15 Haziran 2009

Yuva belgeseli

Geçen hafta kaçırdığım yuva belgeselinin tekrarını NTV'de bu gece seyrettim. Dünyaya genel bir bakış olarak çok yardımcıydı ve şu an yaşadığımız dünyada ben ve bu yazıyı okuyabilen insanların aslında dünyanın ne kadar şanslı ve elit bir kısmını oluşturduğumuzu dehşet içinde izledim. Belgeseli izlerken aslında dünyanın şu anda geçici bir lale devrinden geçtiğini, şu ana dek birikmiş dünya mirasımızdan yediğimiz için bu hızlı gelişmelerin gerçeklştiğini daha iyi anlıyor insan. Dünyanın sınırlı kaynağının sonu geldiğinde ve dünyadaki ekosistemin bozulması sonucunda yaşanacak göç, açlık ve kuraklık dalgalarının getireceği sorunlar ise gerçekten inanılmaz boyutlarda.

Belgesel gerçekleri yansıtmasının yanında (veya sonucu olarak) oldukça karamsar aslında, belgeselin son beş dakikasında "hala umut var" düşüncesini biraz olsun yaymaya çalışsalar da belgeselin geneline oranla bu bölüm oldukça sönük kalıyor. Karşılacaşacağımız sorunlar hakkında oldukça çarpıcı olan belgeselin, çözüm önerileri konusunda daha bilgilendirici olmasını beklerdim aslında. Ben inanıyorum ki dünyanın sonunu getirecek şey insanların içindeki umudun yokolmasıdır. Eğer dünyaya iki gün sonra engellenemez bir meteorun çarpacağını bilseydik kaçımız ertesi gün işe giderdik? Aslında genç nesillerin daha savurgan, önemsemez olmasının sebeplerinden biri de bu bence, geleceğe dair umutları yok. Şu anki güç savaşları ve anlık kazançlara yönelik dünya düzenine dair haklı olarak bir güvenleri ya da bu sistemin değişeceğine dair bir umutları yok. Bu umutları canlı tutabilmek bence önümüzdeki yıllar için en büyük sorunlardan biri olabilir. Aslında bu tür belgeseller ilköğretim ve lise dönemi çocuklar için dünyanın içinde bulunduğu durumu anlamaları açısından oldukça faydalı olurlardı, tabii biraz daha umut dolu olmaları ve bu çocukların birşeyleri değiştirebileceklerini inandırmaları şartıyla. Keşke her ilkokul ve lisede haftada bir saat de olsa bir belgesel saati düzenlense...

Bu arada belgeseli seyrettikten sonra duşa girdim, belgeselde bahsedilen dünya su kaynaklarının tükenmesinin de etkisiyle aklıma küçük bir fikir geldi. Çoğumuz duşa girdiğimizde sıcak suyu açarız ve bir süre akıp giden suyun yeterli sıcaklığa ulaşmasını bekleriz. İşte bu süre zarfında belki de 1 litre su boşu boşuna akar. Bunu engellemek aslında kolay olabilir ve insanların duş alma sayısını düşünürsek toplamda büyük bir israfın önüne geçilebilir. Şöyle bir çözüm düşündüm;

Her duş başlığının içine küçük bir termostat yerleştirilir, siz termostatı ayarlayarak istediğiniz su sıcaklık değerini girersiniz, daha sonra musluktan suyu açtığınızda duş başlığı hemen su çıkışına izin vermez, termostatın sudan aldığı sıcaklık değeri sizin istediğiniz değere ulaşana dek su duş başlığının içinde devir daim olur, termostat ne zaman istenilen sıcaklığa ulaşıldığını bildirirse o zaman duş başlığından su çıkışına izin verilir. Bu sistem tabiki duş başlığından önce duş bataryasına da uygulanbilir ama duş başlıkları değişebilir, modüler sistemler oldukları için bu şekilde eski tüm mevcut bataryalara uyum sağlanır.

Bunun dışında en az yarım saat banyoda kalan ben bu duşumu 7 dakika gibi bir sürede tamamladım. Bir de belgeseli izledkten sonra et tüketimimi azaltma kararı aldım. Öldürülmek için "üretilen" hayvanlar, bu hayvanları beslemek için boşa üretilen tahıllar ve bu tahılların yetişebilmesi için ormanları keserek kuraklaştırılan topraklar ve tüm bu işlemler için harcanan su ve enerji miktarı düşünüldüğünde bence her insanın alması gereken bir karar. Ha bu arada McDonalds'da 3 katlı hamburger çıkmış, Burger King ise kat çıkmamış ama et gramajını arttırmış... Ne güzel, ne güzel.

7 Haziran 2009

Gerilla pazarlama fikri

Bu sabah duştayken aklıma gelen bir fikir... Aslında pazarlamayı pek sevmem ve neden aklıma pazarlama fikirleri geliyor bilmiyorum ya neyse.

Aslında bir tür hedef kitleye yönelik gerilla pazarlama oyunu diyebiliriz. Bir firma sosyal reklamını yapmak istediği bir ürün için bir oyun düzenliyor, oyunun amacı firmanın kiraladığı bir kişiyi bir alan içinde bulmak. Bulanlara hediye çeki veriliyor. Bulunacak kişi hakkında ise çok az şey söyleniyor. Bulunması istenen kişi muhtemelen firmanın hedef kitlesine uygun biri olacak ve onu bulmak için ona ürünün sloganını söylemeniz gerekiyor. Daha kolay anlatmak için bir örnek vereyim;

Bir konser alanı, firma önceden tanıtımını yaptığı deodarant ürünü için bir slogan belirlemiş ve bulunmasını istediği kişinin bu konser alanında olduğunu, bir kadın olduğunu, 25-35 yaşlarında olduğunu (ve bunun gibi hedef kitleye yönelik bir kaç ipucu veriyor) Onu bulmak için o kişi olduğunu sandığınız kişinin yanına gidip ürünün sloganını söylüyorsunuz. Hiçbirşey anlamamış gibi görünüyorsa o değil demektir, size gizlice bir hediye çeki uzatıyorsa buldunuz demektir. Böylelikle o belirlenen kişiyi bulmak için birçok kişi tanımadıkları kişilere ürünün sloganını yaymış olacaklar ve ürünün bilinirliği artacak.

Gerçi insanlar için biraz rahatsız edici olabilir, tanımadıkları insanların gelip kendilerine alakasız şeyler söylemesi ama küçük konser alanı gibi yerlerde sanırım bu hoş karşılanabilir.