kanunlarin degil, bilincimizin bizi ozgur kildiginda anlastik sanirim. Kanunlar yalnizca ana hatlarin belirlenmesine yardimci olabilirler ama hic bir zaman is dunyasi kadar dinamik olamazlar, iste bu sebeple kanunlarin yaninda bilinclenme sart. Peki bu bilinclenme nasil yayilabilir? Elbette ki yeni dogmus bir bebekte bu bilincin bulunmasini bekleyemeyiz (iste bu sebeple yeni dogmus hic bir bebek ozgur degildir, hangi devletin topraklarinda dogarsa dogsun) ama bu bilinc onlara asilanabilir... Onlara bunu asilayabilmek icin ise ozgur dusunce yollarinin acilmasi gereklidir.

-Ama zaten acik degil mi? Onlari okullara gonderiyoruz, belli bir egitimden geciriyoruz ama bu sistemin icinde doguyorlar sonucta, rekabet edebilmek icin bu sistemin icinde var olmalari sart.

-Ilk once ozgur dusunce yollarinin ne kadar acik oldugunu inceleyelim isterseniz. Gene bir markete gidin ama bu sefer 6 yasindaki cocugunuzla birlikte. Markette dolasirken cocugunuz birden dursun ve sizi cekistirmeye baslasin, "anneeee, babaaa bana bundan al..." Siz donup bakiyorsunuz ve tam cocugunuzun boyundaki rafta rengarenk cafcafli, uzerlerinde hepsi capraza dogru bakan cizgi filmsi karakterler bulunan misir gevregi kutularini goruyorsunuz. Ah ne hos bir tesaduf degil mi? Hepsinin cocugunuzla ayni boydaki rafta siralanmis olmasi, hepsinin ozellikle cocuklarin dikkatini ceken renklerde olmasi, hepsinin uzerinde ki cizgi film karakterlerinin tam da sizin geldiginiz yone dogru caprazdan bakmasi... Yoksa tesaduf degil mi? Yoksa birileri en bilincsiz tuketiciler icin ozel olarak mi kurmus bu duzenegi? Yoksa birileri dunyada hic kirmak istemeyeceginiz cocuklariniz ile sizin aranizdaki bu bagi somurmek mi istiyor? Cocugunuz bu duzenekte ne kadar ozgur bir karar verebilir o sinirli bilinci ile? Peki cocugunuzu en guzel, en modern okullara gonderdiniz zor kazandiginiz paralarla. Bu okulda hersey cocugunuz icin dusunulmus, hatta o kadar "fazla dusunulmus" ki cocugunuzun "kendi basina" dusunmesine gerek bile kalmiyor! Iste ozgur dusunce, ozgur karar verebilme boyle kisitlaniyor...

-Bilmiyorum Mert, kafam karisti... Ben sadece mutlu olmak istiyorum ve cocuklarimi elimden gelen tum imkanlarla en iyi kosullarda yetistirmek istiyorum...

-Hepimizin istedigi bu, yalnizca sizi neyin mutlu edecegine odaklanin, dusunmekten kacmayin. Cocugunuz icindeki potansiyeli en iyi nasil ortaya cikarabilir buna odaklanin, cunku cocugunuz ozgurlugunu hak etmeli bu yeni dunya duzeninde.

(devam edecek)

Zaman, bilinc ve DNA!

Kafamdaki zaman kavramini biraz daha derinden inceledim;

