eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
eğitim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Haziran 2007

Blog müzik ekleme - 1

Çoğu blog yazarı bloğumuza nasıl müzik ekleriz diye bana danışınca bu açıklayıcı yazıyı yazmaya karar verdim.

İlk önce bu yazıda blog sayfanızda yazı içinde nasıl müzik ekleyebileceğinizi göstereceğim.

Kullanabileceğiniz iki servis var, birincisi Radioblogclub adlı servis, bu serviste yabancı çoğu müzik parçasını hazır olarak bulabilirsiniz yani kendi bilgisayarınızdan yüklemenize gerek kalmaz. Bu sebeple ilk olarak bu servisi kontrol edin müzik koymak istediğinizde. Üstelik bu servisi kullanmanız için üye olmanız da gerekmiyor.

Öncelikle http://www.radioblogclub.com adresine gidin. Bu ekrandan koymak istediğiniz şarkı veya grubun adını girip ara (Search) düğmesine tıklayın.

Ben bu örnekte Coldplay adlı grubu arattım.

Arama sonuç sayfası size Coldplay adlı grubun sistemde yüklü tüm şarkılarını listeler, diyelim ki siz Scientist adlı şarkısını bloğunuza koymak istiyorsunuz, o zaman bu şarkının adının yanında bulunan mavi düğmeye tıklayalım.




Siz mavi düğmeye tıkladığınız anda sayfa yeniden yüklenmeden ekranın sağ tarafında ihtiyacınız olan kod bölmesi belirecektir. Buradan 1 no.lu işaretlediğim bölümden şarkıçaların renklerini değiştirebiliriz (öntanımlı olarak gri renkte). 2 no.lu kısımdan da kodumuzun tamamını seçip sağ klik ile kopyalamalıyız.

Kopyaladığımız kodu bloğumuza yerleştirmek için Blogger'da Gönderi oluştur bölümünde, sağ üst köşede bulunan html düzenle sekmesine tıklıyoruz




Bu kısımda kodumuzu uygun gördüğümüz yere yapıştırarak işlemimizi tamamlıyoruz. Yazınızı tamamladıktan sonra yazıyı yayınla demeyi unutmayın :) Ben örnek olarak buraya Coldplay'in Scientist adlı şarkısını yerleştirdim.




Eğer bu şarkı bloğunuz her açılışta görünsün, sadece yazıya gömülü değil bloğun anasayfasına gömülü olsun istiyorsanız Blogger'da üst menüden şablon kısmına tıklayın ve yan menüden eklemek istediğiniz bölümde "Sayfa öğesi ekle" bağlantısına tıklayın.

Karşınıza çıkacak pencerede "HTML/Javascript" seçeneğini seçin ve Bloğa ekle bağlantısına tıklayın.

Açılan pencerede başlık olarak "sevdiğim müzikler" tarzı bir yazı girebilirsiniz, içerik kısmına ise gene RadioblogClub'dan kopyaladığınız kodu girin. Değişiklikleri kaydet dedikten sonra şarkınız bloğunuzda koyduğunuz bölümde yayınlanacaktır.

Peki ya aradığınız şarkı RadioblogClub sisteminde yoksa? Onu da bu yazının ikinci bölümünde anlatırım :)

6 Mart 2007

Yazmanin gelisime etkisi

Once ki yazimda da bahsettigim neden yaziyorum kismini daha derinlemesine incelemek istiyorum, cok basit bir ornekle aciklamaya calisacagim;

Aklinizda iki basamakli iki sayi dusunun, 23 ile 76 mesela. Bu iki sayiyi kafanizdan carpabilir misiniz? Belki biraz zaman harcayarak. Peki ya 3 basamakli iki sayiyi, 348 ile 739 mesela. Bu sanirim sizi bayaa zorlar degil mi? Ne yaparsiniz? Kagida yazip rahatca carparsiniz. Neden yazdiniz biliyor musunuz? Cunku beyninizin calisma prensibine gore "odaklanabilecegi" alan sinirlidir. Yazmadan carpmayi denerseniz once kafanizdan 348 ile 9u carpabilirsiniz, sonra bunu hatirlamak zorundasiniz, ustune 348 ile 3'u carpiyor bir basamak kaydirip onu da kafaniza yerlestiriyorsunuz son olarak da 348 ile 7 yi carpiyor ve bunu da 2 basamak kaydirip eger hala ilk iki sonucu hatirliyorsaniz bunlari topluyorsunuz... Beyninize o anda beyniniz icin cok onem ifade etmeyen 3 sayiyi hatirlatmak istiyor sonra da hicbir gorsel bilgi olmadan bunlarin basamaklarini kaydirip toplatmak istiyorsunuz. Beyniniz ne istiyor? Ayni anda tek bir ise odaklanmak... Iste butun mesele bu. Peki matematik icin yazmayi kabul ediyorsunuz da diger herhangi bir alandaki fikrinizi beyniniz islerken ki mantigini farkli mi saniyorsunuz? Felsefi dusuncelere dalmisken sizce beyniniz "aa bu felsefe bak o zaman isler degisir, yazmaya gerek yok" mu diyor? Cok sacma degil mi? O zaman neden hala yazmamakta direniyoruz millet olarak?

Mesela felsefe hakkinda bir konu dusunuyorsunuz ve kafanizda bir karara vardiniz bu konuda. Bunu not ettiginizi dusunun tum detaylari ile. Sonra baska bir gun akliniza baska bir konu geldi, bu konuda da kafa yordunuz ve bunu da yazdiniz. Sonra birden eski yazinizi okudunuz ve ikinci yazinizla birbirini destekler ozellikler yakaladiniz. Bu ne demek biliyor musunuz? Dusuncelerinizin tutarli olduguna bir kanit demek. Dusunceleri yazdiginizda havada duran asili bulutlardan tuglalara donusurler. Bir gun yeterli tuglaniz oldugunda ise hepsini toplayip, harmanlayip bir ev insaa edebilirsiniz iste cunku bu tuglalar arasindaki baglantiyi gormeniz, yakalamaniz kolaylasir.

