25 Aralık 2009

Yeni Hayat

Uzun zamandır bir yazı yazamıyordum günlüğe, bunun sebebi sanırım hayatımdaki büyük değişikliğe hazırlık döneminin yoğunluğu ve sanırım bu süreçte pek de yazma ihtiyacı hissetmemiş olmam.

21 Kasım'da eşimle beraber yeni bir hayata başladık. Yoğun bir hazırlık sürecinden sonra sonunda evlendik, evlenme hazırlıkları özellikle iki taraf da çalışıyorsa oldukça yorucu olabiliyor çünkü işten arta kalan az zamanı çok iyi değerlendirmek gerekiyor.

Yeni bir ev, yeni eşyalar, hayatımı paylaşacağım eşim... kısaca yeni bir hayat.

Bu arada 6 aydır İstanbul metrosunun ve Marmaray'ın trenlerini üreten Hyundai-Rotem firmasında sinyalizasyon mühendisi olarak çalışıyorum. Demiryollarında sinyalizasyon'u kısaca yolcuların güvenli bir şekilde seyahat edebilmesi için tren ve hat üstü ekipmanlar arasında kurulan sistem diye özetleyebilirim sanırım. Neyse bizim araçlar sayesinde yakın zamanda özellikle iş çıkışı saatlerinde yaşanan yolcu sıkışıklığının çözüleceği müjdesini verebilirim. Belki sinyalizasyon ve yaptığım işlerle ilgili ayrı bir internet günlüğü veya sayfası hazırlayabilirim. Şimdilik vakit bulabilir miyim bilmiyorum ama zaman ayırmaya çalışacağım.

Bir de tekrar dayı oldum, Alp çok sevimli bir bebek. Oldukça sessiz ve düzenli uyuyan bebeklerden. Şimdilik Deniz abisi hala kıskanıyor onu ama zamanla güzel bir abi-kardeş bağı kuracaklarına eminim.

Yazamadığım 6 ay boyunca hayatımda ki değişiklikleri böyle özetleyebilirim sanırım. Halimden oldukça memnunum umarım böyle devam eder.

15 Haziran 2009

Yuva belgeseli

Geçen hafta kaçırdığım yuva belgeselinin tekrarını NTV'de bu gece seyrettim. Dünyaya genel bir bakış olarak çok yardımcıydı ve şu an yaşadığımız dünyada ben ve bu yazıyı okuyabilen insanların aslında dünyanın ne kadar şanslı ve elit bir kısmını oluşturduğumuzu dehşet içinde izledim. Belgeseli izlerken aslında dünyanın şu anda geçici bir lale devrinden geçtiğini, şu ana dek birikmiş dünya mirasımızdan yediğimiz için bu hızlı gelişmelerin gerçeklştiğini daha iyi anlıyor insan. Dünyanın sınırlı kaynağının sonu geldiğinde ve dünyadaki ekosistemin bozulması sonucunda yaşanacak göç, açlık ve kuraklık dalgalarının getireceği sorunlar ise gerçekten inanılmaz boyutlarda.

Belgesel gerçekleri yansıtmasının yanında (veya sonucu olarak) oldukça karamsar aslında, belgeselin son beş dakikasında "hala umut var" düşüncesini biraz olsun yaymaya çalışsalar da belgeselin geneline oranla bu bölüm oldukça sönük kalıyor. Karşılacaşacağımız sorunlar hakkında oldukça çarpıcı olan belgeselin, çözüm önerileri konusunda daha bilgilendirici olmasını beklerdim aslında. Ben inanıyorum ki dünyanın sonunu getirecek şey insanların içindeki umudun yokolmasıdır. Eğer dünyaya iki gün sonra engellenemez bir meteorun çarpacağını bilseydik kaçımız ertesi gün işe giderdik? Aslında genç nesillerin daha savurgan, önemsemez olmasının sebeplerinden biri de bu bence, geleceğe dair umutları yok. Şu anki güç savaşları ve anlık kazançlara yönelik dünya düzenine dair haklı olarak bir güvenleri ya da bu sistemin değişeceğine dair bir umutları yok. Bu umutları canlı tutabilmek bence önümüzdeki yıllar için en büyük sorunlardan biri olabilir. Aslında bu tür belgeseller ilköğretim ve lise dönemi çocuklar için dünyanın içinde bulunduğu durumu anlamaları açısından oldukça faydalı olurlardı, tabii biraz daha umut dolu olmaları ve bu çocukların birşeyleri değiştirebileceklerini inandırmaları şartıyla. Keşke her ilkokul ve lisede haftada bir saat de olsa bir belgesel saati düzenlense...

