teknoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
teknoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Kasım 2007

Blog Konferansı 07

Dün Microsoft ana sponsorluğunda Yıldız Teknik Üniversite'sinde dün gerçekleşen blog konferansına Türk Blog Yazarları Platformu'nu tanıtmak amacıyla katıldım. Konferansta açılış konuşmasını Microsoft Türkiye Genel Müdürü Çağlayan Arıkan yaptı, kendisinin de bir bloğu varmış.

Toplantı gerçekten çok güzel geçti ve toplantıyı anlatan uzun bir yazı yazacaktım ama blog gazetesinden toplantıya izleyici olarak katılan Süleyman Sönmez'in bloğunda ki geniş toplantı özetini görünce, ben yazsam bu kadar kapsamlı yazamam dedim. Bu yüzden eğer toplantıyı merak ediyorsanız sizi böyle alalım. Ben de yakında kendi yaptığım sunumun videosunu yükleyip buradan sizlerle paylaşabilirim.

Konferansla ilgili duyduğum tek eleştiri çoğu kişinin konferansın hafta içi ve erken saatte olmasından dolayı katılamamasıydı, bence de biraz haklı bir eleştiri. Gene de sırf bu konferans için Ankara'dan gelen izleyiciler vardı. Umarım bu konferansın tekrarları olur ve daha geniş bir katılım gerçekleşir.

Son olarak bu konferansın ana sponsorunun Microsoft olması konusuna değinmek istiyorum, Microsoft gibi bir şirketin böyle bir organizasyon organize etmesi ve desteklemesinin ardında yatan nedenleri düşündüğümüzde aklıma gelenler şunlar;
  • Bilgisayar/Yazılım sektörlerinde çalışan çoğu profesyonelin bir bloğu var, bloglar temalı bir konferans tüm bu kitleyi aynı çatı altında toplayıp onlarla iletişime geçmek demektir.
  • İnternet üzerinde ki içerik Web 2.0 sonrası artık çoğunlukla kullanıcılar tarafından, bloglarda yaratılıyor. Sanırım Microsoft'da bunun farkında ve arama motoru yönünden bakarsanız bu içeriğin oluşturulduğu platformları kontrol etmek içeriğin anında arama motoru tarafından indekslenmesi demektir.
  • Microsoft'un kendi ürün ve hizmetlerini tanıtması için çok büyük bir fırsat, örnek olarak Süleyman Sönmez bloğunda yazdığı tanıtım yazısında hemen Çağlayan Arıkan'ın sunumunda bahsettiği Microsoft servislerinden bahsetmiş ve bağlantı vermiş. Kısaca konferansa katılan eğer 100-150 kişi varsa bu kişilerin bloglarını da takip eden 1000lerce kişi var, bu da çok geniş kitlelere ulaşma imkanı sağlıyor.
Microsoft'un burada yaptığı çok akıllıca bir hareket olmuş ve umarım diğer bilişim firmaları da bunu kendilerine örnek alırlar.

10 Ekim 2007

Beko MiniBig hakkında

Beko miniBig adında TV'ye bağlayabileceğimiz bir bilgisayar piyasaya sürmüş. Fiyat ve özelliklerini aşağıdaki resimden inceleyebilirsiniz.

Şimdi en ucuz modelinin fiyatı 1400 YTL'ye bir laptop bakalım ve özelliklerini karşılaştıralım. Ben Fujitsu Siemens'den AMILO Pi 1536, hepsiburada.com KDV dahil fiyatı da 1.479,20 YTL yazıyı yazdığım sırada. (acaba Beko'nun bu ürününde fiyata KDV dahil mi?)

Özelliklerini karşılaştırırsak;
  • Fujitsu Siemens'in işlemci hızı 1.83 GHZ, miniBIG'in 1.66 GHZ
  • Fujitsu Siemens'in ekran kartı daha iyi ( ATI Mobility Radeon X1400 128MB)
Bunun dışında Fujitsu Siemens'in kendine özel bir ekranı var 15.4 inch'lik (yani kullanmak için ayrıca TV'ye ihtiyacınız yok) ve kendine özel bir bataryası var, yani yolda falan da kullanabiliyorsunuz. Beko'nun miniBIG'in artısı ise TV kartı olması. O halde durumu eşitleyelim ve dizüstüler için PCMCIA TV kartlarının da fiyatlarına bakalım. AVERMEDIA AVERTV modelimiz var, KDV dahil 97.3 YTL. Şimdi toplayıp hesap yapalım...

miniBIG fiyat: 1399 YTL (KDV dahil mi değil mi bilinmiyor)
Laptop + TV kartı fiyat: 1576.3 YTL (KDV dahil)

Fiyat farkı: 177.3 YTL (eğer miniBIG fiyatına KDV dahilse)
Fiyat farkının getirdiği ekstralar: 15.4 inch ekran, 2.5 saat dayanabilen pil, daha hızlı işlemci, daha iyi bir ekran kartı

Sistemlerin diğer tüm özellikleri ve yapabilecekleri aynı.

Benim Beko'ya tavsiyem: Eminim ki bu cihazı toplarken fiyat araştırması yapmışlardır o yüzden donanım kısmına girmeyeceğim ama keşke açık kaynak bir işletim sistemi kullansalardı ve işletim sistemlerine ayıracakları parayı fiyatta indirim olarak son kullanıcıya yansıtsalardı. Belki o zaman mantıklı bir ürün olabilirdi.

5 Ekim 2007

3G adamı olmaktan korkmak



İleride Turkcell 3G adamına dönüşmekten korkuyorum, takside bile iş düşünmekten, karım bebeğimizin cinsiyetini öğrenmek için doktora gittiğinde onun yanında olamayıp küçücük ekranlara duygular sığdırmaya çalışmaktan, yan komşumu cep telefonuma ismi yerine "yan komşum" diye kaydetmekten, kendi evimi gözetlemek zorunda kalmaktan ve sürekli bunun tedirginliğini yaşamaktan, hayatımın çoğu saatini bilgisayar başında geçiren biri olarak şimdi de o bilgisayar ekranını ufak bir cep telefonu ekranına sığdırmaktan korkuyorum...

24 Eylül 2007

Sabit hatları aramak bedava!

Güncelleme: Artık Voipwise ile bedava arama yapamıyorsunuz ne yazık ki... Geçici güzel bir dönemdi :)

Bugün BlogGazetesi'ne bakarken okuduğum bir blog yazısında yeni bir VOIP yazılımı ile artık Türkiye ve dünya üzerindeki birçok ülkedeki sabit telefon hatlarını internet üzerinden bedavaya arayabildiğimiz yazıyordu. Hemen programı indirip kurdum ve gerçekten takır takır, gayet güzel ses kalitesiyle bedavaya konuştum. Birkaç tane sabit hattı denedim hepsine de çok güzel bağlandı, 3-4 dakika konuştum.

Bu yazıyı yazıp yazmama konusunda tereddüt ettim açıkcası çünkü yaygınlaşınca servisi sömürenler, hiç telefonu kapatmayanlar olacağını biliyorum, e böyle olursa da servis iflas edebilir ya da kısıtlama getirir ama madem açık kaynağa gönül verdik, buyurun servisin bağlantısı. (Hem zaten bunu ben de bir başka blog yazısından öğrendim, yaymamak etik olmazdı, teşekkürler Mimarali.net)

Türk Telekom tarifelerini düşüre dursun yabancı bir firmanın gelip "bak bedava" demesini de gördük ya, o zaman güldür bizi Türk Telekom...



