30 Ocak 2007

Midnight Express ve Ermeni sorunu

Eger benim gibi yurtdisinda yasiyorsaniz tanistiginiz cogu yabanci bir sure sonra size Mdnight Express filmini ve Ermeni sorununu soracaktir. Siz de her seferinde teker teker onlara bakis acinizi anlatmaya calisirsiniz ve inanin bu kolay olmaz. Her seferinde tekrar tekrar ayni seyleri farkli kisilere anlatmaya calismak sizi bunaltir. Iste bu yuzden bu asagida objektifliklerine inandigim videolar size yardimci olabilir;

Ilk iki video Midnight Express filmi hakkinda filmin uyarlandigi kitabin yazari ve hikayenin gercek hayattaki bas kahramani Bill Hayes hakkinda;


1.Bolum


2.Bolum

Bu videolari ceken Alinur Velidedeoglu'na tesekkur ederim, bu videolardan da Okyanus Otesi gunlugu hakkinda haberim oldu.

Bu baglantidan ise Marty Callaghan tarafindan cekilmis "Armenian Revolt -- Tragedy in the Middle East" adini tasiyan belgeseli izleyebilirsiniz, Amerikan Turk'un verdigi baglantisi sayesinde The Infidel'in gunlugunde izledim ben de.

Sanirim yurtdisinda yasayan turkler icin bu ingilizce kaynaklar faydali olucaktir.

29 Ocak 2007

Hakkimda bilinmeyenler

Wanadoo beni sobelemis, hakkimda bilinmeyen bes seyi yazmam gerekiyormus;

1) Defoluyum: sol ayagimda bas parmagimin yanindaki parmak diger ayaktaki esdegerine oranla oldukca uzundur hatta neredeyse yanindaki bas parmakla ayni boydadir ve diger parmaklardan farkli bir yapisi vardir. Bununla birlikte uzerindeki tirnakta bombeli bir yapiya sahiptir. Ailemde bu parmagima helikopter parmak derler, tirnagin bombesinin helikopterlerin on camlarina benzedigi icin. Ben daha cok ET'nin parmagina benzetiyorum kendisini. Anlatmakla olmaz fotograf goster derseniz, bloglarda ayak gosterimine karsi olsam da aciklayici bir icerige sahip olacagi icin buyrun;

(not fotografta goreceginiz gibi ayak serce parmagim da biraz utangactir, hep yanindaki abisinin arkasina saklar yuzunu)

2) Soguk biriyim: Yeni tanistigim insanlarla cok az konusurum, alistiktan sonra cok icten olurum ama cogu zaman soguk davranisim kendini begenmis cool insan gibi algilanmama sebep olur.

3) Sag-sol ayrimi: Sag sol ayriminda cok kotuyum, hala sag mi sol mu diye dusunurken hangi elle yazdigimi dusunur ondan sonra emin olurum.

4) Isim hafizasi: Cok zayiftir, yeni tanistigim birinin ismi bir kulagimdan girer oburunden cikar, her seferinde hatirlamam gerekir unutma bak Mert derim icimden ama her seferinde buyuk olasilikla bes dakika icinde unuturum isimleri.

5) Ogretmenlik: Cok az kisi biliyordur bunu ama YTU Elek. Muh.'den mezun olduktan sonra ise girdim ama ayni zamanda bos durmamak icin YTU'de fizik ogretmenligi yuksek lisansina basladim ayni donem (aksam uzerleri oraya gidiyordum haftada 3 gun) ve bir donem okudum sonra yarim birakip Amerika'da Muhendislik Yonetimi egitimine basladim (daha bolume baslamadan Amerika'ya gidecegim belliydi aslinda). Cogu kisi ogretmenlik egitimini kucumsese bile o bir donem boyunca egitim teknikleri, materyal gelistirme ve benzeri konularda cok guzel seyler ogrendim ve bana cok faydasi oldugunu dusunuyorum, guzel bir programdi ve gercekten iyi egitmenlerimiz vardi.

Kimi sobeleyecegimi onumuzdeki gunlerde aciklaycagim.

28 Ocak 2007

RSS logolari

Bugun hem yazilar hem de yorumlar icin iki tane RSS logosu tasarladim Gimp programinda (bedava), isteyen istedigi gibi kullanabilir kendi sitesinde. Yazilar logosuna biraz plastik hissi verirken yorumlara daha metalik bir his vermeye calistim. (degisiklik olsun diye :) )

25 Ocak 2007

Ismail Cem

Ismail Cem'in olum haberini simdi ogrendim, Turkiye'de begendigim cok nadir politikacilardan gercek bir beyefendiydi, basimiz sagolsun.

Ismail Cem icin de bir kose bandi hazirladim, diger kose bandi ile ayni sekilde sitenize koyabilirsiniz sadece kodlari farkli (ve sitenin sol tarafinda);

Ilk CSS kodu;

/* Corner Banner
----------------------------------------------- */
#topleft {
position: absolute;
left: 0;
top: 0;
display: block;
height: 146px;
width: 146px;
background: url(http://img254.imageshack.us/img254/8072/ismailcem29to.gif) no-repeat;
text-indent: -999em;
text-decoration: none;}
Ikinci Html kodu,

a href='http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0smail_Cem' id='topleft' title='Ismail Cem`in anisina'>Ismail Cem`in anisina/a>

(not bu kodu kopyalarken kodun en basina "<" ve kodun en sonunda "/a>" nin basina "<" karakterini de ekleyin lutfen, blogger bunu yazarken direkt kod olarak algiladigi icin ben koyamadim burada)
Kodlarin nasil yerlestirilecegini gormek icin lutfen onceki yazimi okuyunuz.

Hrant Dink'in anisina

Hrant Dink'in anisina kosede gordugunuz kose bandini hazirladim, eger begendiyseniz siz de bir kac adimda bunu kendi blogunuza yerlestirebilirsiniz. Bandin uzerine tiklandiginda Vikipedia'da ki Hrant Dink makalesine ulasabilirsiniz.

(Kod javascript kullanmadan sadece CSS kodlamasi icerir)

Blogger kullananlar icin kodun yerlestirilmesini adim adim gosteriyorum;

Kodu yerlestirmek icin once Blogger'a giris yapin ve blogunuzun Template kismina girin, buradan Edit Html kismina gecin.