-Boslukta zaman var midir?
-Neden olmasin?
-Oyle bir bosluk dusun ki icinde hic bir madde, hic bir atom olmasin. Iste bu boslugun icinde nasil bir zaman kavramindan bahsedebilirsin? Zaman dedigimiz kavrami olcmen icin bir degisiklik olmasi gerekmiyor mu? Sen bu boslugun icinde zaman oldugunu kanitlayabilir misin?
-Hmm sanirim kanitlayamam ama ben disaridan bu bosluga bakiyorsam, saatime bakip soyleyebilirim
-Evet ama senin bakman demek, bir gozlem yapman demek iste bu gozlemde boslugu doldurmaya yeter, bunu gozlemliyemezsin sadece kafanda hayal edebilirsin.
-Peki boslukta zaman olmadigini kabul edelim, nereye varmak istiyorsun?
-Bu bosluga bir maddeyi koydugun anda ise zaman olusur degil mi?
-Hmm evet gozlemliyebilirim o anda
-Demek ki zaman maddeden bagimsiz degil, madde bir enerjiyse, zaman da ayni sekilde bir enerji olmak zorunda eger maddenin bir uzantisi ise.
-Devam et
-Peki biz zamani gozlemleyebilir miyiz?
-Evet saatimize bakariz, ya da gunesin dogusunu ve batisini izleriz
-Evet ama senin bu gozlemlediklerin zamanin kendisi degil, zamanin etkileri olmaz mi?
-Nasil yani?
-Mesela bir hortum ciktigini duyuyosun radyoda yasadigin yere yakin bir yerde, hemen gozlemlemek icin arabana atlayip gidiyorsun ama soylenen yere gittigin anda hortumu kacirdigini dusun, etrafinda sadece yikilmis evleri yani hortumun yarattigi yikimi, hortumun etkilerini gorebiliyorsun. Iste bizde hayatimizda zamani hic gozlemliyemiyoruz bir enerji olarak, sadece yarattigi etkileri gozlemliyebiliyoruz.
-Neden bir enerji olarak gozlemliyemiyoruz?
-Cunku zaman bilincimize bagimli bir kavram "olabilir", onu dusundugun anda o bir sonraki adimdadir. Kisacasi bilincin zamanin bir parcasi olabilir ve bu durumda kendi yapildigi maddeyi tabi ki gozlemleyemiyor, ancak onun etkilerini gozlemliyor. Kendi kuyrugunu yakalamaya calisan bir kopek gibi dusun.
-Peki zamanin etkileri her madde uzerinde ayni midir?
-Kesinlikle hayir, ilk basta hayal ettigimiz bosluga bir tas koydugunu dusun, havada asili duran bir tas ama etrafinda baska hicbir madde yok, ne oksijen-hava hicbirsey, hareketsiz bir tas... Bu tasi bir milyon yil boyunca gozlemle, sence bu tasta bir degisiklik olacak midir?
-Hmm eger hareket etmiyorsa ve etrafinda hic hava bile yoksa... hayir olmaz sanirim
-Kesinlikle... zaman sadece maddenin bir uzantisi degil, ayni zamanda hareketin de bir uzantisidir.
-Hareketin mi? Mesela ben butun gun yatagimda uzansam hic hareket etmeden, benim icin zaman gecmeyecek mi?
-Hayir kesinlikle gecicek cunku sen hareketsiz dursan bile vucudunun icinde kan akmaya devam edicek, vucudundaki milyarlarca hucre hareket halinde olucak. Ayrica hareketsiz bir cisim icin bile zaman varolmaya devam eder, sadece onun uzerinde bir etkisi olmaz. Maddenin oldugu her yerde zaman vardir ve eger bu maddenin icindeki en ufak bir elektron bile hareket ediyorsa "zaman enerjisi" uzerindeki etkisini gosterecektir. Zamani bir hareket sensoru olarak dusun, eger ortalikta hic bir madde yoksa, hareket sensoru de yok, eger ortamda bir madde var ama hareketsiz ise hareket sensoru de var ama maddeyi goremiyor, eger madde bir hareket haline gecerse hareket sensoru hemen isigini yakiyor!
-Peki zamani nasil gozlemleyebiliriz?
-Iste bence hareket halinde olan hic bir madde gercekten zamani gozlemleyemez! Tabi ki buna insan zihni de dahil, sadece zamanin etkilerini gozlemleyebilir.
-Peki zaman her maddede ayni etkiyi mi yaratir?
-Hareketli her maddede... yalniz harektli derken tekrar dusundum de daha duzgun bir tanimlama kullanmam gerekir... canli her maddede. Mesela bosluktaki tasa bir hareket verdigini dusun, tas ilerler ama hic surtunme olmayacagi icin maddesel olarak bir degisime ugramaz, yani zaman kavrami bir madde oldugu icin hala gecerli ama hareket etse bile zaman onun uzerinde bir etki yaratamiyor...
-O halde zaman harekete degil, canliliga duyarli?
-Evet sanirim, duzeltiyorum o halde, "zaman maddenin uzantisi olan bir enerji formu ve canliligin oldugu her yerde etkisi gozlemlenebilir".
-Peki... o halde canlilik ne? Bir tasta maddeden olusuyor ama canli sayilmiyorken nasil maddeden olusan insan canli sayiliyor, ya da nasil bir bitki canli sayiliyor? Canliligi saglayan fark ne?
-Sence kopeklerin bir bilinci var midir?
-Bilmem, kopekler bizim gibi dusunemezler
-Hayir bu genel bir yanilgi, kopekler dusunebilir, hissedebilirler ve elbette ki hatirlayabilirler. Onlarin da, genel olarak butun hayvanlarin da, bir bilinci vardir, yalnizca kapasitesi insanlarinkinden dusuktur. Peki bitkilerin bir bilinci var midir?
-Yok artik, bak onlarin yok iste...
-Peki ayciceklerini dusun, onlar neden hep gunese dogru donerler yuzlerini?
-Bilmem, sanirim iclerinde gunesisigini hisseden onunle reaksiyona giren bir madde var ve bunu hissettikleri anda daha fazla gunes isigi alabilmek icin o yone donuyorlar, ama bu bilinc degildir ki?
-Dogru tam dusundugun sekilde bir bilinc degil, soyle dusun bilinc yalnizca sana ogretilenler midir?
-Evet bana ogretilenler ve hayattan gozlemledigim hersey bilincimi olusturur
-O halde nefes almayi sana kim ogretti? Daha dogar dogmaz, hicbir sey gozlemleyemeden nefes almiyor muydun? Iste iki turlu bilinc var, genetik olarak DNA'larimizda aktarilabilen bir bilinc ile sadece insanlarda ve hayvanlarda bulunan ogrenebilme bilinci...
-O halde bitkilerde de DNA ile aktarilan bir bilinc var?
-Kesinlikle ve zamanin etkileri de sadece bilince sahip olanlarda gorulebiliyor demistik, yani sadece canlilarda. Canli olabilmen icin bir bilincinin olmasi sart, ya gelismis dusunebilen bir bilinc ya da DNA ile aktarilabilen bir bilinc, hic farketmez. Ama bir tasin? iste onun hicbir bilinci yoktur, bu sebeple de zamandan etkilenmez. Demek ki zaman bilince bagimli ve hatta onun bir parcasi.
-Ama tas da bir sure sonra asinmaz mi?
-Asinir ama cevresindeki maddeler onu asindirir, tasi ilk basta bahsettigim boslukta hayal edersen milyonlarca yil sure sonra bile hicbir asinma olmaz uzerinde.
-Sanirim dogru, peki bu zaman bir enerjiyse ne tur bir enerji?
-Oncelikle bilinci olan hersey dogar, buyur ve olur oyle degil mi?
-Evet, bitkiler, hayvanlar, insanlar..
-O halde bunun grafigini cizersen bu bir sinus dalgasini andirmaz mi?
-Evet sanirim... bombeli bir yukselti gibi
-Sanirim zaman bilinci olan herseyi sinus dalgasi seklinde etkileyen bir enerji formu
-Peki bilinc, en basit DNA'lardan aktarilan bir bilinc bile nasil olusuyor?
-Sanirim bunun sirri senin de dedigin gibi DNA'larda oyle degil mi :) DNA'larin sadece canlilarda oldugunu biliyor muydun? Bir tasin DNA'si yoktur :) Sadece canlilarin bilinci oldugunu dusunursek ve zamanin sadece bilinci olanlari etkiledigini...
-O halde birisi zamanin olusumunu anlamak isterse...
- :) kesinlikle, bence zaman kavraminin gizemi DNA'larda sakli!