Bir iki güne "... mahkeme kararıyla erişimi engellenmiştir" diye bu servisin internet sitesi sansürlenirse şaşırmam bu arada.

15 Eylül 2007

Prizden internet ve Deezer

Bizim evde mevcut bir kablosuz internet var ne var ki bahçe katında olduğu için üst katlara yetişmiyordu internet, zaten araya 1-2 duvar girdi mi kablosuz denen teknoloji yalan oluyor. Bu sorunu aşmak için kablosuz modemi evin çeşitli yerlerine taşıdım ama nereye koyarsam koyayım iki tarafta da düzgün çeken bir sistem elde edemiyordum. Sonra şu wireless repeaterlardan alıp onunla denedim ama inanmazsınız ne nazlı şeyler şu wireless işleri, yok repeater ile ana kablosuz modemin markaları aynı değil diye sorun çıkarıyor, bi çekiyor bi çekmiyor falan... Gene olmadı ve sorun çözümsüz kalmıştı taa ki bugüne kadar.

Efendim Philips adlı güzide markamız "oha bu kadar kolay olamaz" dedirten bir teknoloji ürünü sunuyor. Bu cihazlardan birine adsl modeminizden ethernet kablosu takıyorsunuz ve cihazı prizinize (evet elektrik prizinize) takıyorsunuz, sonra da diğer aleti evinizde ki herhangi bir elektrik prizine takıyorsunuz, istediğiniz odada ki... Bu yeni taktığınız cihazı da gene ethernet kablosuyla bilgisiyarınıza bağlıyorsunuz ve şak diye o bilgisayara internet geliyor. Kurulum yok bişey yok, evinizdeki tüm prizlerden internete bağlanabilirsiniz, ek cihazlar alarak bir sürü bilgisayarı bağlayabilirsiniz. Basit 2 parçalı seti Teknosa'lardan 60 milyona alabilirsiniz.

Efendim ikinci konuğumuz ise Deezer, bu deezer fransızların streaming müzikte ki son bombaları. (Musicovery, radioblogclub ve niceleri de fransızdı hatırlarsanız) Ben bloğa müzik nasıl konur yazıma yorum olarak biri "blogmusic" servisi de çok güzel falan yazmıştı ben de pek sallamamıştım, şimdi bu blogmusic servisi kapanıp deezer olarak müthiş geri dönüş yapmış valla, yorum yazan arkadaş blogmusic değil ama deezer servisi müthiş (tamam tamam neyse teşekkürler haberdar ettiğin için)

Şimdi bu deezer'da bi şarkıyı aratıyosunuz kendi arşivinden buluyor ve siz play'e bastığınız anda şarkının tamamını dinleyebiliyorsunuz anında. Peki aradığınız şarkı onların arşivinde yok mu? O zaman kendiniz bilgisayarınızdan yükleyebiliyorsunuz (bir yükleme sınırı da yok sanırım) Bitmedi, beğendiğiniz şarkıları bir playlist oluşturup servisin için de saklayabliyorsunuz. Hepinizin naaaays dediğini duyar gibiyim ama bitmedi, bir de bu playlistinizi (ya da isterseniz tek bir şarkıyı) bloğunuza koyabiliyorsunuz, hatta sırf sizler için 141 parçalık bir playlist hazırladım yan tarafta ki "aç kapa artema" menülerinden "Müzik-tavsiyelerimi dinle!" adlı kısımda sizlerle paylaştım. (aslında sevdiğim parçaları ofisten dinleyebilmek için kendime yaptım ama size yaradı gene)

Bu sefer bitti.

Not: Mert sen resimlerim, müziklerim, izlediklerim vs. kısmını neden kaldırdın ya da neden görünmüyor artık diyenler, onlar artık aç kapa artema oldu, başlıklarına tıklayın açılırlar.

5 Temmuz 2007

1440$ ve bu kadar büyük ilgi ne için

İşte bunun için.

Devir gösteriş yapanların devri, devir modaya uyanların devri, devir sadece en popüleri tüketmeyi sevenlerin devri. Mantıklı düşünebilenlerin değil.

27 Mayıs 2007

Turkcell Mobil Gelecek


Uzun süredir yazamıyorum, cuma günü Turkcell Mobil Gelecek Yarışması'na başvurdum son başvuru gününde, ayın 23'ünde haberim oldu yarışmadan, 2 gün içinde 15 sayfalık proje raporu hazırlayıp Cuma günü bireysel başvurumu yaptım. Basit ama oldukça faydalı ve bağımlılık yaratabilecek bir fikir oldu bence cep telefonu kullanımı için. Bakalım hayırlısı ama ön eleme sonuçları sanırım 24 Ağustos tarihinde duyurulacak, oldukça uzun bir süre var yani. Başvuru belgesinde imzaladığım anlaşma gereği fikri buradan açıklayamıyorum.

4 Mayıs 2007

Bu arabayla Şişli'ye gidemezsin!

Siz yeni bir araba alıyorsunuz, fiyatta anlaşmışınız parası neyse vereceksiniz sonra satıcı size diyor ki;

-Ha arkadaşım yalnız sen bu arabayla Şişli'ye, Kadıköy'e ve Sarıyer'e gidemezsin !
-Neden?
-Yasak

Böyle bir diyalog çok garip geliyor değil mi? Aslında değil çünkü şimdiden ve bilmeden bu tür yasaklarla dolu birçok DVD oynatıcı, elektronik alet alıyorsunuz.

Normal koşullarda Amerika'da parasıyla satın aldığınız bir DVD'yi Türkiye'de izleyemezsiniz, ha izlersiniz şöyle 5 tane bölge kodu değiştirme hakkınız var, bir amerikadan gelen dvd, bir türkiyeden gelen dvd, sonra bir avrupa bir ingiltere bir de çin'den gelen dvd seyrettiniz hakkınız bitti bundan böyle son kullandığınız bölgenin kodu (bu durumda çin) dışından satın aldığınız dvd'leri izleyemiyosunuz. Teknolojik uyumsuzluk mu? Hah tabii ki hayır, teknolojik olarak hiçbir sorun yok ama bu kilidi yapan kafalar sorunlu... Bunun sebebi tabii ki bazı şirketlerin ticari karı başka hiçbir sebebi yok.

Elbette kısa süre içindebu kod kırıldı ve herkes bilgisayarında istediği bölgeden istediği filmi istediği kadar izlemeye başladı... Yasal mı? Değil, sürekli dünyayı gezen biriyseniz dvd oynatıcınızı 5 kereden sonra çöpe atıp yenisini almanız gerekli bu adamların mantığında, ya da suçlu korsan durumuna düşeceksiniz. Bilgisayarlar da kırıldı ama hala TV'ye bağladığınız çoğu DVD oynatıcı da geçerli olan bir sorun. (onlar da uzaktan kumandadan kod girerek kırılıyormuş galiba) Ha diyceksiniz ki ya ben zaten yurtdışından DVD almıyorum ki hiç... Peki ya bir kaç sene sonra size derlerse ki bundan sonra şu şirketten çıkan DVD'ler den başka DVD oynatamayacaksın cihazında? Sınırlayıcı zihniyetin sonu var mı? İran'da mollalar başbakanları yaşlı başı örtülü öğretmeninin elini öptü diye yaygara çıkarmışlar, neymiş kadın eline değmek günahmış, başbakanda kendini savunuyor "ama elinde eldiven vardı sayılmaz o" diye... Sınırlayıcı mantığın sonu var mı? Biri dini alet ediyor diğeri de parasal kazancını, geri kalan mantık aynı...