Daha sonra kodumuzu CSS satirina ekliycez, bunun icin "Edit HTML" kisminda biraz asagiya iniyoruz, ben Links kismindan hemen once koydum.

(not: net goremiyorsaniz resmin uzerine tiklayarak buyultebilirsiniz)

Buraya asagida verdigim CSS kodunu kopyalayip yapistirin;

/* Corner Banner
----------------------------------------------- */
#topright {
position: absolute;
right: 0;
top: 0;
display: block;
height: 146px;
width: 146px;
background: url(http://img381.imageshack.us/img381/5472/hosgoru8ze.gif) no-repeat;
text-indent: -999em;
text-decoration: none;}
Son olarak biraz daha asagiya iniyoruz ve body> kodunu buluyoruz, body> kodundan hemen sonra da ;

a href='http://tr.wikipedia.org/wiki/Hrant_Dink' id='topright' title='Hrant Dink`in anisina'>Hrant Dink`in anisina/a>

(not bu kodu kopyalarken kodun en basina "<" ve kodun en sonunda "/a>" nin basina "<" karakterini de ekleyin lutfen, blogger bunu yazarken direkt kod olarak algiladigi icin ben koyamadim burada)
bu kodu kopyalayip yapistiriyoruz.

Bundan sonra yapacagimiz tek sey "Save template" demek. Kaydedildikten sonra kontrol etmek icin sitenize bakabilirsiniz. (refresh etmeyi unutmayin)

21 Ocak 2007

Ogrenmek ve bilmek

O kadar cok sey ogrenmemize ragmen bazen hala hic bir seyi bilemiyoruz.

Dusunce ozgurlugunun gerekliligini ogrensek bile dusunceleri yuzunden daha hala kac kisinin olecegini bilemiyoruz mesela.

16 Ocak 2007

Neseli

Yaklasik 1 ay once karakalem cizdigim "neseli"

Fishtanks Ensemble ve Kutay Kugay

Bugun yolda mp3 calarimi dinliyordum, mp3 calarim cebimde oldugu icin bakmadan sarki degistiriyordum sonra birden hic tanimadigim bir sarki ile karsilastim mp3 calarimda, cikarip baktigimda farkettim ki radyo moduna gecmisim ve sansa acik bir kanal varmis (94.1 KPFA tam olarak, sizin orada cekmez ama merak etmeyin internetten dinleyebiliyorsunuz) Bu kanal icin Turkiye'de ki Acik Radyo benzeri diyebilirim.

Herneyse dedigim gibi hareketli sarkilardi, grubun adi Fishtank Ensemble'mis. Buradan ve buradan muziklerinden ornekler dinleyebilirsiniz. Burada da canli performans videolari var;

Son olarak burada da bugun dinledigim radyo programinin tamamini dinleyebilirsiniz... (Fishtank Ensemble 71.dakikadan itibaren programa konuk oluyor)

Radyo programi demisken, programi dinlerken sunucunun aksani dikkatimi cekti ve tanidik geldi, megersem kendisi de turkmus, adi da Kutay Derin Kugay. Turk olmasi disinda sanirim kendisi ile hemseriyiz de, lazlar heryerde sanirim :P Kendisi benim burda okudugum universiteden mezun olmus (film ve sanat dalinda) ve sonra 7/8's adinda bir muzik sirketi kurmus. Bunun disinda San Francisco World Music Festival'inin de kurucularindanmis kendisi.

Tanidik sesler duymak guzel bir suprizdi beklenmedik bir tesaduf sayesinde...
(bir de internet ne guzel sey, bugun dinledigim bir radyo programini tamamiyle paylasabiliyorum)

Not: Ilker Ender'in Arjantin ve Uruguay tatil yazisini begendim, bir de sitede cevaplamadigim butun yorumlari cevaplandirdim sanirim bugun.

11 Ocak 2007

Vikipedia'dan yanit

Vikipedi-Eksisozluk isbirligi yazim ile ilgili hem Vikipedia'ya hem de Eksisozluk'e e-posta gondermistim yazim ile ilgili. Bugun Vikipedia ekibinden bir yanit geldi, e-posta yaniti asagidadir.

Merhaba,

Ben Mert Ulas, Vikipedia sitesini gercekten cok begeniyorum ve sikca kullaniyorum. Ne var ki turkce kaynak yetersizligi oldugunu dusunuyorum, bu konuda eksi sozluk sitesi ile olasi bir isbirligi fikrimi Vikipedia - Eksisozluk isbirligi? adresinde yayinladim. Okursaniz cok sevinirim.

Saygilar,
Mert Ulas

----------------------------------------------------------------------------------------


Blog yazınızı okudum. İlginç bir fikir. Vikipediye mümkün olan her kaynaktan bilgi geliyor. Eğer Ekşi Sözlük'te de Vikipedi'ye uygun yazılar olursa, neden olmasın. Yalnız bir problem var. Vikipedi'nin telif ile ilgili lisansı ekşi sözlükle uyuşmuyor. Vikipedi GÖBL dediğimiz (orijinal GFDL) özgür bir lisansa sahip ve bu lisans gereği, özgür lisanslı sitelerden içerik aktarabiliyoruz.
Yani sizin anlıyacağınız, Ekşi Sözlük lisasini değiştirmediği sürece, teorik olarak 1 harf bile alamayız. Bu sepeten dolayı günde onlarca madde siliyoruz.


http://tr.wikipedia.org/wiki/Vikipedi:Telif_haklar%C4%B1/SSS sayfasındaki 5 numaralı soru bu problemi ortaya koymaktadır.

Saygılar,
....
(Not: kisisel isminin internette acik olarak gorunmesini istemeyebilecegi icin cevap yazan arkadasin ismini saklamayi uygun gordum)

--
Vikipedi - http://tr.wikipedia.org
---
Dikkat: Bu adresteki epostalar gönüllüler tarafından cevaplandırılmaktadır ve içeriği Wikimedia Vakfı'nın resmi açıklaması olarak kabul edilemez. Resmi yazışmalar için ... (Not: verilen e-posta adresinin spam yagmuruna tutulmamasi icin onu da saklamayi uygun gordum) adresindeki yetkililer ile irtibata geçin.