10 Mart 2007

Guzel seyler de oluyor

Her ne kadar cogumuzun Youtube olayinda ki sansur yuzunden keyfi kactiysa da ulkemizde sosyal internet anlayisi olarak guzel seyler de oluyor. Buna bir ornek;

Gecen gun e-postama baktigimda gelen iletilerden birine gozum takildi, ilk bakista yeni acilan bir internet sitesi tanitimi icin atilmis bir spam (istenmeyen reklam) iletisi sanmistim ama sonra baktim ki icinde "blogunuzu zevkle okuyoruz" yazan kisisel bir ileti. Iletide yeni kurduklari bir alisveris sitesini ve ozelliklerini tanitiyorlardi ama benden gidip bu siteye uye olmami istemiyorlar! Benden bu sitenin sundugu yenilikler hakkinda goruslerimi istiyorlardi...

Peki niye ben? Beni nasil bulmuslar? Sizce blog yazan insanlar internette ne kadar zaman geciriyor? Blog yazarken, blog okurken ve okuduklari diger bloglardaki baglantilari incelerken inanin internet basinda oldukca zaman harcayabiliyor biri. Peki internet uzerinden en cok kimler alisveris yapabilir? Internette en cok zaman harcayanlar olabilir mi? Iste demek ki artik bazi zihinlerde blog yazanlar icin, "iste 3-5 cocuk yaziyor oyle ne geregi varsa" mantigi yerine "aa bak bu cocuklardan belki yardim alabiliriz" gorusu yerlesmeye basliyor. Onlara goruslerimi bildirmeden once e-postaya cevap yazdim ve onlardan izin istedim siteniz hakkindaki goruslerimi gunlugumde yayinlayabilir miyim diye. Bunun nedeni ise tabii ki paylasim fikrine inandigim icin, eger bazi seyler hakkinda yaratici gorus bildirirsem bundan sadece o firmanin degil butun olarak her internet girisimcisinin yararlanmasini isterim ve eger bu rekabet doguracaksa ne guzel iste. Bu istegime de olumlu yanit verdikleri icin ve bana gore mantik olarak cok dogru bir yolda ilerledikleri icin elimden geldigince yaratici gorusler sunmaya calisacagim. Bu kadar on bilgi verdikten sonra baslayabiliriz ama bastan uyarayim oldukca uzun ve biraz teknik bir inceleme olacak bu sebeple internet girisimleriyle pek ilgisi olmayan okuyucular sikilabilir...

Oncelikle sistemin adi Kuerila ve buradan ulasabilirsiniz, ne var ki su anda sistem hizmete girme asamasindaymis ve bana soylediklerine gore 1 hafta icinde hizmete baslayamayi planliyorlarmis.