Ben bir kaç ay önce bir mp3 oynatıcı satın almıştım, dizayn ve kullanılabilirlik olarak gerçekten çok güzel bir cihaz ama bir sorunu var... Yalnızca windows işletim sistemi altında çalışıyormuş... Yani kısaca cihazı üreten firma Microsoft'dan para yemiş ve sadece Windows Media Player ile senkronize olmasını sağlamış. Linux kullanıcıları diyor ki "tamam siz kaynak kodunu verin, sürücülerini biz yazıcaz" cevap olarak "bu şirket kurallarımıza aykırı" yani Microsoft'un çıkarlarına aykırı. Teknoloji olarak bir yenilik yok kullanıcıya sunulan, aslında sadece Windows uyumlu yapmak için daha bile fazla para harcıyorlar. Şimdi sırf bu yüzden mp3 çalarımı satacağım ve bir daha hiç Iriver markası satın almayacağım.

Şimdi son olarak Digg'de bahsi geçen HD-DVD olayına dönersek, DVD'leri kısıtlamaya çalışan aynı mantık yeni bir teknoloji çıktığında gene iş başında. Eğer bu kod kırılmamış olsaydı hiç bir linux bilgisayar yeni nesil HD-DVD'leri okuyamayacaktı. Tabii bundan kim kazançlı çıkacaktı? Büyük şirketler gene... Parasını verip satın alabilirsin ama linux'ta oynatamazsın diyorlar yani, tıpkı parasını verip arabanı alırsın ama Şişli'ye giremezsin gibi, peki ya Şişli'ye taşınırsanız?

28 Mart 2007

İçimdeki asi penguen

Sanırım ciddi olarak Linux kullanmaya başlayalı yaklaşık 6 ay oluyor... İşte bu 6 ay sonunda galiba ilk kez "Linux" düşünerek karar almaya başladım. İki gün sonra döneceğim için kendime taşınabilir disk sürücüsü almak istiyordum, gittiğim alışveriş merkezinde bilgisayar ürünleri satan bir dükkan vardı, onlarda sadece Maxtor'un 200GB'lık modeli varmış ve fiyatı 99$'dı. Oldukça iyi bir fiyat aslında, sonra kutunun üzerinde sadece WindowsXP desteklediğini yazıyordu, kasiyere sordum Linux destekliyor mu diye, kasiyer diğer kasiyere sordu, diğer kasiyer yüzünde böyle "ne alaka" bakışı atıp bilmem ki dedi, sonra benim kasiyer internete girip araştırdı ama birşeyler bulamadı. Aslında büyük ihtimalle Linux'de de çalışıyordur ama emin olamadım ve işte sırf bu sebeple de almadım, kasiyer arkamdan alıp memnun kalmazsanız 30 gün içinde iade edebilirsiniz dedi, başımı çevirdim;

(baş çevirme esnasında saçımın havalı bir şekilde gözümün üstünde dalgalanmış olmasını isterdim o an ama daha 2 gün önce kestirdiğim için karizmam eksik oldu biraz)

-Hayır, en baştan kutusunda yazanları ve yaklaşımlarını beğenmedim, kalsın

Ben bir donanım alırken özgür olmak istiyorum, ben bir bilgisayar alırken üzerinde artık "designed for Windows XP" yazısını görmek istemiyorum, neden biliyor musunuz? Çünkü bilgisayar demek Windows demek değil, çünkü Windows'un engellemelerinden, hayatıma kattığı mavi ekranlı çilelerden, herşey için ekstra faiş fiyat çekmelerinden ve tekelci yaklaşımlarından gına geldi artık.

Size bir örnek sunayım, şu an Google olmasaydı muhtemelen çoğumuz hala 10MB'lık Hotmail hesabımızla sürünüyor olucaktık, şu an Firefox olmasaydı muhtemelen çoğumuz hala Internet Explorer'da binlerce pencere açmış olacaktık. Şu an Linux olmasaydı benim hayatımda hala "o mavi ekranlar" hala o restart düğmelerine basıp of çekmeler olacaktı. İşte Windows bunların hepsinin oluşumunu engellemeye çalıştı biliyor musunuz? Yıllar önce Netscape ile Windows arasındaki tekel davasını hatırlarsınız belki? Sonra düşünün neden aldığınız her bilgisayar donanımının üzerinde "designed for windows" yazıyor? Sizce donanım üreticileri kendi keyiflerinden mi koyuyor o logoyu? Belki de karşılığında Windows'dan para yiyorlardır ne dersiniz? Windows bulabildiği her imkanda açık kaynak yazılımın önünü kesmeye çalıştı biliyor musunuz? Windows'un bu hamleleri yüzünden bilgisayar dünyası potansiyel gelişiminin ne kadar gerisinde kaldı biliyor musunuz?

Benim Linux ile ilk tanışmamı anlatayım size ama bunun için önce size tüm bilgisayar geçmişimi anlatmam gerekir...

Mert'in bilgisayar geçmişi

Yaşım 10-12, o sıralar tüm çocuklarda Amiga var, ne güzel makinaydı o. Ben tabii ki babama bir tane alması için yalvarıyorum. Bir gün babam eve bir kutuyla geliyor ama biraz büyük bir kutu, Amiga olamaz... Kutunun içinden ilk bilgisayarım MAC çıktı... Evet evet muhtemelen ben şu anda koyu Mac taraftarı olan çoğu kişiden önce MAC kullanmaya başlamıştım. Babam tabii sırf oyun oynamasın bişeyler de öğrensin diye MAC almış bana Amiga yerine ki Amiga'dan çok daha pahalı haliyle... O zamanki işletim sistemi MAC OS System 7'di hatta yeni çıkmıştı. Memnun muydum? Hayır! Neden biliyor musunuz? Çünkü içinde hiç oyun yoktu :) O yaşlarda tek derdim oyundu ve Mac üzerinde çok az oyun vardı, çok iyi hatırlıyorum büyük bir Mac bayisi vardı Levent'te (şimdi kapandı) bir de karşı yakada. Oralara gidip oyun dilenirdim adamlar da ellerinde olan oyunları diskete çekip bana verirlerdi, yani kutulu falan satılan birşey yok ortada tamamiyle adam bir yerden bulmuş yüklemiş kendine bana da satıyordu, iyi de para istiyordu kazıkçılar kendilerine maliyeti sıfır olan oyunlar için. O zamanlar amigası olan bütün arkadaşlarım Levent'te şu an McDonalds'ın karşısındaki pasajın içindeki Show Computer'dan (adını çok iyi hatırlıyorum, şimdi orası da kapanmıştır) ucuza bir sürü oyun alıyordu, ben sürünüyordum elimdeki dandik oyunlarla... Bir de bu Mac'in o zaman ki sistemi arada çöküyordu komple açılmıyordu hiç, tamir için bilgisayarı karşı yakaya götürürdüm, adamlara 50 dolar verip tamir etmelerini bekler 2 gün sonra da gidip alırdım bilgisayarı. Ben tabi bilgisayarı anlamak için sistemi kurcaladıkça bişey olup bozuluyor, içimde nasıl bir sıkıntı oluyordu, annemden 50 dolar istiycem az para değil, oraya dek taşıycam bekliycem iki gün tamir olmasını falan... Her seferinde kendi kendime kızıyordum neden kurcalıyorum diye. Adamlar da götürürken her seferinde benden bilgisayarla birlikte gelen disketleri de istiyorlardı nedense. Neyse ben çok sık götürmeye başlayınca adam bir gün bunalmış olacak ki dayanamayıp söyledi,

-Ya aslında biliyor musun bu disketlerden sen de sistemi tekrar yükleyebilirsin...

