25 Nisan 2006

Vapurlar ve sosyal internet



Bugun okudugum bir habere gore artik Istanbul'lular yeni yapilacak vapur dizaynlarinda soz sahibi olabilecekler, hazir yapilmis 8 dizayndan birini oylayarak. Bence bu gercekten cok guzel bir uygulama. Buna benzer bir uygulamada Sisli'de yapilacak bir gokdelenin renklerini cevrede oturan halk oylarak secebilmisti. Acaba "Vapurlarimizi vermiyoruz" kampanyasi olmasaydi, bazi kisilerin dikkatini cekemeseydik, bize hala Istanbul vapurlari dizayni hakkinda soz hakki "luksu" taninir miydi? Sosyal internet ve sesimizi duyurabilmenin guzel bir ornegi bence bu uygulama. Umarim Istanbul Belediyesi benzer uygulamalarini surdurur Istanbul'lulardan bir tepki beklemeden. Ben hala bir secim yapamadim ama 6,7 ve 8 i eledim kafamda.

Kategori: internet_
Kategori: genel_

22 Nisan 2006

Grip ve Cocorosie

Son 3-4 gundur feci grip olmus durumdayim, evden pek disari cikmiyorum, ortalama 16 saat uyuyorum ve uyanik oldugum saatlerimi de Cocorosie dinleyerek geciriyorum. Bu iki kardesin kurdugu grup su anda benim en favori gruplarimdan taa ki winamp'te defalarca donup ben sikilana dek. Bazi insanlar bazi sarkilari fazla dinlemezler cabuk sikilmamak icin, bende o irade yok iste. Iki tane sevdigim parcalarini profilimdeki muzik kismina koydum.


Kategori: muzik_
Kategori: kisisel_

20 Nisan 2006

Japonya Dosyasi Bolum 3 - Insanlar

Oncelikle japonlar gercekten cok guleryuzlu ve yardimseverler gozlemledigim kadariyla, sokakta birisine yol tarifi sordugunuzda ingilizce bilmese bile elinden geldigince yardimci olmaya calisiyor, bir keresinde genc bir cocuga bizim hostelin yerini sormustuk, cocuk yerini bilmiyordu ama haritadan bizim icin bakti sonra bilinmeyen numaralardan hostelin adindan telefonunu buldu ve hosteli aradi, gerci sonra ayni isimli baska bir hosteli aramis, bunu farkedince "ee bu numarayi aramayin hostel sahibi biraz asabi" dedi.

Bir baska seferinde de sokaktaki 40-45 yaslarinda ki bir adama otobus duraginin yerini sormustuk, adamda sifira yakin bir ingilizce vardi ve yerini bilmiyordu biz tamam neyse gene de sagolun diyecekken adam anladi nereden bahsettigimizi ve bizimle 5 dakika kadar yurudu yolu gostermek icin sonra bak bu yaya gecidinden karsiya geciyorsun hemen solda diye gosterdi, biz arigato diyerek tesekkur ettikten sonra karsiya gectik bi baktik geriye adam hala karsidan bize bakiyor el sallayip sola donmemizi soyluyordu :) Acikcasi Turkiye'de biri bana yol sordugunda ben bu kadar yardimci olmuyorum.

Tokyo'da bir turk restoranina rastladik, uzun suredir Amerika'da doner yiyemedigimiz icin Japonya'da deneyelim dedik. Tokyo'da ki Anatolia restoraninda yemek yerken sahibi Bartin'li Hasim Bey'le tanistik. Hasim Bey bundan 18 yil once bir yemek fuari icin buraya gelmis ve ondan sonra da buraya yerlesmis. Oldukca orjinal bir insandi zaten resim de konusuyor :) Yemegi yedikten sonra bizi metro istasyonuna dek birakti sagolsun.