1) Fikir: Her saat basinda cok indirimli bir fiyattan 1 yeni urun satmak

Buna benzer bir fikir gormustum yabanci bir sitede ama orada her gun yeni bir urun satiyorlardi sanirim.
  • Zaman araligini dusurmus olmanin bana gore avantajlari: daha cok urun sunup satabilme imkani, daha fazla tiklanma orani (gunde sadece 1 kere ziyaret etmek yerine, her saat basi ziyaret edebilir kullanici)
  • Zaman araligini dusurmus olmanin bana gore dezavantaji: Internet ortaminda kulaktan kulaga iletisimin onemi buyuktur. Mesela su saatte bir urun satiyorsunuz, bunu cok begendim ve kendime aliyorum ama bunu alabilecek bir kac arkadasim daha var hemen onlara da haber veriyorum mail atarak. Peki arkadaslarim 1 saat icinde maillerini okuyabilecek mi? Bu dezavanataji ortadan kaldirmak icin neler yapilabilir? Eger kayitli bir kullanici o saatte gordugu urunu begenmis ise ona o urun icin sadece 2 gun gecerli olacak kalici bir baglanti verin, bir bakima rezervasyon hakki (bunu sadece kayitli kullanicilara verin). Bu sekilde begendigi urunu almak veya arkadaslarina haber verebilmek icin fazladan vakti olabilir. Bu sayede sitenize kullanicilar daha da sik girecektir cunku "ya su anda alamiycak olsam da bir bakayim ne var, en kotu 2 gunluk baglantisini alir sonra vaktim olunca satin alirim" derler.
2) Isim: Kuerila... Oncelikle uluslararasi bir sirket olmak istediginizi belirttiginiz icin epostanizda, bu isim mantikli geldi bana ama dikkat etmeniz gereken birsey var, bu isim herhangi bir dilde bir kelimeyi cagristiriyor mu? Bir "Citroen Saxo" skandali olmasini istemezsiniz ismin degil mi :) Eger bunu onceden arastirdiysaniz guzel. Isim biraz "gerilla" terimini andiriyor bana ama bunda sorun yok hatta daha iyi baska bir kelimeye benzemesi akilda kalmasi icin. Dikkatimi ceken birsey, isimde tekrar edilen harfler secilince bence daha akilda kalici oluyor, ornegin Google (2 g, 2 o) veya Yahoo (gene 2 o) veya Altavista (3 a, 2 t) ama dedigim gibi bu cok da onemli degil cunku eger tutulursa "Flickr"a bakarsaniz tekrar eden hicbir sey yok icinde ama unlu oldugu icin akilda kaliyor belli bir zaman sonra.

3) Site dizayni: Sistemde su anda sadece "Cok yakinda" sayfasi mevcut, benimle iletisime gecmeden once test hesaplarini kapatmislar bu sebeple su anda sadece bu sayfa ve logosu hakkinda yorum yapabiliyorum. Oncelikle renk guzel, kirmizi tuketimi cagristiran bir renk ama acikcasi bana biraz "Arcelik" havasi verdi. Bunda tabi ki kotu birsey yok ama eger daha farkli bir imaj yaratmak isterseniz bir iki farkli renk tonu daha ekleyebilirsiniz. Logoyu sevdim, yalin ve basit. Fare imleci ve fiyat etiketi internet uzerinden alisverisi cok iyi temsil etmis ama... sadece bir eksigi var logonun. Hiz... "Saatte 1 urun cok indirimli" demek bir bakima "batan geminin mallari" demek degil mi? Iste bu yuzden bu logoya mesela sadece etiketin yaninda 2-3 basit cizgi koyarak ya da arkasindan iz birakiyor (cok seffaf bir blur efekti ile) havasi verilerek hiz katilabilir.

Bunun disinda buyuk bir eksigi daha var bu tek sayfanin. "Bir sure daha bunlarla idare edeceksiniz" diyerek sisteminize duydugunuz guveni gostermissiniz ve kullaniciyi diger alisveris sitelerine yonlendirmissiniz, bu guzel, kullanici ben bosu bosuna mi actim bu sayfayi diye dusunmuyor ama iste kullaniciyi yonlendirmeniz gereken bir yer daha olmaliydi. Sirket blogunuz... Sirket bloglari sirketinizin insancil yanini ortaya koyar, sirket bloglari sayesinde kullanici "acaba simdi ne yapiyorlar bu adamlar" diye dusundugunde "bak biz bos durmuyoruz, sistemi yaptik, kurduk ve gelistirmek icin de surekli calismaya devam ediyoruz" mesajini verir, sirket bloglari size geri besleme alma firsati verir. Bence hemen bir sirket blogu acin ve bu blogu mumkunse sistemin yuklu oldugu sunucudan farkli bir sunucuda acin. Farkli sunucu dememin sebebi, eger mevcut sunucunuz olur ki bir gun cokerse hemen alan adinizi bu sirket blogunun bulundugu sunucuya yonlendirip kullanicilariniza blogunuzdan mevcut sorun hakkinda bilgi verebilir ve ne zaman sistemin normale donecegini bildirebilirsiniz. (Bu yaklasim inanin "sistemde bir hata olustu, sonra tekrar deneyin" sayfasindan cok daha iyidir) Bunun disinda bu bloga sadece sirket yoneticisi veya bir kisi yazmasin, sirket icindeki bir cok calisanin yazdigi bir takim blogu olsun ve sirket calisanlarini ozgur birakin, istediklerinde sirketi ve sistemi elestirme haklari olsun. (Ama bu musterilerin gozu onunde kucuk dusurmez mi sirketimizi? diye soracak olursaniz hayir bence dusurmez zaten bu blogu anasayfanizda yayinlamiyacaksiniz, asagida kucuk bir baglanti vereceksiniz sadece ve bu blogu okuyanlar sadece "merakli kullanicilar" olacak ve merakli kullanicilar da bence "aa bak ne kadar modern adamlar, elestiriyi serbest birakmislar sirket icinde ve bunu paylasmaktan bile cekinmiyorlar" diye dusunecektir ve belki eger internet isindeyse o merakli kullanici, ozgur ofis ortamindan etkilenip size is basvurusunda bile bulunabilir)