Eşşoğlu eşşekler, çok afedersiniz tekrar söylemek istiyorum eşşoğlu eşşekler... Her seferinde benden 50 dolar alıp bana o koca bilgisayarı o kadar taşıttılar kaç kere çocuk başıma, kendi başıma yaptığımda 30 dakika süren sistemi yeniden yükleme işlemi için beni en az 2-3 gün beklettiler, ben kendim keşfetmiyeyim diye bana sakın bu disketleri kurcalama dediler sonra da bunalınca bana diyor ki "ya bak aslında sen kendi disketlerinle kendi evinde para vermeden de yapabilirsin"

Son bir kez hep birlikte; "Şimdi mi söylenir bu eşşoğlu eşşekler!"

Tahmin edersiniz ki o gün benim MAC maceramın sonu olmuştu, bir daha hiç bir Apple ürünü almadım, bugün bile ne bir ipod ne de başka bir şey çünkü bence hala aynı mantık sürüyor (bakınız ömrü dolduğunda değiştirilemiyen ipod pilleri)...

O zamanlar oyun alanında yeni bir platform doğuyordu... 486lar! Show Computer'de PC oyunları Amiga oyunları yanında artmaya başlamış herkes kataloglardan oyun beğeniyor bu oyunlar arj'da sıkıştırılarak disket başına fiyatla satılıyordu. Hemen yalvar yakar bir PC aldırdım babama, MAC'i onun ofisine postalatıp. O zamanlar Windows 3.1 yeni çıkmış, bilgisayar ilk açıldığında dos ekranı komut satırı çıkıyor, 2 satırlık arj komutuyla sıkıştırılmış 16 disketlik oyunlar açılıp oynanıyor, büyük heyecan fırtınası, sıkılırsak da win yazıp windows 3.1'e geçiş yapılıyor. O zaman windows 3.1 PC'ciler için çok büyük yenilik ben MAC'den alışık olduğum için ne var ki bildiğin bilgisayar işte diyordum... Sonra CD formatı müziklerden sonra ilk defa bilgisayar oyunları için de kullanılmaya başladı. Aman tanrım ne grafiklerdi onlar öyle... Show Computer'da görüyorduk, Show Computer'in sahibi bize geleceğin teknolojisi bu CDler diyordu... Bir CD 650 MB benim o zaman ki bilgisayarın hard diski 340 MB... Hemen 2 hızlı bir CD sürücü alındı, gelsin oyunlar, yepyeni bir heyecan fırtınası. Kopya bir CD oyun o zamanlar 35 dolar, bir arkadaşımızın doğumgünü olduğunda 3-5 arkadaş para toplayıp ona bir CD oyun alıyorduk, arada biz de oynayabiliyorduk böylece :) Bu arada artık windows 95 çıkmış, herkes onu kullanıyor artık ama herkes çok yer kapladığından yakınıyor.

Bir süre sonra artık CD oyunları yavaş kalmaya başladı bizim bilgisayarlarda... sonra birden Pentium çipli bilgisayarlar çıktı, arkadaşlarım içinde Pentium'a ilk ben geçmiştim bazı oyunlar olması gerekenden bile hızlı çalışıyordu, oldukça kıskanılmıştı o zamanlar bilgisayarım :) Hatırlıyorum IBM markaydı, kendi CD sürücüsü vardı... Pentium 75, 600MB disk alanı var vay beee... Su anda hala babamın ofisinde en basit word işlemlerini yapmak için durur bir köşede o bilgisayar. Sonra Windows 98 çıkar, 95'e göre daha iyi ama daha çok yer kaplıyor ve 486lar için oldukça fazla işlemci gücü istiyordu. 486sı olan bir arkadaşım heves edip 95'ten yükseltmişti, hard diskinde sadece 80MB boş yer kalmıştı, bana sormuştu napiim kullanayım mı diye, ben de;

-Valla işletim sistemi yüklüyorsun ama yükledikten sonra işletecek bir dosya alanın kalmıyor... tabii gene sen bilirsin

deyince gaz olup pentium işlemcili, yüksek disk kapasiteli yeni bir bilgisayar almıştı o da... Daha sonra abuk subuk bir Windows 2000 çıktı hiç yüklemedim bile. Bu arada artık ekran kartları ayrı satılır olmuştu, o zamanlar Vodoo en popüler, en hızlı ekran kartıydı sonra Nvidia satın almıştı onu da. Oyunlardaki abartı grafikler artık bizi şaşırtmıyordu bile. Yeni işlemciler hızla çıkıyordu; Pentium MMX, Pentium 2,3,4... Ama asıl yükselen başka bir şey vardı, o da internet...

İnternet bağlantıma sanırım orta 2 veya orta sonda kavuştum, o zamanlar ilk modemim external US robotics 28K (ama yazılım ile 33.6K ya yükseltilebiliyordu neden böyle opsiyonel yaptılarsa...) o zaman IBM Pentium 75'imi kullanıyordum. O sıralar internette arama motoru olarak altavista ve yahoo'nun adı geçerdi bir tek. Eksisozluk daha kurulmamıştı ya da yeni yeni kuruluyordu Odtü'lüler tarafından sanırım. BBS odaları vardı, Türkiye'deki bir bilgisayar dergisinde reklamlarını görüp yabancı bir BBS sitesine girmiştim on beş dakika kadar, o yurtdışına yapılan on beş dakikalık bağlantı bile o ayki telefon faturası yüzünden babamdan azar işitmeme yetmişti. Superonline ile bağlanıyordum internete, Doruk Net ve Turk.Net bağlantıları da popülerdi, o zamanlar sabit bir fatura ödeyip istediğin kadar kalabiliyordun internette, hiç telefon parası yazmıyordu Superonline bağlantılarında. Sonra çok sömürülüyor diye Türk Telekom bunu kaldırmıştı ve telefon hattında kaldığın kadar düşük tarifeden para yazmaya başlamıştı. En popüler mekanlar IRC sohbet odalarıydı, o zamanlar ünlü zurna odası vardı orada yönetici olmak büyük ayrıcalıktı ama zurna çok popüler ve kalabalık olduğu için diğer odaları daha çok seviyordum ben... İşte o zamanlarda bile linux kullanıcısı abilerin kurduğu linux odası vardı, o zamanlardan bedava bir açık kaynaklı işletim sistemi fikri (gerçi o zamanlar açık kaynağın anlamını bile tam olarak bilmiyordum ya) bana cazip geldiği için ilk kez o zamanlar linux kurmuştum bilgisayarıma, hangi sürümü şu an hatırlamıyorum...

Yükledim bilgisayara bir sürü yazı yazdı, kullanıcı adımı ve şifre yaratmamı istedi yarattım, çat diye komut satırı çıktı karşıma... "win" yazıyorum yok (ahah linuxde ilk yazdığım komutun win olması da bayaa saçma biliyorum :) ), "dir" yazıyorum yok... Ekranda komut satırı yanıp sönüyor sadece... Tabii ki ben linux komutlarından bihaber olduğum için hiç bişey yapamıyorum, dos komut sistemi ile çok farklı ve çevremde öğreticek biri de yok. Sonra bilgisayarı tekrar Windows'da açıp soluğu IRC'deki linux odasında aldım. Odada bir sürü şey konuşuluyor ama ben neredeyse hiçbirini anlamıyorum, sonra cesaretimi toplayıp sordum;

-Ya linux'da böyle windows gibi pencere sistemine nasıl geçiliyor acaba?