Bu arada belgeseli seyrettikten sonra duşa girdim, belgeselde bahsedilen dünya su kaynaklarının tükenmesinin de etkisiyle aklıma küçük bir fikir geldi. Çoğumuz duşa girdiğimizde sıcak suyu açarız ve bir süre akıp giden suyun yeterli sıcaklığa ulaşmasını bekleriz. İşte bu süre zarfında belki de 1 litre su boşu boşuna akar. Bunu engellemek aslında kolay olabilir ve insanların duş alma sayısını düşünürsek toplamda büyük bir israfın önüne geçilebilir. Şöyle bir çözüm düşündüm;

Her duş başlığının içine küçük bir termostat yerleştirilir, siz termostatı ayarlayarak istediğiniz su sıcaklık değerini girersiniz, daha sonra musluktan suyu açtığınızda duş başlığı hemen su çıkışına izin vermez, termostatın sudan aldığı sıcaklık değeri sizin istediğiniz değere ulaşana dek su duş başlığının içinde devir daim olur, termostat ne zaman istenilen sıcaklığa ulaşıldığını bildirirse o zaman duş başlığından su çıkışına izin verilir. Bu sistem tabiki duş başlığından önce duş bataryasına da uygulanbilir ama duş başlıkları değişebilir, modüler sistemler oldukları için bu şekilde eski tüm mevcut bataryalara uyum sağlanır.

Bunun dışında en az yarım saat banyoda kalan ben bu duşumu 7 dakika gibi bir sürede tamamladım. Bir de belgeseli izledkten sonra et tüketimimi azaltma kararı aldım. Öldürülmek için "üretilen" hayvanlar, bu hayvanları beslemek için boşa üretilen tahıllar ve bu tahılların yetişebilmesi için ormanları keserek kuraklaştırılan topraklar ve tüm bu işlemler için harcanan su ve enerji miktarı düşünüldüğünde bence her insanın alması gereken bir karar. Ha bu arada McDonalds'da 3 katlı hamburger çıkmış, Burger King ise kat çıkmamış ama et gramajını arttırmış... Ne güzel, ne güzel.

7 Haziran 2009

Gerilla pazarlama fikri

Bu sabah duştayken aklıma gelen bir fikir... Aslında pazarlamayı pek sevmem ve neden aklıma pazarlama fikirleri geliyor bilmiyorum ya neyse.

Aslında bir tür hedef kitleye yönelik gerilla pazarlama oyunu diyebiliriz. Bir firma sosyal reklamını yapmak istediği bir ürün için bir oyun düzenliyor, oyunun amacı firmanın kiraladığı bir kişiyi bir alan içinde bulmak. Bulanlara hediye çeki veriliyor. Bulunacak kişi hakkında ise çok az şey söyleniyor. Bulunması istenen kişi muhtemelen firmanın hedef kitlesine uygun biri olacak ve onu bulmak için ona ürünün sloganını söylemeniz gerekiyor. Daha kolay anlatmak için bir örnek vereyim;

Bir konser alanı, firma önceden tanıtımını yaptığı deodarant ürünü için bir slogan belirlemiş ve bulunmasını istediği kişinin bu konser alanında olduğunu, bir kadın olduğunu, 25-35 yaşlarında olduğunu (ve bunun gibi hedef kitleye yönelik bir kaç ipucu veriyor) Onu bulmak için o kişi olduğunu sandığınız kişinin yanına gidip ürünün sloganını söylüyorsunuz. Hiçbirşey anlamamış gibi görünüyorsa o değil demektir, size gizlice bir hediye çeki uzatıyorsa buldunuz demektir. Böylelikle o belirlenen kişiyi bulmak için birçok kişi tanımadıkları kişilere ürünün sloganını yaymış olacaklar ve ürünün bilinirliği artacak.