Insanlardan Tokyo'daki hostelde karsilastigimiz Kentucky'den Sarah var, kendisi cogu amerikalinin aksine biraz kulturlu ve 3 dil biliyordu, o da bizim gibi spring break tatilinde Japonya'ya gelmis gezmeye. Biz oradayken gitar calip sarki soyluyordu bizde istek parcasi olarak Jolie Holland'dan Old fashine morphine'i istedik. (parcanin orjinalini profilimdeki muzik kismindan stream ederek dinleyebilirsiniz, stream yerine turkce olarak "akici yayin"mi kullanilmali acaba? )


Sarah - Old fashion morphine
Video sent by mertulas

Tokyo'dan sonra Kyoto'ya gectik ve orada Zeren'in arkadasi Sophie ile bulustuk. Sophie aslen Burma'li, Japonya'ya doktorasini yapmak icin gelmis ama ilginc bir etnik kimligi var, aslen Cin'den Burma'ya yerlesmisler ve nadir olan Cinli muslumanlardan. Icki icmiyor, domuz eti yemiyor ve hatta annesi hacca bile gitmis. Hayat hikayesi de oldukca ilginc, Sophie yanlis hatirlamiyorsam 4 kardesten en kucugu ve babasini hic tanimamis hayatinda. Babasi Thailand asilli bir ogretmenmis ve Burma'da askeri yonetim basa geldiginde cikan olaylar sirasinda ortadan kaybolmus. Burma'da hala askeri yonetim devam ediyor. Bunun disinda babasi Burma'da onemli bir sair ve ayni zamanda da ne yazik ki eroinmanmis. Eroin uretiminde kullanilan opium cicekleri (CIA'de fazla mi detayli anlatmis ne?) Burma'da cok yaygin olarak yetistiriliyor ve islenip eroin olarak dunya pazarina buradan yayiliyor. (Dunyadaki ikinci en fazla opium cicegi yetistiren ulke) Yaptigim arastirmada 19. yuzyilda Hindistan'i somurgelestiren Ingiltere Cin'e buyuk miktarda opium ticareti yapiyor ve buyuk paralar kazaniyordu, daha sonra Cin bu ticaretin toplum uzerindeki etkileri yuzunden durmasini istiyor ve bu yuzden Ingiltere ile Opium savaslari adi verilen savaslar basliyor. Fransa'da bu savaslarda Ingiltere'nin yaninda katiliyor. Kisacasi somurgeci batili devletler ticarete kapali Cin ticaretine girebilmek ve somurgelestirebilmek icin uyusturucuyu kullaniyorlar, Cin'de Opium yasaklaninca da savas aciyorlar ve ne yazik ki bu savasi kazaniyorlar ve Asya'yi zehirlemeye devam ediyorlar. Gunumuzde ise bu sefer batili devletler kendi genclerini zehirledigi icin Asyada kendi getirdikleri opiumun uretimine karsi cikiyorlar, tabi asyadaki bir cok ulkenin tarim uretimi ve ekonomisi bu opium bitkisine baglanmis durumda. Kisacasi "ne ekersen, onu bicersin" sozu gecerli oluyor somurgeci devletler icin.

Aslinda cicek olarak cok guzel bir cicekmis hatta Sophie'nin annesi bile evlerinde bir ara saksida yetistiriyormus. Sophie hic denememis haliyle ama ulkesinde cok yayginmis ne yazik ki, aslinda altin ucgen olarak bilinen bolgenin Burma sinirinda dogan Sophie, unlu eroin kacakcisi Khun SA'nin kendi ordusuyla yasadigi ormana yakinmis oldukca, genelde tepemizde CIA helikopterleri dolasirdi diyor.

Neyse Sophie ulkesinde universite egitimini ve masterini tamamladiktan sonra Japonya'nin Asya devletlerindeki ogrencilere sagladigi bursu kazaniyor. (Japonya bu ve benzeri konularda bir bakima asyadaki diger ulkelere "abilik" yapiyor, ekonomisi guclu bir asya birligi olusturmaya calisiyor ama bence Cin'le olan gecmisten gelen sorunlarini cozmesi gerek bu buyuk asya birligi icin.) Sophie Japonya'ya gelmeden once Malezya'da japonca dersi aliyor bir sure (Japonya'da yasamaktan daha ucuz oldugu icin) sonra Japonya'ya geliyor ama burada da onceki masterini tanimiyorlar bu yuzden Japonya'da ikinci masterini yapiyor ve son olarak doktorasini yapiyor. (Anlayacaginiz egitim burokrasisi her yerde var)