O zamanlar sanırım X grafik sistemi yoktu ya da yeni yaratılıyordu linux için. Bu sorumla büyük bir tartışma başlatmıştım linux odasında farkında olmadan, kimi;

-Grafiksel arayüze hiç gerek yok, boşu boşuna bilgisayarın kaynaklarını tüketiyor hızı yavaşlatıyor

derken kimi daha ılımlıydı,

-Aslında olabilir, üzerinde düşünüp ortak bir platform yaratmak lazım

kimileri de benim o zamanlar anlamadığım bir çok teknik terimden bahsediyordu, anlamadığım için aklımda bile kalmamış... Bundan sonra 2004 yılında tekrar denedim, bir çok şey çok güzelleşmişti ama sistemimdeki bazı aygıtları tanımadığı için vazgeçmek zorunda kalmıştım gene.

Yıl 2006, Linux Mert'in hayatına sarsıcı bir şekilde geri dönüş yapıyor :) Yıllar geçti, bir çok şey değişti ama inanın Linux'de değişti ve artık 1 değil 4-5 çeşitte windows tarzı pencere sistemi mevcut, seç beğen al. Hala kafanızda şüpheleriniz var biliyorum o yüzden lütfen sadece şu videoyu izleyin;


Bu videoda görülen işletim sistemi tamamı türkçe olan linux tabanlı Pardus (ve üzerinde Beryl eklentisi) İlk izlediğinizde karışık gözükebilir ama inanın hem görünüm olarak hem de kullanılabilirlik olarak bağımlılık yaratıyor. Böyle bir işletim sistemini kullanmanın size maliyeti 0 YTL (bireysel kullanıcılar için). Bu sistemi eski pentium 3ünüzde bile çalıştırabilirsiniz.

Windows Vista mı? Hani şu doğru düzgün çalıştırabilmek için bir süper bilgisayara ihtiyaç duyulan, bilmem kaç yüz dolar para verilen ve grafiksel olarak bu videodakinin onda birini anca yapabilen, sürekli güvenlik açığı bulunan işletim sistemi mi? Evet o da piyasaya çıktı :)

Şimdi düşünün bir tarafta dünyanın en zengin şirketlerinden biri, diğer tarafta yalnızca gönüllülerin hiç bir ücret almadan geliştirdikleri bir işletim sistemi. Sizce Windows size paranızın hakkını veriyor mu? Şimdi Windows'un neden yıllardır açık kaynak yazılımları engellemeye çalıştığını anlayabiliyor musunuz?

Hikayenin en başına dönecek olursak, ben şu anda çift işletim sistemi (linux ve WinXP) kullanıyorum ve taşınabilir disk almamın tek sebebi ise dosyalarımı yedekleyip şu boş yere yer kaplayan Windows'dan kurtulmak (mevcut bilgisayarımla birlikte gelmişti) ve linux'e kesin geçiş yapmak. Sadece linux kullanınca Windows'un tekeline almaya çalıştığı donanım üreticilerinin sırf Windows için yapılmış bazı donanımlarını kullanamayacağım evet biliyorum ama umrumda değil, o zaman o donanımları almam, linux destekleyenleri alırım.

Son olarak Linux'e geçiş yapmak sadece işletim sistemini değiştirmek değildir, Linux'a geçiş yapmak kafanızdaki felsefeyi değiştirmek, özgürlüğünüzü istemektir. İşte Windows'un tekelinde bilgisayar dünyasının nasıl gelişmelerden mahrum kaldığını görebiliyor musunuz? Satın aldığınız donanım inanın çok daha fazlasını yapabilir sizin için, sadece onu özgür kılmanız gerekiyor, Linux artık sadece bilgisayar kurtlarına değil, özgürlüğünü arayan herkese kollarını açıyor.

14 Mart 2007

Ucaklarda internet fikri

Ucaklarda bildiginiz gibi kablosuz internet kullanilmaya basladi bile, hatta buradan benim ucaktan yayinlanmis ilk videoblog denememi de gorebilirsiniz. (hey gidi gunler, yil 2005)

Uzun yolculuklarda kullanilan ucaklarin cogunda da artik her yolcunun oturdugu koltugun onune kisisel bir ekran da yerlestirmeye basladilar ve hatta bu standart olmaya basliyor. Su anda bu ekranlardan ya TV/film seyredebiliyor, ucagin onundeki kameradan asagiyi seyredebiliyor veya ucagin mevcut rotasini bir harita uzerinden goruntuleyebiliyorsunuz.

Peki neden bu ekranlar internete bagli bir bilgisayar olmuyor?

-Mert bu kadar ekran koymak zaten bir maliyet, bir de her koltugun altina bir bilgisayar mi sikistiralim? O kadar bilgisayara kim para bulucak hem?

Oncelikle her monitor icin tek bir bilgisyar olmasi sart degil, bu monitorlerin hepsini bir kablo ile "tek" guclu bir bilgisayara baglayabilir ve her monitoru terminal olarak kullanabilirsiniz. Bu bilgisayarin yapacagi tek sey islemci gucunu koltuk sayisina gore ayirip her ekrana istenilen bilgiyi gondermesi olacaktir ve maliyeti de tabi ki ucuz olucaktir yuzlerce bilgisayar kullanmaktan.

-Peki Mert hadi bilgisayari koyduk diyelim, klavyeyi ne yapicaz, nereye sikistiracagiz? Sonra herkes klavyenin uzerine bisey doker, kirar...

Heh bunlarda gereksiz kaygilar... Soyle ki virtual laser klavye denilen birsey var, bunu alip her ekranin altina yerlestirirsiniz sabit bir sekilde sonra kullanici onundeki yemek tepsisini acip klavyeyi bu tepsi uzerine yansitabilir. Su anda bu klavyenin maliyeti yaklasik $180 dolar, tabi ki uretildigi Cin'e gidip $50 a mal edebilir ve hatta uretici firma ile anlasip biz bu urunun ucaklarimizda reklamini yapicaz ve satisini gerceklestiricez cunku ucaklarimizda bunu kullanan yolcular muhtemelen etkilenip satin alicak deyip cok daha ucuza bile kapatabilirsiniz urunu.

-Tamam klavyeyi de koyduk Mert ama ne avantaj saglayacak ki internet sunmak ucaklarda? hem internetin parasini nasil oduyecegiz?