Cevapta verilen telif haklari baglantisini incelenirse;

Başka bir kaynaktan buraya kopyalama yapabilir miyim?

Eğer kopyalama yapacağınız kaynak GNU Özgür Belgeleme Lisansı'na sahip ise ya da, kamu malı olarak ilan edilmiş ise, ya da "telif hakkı saklı değildir", "serbesttir" ifadesi var ise kopyalayabilirsiniz. Hiç bir lisans bilgisi yoksa ya da "telif hakkı saklıdır (c)" ibaresi var ise hiçbir şekilde kopyalama yapamazsınız.

Bunun uzerine Eksisozluk'te ki lisans sozlesmesini inceledigimde esprili bir dilde de olsa anasayfanin altinda (c) ibaresi bulunmaktadir;

copyright © 1999-2012 sourtimes entertainment
Eksisozluk'un herhangi baska bir yerinde lisans sozlesmesine rastlayamadim ve bu ibarenin altindaki esprili dille yazilmis yazi ve ibaredeki "1999-2012" terimi de bu lisans isaretinin de esprinin bir parcasi olup olmadigini dusunmemi sagladi acikcasi.

Sonuc olarak Vikipedia'nin yaklasimi olumlu gibi geldi bana ve eger Eksisozluk'ten de benzer bir yaklasim olursa ve lisans sorunu acikliga kavusursa bu fikrin gerceklesmemesi icin bir sebep yok gibi gorunuyor.

9 Ocak 2007

Vikipedia - Eksisozluk isbirligi?

Sanirim Wikipedia'yi cogunuz duymustur, surekli guncellenen acik kaynakli bir internet ansiklopedisi olarak tanimlayabiliriz sanirim Wikipedia'yi. Benim cok sik kullandigim kaynaklardan biridir. Wikipedia dunyanin neredeyse butun dillerinde kaynak sunmaktadir ama ne yazik ki turkce makale sayisi oldukca yetersizdir. Wikipedia'da su an itibariyla toplamda 1,573,094 ingilizce makale bulunmaktadir ne var ki turkce makale sayisi yalnizca 42,737'dir.

Turkiye'de ayni olmasa bile benzer sayilabilecek bir uygulama Eksisozluk sitesidir. Eksisozluk'te su an itibariyle toplam 1,229,354 baslik bulunmaktadir. Bu Wikipedia'da ki ingilizce baslik sayisina oldukca yakin bir rakam degil mi?

Peki Wikipedia ile Eksisozluk arasindaki fark nedir? Oncelikle bir uslup farki vardir, Wikipedia'da girilen yazilarin hepsi "ansiklopedi dili" ile bilgi vermek amacli ve "objektif" (en azindan objektif olmasi gereken) yazilardir. Eksisozluk'te girilen basliklar ise genelde esprili bir anlayisla yazilir ve daha cok kisisel fikir/deneyim ve gozlemlere dayanan yazilardir. Ne var ki bilgi verici ozelligi hala mevcuttur cunku bilgi dedigimiz sey bir bakima insanligin yaptigi gozlemlere dayanan bir olgudur.

Bunun disinda Eksisozluk'te acilan makalelerin cogunlugunun "duygusal" gozlemlere dayali oldugunu soyleyebilirim. Ornek vermek gerekirse Eksisozlukten "kisi basina dusen yalnizlik" makalesi verilebilir. Bu makale elbette Vikipedia'da yayinlamaya uygun bir makale degildir cunku tamamiyle duygusal gozlemlere dayalidir. Ne var ki bir cok baska Eksisozluk basliginda bilgi verici icerikler de bulunmaktadir. Sonucta ortada bir bilgi paylasimi soz konusu ama farkli formatlarda.

Peki soyle birsey hayal edin; Eksisozluk'te yeni bir baslik acarken eger girdigimiz baslik "Vikipedia formatina uygun olabilir" bir baslik ise (duygusal ve kisisel gozlemler yaninda genel bir bilgi de icerebilecek bir basliksa, ornegin "istanbul" basligi altinda duygusal ve kisisel gozlemlerimizden de bahsedebilir, sehrin genel yapisi ve tarihi, nufusu vb. gibi alanlarda da bilgi girebiliriz) Eksisozluk yazarlarina bir secenek sunsa "Vikipedia kismi da ac" gibi uygun basliklar icin. Bu Vikipedia kisminda duygusal ve kisisel olmayan bilgiler toplansa daha formal bir dil ile ve bu basliga her eksisozluk yazarinin objektif bilgi ekleme ve degistirme imkani olsa aynen Vikipedia'da oldugu gibi mesela. Sirf bu Vikipedia bolumu icin ayri bir moderator bulundursalar ve bu moderator butun Vikipedia formatli basliklari kontrol etmekle yukumlu olsa... Eksisozlukte bir basliga gittiginizde eger basligin Vikipedia kismi mevcutsa ilk olarak en tepede genel Vikipedia formatli bilgisi gozukse (veya baglantisi verilse) altinda da her zaman ki o konu hakkinda yazarlarin duygusal ve kisisel gozlemlerini de iceren yazilar yer alsa. Bu Vikipedia basliklari onaylandiktan sonra otomatik olarak turkce Vikipedia sitesine girilse... Bir anda Vikipedia'da ki turkce kaynak sayisi artmaz mi?