Evet sadece bir kuerila.com adresinden bu kadar analiz yapabiliyorsam demek ki dogru yoldayim :) Simdi sira geldi mailinizde belirttiginiz sistem ozelliklerine;
Şeffaf Müşteri Desteği : Yaptığımız araştırmalar sonucu internetten alışveriş yapanların en büyük sorununun sitelerin duyarsız müşteri temsilcilikleri olduğunu farkettik. Bu konunun üzerinde düşünerek Şeffaf Müşteri Desteği adını verdiğimiz, dünyada ilk olan ve patent alma çalışmalarını başlattığımız bir sistem geliştirdik. Bu sistemde üyelerin müşteri desteğiyle olan tüm yazışmaları (üyelerin kendi istekleriyle yayınlanmasını istemediği mesajlar haricinde) herkese açık. Bu nedenle üye, sitemizle herhangi bir problem yaşarsa (ki yaşayacağını sanmıyoruz) bizden kaliteli bir müşteri desteği hizmeti alacağına emin. Çünkü biliyoruz ki, bir üyemizin sorununu çözmezsek veya kaba davranırsak, tüm üyelerimiz de tüm bu süreci takip edebileceği için, hepsini kaybetme riskimiz olacak. Bu sistemle, üyelerimizin yararına olarak, kendi üzerimizde bir baskı oluşturuyoruz.
Cok guzel bir yaklasim, bir doktor sigarayi birakmak isteyenlere ne tavsiye eder biliyor musunuz? Sigarayi biraktiginizi tum cevrenize ve arkadaslariniza soyleyin der, cunku bu sayede ayni mantikla kisi tekrar sigaraya baslarsa arkadaslarinin onunla dalga gececegini bilir ve bu yeniden baslamamasi icin bir baski olusturur. Tamamiyle ayni mantik, tek eklemem bu yazismalari izleyin ve bunlar icinde sikca sorulan sorulari isaretleyin. Bu sayede eger bir kullanici size sik sorulan bir soru sordugunda kullanici temsilcisi hemen bu isaretlenmis mesaji cagirip ayni cevabi yapistirabilir tekrar yazmadan. Boylelikle kendi "sikca sorulan sorular" arsivinizi otomatikman olusturmus olursunuz, tekrarlardan kacinirsiniz :) (ama sakin bu sistemi otomatiklestirmeyin, mesela kullanici destek ekraninda teslimat yazdigi anda bunu algilayip otomatikman teslimat sartlarini yapistiran "guyaa akilli" otomatik bir sistem cok sinir bozup samimiyet faktorunuzu dusurebilir)
Açık Eksiltmeli Tedarik : Bu sistemde üyeler, siteye giriş yaptıktan sonra kontrol panellerinde sitemizde en çok görmeyi istedikleri ürünleri giriyorlar. Bu veriler toplanıyor ve bir plan oluşturuluyor. Bu plan dahilinde belirli bir saatte listelenecek ürün, öneceden güvenilirliklerini onaylayıp bir üye girişi verdiğimiz tedarikçiler için ayrılan sayfada açık eksiltmeye çıkarılıyor. Açık eksiltme sonucunda ürünü en uygun fiyata tedarik edebilecek olan tedarikçi belirleniyor, böylece biz de tüm ürünleri çok uygun fiyata satışa çıkarabiliyoruz.
Bu da cok mantikli bir uygulama, bu uygulama ile siz tedarikci pesinde kosmaktansa tedarikciler sizin icin en uygun fiyati onunuze sunuyor. Sistemin acik olmasindan faydalanarak da tedarikciler arasindaki rekabeti arttiriyorsunuz ve ileride sirketinizde olasi bir satin alma mudurunun belli bir tedarikciyle el altindan anlasip yolsuzluk yapmasini engellemis oluyorsunuz. Burada ekleyebilecegim iki sey var, birincisi tedarikcilerin sadece fiyat vermelerini saglamayin, fiyat ve teslimat zamani vermelerini isteyin cunku teslimat suresi bazen fiyattan daha onemli olabilir. Ikinci tavsiyem ise kullanici en cok gormek istedigi urunu girerken sadece spesifik bir urun yazabilmesinin disinda kategori de koyabilsin, mesela Playstation 3 isteyen kullanici bunu yazabilsin ama bunun disinda bir oyun konsolu almaya karar vermis ama hangisini alacagini secememis olan kullanici da sadece oyun konsolu yazabilsin. Bu sistemi yaratmak icin tagleme (etiketleme) ozelliginden faydalanabilirsiniz. Ornegin oyun konsolu etiketini yaratirsiniz, bu etiketin altinda alt etiketler olarak PS3, Wii, Xbox gibi etiketler yaratirsiniz, bu sayede sadece oyun konsolu yazan kullanici bu 3 etiketi de isaretlemis olur ayni anda (ve farkinda olmadan) Bir de etiketleri gosterin kullanicilara, kullanici sadece etikete tiklayarak (hic yazmadan) iletebilsin size istegini, bir baska faydasi da o anda ihtiyaci olan ama aklina gelmeyen bir seyi hazir varolan etiketlerden gorurse "aa evet bak bunu da istiyorum" diyebilir.
Bonus Kodu Sistemi: Yine Türkiye' de ilk olacak bir sistem. Siteyi başka kişilere tanıtmak; affiliate olmak için üyelerin bir web sitesi sahibi olması gerekmiyor. Her üyeye, üye olurken kendi belirledikleri bir bonus kodu veriliyor. Daha sonra bu bonus koduyla üye olan kişiler, bu bonus kodunun sahibinin hesabına ekleniyor. Böylece üye, her gönderdiği üyenin yaptığı alışverişten komisyon kazanabiliyor. Üstelik websitesine,linke,banner'a ihtiyaç duymadan, sadece kendi belirlediği bir bonus koduyla.
Guzel bir uygulama, linkler, bannerlar cok ugrastiriyordu gercekten. Bu sisteme ekleyebilecekleriniz; oncelikle bu bonus kodunu kimlere vericek bu kullanici? Arkadaslarina degil mi. Peki arkadaslariyla en cok nasil haberlesiyor turk kullanicilari? Eposta'mi? Hayir MSN Messenger. (Amerika icin bu AOL messenger mesela) Iste bu bonus kodu ekranindan MSN listesindeki arkadaslarini import edebilsin ve hepsine birden otomatik bir mesaj gonderebilsin (ya da sectiklerine). Bu otomatik mesaji kullanici kendi degistirebilecegi gibi hic bir sey yazmasina ihtiyac birakmayacak otomatik olarak bir mesaj metini de olsun. Bu metini cok iyi dusunmelisiniz, samimi ve icten olmali, reklam gibi gozukmemeli. Son olarak tek tusla bu mesaji hepsine gonderebilsin. Sonra akilli bir sistem insaa edin, cagirdigi kullanici bu verdigi kod ile uye olucak degil mi? Hemen bu kod ile uye olan kullaniciyi cagiran kisinin arkadaslarim kismina eklensin. (arkadaslarim kismi yoksa ekleyin) Insanlar arkadaslarinin hangi urunleri aldigini gorebilsin, bu sosyal alisveris kavramini guclendirecektir (tabi ayarlardan bunu engelleme ozelligi de koyun, bundan hoslanmayacak bir iki uyeniz olabilir). Son olarak Bonus kodu sayesinde komisyon alabiliyor demissiniz, bunlari bonus puan olarak dusunun, sakin para olarak vermeyin, indirim olarak sunun bunu kullaniciya boylelikle kullanici sizden bir urun daha alicaktir sirf bu komisyon indirimlerini kullanabilmek icin.
Canlı Yorum Alma İmkanı: Üyeler, o saatte satışta olan ürünle ilgili forumdaki yorumların yanında, chat özelliği sayesinde diğer üyelerden anında yorum alma imkanına da sahip. Böylece karar vermeleri hem daha kolay , hem de ürünle ilgili daha doğru bir değerlendirme yapma şansına sahip oluyorlar. ( Kullanıcılarımızın çoğu tarafından, bunun suistimal edilebileceği belirtildi. Bu nedenle bunu bir süre ertelemeyi düşünüyoruz)