Peki yazma gibi basit bir eylem neden/nasil bu kadar etkili olabiliyor? Cevabi cok basit, cunku bir dusunceyi yazdiginizda beyninize diyorsunuz ki tamam bunu yazdim, bu garanti altinda bir sonra ki dusunceye gecebilirsin. Bu komutu alan beyin ne yapiyor biliyor musunuz? Ustunde bir onceki bilgileri hatirlama yuku olmadigi icin cok daha hizli ve odaklanarak yeni bilgiyi isleyebiliyor. Ilk ornegimize donersek yazarak mi daha hizli 348 ile 739u carparsiniz yoksa kafanizdan carpmaya calistiginizda mi?

Bunun disinda baska nasil bir yarari olabilir yazmanin ogrenmeye sizce? Bazi ogrenciler sinavlara calisirken sadece konularin ozetlerini yazarak cok iyi ogrenebildiklerini soylerler sizce bunun sebebi ne? Ogrenci okudugunu tekrar yaziyor daha iyi ogreniyor, neden bir kere okuyunca o kadar iyi ogrenemiyor? Siz bir kagida bir sey yazdiginizda bunu sadece kagida yazdiginizi mi saniyorsunuz? Hayir, aslinda siz yazdiginiz bir yazinin kopyasini da beyninize yaziyorsunuz farketmeden. Nasil mi? Okudugunuz bir yaziyi aynen yazdiginizda ne oluyor biliyor musunuz? O yazdiginiz bilgiyi kisisellestiriyorsunuz... Cunku artik sizin o yazdiginiz yazi ile ilgili hafizanizda gorsel bir ani var, o yaziyla ilgili bir hatiraniz var beyninizde... Beyninizde o yaziyi hatirlamak icin fazladan bir suru sebep olusuyor ve yazdiginiz hersey gorsel olarak hafizanizda yer ediniyor.

Gorsel olarak bilginin yerlesmesinin ne onemi var diyebilirsiniz. Cok onemi var, cunku beynimizin gorsel hafiza icin apayri bir bolmesi var ve cogu zaman bu bolmeyi yeterince verimli kullanamiyoruz. Gorsel hafiza en verimli nasil isliyor biliyor musunuz? Yazili bir metinle birlestigi zaman... Bir ornek vereyim, onunuze bir yap-boz alin ve tum parcalarini dagitin, simdi zaman tutun ve parcalari birlestirip yap bozu tamamlamaya baslayin. Bitirdiginiz de zamani not edin. Daha sonra onunuze farkli bir yap-boz alin ayni parca sayisindan olusan, gene her parcayi dagitin ama bu sefer farkli olarak tum parcalarin uzerlerine farkli farkli seyler yazin (ne oldugu farketmez, birbirlerinden farkli olsun yeter, ister numaralandirin ister Ali, Ayse, Ahmet diye yazin), tekrar zaman tutarak yap-bozu tamamlamaya calisin. Bittiginde iki zamani karsilastirdiginizda sizce hangisi daha kisa surecek? Neden biliyor musunuz, cunku her yap-boz parcasinin uzerine bir yazi yazdiginiz icin beyniniz o parcayi ararken sadece seklini degil ustunde yazdiginiz yaziyi da tanimladi ve digerlerinin arasindan ayirt etmesini kolaylastirdi. Iste pazarlamacilarin da reklamlarda gorsel ile yazili metini bir arada kullanmalarinin en temel sebebi de bu zaten, cunku daha akilda kalici, daha etkili bir iletisim sunuyor.

Peki zaten yazdigimiz yazi karakterleri de bir bakima gorsel bir malzeme degil midir? Yazinin da tek basina zaten anlam yuklenmis buyuk bir gorsel anlami vardir beynimiz icin. Yani sadece yazi yazarken bile aslinda gorsel hafizamizi kullaniyoruz ama beynimiz yazilarin gorsel sekillerine yillardan beri cok alistigi icin bu yazdigimiz yazilari baska gorsel malzemelerle birlestirmenin daha da etkili olacagini dusunuyorum.

Bir de bazi insanlar ben uzun yazilari okumayi sevmiyorum, mesaji hemen ve cabucak vermeli der. Bu hizli mesaj verme kaygisi belki kisa zaman sureleri olan reklamlar icin kabul edilebilir ama ucuz bilgi, ucuz iletisim yoktur. Birseyler ogrenmek istiyorsaniz zaman harcamali, uzerinde dusunmelisiniz. Eger sadece kisa ve oz yazilari seviyorsaniz ogrenebileceklerinizin degeri de ne yazik ki sig olacaktir. Elbette ki yaziyi yazan kisi daha fazla kisiye ulasabilmek icin yazisini okunabilir ve dikkat ceken bir uslupla yazmalidir ama inanin bazi seyler kisa ve oz anlatilamaz, bazen uzun yazilari ilk okudugunuzda bile anlayamazsiniz, uzerinde dusunmeniz gerekir cogu zaman. Mesela ben bu yazimi kisa ve oz tutsaydim size sadece "yazan beyinler hem kendilerini hem de okuyanlari gelistirir" der altina da bir fotograf koyardim ama burada sundugum bir suru ornek olmadan sizin kafanizda ayni sekilde net olarak olusur muydu o zaman yazinin onemi ve bizi nasil gelistirdigi?

Bir kitap okuyun sonra bu kitabin bir ozetini bir kagida yazin. Ardindan baska bir kitap okuyun ve bunun ozetini hic cikarmayin. Aradan iki ay gectikten sonra sizce hangisi aklinizda daha cok kalicak? Bugunku bilgi akisinda kafamiza binlerce bilgi giriyor ve bunlarin cogunu zamanla unutuyoruz, halbuki iclerinde belki ileride isimize cok yarayacak binlerce bilgi var unutulan. Iste ogrendiklerimizi yazmak, hislerimizi yazmak bizim unutmamizi yavaslatir, unutsak bile geriye donup bakabilecegimiz bir kalinti birakir gerimizde. Yazi yazmak sadece arsivcilik degildir, yazi yazmak ogrendiklerimizi, fikirlerimizi taze tutan bir buzdolabidir.