Oncelikle rakiplerinize karsi bir avantaj elde ediyorsunuz. Internetin parasini ucaga koyucaginiz ekranlardaki reklamlardan kazanabilirsiniz. Interneti kullanmak icin ekranini acicak her kullanici bu reklami gormus olucak. Bunun disinda bastirdiginiz butun o ucak dergileri var ya, iste onlarin hepsini bu ekranda pdf ile sunabilir, bu derginin bir kopyasini isteyen okuyucunun eposta adresine otomatikman gonderebilir veya bu derginin yazili bir kac kopyasini gene ucaginizda bulundurursunuz. Boylelikle dergi basim masraflariniz azaliyor. Bunun disinda bu dergileri koydugunuz koltuk arkasindaki bacak araligi artmis oluyor. Baska neler yapilabilir... Kullanicilardan yolculuklari ile oneri ve sikayetlerini bu ekrandan bildirmelerini saglayabilirsiniz. Kullanici hostesi bu ekran sayesinde cagirabilir. Ornegin ben susadim bir bardak su istiyorum degil mi, yukaridaki dugmeye basiyorum, hostes geliyor, konusarak derdimi anlatmaya calisiyorum, hostes gidiyor, hostes elinde bir su bardagi ile geri donuyor. Bunun yerine ekrandan otomatik olarak hosteslere yazip derdinizi anlatabilir ve hostes sadece tek bir kerede suyunuzu getirir, ayni sekilde yemek siparislerinizi de. Bir de tabi ki TV mi bir insani daha cok oyalar, internet mi? Tv'de herkesin istedigi bir program sunabilir misiniz? Sonra internet ve bilgisayar yardimiyla bir film arsivi olusturabilir ve isteyen kullaniciya istedigi filmi satin alma imkani sunabilirsiniz. Buradan da bir gelir elde edersiniz. Internet ile her kullaniciya VOIP imkani sunabilirsiniz boylelikle daha ucuz tarifeler ile insanlar gorusme yapabilir. Bu da sizin kariniz tabi ki... Bilmem ki sanirim interneti koyunca onunuz cok aciliyor :)

Bu arada bloga bir gunde 5 yazi girerek rekorumu kirdim sanirim :)

100$a laptop

Daha once de MIT Media Laboratuvarı'nın kurucusu Nicholas Negroponte'in 100$a dizustu uretim hayalini duymustum. Iste cok yakinda (bu yaza) bu hayal gercek oluyormus ve Arjantin, Brezilya, Talyand ve Libya 10 milyon siparis etmis bile... Simdi su haberi okuyun, benim 1700$lik dizustunde bile olmayan yaratici ozelliklere sahip bu bilgisayari neden Turkiye'nin siparis etmedigini anlarsaniz da bana bir haber verin. Turkiye bazi seyleri kacirmak uzere olmasin?

Buradan
da her cocuga bir laptop fikrinin internet sitesine ulasabilirsiniz.

13 Kasım 2006

Diller ansiklopedisi fikri

Yaziyi sese ceviren yazilimlari bilir misiniz? Berbattirlar, hic bir tonlama yoktur. Bir ornegini buradan dinleyebilirsiniz. Bu servis sabah gazetesinin yeni sunmaya basladigi, yaziyi sese cevirmeye yarayan bir servis. Aslinda cok guzel bir yenilik tabi ama daha cok gelistirilmesi lazim. Muhtemelen her kelimeyi okutmuslar ama bilgisayar cumle olarak degil de kelime olarak algiladigi icin tonlama ve ruh eksik kalmis. Peki bu sistem nasil gelisebilir? Oncelikle dilden dile degisen cumle yapisi ve vurgulamayi bilgisayar uzerinde modellemek gerekir.

Bunlari dusunurken aklima soyle bir fikir geldi, wikipedia gibi bir diller ansiklopedisi... Sosyal internet bu mekanizma icin aslinda harika bir firsat. Simdi soyle bir sistem dusunun, dil ansiklopedisini actiginizda once dilinizi seciyorsunuz sonra karsiniza uyelik metini cikiyor, bu metini sizden okumaniz isteniyor tonlama ve vurguya dikkat ederek. Siz okurken ansiklopedi sizin sesinizi kaydediyor ve cumle uzunluguna gore tonlamayi analiz ediyor. Sonuna kadar okuyunca ansiklopedi uyeliginizi onayliyor. Uye olduktan sonra istediginiz bir metini sesli olarak size sunuyor. Milyonlarca kisi uye olursa, milyonlarca analiz sonucunda bilgisayar mukemmele yakin bir sekilde dili konusmayi ogreniyor. Uyeliginizin devami icin belki sizden her uc ayda bir kendi sectigi bir metini okumanizi isteyebilir sistem. Boylelikle dile yeni katilan kelimeleri de analiz edip ogrenme firsati bulur.

Peki bu ansiklopedinin baska ne gibi yararlari olur? Blogunuzda yazdiginiz herhangi bir metini (sistemden kendi sececeginiz bir ses tonuyla) okutabilir ve bir podcast gibi bunu kullanicilariniza sunabilirsiniz. Peki neden kendim kendi sesimle podcast yapmayayim ki diye dusunebilirsiniz ama oncelikle yazi yazarken fikirlerinizi daha derli toplu sunuyorsunuz, dogaclama bir podcast yaparken bu kadar akici ve duzenli konusmaniz zor (onceden yazmadiysaniz konusacaklarinizi, onceden yazdiysaniz da bunu tekrar okuyup podcast haline cevirmek zaman kaybi degil mi?) Sonra cogu kisi zaten kendi sesini begenmez, bu kisiler icin harika bir firsat olucaktir. Dusunsenize takip ettiginiz butun gunlukler, haberler sesli olarak sunuluyor size, yola cikmadan once ipodunuza yukleyip yolda dinliyorsunuz bunlari. Bunun disinda korler icin de buyuk bir yardimi olur bunun haliyle.

Baska nasil yarari olabilir? Bambaska bir dil ogrenirken mesela... Diller ansiklopedisini acip tekrar yapiyorsunuz, ansiklopedi hangi kelimeyi nasil yanlis telaffuz ettiginizi size soyluyor. Baska nasil bir kullanimi olur? Tercume mantigina baktiginizda her zaman yazi uzerinden tercumeye odaklanmis insanlar, halbuki sesli tercume duygulari daha net dile getirmez mi? Diller ansiklopedisine yeni bir kelime eklendiginde bu kelimenin sadece telafuzu degil anlami da kaydedilir. Belli kelime obeklerinin bir araya geldiklerinde olusturduklari farkli anlamlari sistem tonlama farkindan daha rahat analiz edip ogrenebilir. Bu sayede blogunuzu sadece turkce yazip ingilizce ya da istediginiz bir dilde sesli olarak da sunabilirsiniz.

Insanlar istedikleri zaman bu ansiklopediye gonullu olarak da yeni kelimeler ekleyip telafuzunu okuyabilirler. Zaten sirf dil ogrenmek icin milyonlarca kisi uye olur ve uye olurken herkesin telafuz ederek katki sagladigini dusunurseniz kisa zamanda sistem oldukca iyi seviyeye ulasacaktir. Daha bir cok kullanim alani bulunabilir sanirim boyle bir sistem icin. Nasil onu acik bir fikir degil mi? Bence de :)

17 Ekim 2006

Skype kisitlamasi

Gecen gunlerde universitem kampus ici internet baglantisinda Skype kullanimini yasaklamaya calisti. Sebep olarak da guvenlik, okul ile ilgisiz yuksek kapasite internet kullanimini one surdu. Kaliforniya'da Skype su anda 2 universitede yasaklanmis durumda, ne var ki universitede hem ogrencilerden hem de egitmenlerden yuksek bir tepki aldigi icin bu yasagi kaldirmak zorunda kaldilar. Aslinda yasagin kaldirilmasinda Skype sirketinin yeni sahibi Ebay'in ana burosunun okuldan hemen 10 dakika mesafe uzakta olmasi da etkili oldu, Ebay'den gelen bir kac yetkili ile gorusuldukten sonra sanirim guvenlik sorunlarini ortadan kaldirmayi basardilar.