Peki Eksisozluk sitesi neden boyle bir isbirligi yapmak istesin ki? Oncelikli olarak hem Wikipedia hem de Eksisozluk kullanici icerigi ile buyuyen yapilar. Ne var ki Wikipedia'nin tum dunya dillerinde sunulmasi ve genel olarak bilgi konusunda "daha guvenilir" olmasi sebebiyle Eksisozluk'e oranla cok daha hizli buyuyen bir servis. Wikipedia'ya yapilan bagislar su an itibariyle $906,470.53 gibi bir rakama tekabul ediyor, ayni bagis kampanyasini Eksisozluk acsa bu kadar basarili olacagini sanmiyorum. Bu kadar cok bagisin yapilmasi da Wikipedia komunitesinin gucunu gosteriyor sanirim. Wikipedia "Wikimedia Foundation" adinda kar amaci gutmeyen bir kurulusa ait, ne var ki Eksisozluk'un Sedat Kapanoglu ve Murat Arslan'a ait oldugunu ve aldigi reklamlar ile gelir elde ettigini dusunuyorum. Wikipedia'nin amaci tum dunyadan erisilebilen bedava bir bilgi ansiklopedisi yaratmak ve icinde hic bir reklam barindirmiyor. Her ne kadar icindeki her bilginin dogrulugu tartismaya acik olsa da Wikipedia takiminin objektifligi ve dogrulugu yakalamak icin gerekli onlemleri aldigini ve bu konuda samimi ve ciddi olarak caba sarfettigini dusunuyorum. Wikipedia'nin gun gectikce daha da gelisecegini ve dijital bilgi platformunda yakin zamanda cok guvenilir bir yere ulasacagini ongoruyorum. Iste butun bu sebeplerden oturu Eksisozluk'un bu gelisen dijital bilgi bankasina turkce kaynak konusunda yardim etmesi gerekli bence. Eksisozluk yapacagi ekstra birkac kodlama ile bu gelecegin dijital bilgi bankasinda ki turkce kaynak eksikligini onemli bir oranda giderebilir bence. Eksisozluk bu hamle ile hicbir ekstra gelir elde etmez belki ama dijital bilgi caginda turkce kaynaklarin gelisimine buyuk bir katki saglayabilir.

Baglantilar:
Wikipedia
Vikipedia (Wikipedia turkce bolumu)
Eksisozluk
Wikipedia'da Eksisozluk hakkinda yazilan makale
Eksisozluk'de Wikipedia hakkinda yazilan yazilar

Gunluk hakkinda

Neden "ciddi" yazilarimi ayri bir yerde toplamadigimi soruyor bazi arkadaslarim, onlari profesyonel bir sitede toplayip kendime vitrin hazirlamadigimi soruyorlar.

Cunku benim profesyonellik anlayisim bu. Cunku ben bir butunum, benim dinledigim muzikler, cizdigim resimler, yasama dair, insan iliskilerine iliskin gozlemlerim benim bu yazilari yazmami sagliyor. Ikisini birbirinden ayirmak asil benim profesyonellik anlayisima ters geliyor. Ayni sayfada yazdigim cocuk hikayesi de bulunuyor, duygusal hislerimi paylastigim yazilarimda, yaptigim gezilerde, cektigim fotograflarda, kimilerine gore "daha ciddi" yazilarim da.

Artik CV'lerde kisisel hobi ve zevklerinizi de yazmiyor musunuz? Neden bunu merak ediyor sirketler sizce? Cunku sizi tanimak istiyorlar bir butun olarak, universitedeki not ortalamanizdan cok daha degerli bu bence.

Eger sadece "daha ciddi yazilari" okumak isteyenler varsa kategorilerden "gozlem, fikir, internet" kisimlarini okuyabilirler ama bence insan bir butundur ve butunu tanimak, onu olusturan karakteri anlamak onemli olandir.

Not: bir suredir yorumlara cevap yazamiyorum, yorumlariniza cok deger veriyorum ve her yorumu (bazen gec de olsa) cevapliyorum. Bugun eski yazilarimda cevaplayamadigim butun yorumlara cevap yazacagim.

Ustalik felsefesi

Herhangi biri size bir konuda usta oldugunu soyluyorsa ona ilk sunu sorun;

-Peki bir ciragin var mi?
-Yoo, ben o kadar ustayim ki herseyi tek basima halledebiliyorum

Hayir degilsin cunku gercek ustalarin ciragi olur, ustaligin temeli budur, usta ciragini yardimci olarak gormez, bilgiyi paylasmak ve yaymak icin bir aractir cirak, bilgiyi kisisel menfaatlerinden ustun gorursen usta olursun, cirak bilginin surekliligi icin bir aractir. Gercek usta bilgiyi paylasandir.

7 Ocak 2007

Pazarlamaci uyan artik bu urun senin!

Pazarlamaci ne yapar? Oncelikle onune bir urun sunulur, o da bu urunu elinden geldigince pazara nasil sunabilir, onu nasil temsil edebilir, onu nasil pazarlayabilir, nasil reklam kampanyalari yapar ve en onemlisi onu nasil satar buna odaklanir degil mi? Yakin zamana kadar boyleydi ama artik fark yaratmanin, bir adim oteye gitmenin, pazarladigimiz urunu sahiplenmenin vakti geldi... Pazarlamaci uyan artik pazarladigin urun senin!

Oncelikle degisen mantigi aciklayayim... On sene oncesine dek muhendislik okuyan biri kendi alaninda uzmanlasir ve bu is hayatinda yeterli olurdu ama artik boyle degil, bir bakima ronesans donemine donus basladi diyebiliriz, ne alaka mi? Michelangelo'yu dusunun, kendisi ronesans doneminin en bilindik ismidir, peki Michelangelo'nun meslegi neydi? Ressam, heykeltras, mimar, sair ve muhendis! Ve hepsinde de cigir acicak yenilikler sundu dunyaya. Peki bu kadar meslegin hepsinde birden nasil basarili oldu dersiniz? Cunku her meslekten yaptigi gozlemleri birbirleri ile iliskilendirebildi ve her birine farkli bir bakis acisi getirebildi. Artik gunumuzde de muhendis sadece kendi meslegi ile ilgilenirse inanin kendini o kadar sinirlamis ve geride kalmis olur ki... Sadece universitelerde son 10 yildir sunulan disiplinlerarasi programlari ve bunlara olan talebi gozlemleseniz bile bu degisimi gorebilirsiniz. Peki sirketler artik muhendislerden ne bekliyor? Muhendisten yeni bir urun tasarimi yaparken maliyet, uretim kolayligi, kullanilabilirlik gibi cesitli faktorleri de goze almasini istiyor. Bu demektir ki bir muhendisin artik finans bilmesi gerekli, uzmanligi ne olursa olsun bir muhendisin artik "endustri muhendisligi" konusunda da bilgisi olmasi gerekli (cunku fabrikada uretilecek bir dizaynin uretime uygun olmasi, uretilebilir olmasi gerekli) ve bir muhendisin kullanilabilirlik hakkinda bir fikri olmasi gereklidir vs... Butun bu alanlar hakkinda bilgisi olan bir muhendis bir bakima modern cagin kucuk capli Michelangelo'su olmuyor mu? Peki bu yeni anlayista pazarlamaci ne yapiyor? Hala onune sunulan urunu pazarliyor sadece... Bu mudur?

