23 Ağustos 2007

5 saniyelik yaşam molası

Bugün işten erken çıkıp türk blog yazarlarını tanıtmak ve bloglar hakkında konuşmak amacıyla konuk olarak TRT Radyo programına gidiyordum. Haliç köprüsüne yaklaşırken trafik vardı, bir araç kaza yapmıştı sanırım, küçük ticari araçlardan biriydi, tam köprü üzerinde sol şeritte duruyordu araç, önü ezilmiş ve camı çatlamış olarak. Az ilerisinde ise yerde üstü gazete kağıdı örtülü orta yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim bir adam yatıyordu, gazete kağıtları kanı örtmeye yetmemişti bu sefer.

Daha trafikte ben kaza yerine yaklaşmakta iken karşı yönde gelen trafikte bir araç durmuştu, eli kameralı bir adam koşarak kaza yerine yaklaştı ve kamerasını kurmaya başladı. Ben tam kaza yerinden geçerken çekime başlamıştı. Olay yerinde 3 polis vardı, biri telefon ediyor diğer ikisi ise sadece kaza yerini meraklı bakışlarla izleyen araçlara elleriyle duraksama yapmadan geçin anlamında el işaretleri yapıyorlardı. Pek işe yaradığı söylenemezdi, hiç kimse 5 saniyelik yaşam molasını kaçırmak istemiyordu. Ölümü görmek istiyordu herkes, belki acımak istiyorlardı, belki farklı birşeylere tanık olmak istiyorlardı ve en önemlisi belki de hissetmek istiyorlardı.

Sonra ise trafik olabildiğine açıktı, 5 saniyelik yaşam molasının ardından bütün sürücülerin tek avuntusu E5'in açık yollarıydı.

Eve döndüğümde televizyonda serinlemek için nehire giren bir ayının sopa ve taşlarla dövülerek öldürülüşünü izledim. Yaşam çok garipleşti, sanki öyle bir hale geldi ki bazılarının yaşadığını hissedebilmesi için bazılarının ölmesi gerekiyor.

16 yorum:

  1. Ne kadar acı ama ne kadar da gerçek değil mi?

    YanıtlaSil
  2. Aslında bu ne acıyı görme isteği ne de gerçeği.
    Sosyolog değilim ama bu düpedüz Türk insanının merak duygusu sanırsam.
    Yurtdışındaki insanların durumunu senden duymak isterim bir de.

    YanıtlaSil
  3. yazın içimi sıktı be mert

    YanıtlaSil
  4. Ölüm de hayat kadar garip! İnsanlar çok daha garip!

    YanıtlaSil
  5. @arda: bir keresinde San Jose downtownda gezerken az ileride bir kalabalığın toplandığını görmüştüm, insanlar ellerinde amatör kameralarıyla birşeyi çekiyorlardı, trafik orada yavaşlıyordu. Yakına geldiğimizde polis görevlilerinin çatıdan atlayarak intihar etmiş birini kaldırdıklarını gördüm. Sanırım her yerde insan aynı...

    YanıtlaSil
  6. bence artık herşey anlamını yitirdi...tehlikeli bir hal aldı
    !!!bazan bu kadarı da olmaz artık dediğimiz herşey bir bir başımıza gelmeye başladı.
    düşenin elinden tutmuyoruz
    yolda biri öyle kendinden geçmiş görüyoruz ama yanından geçip gidiyoruz
    kimseye güvenemiyoruz
    hep bir şüpheyle yaşamak
    korkunç!
    kayboluyoruz...

    YanıtlaSil
  7. mert uzun zamandır sayfana bakmıodum.eksikliğimi hissetmişsindir zaten
    hah hah haaaa..
    :D
    çok ii olmuş ya günlük formatına dönmmen zira senin sayfanı sadece blogla ilgili bı sorun olunca tıklar olmuştum..böle çok ii olmuş...

    YanıtlaSil
  8. Selam Mert ben kelebek,bayadır bloguna bakamıyordum ki ayrıca mailim hacklendiği ve blogumda ona bağlı oldugu için benim blog finito anlayacağın...Başka bir blog almayı düşünüyorum.Ne fotos nede fazlası...
    Görünür oldukça görünmez oluyorsun.Yani eğer bir siten varsa bilgilerini orada sınıflandırabilirsin.Gerçi bu işleri sen benden daha iyi bilirsin.Ama sanırım bu aralar "daha fazla Mert" olmaya ihtiyacın var.
    Ayrıca Ne kadar yorum o kadar otosansür oldu bende nedense...
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  9. Neler hissettiğini anlayabiliyorum. Ben çok uzun zamandır gazete okuyamıyorum. Tv de izleyemiyorum.Bir daha büyük şehirde yaşarmıyım onu da bilemiyorum. İnsanlar gerçeklere sırtımı dönmemi çocukça buluyor. Böyle bir gerçekliğe tanık olmak istemiyorum.

    YanıtlaSil
  10. Aslında ölüm hep bizimle birlikte. Biz yalnızca gittiğimiz her yerde yanımızda olduğunu unutuyoruz.

    Arada sırada gördüğümüz bu tarz görüntüler bize onu tekrar hatırlatıyor, "öleceğiz" diyoruz. Biraz sonra unutup gene yolumuza devam ediyoruz. Bu hep böyle sürüp gidiyor.

    Bence yaşam garipleşmedi, hep böyleydi de biz farkında değildik.

    YanıtlaSil
  11. ilk kez bir blogda -verilen linklerle dolaştığım yerler dahil- bu kadar uzun vakit geçirdim. (blog demeyi tercih ediyorum, "günlük"e ilkokulda yüklediğim mahremiyetten kurtulamadım)

    nereden ulaştığımı da söylerdim hatırlayabilseydim... ama çıkış noktam nickfallin'in blogu idi.

    YanıtlaSil
  12. Selamlar,



    Galiba başkalarının acılarıyla onarılıyor kalplerimiz...Kederli yüzlere baktıkça şükrediyoruz sade yaşantımızın küçük dalgalanmalarına..



    "Beterin beteri var!" sözünü kendimize hatırlatırken, bencil bir rahatlama duygusu, suçluluk duygusuyla karışıyor belki de farkına varmaksızın..



    Oysa, öyle zavallıyız ki; başkalarının cehenneminden birer cennet yaratmayı deneyecek kadar umarsız faniler olduğumuzu unutarak devam ediyoruz hayata tutunmaya, acılara..acıyarak...

    Söylenecek çok söz var, ya da Mert, size " bilmukabele" demekle yetinmeli belki de...

    Selma K.

    YanıtlaSil
  13. "Yaşam çok garipleşti, sanki öyle bir hale geldi ki bazılarının yaşadığını hissedebilmesi için bazılarının ölmesi gerekiyor."
    hakLisin, maLesef.. ;(

    ~Serra

    YanıtlaSil
  14. çok güzel bir yazı yazmışın.
    paylaştığın için tsk

    YanıtlaSil
  15. ne kadar doğru söyledin. bazılarının yaşadığını hissedebilmesi için bazılarının ölmesi gerekiyor. şu anda öyle bi insan olmadığım için mutluyum ve umarım hayatım boyunca da yaşadığımı hissetmem için böyle bir şeye ihtiyaç duymayacağım. bu temennim tüm herkes için...

    YanıtlaSil