Bu da boyle bir hadiseydi iste, yarin ki vizeme calismamak icin bugun 3 tane blog yazmayi basardim, hergun vizem olsun Deryik hanimi bile gecerim :)

Youtube'un hizli basarisinin sirri var (mi?)

Gecen gun derste ogretmen siniftaki ogrencilerden birine takiliyordu neden YouTube'u sen kurmadin diye, sonra arka sirada oturan hintli bir ogrenci elini kaldirdi, ben aslinda Yotube'da altmis kusur calisandan biriyim dedi. (dersin basindan beri yuzunde bir gulumseme, bir huzur vardi zaten kuskulanmistim cocuktan) Bu arada Youtube'u ilk kuran 3 kisiden biri Stanford'daki ogrenimine devam etmek icin Youtube'dan ayrilmis kurulmasindan bir sure sonra, burada "education pays" (egitim oder) diye bir soz var ama sanirim bu ornekte tam tersine egitimi icin ayrilan arkadas bu aralar kendini biraz kotu hissediyor olmali ama zaman ne gosterir bilinmez tabi.

Agustos 2005'de ilk video yukleme servislerini incelemisim, Youtube ve Vimeo. Muhtemelen duymusunuzdur gecenlerde Google YouTube'u $1.65 milyar dolara satin aldi. Youtube sitesinde 14 Eylul 2005'te kuruldugunu yaziyor (ben 27 agustos 2005'de haklarinda bir yazi yayinladigima gore demek ki sirket kurulmadan once websitelerini kurmus olmalilar) Herneyse $11 milyon dolarla kurduklari sirketi bir yil icinde kurulum degerinden 100 katindan daha fazla bir miktara satmalari buyuk bir basari olmali.

Peki ayni zamanda ortaya cikan Vimeo (kasim 2005) veya Dailymotion ve diger onlarca video paylasim sitesi neden ayni basariyi yakalayamadi? Oncelikle Google Youtube'u muthis teknik ozellikleri icin satin almadi, kendi Google Videos ile de Youtube'un yapabildigi herseyi yapabilirdi, YouTube'un satin alinma sebebi kullanici potansiyeli ve ulastigi insan sayisidir. Tipki sosyal baglanti sitesi Myspace'in satin alinmasi gibi, bence Myspace gercekten site yapisi olarak goze hitab etmeyen, kullanici deneyimi olarak zayif ve basarisiz bir site. Peki buna ragmen nasil bu kadar genis bir kitleye hitab ettiler? Ne Youtube ne de Myspace alanlarindaki ilkti, ilklerden biriydiler belki ama zamanlarinda onlardan dizayn ve fonksiyon olarak daha basarili siteler vardi. Peki neden kazanan onlar oldu? Cunku onlar teknoloji satmadilar, onlar kullanici pazarlarini sattilar.

Peki bu kullanici pazarini nasil elde ettiler, bu pazara nasil ulastilar? Nasil bir pazarlama izlediler? Cogu internet tabanli sirket yeni teknolojilere, daha detayli ozelliklere sahip olmaya calisirken onlar kullanici ile bag kurmaya calistilar. Kendilerine ihtirasli avukatlar tuttular hem de parasiz, kendi reklamlarini yaptirdilar ve kendi kulturlerini yarattilar ve inanin burada teknoloji sadece bir aracti, amac degil...

Zamaninin cogunu internet uzerinde geciren ve sikintidan patlamak uzere olan onbinlerce (13-24 yaslari arasinda) genc avukat var gunumuzde. Bu insanlar bulduklari her ilginc seyi internet uzerinden diger tanidiklarina gonderiyorlar. Eger bu insanlar sizin sitenizi begenirse sizin avukatliginizi yapicaklarina guvenebilirsiniz. Peki bu insanlarin profilleri ne? Neye gore begeniyorlar? Neleri takdir ediyorlar?

YouTube ornegi icin oncelikle bu insanlari kategorize edelim;

Ilk olarak dedikoducular olarak tanimladigim kesim var. Oncelikle bu insanlar uretken insanlar degildir, en cok video yukleyen profillere bakarsaniz bu insanlarin cesitli yerlerden bulduklari "hazir" videolari arkadaslari ile paylasmak icin yuklediklerini goruceksiniz. Cogu zaman kendi cektikleri bir video bile bulunmaz. Bir diger ozellik ise bu insanlar interneti sik kullanan ama teknik anlamda pek anlamayan kisilerdir. Bir bakima bu insanlar isyerinizde size surekli fikralar gonderen, e-posta forward eden insanlardir. (Bazilarimiz bu emailleri spam olarak da niteleyebilir) Iste Youtube bir bakima bu insanlara hitab ediyordu ve bu insanlar sayesinde bu kadar populerlesti. Siz o insanlardan biri olmasaniz bile eminim boyle bir insani taniyorsunuzdur cevrenizde. Bu insanlar web sitesinde kullanilan teknoloji ile ilgilenmezler, RSS nedir, RSS ile nasil takip edebilirim bilmez ve onemsemezler. Onlar icin dizaynin pek onemi yoktur; carpici, komik veya ilginc birseye hemen kolayca ulasabilmek yeterlidir. Eger genis bir kitleye hitab etmek ve reklaminizi yapmak istiyorsaniz oncelikle bu tur insanlari kazanmaniz gerekmektedir. Dedikoducular yasal olmayan (muzik klibi, film sahneleri vs) icerigi yukleyen kesimdir.

Ikinci olarak uretken/yaratici kesim yer alir. Bunlar video ureten insanlardir, uretmek zaman aldigi icin fazla videolari bulunmaz ama iclerinden cok kaliteli yapimlar cikabilir, Youtube'da anasayfada on plana cikartilan videolari yukleyenlere bakarsaniz kisisel videolarinin sayisi genelde 10dan azdir. Bu insanlar genellikle kendi sitelerinde yayinlamak istedikleri videolari Youtube'a yukleyerek kolayca gosterebilmek icin Youtube'u secmislerdir, onlari kazanmak istiyorsaniz dizayn (playerin dizayni) ve ozellikler onemlidir. Bu insanlar icin YouTube bir aractir.

Bir baska kesim ise sosyal kesimdir, bunlar pasif kullanicilardir, video yuklemeseler bile yuzlerce video izlerler, videolara yorum birakirlar ve bir bakima YouTube'u sosyal baglanti agi olarak kullanirlar, sadece cok ilgilerini ceken videolari arkadaslarina yollarlar. Bu kesim icin Youtube vakit gecirilecek ve sosyallesicek bir amactir. Groupie olarak adlandirilan fanlarda bu kesime dahil edilebilir. Bu insanlar icin dizayn orta derecede onemlidir, detayli ozellikler ise gene pek onemli degildir.

Son kesim ise sadece sizin adiniz belli olcude duyulduktan sonra, arsivinizde yeterli video bulunduktan sonra gelir, bunlar YouTube'u bir video arama motoru olarak kullanan insanlardir. Ihtiyaclari oldugunda, aradiklari spesifik bir video oldugunda sitenize girerler sadece, dizayn onemlidir, detaylar cok onemli degildir onlar icin. Aradiklari genelde yasal olmayan icerikdir. (muzik videolari vs)

Buradan goruldugu uzere butun bu kesimler aslinda birbirleriyle baglantilidir, eger dedikoducular belli icerigi yuklemediyse (yasal olmayan icerik) sadece video arama motoru olarak kullanan insanlar icin yararsiz bir site olucakti YouTube, eger uretken kesim kendi yaratici videolarini yuklemeseydi sosyal kesim icin yararsiz bir site olucakti gene. Sitede sadece yasal olmayan icerik bulunsaydi YouTube'un basi cok daha buyuk derde girecek "Napster tuzagi"na dusucekti.