Son olarak ulkemizde birisine yazinin onemini sorsaniz size verecegi cevap "yazdigimiz seyler daha kalici olur" der... Hah kalicilik bence yazinin yararlarindan sadece en kucugu. Yazi yazdigimiz zaman beynimizin dusunce yapisi degisir, beynimizde bir reform baslar, dusunce yapimiz tipki ronesans donemindeki gibi cag atlar. Kalicilik buz daginin bize gorunen kismidir aslinda sadece. Yazdigimiz zaman her seyden onemlisi uretmeye baslariz, hem kendimiz icin hem de cevremiz icin. Dunyanin en saygin bilim adamlarina, ronesans adamlarina bakin, hepsinin ortak yonu ne biliyor musunuz? Hepsi de yaziyordu... Sizce neden yaziyorlardi, sadece buluslarini cevreleri ile paylasmak icin mi? Yazmak buyuk zaman gerektiren bir is, bu kadar yazacaklarina zamanlarini neden yeni buluslar uzerinde harcamadilar? Belki de sadece paylasmak icin yazmiyorlardi ne dersiniz? Belki gelismek/kendini gelistirmek ile yazmak arasinda dogrusal bir oranti var ne dersiniz? Sizce ben bu yaziyi yazinca sadece sizi mi bilgilendirdim? Kendime, kafamdaki dusuncelerin yerlesmesine hic bir yardimi olmadi mi sizce bu yazinin?

Mesleginiz, ilgilendiginiz alanlar, yazdiginiz konular ne olursa olsun yazi sizi gelistirecektir, fikirlerinizin olgunlasmasini saglayacaktir. Isterseniz deftere yazin, isterseniz bilgisayarda bir dosyaya yazin, ya da geri besleme alip tum dunya ile paylasabileceginiz bir bloga yazin ama lutfen yazin. Eger tum bu verdigim orneklere karsi cikan bilimsel bir kanit gosteremiyorsaniz ve hala yazmiyorsaniz ileride sakin cevrenizde yazmaya zaman ayiranlara bakip neden benden basarili oldular diye hayiflanmayin. Hepimizde ayni zeka var ama usenmeden bunu kullanmak ve gelistirmek sabir ve zaman istiyor. Kafamdakileri yazicam da ne olucak, "her seyden once ne geregi var" diye dusunmek de sizin elinizde tabii...

21 Aralık 2006

Mezuniyet

Cumartesi gunku mezuniyetin videosu, sagolsunlar Kevin ve kiz arkadasi Jennifer beni yalniz birakmadilar...

Mezuniyet
Video sent by mertulas

16 Aralık 2006

Yukseldim

Sali gunu itibariyle ilkokul birden baslayan 18 yillik akademik hayatim sona ermistir. Artik "yuksek" bir muhendis oldum, doktora yapacagimi sanmiyorum ama ileride sektorde calistiktan sonra bir alanda uzmanlasmak istersem ve hala gucum varsa neden olmasin :) Bir sure yazamadim cunku yogun bir calisma temposundan cikinca boslukta hisseder ya insanlar oyle oldu iste bana da. Dinlendim, muzik dinledim, kafami dagittim biraz.

Yarin mezuniyet torenim var, Kevin ve kiz arkadasi da bana eslik edicekler, videoyu koyarim artik yarin. Yarin aksamda kutlamak icin San Francisco'da Troya adinda bir turk restoranina gidicez, turk yemek ozlemimi gideririm artik. Bir de tekrar San Jose'ye tasinicam sanirim cunku is aramaya baslayacagim burada, silikon vadisi sirketlerinin cogu San Jose civarinda oldugu icin yakin olmak iyi olucak sanirim. San Francisco'ya yerlesmeyi dusunuyordum ama baktigim evlerin cogunun mahallesini sevmedim, guzel olanlar da gereksiz pahaliydi. Ilk defa bu kis tatilinde Istanbul'a donmuyorum, uzun sure uzak kalmayi sevmiyorum ama napalim sartlar boyle gerektiriyordu.

Neyse darisi hala okumakta olanlara, kolay gelsin :)

11 Aralık 2006

Kaderimdeki hintli babalar

Gonul isterdi ki su egitim hayatimin son doneminde sadece secmeli tek bir dersim kalmisken rahat bir ogrencilik surseydim. Ne var ki kader baska bir yol cizmis sanirim bana. Bu donem alabilecegim tek secmeli ders acilmisti, bu da yuksek lisans duzeyinde muhasebe dersi, haliyle pek secme sansim olmadi.

Ben muhendislik egitimi almis biri alarak minimum duzeyde muhasebe bilgimle bu ileri duzey muhasebe dersinde surunmekteyim. Sinifta benim disimdaki neredeyse herkes isletme veya ekonomi egitimi gormus, bir de gelismis muhasebe ogreneyim demisler. Bu ortamda Mert gelsin sifirdan butun bunlari yutsun olur mu? Sonra ogretmenimiz psikopat ciksin yuksek lisans dersi icin devam zorunlulugu, 2 haftada bir quiz, 3 tane (yaziyla uc) vize, bir proje bir de final yapsin. Sonuc?

Sonucta ben bu gece opera ve klasik muzik dinleyerek projemle bogusarak sabahladim ve hala bitmedi. (ama o kadar uzagim ki projedeki kavramlardan, her bes dakikada bir internetten ingilizce sozluge "contingent (liabilities)" falan neymis diye bakiyorum, kelime anlamini cozsem gerisi gelicek ya)

Bu kadarla da kalmiyor, sinifimdaki ogrencilerden bir ornek sunayim size; 35 yaslarinda hintli bir baba, kendisi Youtube sirketinde muhasebeci olarak calisiyor, $1.6 bilyon dolarlik satista imzasi olan babalardan biri yani. Haliyle gozu kapali yapiyor, cunku yillardir isi bu! Sonucta ne oluyor biliyor musuz? Mert bu babalarla ayni can egrisine maruz kaliyor. Saka saka, sabah uyanicam gecicek hepsi biliyorum... Saka di mi?