Tekrar konumuza donersek, Sophie doktoradan tanidigi bir japon arkadasi Keiko ile birlikte bize Kyoto'yu gezdirdiler. Keiko'da antropoloji uzerine doktorasini yapiyormus ve Tayland'li kadinlar uzerine doktora tezini yazmak icin 2 sene Tayland'da ufak bir koyde yasamis. Cogu japon gibi o da oldukca nazik ve guleryuzluydu. Aslinda japon gencliginde de amerikan kulturune karsi bir antipati olusmus durumda ama 2.Dunya savasini kaybettiklerinden dolayi cogu isteklerine boyun egmek zorunda kaliyorlarmis, ben Keiko'ya Japonya neden Irak'a asker gonderdi diye sordugumda aslinda meclisin ve halkin cogu istemiyordu ama savasi kaybettigimiz icin farkli bir karar alamadik ama bu konu uzun sure medyada tartisildi demisti.

Ertesi gun Sophie ve Keiko bizi Kobe'ye, universitelerinin oldugu sehre yemege davet ettiler. Burada bize bir baska japon arkadaslari daha, Shiro katildi. Shiro da Cin'de yasayan muslumanlar uzerine doktora tezini yapiyormus. Acikcasi Shiro kafamdaki asyali insanlar fazla icki icemez, bunyeleri farkli onyargisini yikan insan oldu, oldukca eglenceli biriydi. Tabi ki futbol muhabbeti de yapildi, tuttugu takim Osaka'ymis ve Kobe'de bir zamanlar oynayan Ilhan Mansiz'i da taniyor ama nasil oynuyor dedigimde biraz dudak bukmustu (Ilhan sezonun buyuk bolumunde sakat oldugu icin pek performansli oynayamamisti yanlis hatirlamiyorsam) Japonya'da iki onemli spor var, beyzbol ve futbol ama sanirim gencler arasinda futbol daha cok onem kazaniyor. Daha sonra o gece uyumadik Kobe'de karaoke barda sabahladik ama bu bolumu sanirim yemekler kisminda anlaticam.

Buradan sonra Osaka'ya gectik benim Kaliforniya'dan arkadasim Shinsaku ile bulusmaya. Shinsaku'da bu aralar universiteyi yeni bitirmis ve is avina cikmisti, Osaka'ya da is gorusmesi icin gelmisti. Japonya'da is gorusmeleri aylar ve hatta yillar alabiliyor, ortalama 40-50 is gorusmesi yapiyorlar bir ise girmeden once ve bir cok testten geciriliyorlar ama bir kere ise girdiler mi kendileri ve bu sirket bir aile gibi oluyorlar ve kendilerini sirkete adiyorlar, sirketten atilma gibi bir ihtimal yok gibi, is guvenligi oldukca yuksek diger batili medeniyetlere gore, surekli is degistiren insanlara rastlamak pek mumkun degil.

Shinsaku bize Osaka'da guzel bir sushi ismarladi, orada yanimizda yemek yiyen genc kizlardan fotografimizi cekmelerini istemistik, bende ayip olmasin diye (!) bir tane de onlarla fotograf cektirdim, fotografta ustlerine cikmisim gibi gorunsede gorundugu gibi degil, uzun boydan dolayi egilmek zorunda kaldim :) Kizil sacli olanin sac modeline "Kobe kizi" modeli deniyormus ve standart bir sac modeli sayilabilir. Genelde Japon gencligi boyle giyiniyor. Aslinda oldukca modayi takip ederek giyindiklerini soyleyebilirim, ozellikle uzerine buldugunu geciren amerikan paspalligindan sonra. Genellikle fransiz ve italyan modasini takip ediyorlar sanirim ama kendi cok yaratici moda akimlari da var.Bu asagida da kendi yarattiklari moda akimina bir ornek; rengarenk oyuncak bebekler gibi giyinmek.