Iste burada anlatmaya calistigim gibi bence basarilarinin sirri tum bu kesimler arasindaki bagi gorup bunlarin ortak ihtiyaclarina gore hareket etmeleri. Simdi ornek olarak Vimeo sitesine goz atin, bu kesimden kacina hitab ettigini ve neden ayni basariyi yakalayamadiklarini dusunun. Eger bugunku internet ortaminda en onemli gelir kaynaginiz reklamlarsa mumkun oldugunca genis bir kitleye hitab etmek amac olmalidir ve bu amaca gore sitenizi gozden gecirmelisiniz.

1 Eylül 2006

Skype ve VoIP fikirleri

Ben anlamiyorum, mutlaka dusunmuslerdir bunu ama neden yapmiyorlar bilmiyorum gercekten...

Fikir su: simdi Skype gibi internet uzerinden telefon hizmeti veren bir sirket diyecek ki kardesim bak ben sana "bedava uluslararasi gorusme" saglayacagim ama bir sartla gorusmenin basinda iki tarafa da 30sn lik reklam dinlettiricem, sonra her 2 dakikada 15sn lik reklam giricem. Mesela ben Amerika'dan ariyosam bana ingilizce reklam dinleticek, aradigim yer turkiye ise obur tarafa da turkce reklam koyucak. Reklamlar bir reklam havuzundan rastgele olarak secilecek, kisiler gorusmeye devam etmek istedikleri icinde istemeden de olsa dinliycekler reklami.

Dedigim gibi mutlaka dusunulmustur ve bir sorun olmali bu fikirde ama ben bulamadim sorunu...

Kategori: internet_

31 Ağustos 2006

Gorsel Cipler

Renk korlugu hakkinda dusunuyordum, renk koru degilim ama birden aklima geldi. Bildiginiz gibi renk korlugunun henuz bir tedavisi yok. Dusundum acaba gozun arkasina bir cip yerlestirip retinadan gelen uyarilari isleyip renkleri yeniden duzenleyebilecek bir sistem neden yapilamiyor diye. Aslinda nanoteknoloji ile bu mumkun gozukuyor.

Biraz arastirmadan sonra su makale ile karsilastim. Bu makalede kisaca "vision chips" adi verilen ve insan gozunu taklit edebilen yeni bir teknolojiden bahsedilmekte. Su anda kullandigimiz cogu kamera sadece isik yogunluguna odaklanir ne var ki insan gozu retinasindaki her hucreye sinir aglariyla baglidir ve retinaya carpan her protondan bilgi alir, alinan bilgi bu kadar cok olunca sadece "onemli" bilgiler, cisimlerin koseleri ve hareketleri gibi, beynimize aktarilir bu da cok daha akici bir gorus saglar. Bu cipler de benzer mimariyi taklit ederek algilari filtreleyip daha akici bir goruntu bilgisi sunmayi amacliyor. Tabi ki bu cipler daha cok akilli robotlar ve kamera sistemleri icin tasarlaniyor ama bir adim otesini gormek cok da zor degil; eger retinadan gelen uyarilari bir sekilde ciplerin anlayacagi bir dile cevirebilmenin bir yolu bulunursa ya da gorsel ciplerden cikan elektronik sinyal bir sekilde bizim sinir sistemimizle anlasabilirse bu teknoloji korluge bile care olabilir.

Daha sonrasini ongormek biraz bilim kurguya kacicak ama lens gibi gozumuzun onune yerlestirilecek bir cip eger uzaktan bir bilgisayar ile haberlesebilirse bu "Sanal gerceklik" (virtual reality) alaninda cigir acabilir.

Ne var ki su anda ki arastirmalarin cogu daha cok insana yakin robotlar uretmekle ilgileniyor, bu biraz can sikici aslinda onca Terminator filmini izledikten sonra :) Keske biyoteknolojiyide oyuna dahil edip insan ogesini one cikarsalar.

Daha sonra Google'da "artifical vision" olarak arastirma yapinca aslinda bu konuda 2002 yilindan beri bircok onemli gelisme oldugunu farkettim yani cok da yeni bir alan degil. Ilginc buluslardan biri de sesin beynin gorme kismina etkisi ve goruntuyu ses dalgalarina cevirerek korlere sinirli da olsa bir gorus saglamasi.

Kategori: genel_

18 Ocak 2006

Ekran goruntuleri

Sonunda bilgisayarimi duzene sokmayi tamamladim gibi. Bunlarda son halinden ekran goruntuleri. Yasasin seffaflik :)

7 Temmuz 2005

Tablet PC hafıza kaybını önleyen yama

Microsoft tablet pc sürümünde kullandıkça hafızayı sömüren ve kullanıcıyı yeniden başlatmaya zorlayan bir sorun vardı, bu sorun şu yama ile giderilmiş. tablet PC sahiplerine duyurulur. (keşke tablet pc ler içinde alternatif bir işletim sistemi olsaydı)

30 Haziran 2005

Googledan inanılmaz iki hizmet

Birincisi ve beni en çok heyecanlandıran Google Earth. belki Keyhole'u duymuşunuzdur, uydu görünüleriyle dünyayı dolaşabildiğiniz ama paralı bir servisti. Şimdi google bunu satın almış ve kendi programını yapmış ama inanılmaz tabii. USA için çok kapsamlı, direkt uydu resimleri üzerinden adresten adrese nasıl giderim çizerek gösteriyor ve hatta layerlar sayesinde görüntülenen bölegedeki tüm otelleri, yemek yenicek yerleri uydu üzerinden gösterebiliyor, ama türkiyedekinde İstanbulun çok detaylı uydu fotoları var sadece ama bu bile inanılmaz. Buradan evimi buldum ve tanıdığım tüm yerleri işaretliyebiliyorum, bu adreslemede yeni bir çığır aslında tüm dünyayı dolaşabiliyosunuz uydu resimlerinden. ne yazıkki her şehir yüksek çözünürlüklü ve detaylı değil, türkiyede istanbul ve ankara var yalnızca (istanbulun da önemli bir iki kısmı hala düşük çözünürlükte) ama zamanla bu tüm dünyayı kapsayacak. En son siteye girdiğimde henüz beta sürümünde olduğu ve çok fazla kullanıcı patlaması olduğu için downloadu dondurmuşlar ama dosya bende mevcut ilgilenenlere email ile atabilirim. Hmm söylemeyi unutmuşum bu servisi kullanmak bedava :) Birde Irak,taki savaş nedeniyle Irak'ı da detaylı almışlar ve bizim sınırdan detaylı olarak mardin çevresindeki köyleri, ırak sınırını görebiliyorsunuz. Evler, camiler, arabalar bile net seçilebiliyor! Daha bir çok özelliği var (belli USA şehirlerinde 3 boyutlu şehirler vs.)

İkinci inanılmaz servisi ise Google prints. burada da google dakiler 1000 lerce kitabı tarayıp OCR yardımıyla aranabilir hale getirmişler ve hatta bu kitapların birkaç sayfasını okuyabiliyorsunuz ve istediğiniz kelimeyi aratabiliyorsunuz! Mutlaka deneyin. Bu hizmet de bedava bu arada.

Sitesinde google haberi vermeyenlerden olmak isterdim ama dayanamadım...

Son söz: Seni seviyorum Google.