12 Kasım 2006

Tekellesme, gelisim sureci ve surdurulebilir rekabet ortami

Bu yazida sunacagim fikir utopik ve cok farkli gelebilir, bazilariniz daha 25 yasinda yoneticilik tecrubesi olmayan biri (ben) ne anlar bunlardan da diyebilir ama benim hislerim bu yonde ve cogu zaman hislerime guvenmisimdir.
Simdi bir sirket dusunun, oldukca basarili ve rakiplerinin cok onunde. Kendi alaninda yepyeni bir teknoloji/ bir ilerleme kaydediyor. Bu yeni gelisme ile pazarin neredeyse tek hakimi olabilir. Sonra sirketin ileri gelen calisanlarindan biri sirket toplantisinda diyor ki;

"bu cigir acicak bir gelisme, bu gelismeyi kendi sirketimizde uyguladiktan sonra hemen bu yeni teknolojiyi/ bu yeni mantaliteyi rakiplerimizle paylasmaliyiz"

Sirket muduru suratinda "salak misin sen?" bakisiyla calisanina bakiyor ve diyor ki;

"Sen aklini mi kacirdin? Bu gelisme sayesinde pazarin tek hakimi olacagiz, neden bunu rakiplerimizle paylasalim, boyle birsey yaparsan sadece isinden olmakla kalmazsin hakkinda sirket sirlarini aciga cikarmaktan dava acariz"

Tamam simdi bu diyalog aklinizda kalsin, tekrar donucez.

Simdi bir cocuk dusunun, oldukca intellektuel ve yuksek zeka duzeyine sahip bir cevrede yetisiyor, bir baska cocuk ise normal diyebilecegimiz bir cevrede yetisiyor. Hangi cocugun zeka duzeyi cevresinden olumlu etkilenecektir sizce? Cevre etkisinin gelisim cagindaki cocuklarin zeka duzeyine etki ettigi bilimsel olarak kanitlanmistir.

Simdi de istatistiklerle desteklenmis bir genellemeye bakalim, cogunun ailesi belirli bir refah seviyesine ulasmis beyaz amerikan gencligi ile amerikaya gocmen olarak gelmis ikinci kusak ve dusuk gelirli asyali ailelerin cocuklarini karsilastiralim. Beyaz zengin amerikan gencligi daha cok partilere odaklanirken asya kokenli gencler derslerine daha cok odaklanmakta. Amerika'da universiteye giris sinavi olan SAT sonuclarindaki asyali gocmen cocuklarin basarilari da bu savi destekler nitelikte. Peki bunun sebebi beyaz amerikan gencliginin daha dusuk zekali olmasi mi yoksa ailelerinin ekonomik durumu sayesinde aslinda hayatlari boyunca calismasalar bile belli yasam standartini surdurebileceklerini bilmenin verdigi motivasyon dusuklugu mu?

Bir de etkilesim mantigi uzerine odaklanalim. Onceki yazilarimda yazdigim gibi etkilesim yaraticiligin artmasindaki en buyuk etkenlerden biridir. Medeniyetleri dusundugumuzde herbiri belirli etkilesimler sonucunda cag atlamislardir. Bilimdeki gelismelere bakarsak neredeyse her bir gelisme bir onceki gelismenin uzerine insa edilmistir. Gelisimi ard arda dizilmis domino taslari gibi dusunursek, ilk gelisim basladiginda yanindakini tetikleyecek ve bir sonraki gelisimin de onunu acicaktir. Iste bu domino taslarindan birinin digerinin ustune dusup ona momentum verdigi ani etkilesim olarak dusunebilirsiniz.

2.dunya savasi yillarini dusunun, ilk basta savas zamaninda bilimsel gelismelerin yavaslayacagini tahmin eder insan, stabil bir ortam olmadigi icin, halbuki tam tersine savas zamaninda buyuk bir ivme kazanmistir bilimsel gelismeler. Bunun sebebi ne peki? Ulkeler arasi rekabet. Soguk savas zamaninda uzay yarisini dusunun, her zaman gundemdeydi ayda ilk kimin bayragi dalgalanacak diye, Rusya ile Amerika arasinda buyuk bir yaris haline gelmisti. Amerika bu yarisi kazandi ve rekabet bir bakima sona erdi. Peki sonra ne oldu? Artik uzay ile ilgili haberleri daha az duymuyor muyuz? Aya adim atma yarisindaki gunlerle karsilastirirsak halkin bile ilgisi azalmadi mi bu konuya? Rekabet sona erdiginde gelisim yavaslamadi mi?

Butun bu yaptigimiz gozlemleri sirketler ve mevcut rekabet mantigi uzerinde iliskilendirip modelleyelim. Bastaki sirketimize donecek olursak, sirketimizin bu sirrini hic kimseyle paylasmadigini varsayalim, sirketimiz ongoruldugu gibi piyasanin tek hakimi oluyor, mutlak galibiyet. Rakipleri bir turlu yetisemiyorlar ayni basariya. Her sirketin ideali gibi degil mi? Peki sonra ne olucak? Calisanlar galibiyetin sonucunda yuksek maaslarla odullendiriliyor, rakipler disinda herkes mutlu. Sizce bu sirketten cigir acicak bir baska yenilik tekrar ne zaman cikar? Ihtiyac var mi ki? Motivasyon var mi ki? Calisanlar bir bakima zengin beyaz amerikali cocuklarina donusmeye baslamaz mi? Madem hic bir rakibimiz bize yetisemiyor, acelemiz ne demezler mi? Siz ne kadar gelisime odaklanmis olursaniz olun bu rehavet kacinilmazdir. Bu rehavet ne zamana dek surer? Ta ki bir rakibiniz sizden once daha gelismis bir fikir ile gelip liderligi alana dek. Peki siz niye bunu daha once dusunemediniz, piyasanin hakimiydiniz, herseye tepeden bakiyordunuz, bu gelisimi ilk sizin gormeniz gerekmez miydi? Hayir... cunku motivasyonu kaybettiniz, ilgiyi kaybettiniz, cevresel etkenlerinizi kaybettiniz, buyuk resmi kaybettiniz. Ama nasil olur calisanlarima en yuksek maasi verdim motive etmek, odullendirmek icin, bunu nasil gozden kacirirlar? Zengin amerikan cocuklarini da aileleri en yuksek standartlarda buyutmuyor mu, bu kadar iyi kosullardalar neden derslerine, gelisime odaklanmiyorlar?