Ozellikle genc kizlarda paytak ordek gibi yurume modasi var, kimono giyilen zamanlarda kimono dar bir giysi oldugu icin boyle yurumek zorunda kaliyorlarmis ama simdi de japon kizlarimiz boyle yurumenin daha seksi oldugunu dusunduklerinden bu aliskanliklari devam etmekte.

Daha sonra Osaka'dan Tokyo'ya otobusle giderken yanimda ismini unuttugum bu kizla tanistim. Gercekten cok zarif ve nazik bir kizdi, ingilizcesi de cogu japona gore oldukca iyiydi. Zaten daha sonra ogrendim ki o da Kaliforniya'da dil okuluna gitmis Santa Barbara universitesinde sanirim. Su anda da Tokyo'ya benim arkadas Shinsaku gibi is gorusmesine Nissan firmasina gidiyormus. Kendisi Turkiye'yi de ziyaret etmis, Santa Barbara'da tanistigi Ece adinda turk bir arkadasi varmis, onu ziyarete Istanbul'a gelmis. Yemekleri cok sevdiginden bahsetti bir de
-"bir kac Turkce kelime biliyorum" dedi
-hmm neler ogrendin?
-Merhaba
- aa merhaba cok guzel baska
-Ceksene elini
-???
Eee evet ceksene elini tabirini de ogrenmek zorunda kalmis, artik turistlere ilk ogretilcek turkce kelime kaliplarindan biri olmus sanirim. Ben daha sonra kirican "'mu belumu" dedim ama anlam veremedi.

Japonya'da amerikanin aksine cogu kisi Turkiye'yi az biraz taniyor ve karsilastigim cogu kisi de aslinda turist olarak Turkiye'de bulunmus. Sanirim Turkiye'de japon turist sayisinda bir artma var son zamanlarda.

Son olarak Japonlarin garip adetlerinden bahsetmek istiyorum, oncelikle ne zaman fotograf cektirseniz elleri ile baris isareti yaparlar, yasli-genc kadin-erkek farketmez. Sonra bir sey anlattiginizda onlarin fikrini sormak istediginizde once bir durur bas sallar "aaahhh" derler, sonra susarlar, siz israr edince "ya ne dusunuyosun sence" diye anca o zaman gene bi "aaahhh" cekip fikirlerini soyluyorlar. Degisik sasirma efektleri var "sohoooooo" gibi. Son olarak da her zaman cok nazikler, asansore girdiginizde bile onunuzde 50 yasindaki kadin egiliyor, haliyle sizde egilmek zorunda kaliyorsunuz. Sonuc olarak gercekten cok sicak kanli ve nazik insanlar, mutlaka ziyaret edip kendiniz gorun derim ben :)

Kategori: gezi_

15 Nisan 2006

Videobloglar hakkinda

Bu ayki PCNet dergisinde videobloglar hakkinda bir yazi yayinlanmis, bu yazida benim blogumdan da bahsedilmis, Gokberk'e cok tesekkur ediyorum. Daha once de Brezilya'nin Folha De S.Paulo dergisinde videobloglar hakkinda bir roportajim yayinlanmisti. Sohret basamaklarini yavasca tirmaniyorum :P

Kategori: internet_
Kategori: genel_

12 Nisan 2006

Iste ben bunu SEVMIYORUM

Unutmadan yazmak istedim, Tokyo'da gezerken birseyler atistirmak icin McDonald's a girdik. Kasiyer japon cocuk bizim yaslarimizda ve cok nazikti, ingilizcesi fazla iyi degildi ama baska bir gariplik vardi. Yuzune baktiginizda yuzu ve ozellikle cenesi normalden cok daha buyuktu. Bazi insanlarin buyuk olabilir biliyorum ama bu abnormal diye tanimlayabilecegim sekilde farkliydi. Ilk bakista cizgi film karakterleri gibi gelmisti, komikti. Sonra yemegi aldiktan sonra Zeren'e sordum cocugun yuzunu gordun mu diye. Sonra bana komik geldigi icin kendime kizdim cunku Hirosima bombasinin dogmamis bebeklerdeki mutasyon etkisi ve insan kemik gelisimi uzerindeki etkisi aklima geldi.