Simdi ben dusunuyorum, bir urun almak istiyorum, bu konuda kimin yorumlarini onemserim? O anda urunu almak isteyen diger kullanicilarin mi yoksa bu urunu onceden alip kullanmis olan kullanicilarin mi? Bunun disinda farkettiniz mi forumlar artik internet ortaminda onemlerini yitirmeye basladi cunku dinamik degiller, kimse butun yazilari okumak icin zaman harcamiyor pek. Ne yapilabilir? Bu urunu diyelim ki siz onceden baska kullanicilara sattiniz aradan 1 hafta gecti tekrar ayni urunu satiyorsunuz cunku yogun istek var bu urune. Peki ya urunu sattiktan sonra deseydiniz ki bakin bu urun hakkindaki fikirlerini en gec 3 gun icerisinde bildiren uyelerimize su kadar bonus puan vericez bir sonraki alisverisleri icin. Peki nasil fikirlerini bildirecekler? Usengec turk kullanicisinin sadece "cok guzel urunmus" yazip bonus puan almasina izin vermeyeceksiniz elbette. Onlara bir puanlama sistemi sunacaksiniz, mesela diyeceksiniz ki bu urunun dizayni icin puan verin. Ve her kategorideki urun icin farkli o kategori urunlerine ozel puanlamalar sorun, son olarak da eklemek istedikleriniz kismina kullanicinin yazi yazmasina olanak saglayan bir bolum koyun. Iste tum bu bilgileri topladiktan sonra tekrar satisa sundugunuz urunun sayfasina tum bu puanlarin ortalamasini koyun ve altina da kullanicilarin yazdigi yorumlari (eklemek istedikleriniz kisminda yazilan yorumlari) koyun. Bu bir suru forum sayfasinda tekrarlanan gorusleri okumaktan kurtaricaktir insanlari. Bunun disinda canli chat olayina gelirsek... Ben bir urunu begendiysem alirim, neden sayfaya bakip chat yapayim ki onu almak isteyen diger insanlarla? Hani bu kisiler urunu daha onceden alip kullanmis kisiler olsa tamam ama onlar da benim gibi bu urunu ilk defa alicak insanlar, o sebeple bence suistimal edilmesi ihtimalinden ote gereksiz biraz. (herseyden once ne geregi var :P )
Ürün Videosu: Bu da yine dünyada ilk olacak. Klasik alışveriş sitelerinin de büyük ihtimalle aklına gelmiştir ama yüzbinlerce ürünün video kayıtlarını çekmek çok zorlu bir iş olacağı için onlar için uygulanabilirliği yok. Bizim ise bir saatte sadece bir ürünümüz var. İlk aşamada her ürüne video koyamayacağız elbette. Ama zamanla her ürün için bir video hazırlayabilecek duruma geleceğimizi düşünüyoruz. Zaten kullanıcı sayımız arttıkça kullanıcılardan da ürünü kullanırken çektikleri videoları göndermelerini isteyeceğiz. Bunu teşvik edecek bazı promosyonlar düzenlenecek. Böylece ürünü almayı düşünen herkes, almadan önce o ürünün kullanım şekliyle ilgili oldukça yararlı bilgiler edinebilecekler, dolayısıyla doğru karar vermeleri için daha fazla bilgiye sahip olmuş olacaklar.
Cok guzel, hatta bence sizin urun tanitim videosu koymaniza hic gerek yok, birakin kullanicilar koysun butun videolari. Onlara dersiniz ki bu urun hakkinda video tanitimi yapan kullanicilara su kadar bonus puan. Burada sizin yapmaniz gereken tek sey gonderilen videolari bir incelemeden gecirip sayfada yayinlamaya uygun mu degil mi bunu kontrol etmek. Bunun disinda kullanicilar icin bir tanitim sayfasi hazirlayin ve urunlerin tanitim videolarini hazirlarken nelere dikkat etmeleri gerektigini anlatan ogretici bir "urun tanitimi videosu nasil hazirlanmali" dokumani hazirlayin.
Sıradaki Saatte Ne Var? : Bu da sitedeki küçük bir oyun. Bir saat sonra listelenecek ürünle ilgili üyelerden tahminlerini istiyoruz, ve doğru tahminde bulunanlar arasından yaptığımız çekilişle kazanana bir hediye gönderiyoruz.
Hah iste bunun hakkinda cok guzel bir fikrim var... Simdi anasayfanizda ortada o saatteki urun duruyor diyelim, bu urunun gerisine bir saat once sattiginiz urunu ve fiyatini koyun (kullanici neyi kacirdigini gorsun) ve bir ilerisine de bir saat sonra satacaginiz urunun resmini ve adini koyun (evet evet soyleyin ne satacaginizi bir saat sonra) ve kullanicilardan neyi tahmin etmelerini isteyin biliyor musunuz? Fiyatini :) Neden mi?
  1. Ilk once bir saat once satilan urunu ve fiyatini gostermenizin faydasi, kullanici kacirdigi urunu gorunce en cok gormek istediklerim kismina gidip o urunu tekrar isteyebilir (hatta hic sayfa degistirmesine gerek kalmadan bir saat once satilan urunun resmi, adi, fiyati ve altinda da en cok gormek istediklerime ekle dugmesi olsun.)
  2. Fiyatini tahmin etmelerinin size faydalari ise oncelikle kullanicinin sizden bekledigi fiyat performansini gorebileceksiniz. Bu sizin icin cok daha degerli bir geribeslemedir. Bunu ileride cok iyi kullanabilirsiniz.
  3. Sonra kullanici en iyi fiyati tahmin edebilmek icin ne yapicak biliyor musunuz? Diger alisveris sitelerine bakip ona gore tahmin yapicak ve eger sizin fiyatiniz digerlerinden cok daha dusukse kullanici sizin degerinizi bir kere daha anlayacak.
  4. Kullanicilara cekilisle hediye falan gondermeyin bence hic. Cekilisler kullanicilarda "neden hic bana cikmiyor bu odul, ne kadar adil acaba bu cekilis" gibi sorularin uyanmasina yol acar, sizin icin de ayrica hediyeyi gondermek posta masrafina yol acar. Sizin sitenizde bir standart var bu da bonus puan, gene bunu kullanin. Kural cok basit, gercek fiyata en yakin tahmini yapan "ilk" kullanici puani kapar. Boylelikle ayni tahmini yapan iki kullanici olsa bile bu tahmini ilk yapan kazanacaktir.
  5. Kullaniciya 1 saat sonra satacaginiz urunu gostermeniz sayesinde eger kullanici bir saat sonraki urunu begenirse mutlaka fiyat tahmini yapacaktir degil mi? Peki 1 saat sonra geri donup bakar mi? Cok istedigi birseyse bakar ama siz ne yapabilirsiniz biliyor musunuz? Sadece uyeler fiyat tahmininde bulunabiliyor degil mi? Eh uye olan herkesin de eposta adresini biliyorsunuz... O zaman bir saat sonra bir eposta atin tahmin oyununa katilan tum uyelere, kazanani ve fiyati aciklayin, bir de baglanti verin urunun sayfasina :) Boylelikle geri donusler artacaktir.
Bir tasla (ilk maddeyi saymazsak) 4 kus vurduk galiba :)
'' Bir kişi bir mağazaya gider, bir fotoğraf makinesini 100 ytl 'ye alır. Bir başkası aynı veya farklı bir mağazaya gider ve o aynı ürünü 100 ytl' ye alır. Bu şekilde örneğin 1000 kişi aynı üründen bireysel alım yapar ve 100 ytl öderler.