powered by ODEO
Pazarlamanin gelisimine bakalim, oncelikle ilk baslarda amac yaratilan urunu mumkun oldugunca genis bir kitleye duyurabilmekti, bunu yapmak icin urunu tanimak ve genel ozelliklerini bilmek yeterliydi. Pazarlamada ilk cigir atlama "urunu tanittigimiz marketi tanima fikri" oldu, boylelikle urunu bu markete gore tanitabilecek, bir bakima onlarin ihtiyaclarini dusunerek pazarlayabilecektik. Ikinci cigir atlama pazarlama yollarinin artmasi ile yasandi, dergiler, radyo, televizyon, internet... Boylelikle hedefledigimiz markete cok kisa surede ve farkli yollardan ulasabiliyorduk. Bundan sonra da carpici bir kac yenilik olsa da hicbiri cigir acicak nitelikte olmadi bence. Peki bir sonraki cigir acicak pazarlama mantigi nedir? Bence bu "pazarladigimiz urunu sahiplenebilmek"...

Peki pazarladigimiz urunu nasil sahiplenebiliriz? Siz bir sirketin pazarlama departmaninda calisiyorsunuz, onunuze bir urun konuyor, deniyor ki size bunu en iyi sekilde pazarla. Siz ilk olarak urunu tanimakla basliyorsunuz, urunu tanidikca bu urun ile ilgilenebilecek marketi tanimaya basliyorsunuz, urunu bu markete en iyi sekilde tanitacak ve pazarlayacak kampanyalari yaratiyorsunuz sonra da urunu satiyorsunuz ve bu noktadan sonra isiniz bitiyor. Oyle mi? Artik bu yeterli degil... Yazinin bundan sonrasini bir pazarlamaci ile diyaloglar seklinde sunuyorum;

Pazarlamaci ile diyaloglar:

Siz bir pazarlamaci olarak sattiginiz urunun sunuldugu marketi en iyi bilen kisi degil misiniz? O zaman bu markette "havayi koklayan kisi" olmaniz gerekmez mi, o marketin ihtiyaclarini en iyi bilen kisi olmaniz gerekmez mi?

-Peki ben bunu bilsem nasil isime yarar ki, eninde sonunda onumde duran urun belli, onu degistiremem ya... Urunu yaratanlar muhendisler (veya her ne uzmaniysa) ve pazarin ihtiyaclarini bilmek onlarin gorevi, bu benim isim degil ki...

Iste yanlis olan kafanizdaki bu dusunce bicimi, bu urun artik sizin! Pazarlamacinin gorev tanimi degisiyor artik; pazarlamacinin gorevi onundeki urunu en iyi sekilde pazarlamak degil, onundeki urun ile pazarladigi kisi arasinda bir kopru, bir bag olusturmak, onundeki urunu sahiplenmek ve onu en iyi sekilde gelistirip pazarlamak. Ancak bu sekilde pazarladiginiz urunun pazarlamasindan en yuksek sonucu elde edebilirsiniz.

-Peki diyelim ki "marketin havasini kokluyorum, ihtiyaclarinin farkina variyorum" Bunu nasil onumdeki urune aktarabilirim ki? Bu yastan sonra bir de muhendislik egitimi alip bir de bu urunun dizayni ile mi ugrasayim?

Hayir su anda pazarladiginiz urunu belki degistiremezsiniz ama urunu yaratanlara bir "geri-besleme" verebilirsiniz, onlara kokladiginiz marketin ihtiyaclarindan bahsedebilirsiniz boylelikle bir sonraki urunde sizin de fikirleriniz goz onune alinir. Boylelikle bir sonraki pazarladiginiz urun daha basarili olur.

-Hmm peki baska nasil sahiplenebilirim urunu?

Musterinin isteklerini tercume ederek, bak sana daha once de bahsettigim bir hikayeyi anlatayim;
Japonya'da eski ve koklu bir camasir makinesi ureticisi varmis, bunlarin basarili ve cok satan bir modeli varmis. Bu model ozellikle dayanikli ve uzun omurlu olmasiyla unluymus ve servis istegi cok dusukmus fakat bir sure sonra ozellikle kirsal alanlardaki kullanicilardan servis hizmeti icin yogun bir geri gonderme yasanmis. Uzun sure bunun sebebini arastiran sirket en sonunda sebebi bulmus. Uzun suredir dayanikliligi ile unlenen bu camasir makinesini kullanicilar sadece kiyafetlerini degil, patateslerini yikamak icin de kullanmaya baslamis! Cunku tarimda bu patatesleri yikamak icin satilan makinalar bundan cok daha pahaliymis. Bunun uzerine japon sirketinin yaptigi hamle ise cok sasirtici, onlar urunun uzerine lutfen patateslerinizi bu makinada yikamayiniz yazmamis ya da bu sebeple bozulan urunler garanti kapsami disindadir dememis, aksine onlar makineyi gelistirip patates yikamak icin bile dayanikli hale getirmis. Servise gonderilen makine sayisi aniden dusmus, makine satislari buyuk oranda artmis. Bu hamle ile sirket hem teknik servis ihtiyacini dusurmus, hem pazar payini genisletmis (patates yikama makinasi alanina girerek) hem de musteri memnuniyetini kazanmis.
Bak pazarlamaci bu hikayede kullanicilarin makinede patates yikadigini muhendisler farketmis halbuki pazari ve kullanicilari en iyi taniyan olarak senin farketmis olman gerekmez miydi? Kullanicilarin isteklerini tercume edebildigini dusun bu ornekte, kullanici pazarini sadece camasir yikayan ev kadini olarak dusunurken bir anda pazara patates ureticisi ciftciler de katilmadi mi? Pazarini kendi kendine genisletmez miydin kullanicinin isteklerini tercume edebilsen? Buyuk bir pazarlama basarisi olmaz miydi eger pazarladigin urunu sahiplenseydin?

-Tamam ornegini anliyorum, peki baska neler yapabilirim?