Microsoft'u dusunun, hotmail ile yillardir lider bir elektronik posta servisi sunuyordu. Sonra ne oldu? Google 2GB ile geldi. Microsoft bunu yapamaz miydi? Bu yatirimi yapicak parasi yok muydu? En zengin sirketlerden biri... Hayir cunku bunu dusunmedi bile, 25 megabyte ile zaten pazarin hakimiydi, zaten para kazaniyordu, kasip gelistirmeye ne gerek vardi ki. Sonucta para kazanmak degil miydi onemli olan? E sistemini gelistirmezsen biri gelir boyle dagitir marketi, Gmail pazarin hakimi oldu microsoft karsilik olarak en fazla 250MB'a cikartti kapasitesini, komik. Microsoft windows 3.1den sonra windows 95'i cikardiginda ne buyuk bir yenilik, gelismeydi degil mi? (Macintosh'dan calinti bile olsa) Sonra Microsoft ne yapti, rakiplerinin onunu tikadi donanim ureticileri ile anlasti, her bilgisayara "designed for windows" logosunu bastirdi. O zaman insanlar bunu cok akilli bir pazar stratejisi olarak degerlendirdi, tabi ya rakiplerinin onunu kesmis pazarin tek hakimi olmustu. Windows 95'den sonra windows 98, windows 2000 ve windows Xp geldi. Ozur dilerim ama isletim sisteminde macintosh'un katettigi yolu microsoft ile karsilastirirsak microsoft bebek adimlariyla yuruyor hala. Neydi bu gelismelerini yavaslatan sebep? Pazarin tek hakimi olmanin verdigi rehavet ve umursamazlik olmasin? Peki insanlarda tekelcilige karsi bir kin olusmuyor mu saniyorsunuz? Su anda benim donanimim linux uyumlu olsa aninda degistiririm. E o gunler de gelmiyecek mi? Su anda sunucularda pazarin hakimi Linux degil mi?

Rekabet kayboldugunda gelisim yavaslar, rehavet havasi olusur, motivasyon duser, rekabet sayesinde bizi olumlu etkileyen cevresel faktorler ortadan kaybolur. Butun bu anlattiklarim rekabetin onemi uzerine aslinda zaten bilinen seylerdi. Ne var ki hala rekabeti tam olarak tanimlayamadi is adamlari kafalarinda, rekabeti yaris olarak goruyorlar ve sonuca odaklaniyorlar. Rakiplerini rekabet ortaminda ezip lider olmaya. Amerika'da bir donem rekabet o kadar acimasizlasti ki, rakip firmalar birbirlerinin onunu tikamak icin ellerinden geleni yaptilar, hirsla tek amaclari birbirlerini saf disi birakmak oldu. Sonuca, tek hakim olmanin guzel tadina yonlendiler, onlari asil gelistiren, motivasyonu saglayan gelisim surecine, rekabet surecine degil. Domino taslari uzerindeki gelisim ve etkilesim benzetmemi hatirliyormusunuz? Size bu domino taslarinin devrilme surecini (gelisim ve etkilesim sureci) seyretmek mi daha cok zevk verir yoksa sadece son tasin devrilmesini (sonuc) seyretmek mi?

Acimasiz rekabet ortaminda cok paralar kaybedilip pazar kuculdugunde, zorunlu olarak yeni bir mantik dogdu, win-win mantigi (ben kazanayim, sen de kazan) Buna gore sirketler artik birlikte is yaptiklari sirketlere de yardim ediyor, yol gosteriyor. Ornek olarak siz bir mal ureticisisiniz, bir siparis aldiniz ve bu siparisin belli bir gunde musteriye teslim edilmesi gerekiyor. Siz bu siparisi uretene dek bir sure geciyor bir de musterinin eline gecene dek kargoda bir sure geciyor. Siz isterseniz bir gunde uretin bu mali, kargoda 3 gun bekliyecektir. Kendi kargo sirketimi yaratirim bu amator kargocu sirketle mi ugrasicam derseniz hesaplamalari yapinca kendinizin kargo isine girmeniz daha da masrafli. Peki ne yapilabilir? Kendi elemanlarinizi kargo sirketine gonderirsiniz, bu sirketin calisma yapisindaki performans tikanikligini analiz ettirirsiniz ve sonra da onlara sizin isteklerinize yonelik, daha efektif yeni bir calisma duzeni sunarsiniz. Boylelikle bir gunde urettiginiz maliniz sadece 1 gun kargoda yol alir ve rakiplerinizin yapamadigini, siparisten sonra ki iki gunde teslimati gerceklestirirsiniz. Ama enayi miyim ben kendi personelimi baska bir kargo sirketi icin calistirayim derseniz, 4 gune razi olursunuz taa ki rakipleriniz sizden daha hizli uretip ulastirana dek.

Win-win elbette guzel bir mantik ama bir adim otesi de var. Ben buna "surdurulebilir rekabet ortami" diyorum. Bazen rekabet ortaminda bir firma digerlerinin cok onune gecebilir yeni bir gelismeyle, bu olagandir. Iste boyle bir zamanda bu firma bu yeniligi rakipleriyle paylasirsa bir bakima rekabeti guclendirir ve kendi gelisimi icinde bir "oto-kontrol mekanizmasi" yaratmis olur cunku bu yeni gelismeyle rakipleri de ona yetisebilecek ve rekabet ortami devam edecektir. Boylelikle sirketimiz rehavet ortamina girmeyecek ve etkilesimler/gelismeler devam edecektir. Yani artik sirketler sadece birlikte is yaptiklari firmalara degil, rakip firmalara da gerektiginde yardim elini uzatmalidir. Vardigim sonuc sacma mi geliyor? Siz o kadar calismisiniz, yeni bir teknoloji uzerinde, emek vermisiniz sonra bunu rakibe sunuyorsunuz... Cok mu mantiksiz geldi? Siz yeni bir gelismeyle piyasaya ciktiginizda ilk oldugunuz icin zaten buyuk bir basari yakalayacaksiniz, iste sizin emeginizin karsiligi bu. Daha sonra rakiplerinizle bu gelismeyi paylastiginizda rakipleriniz belki sizin fikrinizi bir adim ileriye goturecek sizden one bile gecebilecek, sonra da siz onlarin fikrini bir adim oteye goturebileceksiniz (tipki domino taslari gibi) Market payinizi kaybetmek korkusuyla basari sirrinizi rakiplerinizle paylasmassaniz ne olur? Bir sure tekel olarak lider olursunuz belki, bir sure guzel para kazanirsiniz belki ama buyuk resmi kaybedersiniz, motivasyonu kaybedersiniz ve bir sure sonra beklemediginiz bir anda rakipleriniz onunuze gecer. Dusundunuz mu belki de market payini kaybetme korkusu sizi asil motive eden seydi, calisanlarinizin yaratici olmasini saglayan sey aslinda rekabet ortamiydi.