Halbuki hepsi toplanıp tek bir mağazaya gitseler ve 'biz 1000 tane fotoğraf makinesi istiyoruz' deseler, fiyat ürün başına 60-70 ytl' ye kadar düşer. ''

Bunu gerçek hayatta yapmak mümkün değil elbette. Ama bildiğiniz gibi internette mümkün. Kullanıcıların isteklerini tek bir yerde toplayarak tedarikçiler karşısında fiyat avantajı elde etmelerini sağlıyoruz.
Bu da guzel bir fikir ve ornegini gene yabanci bir site yapiyordu sanirim. Burada sitenizde kuracaginiz "arkadas sistemi" cok faydali olacaktir. Mesela ayni urunu almak isteyen kisiler sisteminizden bir arkadas grubu olusturabilsin. Ornegin urun sayfasinda (tek urun olacagi icin anasayfada) "bu urunu almak isteyenler kervanina katil" dugmesi koyarsiniz, ne kadar fazla kullanici katilirsa fiyat da ona oranla dusecektir. Kisaca 1 saat sonunda katilimci oranina gore fiyat dusecek zamanla... (fiyatin en fazla ne kadar dusecegini tedarikci ile yapacaginiz anlasmaya gore belirlersiniz) Kullanicilar arkadas listelerindeki arkadaslarina mesaj atip onlari da cagirabilsin mesela (bu sosyal alisveris icin cok hos olurdu) Hani basta zaman araligini dusurdugunuz icin urunu daha sonra almalarina olanak saglayan bir baglanti verin demistim ya, iste bu baglanti hakkini kullanan kullanici tabi ki toplu alim indirimini kaciriyor ama bence adil bir anlasma bu, sonucta ekstra zaman istiyor sizden. Bunun disinda cok fazla alim gerceklestirebilecek kurumsal uyeleriniz icin de ayri bir bolum olusturun.