Bilmem dikkatini cekti mi, su son yillarda bir "kullanilabilirlik" furyasi basladi... Uretilen urunlerde olsun, internet sitelerinde olsun, neredeyse herseyde... Peki pazarlamaci bu furyayi sen sadece uzaktan mi izliyorsun? Sen hic hazirladigin pazarlama kampanyalarinin kullanilabilirligini dusunuyor musun?

-Pazarlama kampanyasinin kullanilabilirligi mi?

Elbette, pazarlama kampanyan da sonucta bir urun degil mi? Bu urunu sunarken kullanicilarini dusunuyor musun? Mesela bir reklam kampanyasi yaptin diyelim, bu kampanya "kullanici ile ne kadar arkadas"? Senin yeni amacin kullanici ile urun arasinda bir kopru olusturmak degil miydi? Iste bu kopruyu kullanici dostu kampanyalar yapmadan nasil olusturabilirsin ki?

-Ama bir pazarlama kampanyasinin kullanilabilirligi nasil olculebilir ki?

Urunlerin nasil olculuyorsa aynen oyle... Mesela sen bir reklam kampanyasi hazirladin degil mi, bu reklami yayinlamadan once "disaridan" bir grup gonullu kullanici bulursun, onlara bu reklami izlettirirsin ve izlerken onlarin hislerini sorarsin, bu reklamin ilgilerini cekip cekmedigini sorarsin, neden boyle hissettiklerini arastirirsin ve kullanicidan aldigin geribesleme ile gozden gecirirsin kampanyani... Taa ki kullanici ile arandaki o kopruyu yaratmak icin uygun reklam filmini elde edene dek. Veya istersen sadece bir reklam yonetmeni tutup onun icgudulerine de guvenebilirsin hic bir bilimsel methodoloji kullanmadan su anda yaptigin gibi ama bu durumda basarin biraz piyango gibi olmaz mi?

-Hmm anliyorum, yani artik kullanilabilirlik konusunda da uzman olmam gerekicek.

Son birsey daha var, diyelim ki sen bir urun satin aldin, iki gun sonra bozuldu. Ne yaparsin?

-Aldigim yere geri gotururum...

Iste aldigin yer urunun pazarlamacisi degil mi aslinda? Senin bu urunu satin aldigin kisi onu pazarlayan kisi degil mi? Guvenini kazanip sana bu urunu satan pazarlamaci degil mi? O halde sen bir urunu sattiktan sonra gorevin bitiyor mu? Kullanici o guven koprusunu seninle kurdu simdi sen onlari hic tanimadiklari ureticiye mi gondericen? Ama hani kullanicinin sesini en iyi sen tercume edebiliyordun, ureticideki muhendisler ile tuketici iletisim kurmakta zorlanmaz mi?

-Ne yani bir de urunun satis sonrasi destegini de mi ben yapicam?

Destekden kastina bagli, kimse senden bozulan urunu tamir etmeni beklemiyor ama tuketici ile pazarladigin marka/urun ile bir kopru kurmani bekliyor. Bu urun artik senin de urunun, senden tuketici ile uretici arasinda bir tercuman olman bekleniyor.

-Peki bunu nasil yapabilirim?

Pazarladigin urunu pazarlarken hic kullanicidan gelecek geri beslemeyi onemsiyor musun? Yoksa sadece bir urunu pazarlarken o urunun iyi yanlarini alip buyuk reklam kampanyalari ile tuketicinin gozune sadece iyi yanlarini gosterip eksik olan yanlarini gormezden mi geliyorsun? Pazarlama kampanyalarinda tuketici ile etkilesim kurmaya ozen gosteriyor musun? Iste oyle bir pazarlama kampanyasi yapmalisin ki tuketici ile etkilesime gecsin, oyle bir kampanya olmali ki urunu sattiktan sonra bile tuketiciden geribesleme alabilmeli boylece bu geribeslemeyi gerekli mercilere (ureticiye) bildirebilirsin. Artik urunu satmak onemli degil, bu satisi surekli yapabilmek onemli olan, bir marka yaratabilmek onemli olan, bunun icin de tuketicinin sesini dinlemen, onlarin takdirini kazanman gerekir.

-Hmm, bir ornek verebilir misin?

Mesela bir kamera pazarliyorsun diyelim, pazarlama kampanyanda anlattigim sekilde kullanicinin sesini dinlemeye karar verdin, ilk olarak reklam kampanyani hazirladin ve yukarida anlattigim sekilde kullanilabilirlik calismasini da yaptin. Hersey cok guzel, urunu satarken kullanici hakkinda bilgi de topladin ki ilerideki kampanyalarindan onu haberdar edebilesin... Bu da guzel ama dikkat ettin mi hala tek yonlu bir yol insa ediyorsun? Geri besleme icin cift yonlu bir yol insa etmelisin ki kullanici sana derdini anlatabilsin. Peki milyonlarca kullanicinin istegini nasil dinleyebilirsin? Musteri hatti telefon numarasi ile mi? Bu biraz... nasil desem "ilkel" kalmiyor mu bu cagda? Internet diye birsey var, hani senin sadece reklam koymak icin kullandigin bir arac. Iste biliyor musun bu harika bir cift yonlu iletisim araci aslinda. Sadece potansiyelini kesfetmen icin seni bekliyor. Urunu sattin diyelim, pazarlama kampanyanda kullandigin internet sayfasinda bir bolum acsan... Desen ki "bu urunun hatalarini bulan kullanicilarimiza bir yillik fazladan garanti suresi ekliyoruz" Simdiye kadar gelen butun urun hatalarini sayfanda yayinlarsin boylelikle kullanici bulunmus bir hatayi tekrar yollamaz sana. Ya da mesela desen ki "bu urunun gelistirilmesini istediginiz yonlerini bize bildiren kullanicilarimiza ekstra bir yil garanti suresi veriyoruz" Gene herkes listelese... Urunun garanti suresi 2 yil miydi? Birkac kisiye fazladan bir yil garanti suresi kapsami vermenin sana maliyeti nedir allah askina? Peki sayfana giren kullanici senin diger urunlerini de gormeyecek mi sayfanda? Bedavaya reklamini yapmiyor musun? Bunun disinda kullanici ile etkilesime gecmedin mi? Bu etkilesim sonucu kullanici senin urunun icin fikir yuruttu ve bu deneyimini arkadaslarina da anlatti. Pazarlamaci sen daha iyi bilirsin, bu modern cagda bile en etkili pazarlama kulaktan kulaga pazarlama degil miydi? Bu etkilesim sonucu kullanici ile senin pazarladigin marka arasinda bir bag olusmadi mi?