GM, Daimler Chrysler ve Ford amerikan marketinde kiyasiya ve acimasiz bir rekabet icindeydi, sonra birden ne oldu? Japonya'dan Toyota yukseldi. Hic beklemedikleri bir sekilde. Nasil olmustu bu, japonlar yepyeni bir teknoloji mi kullaniyordu? Hayir, farkli olan teknoloji degil uretim/calisma felsefeleriydi. Sonra bir gun Toyota fabrika kapilarini acti, dedi ki gelin size basari sirrimizi aciklayacagiz. Enayi miydi Toyota'nin yoneticileri? Bu toplu seri uretim mantigindan esnek Lean uretim modeline gecis mantigini kendilerine saklasalar rakipleri belki de bunu yillar boyu kesfedemiyecekti. Neden bunu acikladilar peki? Cunku bir diger felsefeleri "kaizen" yani surekli gelisim bunu gerektiriyordu, surekli gelisim icin rekabet sartti, tekel olmanin gelisimlerini durduracagini ongormuslerdi. Adamlarin amaci piyasanin tek hakimi olmak degildi ki, adamlarin tek derdi kendi gelisimlerini surdurebilmekti cunku gelisim oldugu surece basari zaten gelicekti. Kaizen'i bati dunyasi sadece "kendi icinde surekli gelisime odaklanmak" olarak yorumladi halbuki Kaizen'in mantigi once kendimi sonra cevremi dolayisiyla da tekrar kendimi gelistirmek idi. Kaizen'de onemli olan sonuc degil, surectir. Lise yillarinizi gozunuzun onune getirin, akliniza ilk diplomanizi aldiginiz an mi geliyor yoksa tum o yillar boyunca biriktirdiginiz anilar mi geliyor? Surec basarili gecmisse zaten diploma bunun sonunda alinacaktir merak etmeyin.

Sonuc olarak surece odaklanin, surecleri gozlemleyin, surecleri hedefleyin sonuclari degil.

9 Kasım 2006

Yaratici cozumleme yetenegine sahip takim arkadaslari ariyoruz

Zeynep Ozata blogunda cok guzel bir yazi yayinlamis. Ben bir muhendis ve muhendislik yonetimi okuyan biri olarak buna ekleyebilecegim bir iki sey var. Once Zeynep hanimin yazisini okuyun isterseniz. Asagida yazidan bir alinti;
"Ancak, bu ilişkiyi kurabilmeniz ve çözüm önerisini geliştirebilmeniz için sezgi, yaratıcı hayal gücü, keskin zekâ, şans ve tesadüfler yanında sahip olmanız gereken bir şey daha vardır. O da, kafanızın bu ilişkileri kurmaya hazır olması, yani yeterli bilgi donanımına sahip olmanızdır. Aynı o büyük bilimsel buluşları ortaya çıkartan bilim adamları gibi. Bu bilim adamlarının hayatına baktığımızda, hepsinin çok değişik alanlarda bilgi hatta uzmanlık sahibi olduklarını görüyoruz. İşte bu çeşitlilik, bir yandan sorunların belirlenmesinde bir yandan da soruna çözüm önerisi getirirken kurulan ilişkilerde kendini gösteriyor. Tesadüfler, bu ilişkileri kurabilen kafalarda buluşlara dönüşüyor."
Burada onemli noktalardan biri belli bir konuda uzmanlasmanin yaninda diger bircok degisik alanlara da acik olup bunlarda da yeterli bilgi ve birikim sahibi olmamiz gerektigidir. Boylelikle bu farkli alanlar arasindaki iliskileri kurabilir ve genel tabloya uzaktan bakabiliriz. Iliskilendirme muhendislik veya bilim egitimi almis olaylara odaklanabilen, surekli gozlem yapan ve objektif bakabilen insanlar icin cok onemli bir kavramdir.

Eger kendi yarattigim bir akis diyagrami uzerinde gostermek gerekirse;

Gozlem => Bilgi birikimi => Iliskilendirme => Yaraticilik => Metholodoloji => Cozumleme

Gozlem: Hergun farkinda olmasak bile yaptigimiz birsey, daha iyi bir gozlemci olabilmek icin bence empati yetenegimizi gelistirmemiz lazim, sokakta gordugunuz herhangi bir insani izlerken bile onun gozunden bakmaya calisin, onemsiz gorunen detaylari dusunun.

Bilgi birikimi: Sadece kendi alaninizda degil butun alanlara acik olun, baska alanlarda harcadiginiz zamani bosa gecen zaman olarak dusunmeyin zira bu bilgiler hic beklemediginiz bir anda iliski kurmaniza yardimci olabilir. Her turlu bilgiye acik olun, soru sorun, cevaplarini arayin.

Iliskilendirme: Eger iyi bir gozlemciyseniz ve yuksek bir bilgi birikimine sahipseniz, iliskilendirme ister istemez kafanizda olusacaktir. Muhtemelen "su bilimde bu boyle olmustu, acaba ayni mantikla burda da isleyebilir mi, ayni sekilde modelleyebilir miyim?" sorusu ya da "bu alandan edindigim bilgi birikimine gore boyle bir ihtiyac mevcut ve aslinda bu ihtiyac bir diger bilimde ogrendigim teknikle rahatca cozulebilir belki de" cinsinden sorular kafanizda olusur. Sadece kafanizda objektif dusunmeye baslayin ve kafanizdaki "ne alakasi var canim" bariyerini yikin.

Yaraticilik: Yaraticilik nasil olusur? Sizce gozlem ve bilgi birikimi olmadan yaraticilik olusabilir mi? Yaratici bir ressam yaptigi resimlerde aslinda sadece duygularini gozlemleyip bu gozlemlerini sanat bilgisi ile yogurup bize aktarmaz mi? Yaraticilik sadece gozlem ve iliskilendirme surecinin sonucunda kafanizda olusan bir kivilcimdir. Yaratici fikirler cok ani geldikleri gibi aniden hafizamizdan silinebilirler de, not almayi aliskanlik haline getirin.