Bunun disinda aklima gelenler... Mutlaka gun icinde sattiginiz urunlerin RSS beslemesi olsun, boylelikle kullanicilar bu RSS beslemesini takip ederek ilgilerini ceken birsey oldugunda sitenize girebilir. (RSS beslemesinde su anda satista olan urunun adi, resmi ve fiyati ile bir sonraki satisa cikacak olan urunun adi ve resmi olsun, her saat RSS beslemesinde bir madde olacak sekilde) Baska ne yapilabilir? Kullanici en cok gormek istedikleri urunleri eklemisti ya etiketlerle, iste gene bu kullanicinin eposta adresini biliyorsunuz degil mi? Bu istedikleri urunlerden birini satisa sunacaginiz zaman 1 gun onceden eposta atin... Epostada sakin urunun satisa sunulacagi saati yazmayin bunun yerine saat dilimlerini yazin. Mesela 24 saati 6ya bolun, her 4 saat bir zaman araligi degil mi? Iste deyin ki istediginiz urun 16:00-20:00 saatleri arasindaki bir saatte satisa cikacak. Bu kullanicinin merak ve ilgisini arttiracaktir. Bunun disinda kullanici her saatte kontrol edecegi icin siteyi sattiginiz ve belki begenecegi diger urunleri de gorecektir. Bir de sitenizde mumkun oldugunca AJAX teknolojisini kullanin, Ajax sayesinde siteniz daha dinamik olacaktir, Turkiye gibi ortalama internet hizinin dusuk oldugu bir ulkede mumkun oldugunca yeniden tum sayfayi yukletmekten kacinmak gerekir, iste ajax teknolojisi sunucunuzdan sadece ihtiyaci olan bilgiyi cekerek sayfayi yeniden yenilemesine gerek birakmadan gunceller bilgiyi. Bu da tabi ki sitenizin dinamikligini ve hizini arttirir, daha iyi bir kullanici deneyimi saglar. (bu arada Ajax disinda baska yeni teknolojilerde var sayfa yenilemeyi engelleyen, tabi ki bunlar da olur) Bir de sistem oturduktan sonra reklam widgetlari (javascript iceren bir html kodu ya da belki flash ile hazirlanir) olusturun blog yazarlarinin sitelerine ekleyebilecegi, bunu sitesine ekleyen blog kullanicisina da bir bonus puan verin mesela. Bunun sayesinde sattiginiz urunlerin reklam islerine de girip vizyonunuzu gelistirebilirsiniz.

Son olarak siteniz tamamlanip hizmete girince, Webrazzi bloguna haber verin, Webrazzi Techcrunch benzeri yeni nesil internet girisimlerini inceleyen cok guzel bir olusum. Orada da sisteminiz iyice bir incelensin, tanitimi yapilsin. Sanirim bana verilen verilerle yapabilecegim analizler bu kadar. Hah farkinda olmadan neredeyse bir kac sayfalik bir rapor cikarmisim ortaya :) Gercekten guzel fikirleriniz var ve ben basarili olacaginiza inaniyorum. Kolay gelsin. (Bu arada bu incelememi eposta olarak size gondermiyorum, nasil olsa blogumu okuyorsunuz, bu yazimi okuduktan sonra bir geribesleme olarak yorum birakabilirseniz cok sevinirim :) )

Etik Uyari: bu yazdigim fikirlerin icinde bazilari gelistirilerek tuketim toplumu mantigini somurecek uygulamalara donusebilir, benim felsefeme gore her kullanici ihtiyaci olani almali ve alirken hicbir etki altinda kalmamalidir. Lutfen bu etige deger gosteriniz ve somurulmesine izin vermeyin. Google sirket mantigina gore "Don't be evil" felsefesini kabul eder, ben de seytana donusmeyin diyerek ozetleyebilirim.