Bak baska bir fikir daha, calistigin sirket bir yil sonra yeni bir kamera modeli ile cikicak degil mi? (kullanicilarin isteklerini de goz onune alarak hem de) Ama kullanici daha bir yil once senden kamera almis, hemen yeni bir modelini alir mi? Bence biraz dusunur... Der ki eski modeli ne yapicam o zaman, 2 tane kameraya ihtiyacim var mi? Peki ya sen desen ki "bize hatalarimizi/fikirlerini bildiren" butun kullanicilarimizin eski makinelerini geri aliyoruz (bunlari 2.el olarak satabilirsin veya recycle yapabilirsin) ve yeni makina uzerinden su kadar indirim olarak sayiyoruz. Ne oldu? Fazladan bir yil garanti vermistin ya, kullanici bunu kullanmaya gerek bile gormedi cunku 1 yil sonra yeni urununu aldi. Bak sifir maliyetin oldu, bak surdurulebilir bir pazarlama kampanyasi yaratmis oldun iste, kullanici ile bir bag yarattin iste, kullanicinin sesini dinlemis oldun iste, sadece urunu satmaya calisan basit bir pazarlamacidan farkli oldun iste, urunu sahiplendin iste!

-Tamam anliyorum ama bu sefer de benim sana son bir sorum olucak, sen verdigin ornekler de benim uzerime marketin ihtiyaclarini tanima gorevini yukledin, musterinin isteklerini tercume etme gorevini yukledin, kullanilabilirlik calismalari yapma gorevini yukledin, satis sonrasi destek gorevini yukledin... Peki bu biraz fazla olmuyor mu? Yani sirketin muhendisleri bos mu duracak, sirketin halkla iliskileri bos mu duracak, sirketin teknik servisi bos mu duracak? Uzerime biraz fazla yuk binmedi mi sence?

Hah bence az bile yuk var uzerinde, mesela senin muzik akimlarini da takip etmen gerekiyor?

-Muzik mi? Anlamiyorum...

Pazarlamak istedigin urunu bir film olarak dusun, bu urunu yaratan muhendisler, fabrika calisanlari senin aktorlerin, pazarlamak icin kullandigin reklam kampanyalari senin filminin fragmani ve sende tum bunlardan sorumlu yonetmensin... Muzik ornegine gelince, Stereo Total adli bir grubun "I love you, ONO" adli bir sarkisi vardir. Bu sarkiyi dinlerken benim ve cogu kisinin aklina ilk ne geliyor biliyor musun? Sony Handycam reklami! Iste Sony'nin yonetmeni (pazarlama takimi) filmlerinin (Sony Handycam urunu) fragmani (reklami) icin bu sarkiyi secmislerdi 2005 yilinda. Bu sarki daha once cok az kisi tarafindan biliniyordu ve bir anda unlu oldu. Peki neden bu sarki secilmisti? Cunku urunun hitab ettigi genc tuketicilerin muzik zevki ile uyusuyordu ve genc tuketici tv acikken mutfakta baska bir sey ile ugrasiyor olsa bile bu sarki caldiginda televizyona bakiyordu hemen. Sony'nin pazarlama takiminin bunu muzik akimlarini takip etmeden bilmeleri mumkun degildi.


Uzerindeki yuke gelince, bak pazarlamaci, yukarida sana modern cagin kucuk capli ronesans muhendislerinden bahsetmistim degil mi? Iste senin de modern cagin kucuk capli ronesans pazarlamacisi olman gerekiyor. Kimse senden herseyi tek basina yapmani beklemiyor ama senden hersey hakkinda bir fikir ve vizyon sahibi olmani ve bu fikirlerin ile geri besleme yapmani bekliyor. Artik yeni devirde muhendis de pazarlama hakkinda birseyler bilmeli, sen de muhendislik hakkinda birseyler bilmelisin ve diger tum alanlar icin de gecerli bu. Ancak boylelikle mukemmel bir takim calismasi yapabiliriz, ancak boylelikle birbirinizin dilini anlar ve fark yaratabiliriz. Ben hicbir pazarlama egitimi almadan bunlari gozlemleyebiliyorsam sen de hic muhendislik egitimi almamis olsan bile gozlemlerinle bana cok sey ogretebilirsin.

Iste pazarlamaci hani hep sunumlarinda fark yaratmaktan bahsedersin ya, fark boyle yaratiliyor iste. Hadi artik pazarladigin urunu satman gereken bir yuk olarak gormekten vazgec, onu sahiplen pazarlamaci. Hadi uyan artik pazarlamaci, bu cagi kacirmadan uyan...

2 Ocak 2007

Eski insanlar

Eski kitaplari okudukca, filmleri seyrettikce sanki o zamanin insanlari birbirlerini sevdikleri icin evleniyorlarmis ve ihtiyac duyduklarinda sevisiyorlarmis. Simdilerde ise insanlar sevismeyi sevdikleri icin sevisiyorlar ve ihtiyac duyduklarinda evleniyorlar gibi geliyor bana. Nasil bu kadar degistik?

Not: fotograf Sunrise: A song of two humans adli filmden.

Atom karinca ve geri donusum felsefesi

Tahminim cogumuzun evini karincalar basmistir bir kere de olsa. Hic bir gun tuvalete girdiginizde bir karincanin tuvaltteki cop kovasindan "biseyler" tasidigini gordunuz mu? Hani tuvalet kagitlarinizi attiginiz cop kovasindan. Gorunce "igggvvhhyy" olursunuz boyle, hemen klozetin etrafina bakinirsiniz acaba buraya kadar tirmanan olmus mudur diye. Bir de bu karincalara bosuna atom karinca demiyorlar cunku karincalar kendi agirliklarinin 10 katini tasiyabiliyorlar ve inanin bana bu oldukca buyuk bir "seye" tekabul ediyor. O an "hemen bir karinca ilaci almaliyim" diye dusunursunuz ama gun icinde kafanizdan ucup gider.