Methodoloji: Bu noktadan sonra fikir aklinizda, sadece nasil gercege donustureceginizi bilmiyorsunuz. Eger bu bilimsel bir fikir ise nasil bir deney ile bu tezinizi kanitlayabilirsiniz? Eger bu bir is fikri ise nasil fikrinizi pazarlayabilirsiniz, nasil finansal destek bulabilirsiniz? Yardimci olmasi icin benzer fikirlerin gecmiste nasil hayata gecirildigini, benzer deneyleri inceleyebilirsiniz.

Cozumleme: Fikrinizi gercek hayata uyarladiniz, peki bu sonuclari nasil cozumleyebilirsiniz? Deney sonuclari elinizde peki bunlari nasil yorumlayabilirsiniz? Belki bu cozumunuz farkli alanlarda da isinize yarayabilir, fikrinizin kullanilabilecegi diger alanlar neler? Bu cozumlemeyi yaptiktan sonra elinizdeki yeni verilerle tekrar bir iliskilendirme kurabilir misiniz? Fikrinizi nasil gelistirebilirsiniz? Son olarak butun bu sorulara da cozumleme kisminda cevap arayabilirsiniz.

Bugun ulkemizde (ve belki de dunyanin cogu yerinde) verilen egitimi dusunun. Bize verilen egitim ne? Cogunlukla sadece belli bir alanda bilgi birikimi, muhendisler belki gozlem yeteneklerini de gelistirir biraz ama bize gene de hicbir zaman nasil daha etkili gozlemler yapabiliriz ogretilmez. Biz kafamizda belli bir iliskilendirme kurup ogretmenimize bu iliskiyi sordugumuzda cogu zaman "konuyu dagitma" denir. Sonra mezun olunca da bize yaratici olun denir, nasil yaratabilirim ki kafamda sadece bana yillarca verdiginiz sorgulamadigim bir bilgi birikimi var (cogu gercek hayatta kullanamadigim icin unutulan) ... Methodoloji belli bir bilim okuyan insanlara ogretilir biraz, o da sadece belli deneyleri yapmalari gerektigi icin, bunun disinda yaratici olup aklimiza bir fikir gelse bunu nasil gercek hayata uygulayacagimizi bilemeyiz bile, unutulur gider o fikirler. Cozumleme kismina ulasabilmis az sayida zihin ise bu kisimda sadece kendinden beklenilen cozumlere ulasir, bir vizyona sahip olup o cozumu genel bir bakis acisiyla yorumlamakta gucluk ceker.

Iste boyle bir egitim surecinden gectikten sonra is aramaya baslariz, sirketlerin bizden beklentisi neler acaba? "Yaratici cozumleme yetenegine sahip takim arkadaslari ariyoruz." Oldu, hep birlikte arayalim, bulursaniz parmakla bana da gosterin.

Sonuc olarak egitim sistemimizin, egitim mantalitesinin gunumuz dunya kosullarina ayak uydurmasi icin koklu bir degisiklige ihtiyaci var. Eger siz coktan egitim hayatinizi noktaladiysaniz hala gec degil, yukaridaki akis diyagramini takip edin;
  • gozlemlemelerinizi daha dikkatli yapin, empati yeteneginizi gelistirin
  • diger alanlardaki bilgilere acik olun, sizin kendi uzmanliginizdan ne kadar uzak olursa olsun
  • yaraticilik aklinizin sinirlarini kaldirdiginizda daha rahat ortaya cikar, "olmaz oyle sey" bariyerlerini yikin
  • basari oykulerini izleyin, basaranlarin nasil bir method izledigini gozlemleyin
  • cozume ulastiginizda cozumu dikkatlice ve genis bir perspektif ile yorumlayin, gecici cozumlere degil bir vizyona odaklanin.
Peki bir ogretmenseniz ve yukarida yazdiklarimda bana hak veriyorsaniz ogrencilerinize nasil bir egitim verebilirsiniz bu dusunce mantigini kazanmalari icin?
  • Ogrettiginiz bilgi ne olursa olsun bu bilginin gercek hayatta nasil ve nerelerde kullanildigini aciklayin (yeni bir konu ise hangi alanlarda kullanisli olabilecegini), bu ogrencilerinizin ogrettiginiz konuyu daha somutlandirmasina ve gercek hayatta uygulamasina yardimci olacaktir, konuya daha fazla onem vericeklerdir ayrica akillarinda daha uzun sure kalicaktir.
  • Ogrencilerinizden ogrettiginiz konuyu herhangi baska bir bilimdeki bir mantikla benzestirmelerini isteyin odev olarak(en alakasiz gorunen bilimler arasinda bile, matematik ve tarih gibi), bu onlarin olaylar ve bilimler arasindaki iliskilendirmelerine yardimci olacaktir. Boylelikle ogrencileriniz konuyu derinlemesine anlamak zorunda kalicaklar ve baska bir bilimi de inceleme geregi duyacaklardir.
  • Ogrencilerinize yeni ogrettiginiz konu ile ilgili gercek hayattan bir sorun verin, bu sorunu nasil cozulebilecegi hakkinda fikir yurutmelerini isteyin ya da ogrencilerinize sorun; bu ogrettigim kavrami gercek hayatta nerede ve nasil kullanabilirsiniz diye
  • Onlara yaratma firsati verin, onlari sadece kucuk bilgisiz ogrenciler olarak gormeyin, fikirlerine deger verin ne kadar sacma gorunseler bile. Bu onlarin kafasindaki "ben kimim ki", "olmaz oyle sey" bariyerlerini yikacaktir. Fikirleri sacma gorunuyorsa onlara hayir deyip dogru cevabi vermeyin, onlari dogru sorularla yonlendirip dogru mantiga kendilerinin ulasmasini saglayin boylelikle dusunme mantiklari gelisecektir.
  • Bir bilgiyi anlattiginizda bu bilgiyi ilk bulan kisiyi ve nasil boyle bir bilgiyi buldugunu anlatin, cogu bilgi bir gereksinim sonucunda dogmustur. Eger bu tarihsel bilgiyi sizde bilmiyorsaniz arastirin ve ogrenin. Bu ogrencilerinize neden-sonuc iliskisini ogretecegi gibi methodoloji hakkinda da bilgi verecektir.
  • Onlara bir bilgiyi sunun ve bunu nasil kanitlayabileceklerini sorun, cevaplar yanlis ise tekrar dogru sorularla onlari yonlendirin dogru cevaba. Sinifinizda sakin bir tartisma ortami yaratin.
  • Ogrencilerinize sadece sorunun cozumunu sormayin, bu cozumun etkilerini sorun, bu cozumun baska hangi kavramlara etki edecegini, nerelerde ve nasil kullanilabilecegini sorun. Bu onlarin cozumleme yetenegini gelistirecektir.
Son olarak bu yaziyi neden yazdim ben? Bu fikirler hep kafamdaydi belki ama karisik olarak duruyorlardi oylece. Zeynep hanimin yazisindan etkilenmeseydim bunlari yazabilir miydim? Paylasin ve paylastirin, dogacak etkilesimle bilgi katlanarak artacaktir.