Sonra bu cocugun en buyuk Amerikan sirketlerinden McDonalds'da calismasi ironik geldi, dedim ki kendime "iste ben bunu sevmiyorum"

Kategori: genel_
Kategori: gezi_

10 Nisan 2006

Japonya Dosyasi Bolum 2 - Modern Mimari

Kategori: gezi_

Oncelikle sadece gordugum kadar modern mimarisinden bahsedebilirim ve mimarisi hakkinda pek bir bilgim de yok o yuzden sadece gorduklerimi ve bana ilginc gelenleri cektim, cogu binanin adini bile bilmiyordum.













Bu bizim hostelin hemen karsisindaki binaydi. Adini bilen var mi?



Bu binayi da Tokyo'da cekmistim. Degisik bir kaplamasi vardi.















Bu da Tokyo Metropolitan belediye binasi, Tange Kenzo tarafindan dizayn edilmis, Kenzo abimiz ayni zamanda Tokyo'daki Turk Konsoloslugu'nu da dizayn etmis ve dunyanin bir cok yerinde yapitlari bulunan unlu bir mimar.


Tokyo Metropolitan detaylari

Bu gordugunuz kulelerden sehrin panoramik goruntusunu videoya kaydettim. Videoda 1966 yapimi olan Tokyo Drifter filminin muziklerini kullandim.


Tokyo panoramik
Video sent by mertulas

Tokyo'da gezerken gordugum, adini bilmedigim ilginnc bir baska bina.









Bu da Roppongi Hills'den Tokyo Tower'in gece gorunumu.













Tokyo'dan sonra Kyoto'ya gectik. Burasi oldukca geleneksel bir sehir bu yuzden boyle futuristik bir tren istayonu gormek oldukca sasirticiydi, mimari Hiroshi Hara.


Son olarak unlu bir otelin uzerine insa edilmis olan Kyoto Tower


Mutlaka bunlardan cok daha fazla ve onemli modern mimari ornekleri vardir Japonya'da, bunlar sadece benim gezerken gozume carpanlardi. Sanirim ben futuristik mimari yapilari seviyorum biraz soguk dursalar da.

7 Nisan 2006

Japonya Dosyasi Bolum 1 - Sokaklar

Kategori: gezi_

(video uzun oldugu icin hizlandirdim cogu zaman)

Sokaklar cogu amerikan sehrine gore oldukca kalabalik zaten 120 milyon nufusu bir adaya sigdirmislar. Sokaklarda ve metroda surekli agizlarina beyaz filtre (ya da adi neyse) takan
insanlar gormek mumkun, onun disinda nadir de olsa buyuk sehirlerde bile yerel kiyafetli kadin ve erkekler gorebilirsiniz.


Bunun disinda sokaklarda sigara icmek yasak, sigara icilmesi icin ozel sigara alanlari var sokaklarda orada icebiliyorsunuz ama kapali alanlarda, barlarda, kafelerde icilebiliyor. Ozel sokaklarda dolasan sigara timleri var, sigara icen birini gorduklerinde ceza yaziyorlar, insanlarin tasinabilir kullukleri oluyor genelde.

Oldukca guvenli bir ulke gece istediginiz saatte disari cikip yuruyebilirsiniz, hirsizlik da oldukca az sanirim, bir de burada cezalar cok yuksek.

Cok fotografik bir ulke. Sevimli dar sokaklari var ve sanki hersey cok ozenli, insanlar evlerinin onune ozenli bambu ciceklerini koyuyor, yasadigi yere onem gosteriyor sehir icinde bile.

Trafik fazla olmasa da oluyor, inanilmaz bir metro agi var, metro cok yogun olabiliyor.

(metronun bos hali, her yerinde reklam var)

Gece sokaklar cok canli oluyor ve cogu buyuk asya sehrinde oldugu gibi canli renkli ve hareketli tabelalar var sokaklarda.
Bir sonraki bolumde modern mimarisinden bahsedicem gordugum kadariyla.