Taa ki sabaha kadar... Sabah uyanirsiniz, mutfaga gidersiniz, en buyuk kaseye en sevdiginiz misir gevreginden doldurup uzerine sutu bosaltirsiniz, masaya oturup ilk kasiginizi alirsiniz sonra birden kaseye bakarsiniz ve birsey farkedersiniz... Dun banyoda gordugunuz ayni atom karinca bu sefer sutun uzerinde yuzen misir gevreginin ustunde sirt ustu yatmis guneslenmektedir ve size;

-Gunaaaaydiiiiin, beni hatirladin mi?

bakisi atar.

Ayni karinca oldugunu bilirsiniz cunku o kahverengi antenleri nerede gorseniz hatirlarsiniz. Akliniza hemen acaba ilk kasigimin icinde arkadaslarindan biri olabilir miydi diye dusunursunuz, sonra da eger vardi ise acaba dun ne yemistir diye dusunmeye baslarsiniz. Bir bakima yeniden donusum felsefesine benzer ve isler burada biraz karmasiklasir benim icin.

Simdi benim bu yeniden donusum felsefesiyle, topraktan gelip topraga donmemizle, oldugumuzde vucudumuzun topraga karisip gubre olmasi ve o topraktan sebzeler yetisip baska bir canlinin sonra o sebzelerle beslenmesi ve sonra da belki baska bir insanin o canli ile beslenmesi ile ilgili hicbir sorunum yok. Bu surdurulebilirlige, donusume ve karmaya saygi duyuyorum. Ne var ki benim sorunum bu donusumun bu kadar kisa surede olmasiyla ilgili, bunu bilmek, gozlemlemis olmak beni biraz rahatsiz ediyor sadece. Mesela geri donusturulmus urunleri tamamiyle destekliyorum gezegenimizin kaynaklarini en optimal sekilde kullanabilmemiz acisindan ne var ki markette "yeniden donusturulmus tuvalet kagidi" gorunce biraz kuskuyla yaklasabiliyorum, almadan once koklama geregi duyabilirim mesela... Iste tek rahatsizligim burada.

1 Ocak 2007

Rontgenci Huseyin

Hic hayvanlari cok seven bir arkadasiniz oldu mu? Bahsettigim kedi, kopek ya da tavsan falan degil ama neredeyse her turlu hayvan... Bir gun arkadasimin evinde dusa girmistim, dustan cikinca hemen arkamdan arkadasim dusa girdi ve birden heyecanla dustan cikti.

-Mert, Huseyin nerede?
-Huseyin?
-Evet dustaydi, hemen kosedeydi
-Vallahi ben dusta yalnizdim, zaten en basindan dusta Huseyin diye biri olsaydi hic girmezdim, dus alirken yanimda baska erkek olmasindan pek hoslanmam
-Hayir be, Huseyin kosedeki orumcek
-Haa.. onun adi da mi vardi?
-Yoksa oldurdun mu?

Size tam olarak ne oldugunu anlatayim. Simdi ben dustaydim, hersey guzel suyun sicakligi ideal ve stabil. Tam sacimi sampuanliyorum "dabadababibi" seklinde birden bir huzursuzluk geldi uzerime. Hani sanki birisinin sizi izledigini hissedersiniz ya, ayni o his. Kafami kaldirdigimda tam kosede Huseyin bacaklarini germis harem agasi edasiyla soyle tepeden asagi "woouuw" bakisiyla beni suzuyordu. Ben de pek hoslanmiyorum dusta izlenmeyi o yuzden dus basligini kendisine dogru dogrulttum ve asagi kadar surukledim sonra da su suzgecinden giderken de hoscakal bakisiyla ugurladim onu. Ben ev sahibine de bir iyilik yaptigimi dusunuyordum, megersem oyle degilmis...

-Huseyin iki yildir orada masumca duruyordu, hic kimseye bir kotulugu ve zarari dokundugu da yoktu ve sen onu oldurdun mu Mert? O hayvanin sana ne zarari dokundu Mert?
-Bir dakika, bir dakika orada duralim, Huseyin'in olumu icin gerekli olan kosullari ben yaratmis olabilirim ama onu ben oldurmedim, o dogal yollardan bogularak oldu tamam mi!

Sonra dusundum, empati kurmaya calistim, bir insani dustaki bir orumcege baglayan durtu ne olabilirdi diye ve sonunda cevabini buldum... Kadinlar izlenmeyi seviyor.

Hic fotograf makinesi veya kamera cikardiginizda kadinlardaki tepkiyi gozlemlediniz mi? Once ayy simdi ne geregi vardi hay allah der baslarini iki yana sallarlar sonra birden bire yanaklar iceri cekilir, karin iceri cekilir boyle garip bir hal alirlar. Siz ani olumsuzlestirmek isterken artik o andan ve dogalligindan geriye bir eser kalmamistir cunku artik karsinizda kamera gormus bir kadin vardir.

Dusta 2 yildan beri olan seyi ben size anlatayim, kizimiz dusa girer, kosede edepsizce duran Huseyin'e goz ucuyla bakar ama once gormemis gibi davranir. Sonra tam sacini sampuanlarken;

-Aaa Huseyin oyle bakma ama hihihi

Sonra birden dusta kamera varmis gibi o garip poz verme halleri baslar gene. Iste butun olan biten buydu bence. Bence Huseyin de biraz rontgenci karakterliydi, dusta o kosede nasil yemek bulabilir ki bir hayvan, ne yemek artigi ne de sinek var, sonra 2 yildir hangi hayvan ac bilac sabit bir noktada bekleyebilir ki? Ac bilac oldugu kil gibi kalmis bacaklarindan belliydi zaten. Sonuc olarak Huseyin rontgenlemekten hoslaniyordu ve bu ugurda ac kalmaya bile raziydi.

Iste bu yuzden kimse benden dustaki bir hayvana sempati duymami beklemesin...

Not: Bu hikayedeki insanlar ve olaylar tamamen kurgudur, dusta bir orumcek gormemle beynimde yaratilmistir, ne var ki Huseyin gercektir ve sagligi da yerindedir.