7 Eylül 2006

SirketlesME

Muhendislik yonetimi okumadan once sirketlerin finansal performanslarini gostermek icin kullandiklari ekonomik raporlardan bihaberdim. Bu raporlar genellikle sirket hissedarlarini, kreditorleri, stoklarla ilgilenebilecek muhtemel hissedarlari ve tabi ki devleti bilgilendirmek icin kullaniliyor.

Bu raporlar hakkinda detaylari ogrendikce aslinda ne kadar esnek olduklarini farkettim. Elbette bu raporlar icin belli standartlar var ama amaci bu raporlari oldugundan guzel gostermek isteyen biri bunu iyi bir muhasebeci yardimiyla ve biraz da hileyle cok rahat yapabilir. Bunu yapmak istemelerinin en buyuk nedeni de daha az vergi odemek ve sirketin kotu giden gidisatini hissedarlara veya kreditorlere yansitmamak. Bir sirket borsada ne kadar hizli buyuyorsa inanin dususu de o kadar hizli olabiliyor, bu yuzden bu tur seylere sikca rastlanabiliyor. Bunu engellemek icin bagimsiz, sirket raporlarini izleyen sirketler var ama bazen bu sirketlerin bagimsizligi da para ile satin alinabiliyor. Hatta bazen sirket yoneticisi sirketin kotu gidisatini onceden farkedip, hicbir sey yokmus gibi raporlar uzerinde ufak oynamalar yapiyor, sirketin yonetim kurulundan ayrilip basina deneyimsiz birini getiriyor ozellikle (tipki batmadan once bir gemiyi ilk terkeden kaptan gibi) sonra hilekarlik ortaya cikinca da suclusu tabi ki son 6 ayda anlamadigi onca seye imza atmis deneyimsiz yonetici oluyor, muhtemelen hapse girende. Bunun disinda baticagi kesinlesmis bir sirkete her gun mesai veren onca calisanin aptal yerine koyulmasi da cabasi.

Muhendislik ise bence daha masum, belirli standartlar var ve bunlara gore isliyor isler. Daha kontrol altinda bir meslek her ne kadar cok rekabet olsa da. Muhendisler hic boyle hileleri dusunmedikleri icin belki de bazilari tarafindan saf, kafasi sadece matematik ve fizige calisan insanlar olarak goruluyor... Kimseyi "opmeden", kimseyi aptal yerine koymadan is yapabilmek mumkun olmali, seffaf bir yapi icinde sirket yonetebilmek mumkun olmali. Bazen bunca hileye dolana harcanan zaman ve enerji sirketin esas yaptigi ise odaklanmasina harcansaydi diyorum, belki o zaman batan bunca sirket batmaz, bircok kisi issiz kalmazdi diye dusunuyorum. Tabi hala biraz idealist muhendis kafasiyla dusunuyor olabilirim, belki "para dunyasi"nin icine girdigimde "ah demek boyle yuruyomus bu isler" derim ama nedense bunu da demek istemiyorum...

Kategori: genel_

31 Ağustos 2006

Gorsel Cipler

Renk korlugu hakkinda dusunuyordum, renk koru degilim ama birden aklima geldi. Bildiginiz gibi renk korlugunun henuz bir tedavisi yok. Dusundum acaba gozun arkasina bir cip yerlestirip retinadan gelen uyarilari isleyip renkleri yeniden duzenleyebilecek bir sistem neden yapilamiyor diye. Aslinda nanoteknoloji ile bu mumkun gozukuyor.

Biraz arastirmadan sonra su makale ile karsilastim. Bu makalede kisaca "vision chips" adi verilen ve insan gozunu taklit edebilen yeni bir teknolojiden bahsedilmekte. Su anda kullandigimiz cogu kamera sadece isik yogunluguna odaklanir ne var ki insan gozu retinasindaki her hucreye sinir aglariyla baglidir ve retinaya carpan her protondan bilgi alir, alinan bilgi bu kadar cok olunca sadece "onemli" bilgiler, cisimlerin koseleri ve hareketleri gibi, beynimize aktarilir bu da cok daha akici bir gorus saglar. Bu cipler de benzer mimariyi taklit ederek algilari filtreleyip daha akici bir goruntu bilgisi sunmayi amacliyor. Tabi ki bu cipler daha cok akilli robotlar ve kamera sistemleri icin tasarlaniyor ama bir adim otesini gormek cok da zor degil; eger retinadan gelen uyarilari bir sekilde ciplerin anlayacagi bir dile cevirebilmenin bir yolu bulunursa ya da gorsel ciplerden cikan elektronik sinyal bir sekilde bizim sinir sistemimizle anlasabilirse bu teknoloji korluge bile care olabilir.

Daha sonrasini ongormek biraz bilim kurguya kacicak ama lens gibi gozumuzun onune yerlestirilecek bir cip eger uzaktan bir bilgisayar ile haberlesebilirse bu "Sanal gerceklik" (virtual reality) alaninda cigir acabilir.

Ne var ki su anda ki arastirmalarin cogu daha cok insana yakin robotlar uretmekle ilgileniyor, bu biraz can sikici aslinda onca Terminator filmini izledikten sonra :) Keske biyoteknolojiyide oyuna dahil edip insan ogesini one cikarsalar.

Daha sonra Google'da "artifical vision" olarak arastirma yapinca aslinda bu konuda 2002 yilindan beri bircok onemli gelisme oldugunu farkettim yani cok da yeni bir alan degil. Ilginc buluslardan biri de sesin beynin gorme kismina etkisi ve goruntuyu ses dalgalarina cevirerek korlere sinirli da olsa bir gorus saglamasi.

Kategori: genel_