Gerçi insanlar için biraz rahatsız edici olabilir, tanımadıkları insanların gelip kendilerine alakasız şeyler söylemesi ama küçük konser alanı gibi yerlerde sanırım bu hoş karşılanabilir.

24 Mayıs 2009

Bir dostu kaybetmek

On beş yıldır benimle birlikteydi, onu ilk gördüğümde o 1.5 aylık, ben ise 13 yaşındaydım. Onu aldıktan bir kaç gün sonra hasta olduğunu farketmiştik, kanlı ishal teşhisi konmuştu ve bu yavru köpekler için ölümcül bir hastalıktır. Onu aldığımız yere geri vermeyi düşünmüştük ama geri verdiğimizde onunla ilgilenilmeyeceğini ve ölebileceğini düşündüğümüz için onu hayvan hastanesine götürdük, orada bir kaç gün seruma bağlandı, güçlü bir köpek olduğunu o zamandan kanıtlamıştı ve bu hastalıktan kurtuldu.

Yavruyken küçücük vücuduna oranla büyük kafasını öne doğru eğip alttan alttan sert(!) bakışlar attığı için babam ona "Maço" adını koydu. Kısa sürede ailenin bir üyesi olmuştu. Zorlu geçen ergenlik dönemimdeki en yakın arkadaşımdı. Karşılıksız yaptığı sevgi gösterileri sonunda hiç hayvan sevmeyen insanları bile kendine bağlıyordu. Hiç şımarık bir köpek olmadı, her zaman asil, onurlu ve güçlüydü.

Hayatı boyunca bir çok şey atlattı. Bir araba ona çarpıp kaçtığında bacağı kırıldı, yanlış kaynadı ama gene de koşmaya devam etti. Haftasonu tatilinde gittiğimiz yazlığımızda bir gün boyunca kayboldu ve biz o pazar gecesi İstanbul'a dönmek zorundaydık. Pazartesi sabahı yazlıktan komşumuz onu kapısının önünde beklerken bulmuş, bizi bulamadığı için komşumuzun kapısında beklemiş. Bir hafta boyunca kaçırılmıştı, daha sonra kaçıranlar onu aradığımızı farkedip utanınca onu geri iade etmişlerdi. 8 yaşından beri bir gözünde katarakt oluştu, 10 yaşından beri iki gözü de tamamiyle kör olarak, sadece koku duyusuyla yönünü buldu. Son zamanlarında ise kalbi büyümeye devam ettiğinden ciğerini sıkıştırıyor ve nefes almasını zorlaştırıyordu. Heyecanlanmaması gerektiği halde benim kokumu duyduğunda yere yatıp kendini sevdiriyor, gıdıklatıyordu. Sanırım bunu hep kendi görevi gibi gördü. Sevmek ve sevdirmek...

20 Mayıs Çarşamba günü sabahı onu bahçemizdeki ağacın önünde başı yukarı doğru kasılmış olarak gördüm, dili yandan sarkmış, salyaları akıyordu. Bir krize girmişti, nefes alamadığı için boynunu hep yukarıda tutuyordu. Hemen veterinere götürdüm, veterinere gitmeyi hiç sevmezdi, orada çok huzursuz olurdu. Veterinerde serum verildi, oksijen verildi, kortizon iğnesi yapıldı. Veteriner hekim sonunda ötenazi yapılmasını önerdi. Daha önce de ben Amerika'dayken böyle bir krize girmiş ve veteriner anneme de aynı şekilde önermişti ama annem bu kararı alamamıştı ve evde bahçesine geri getirmişti Maço'yu, o da mucizevi bir şekilde iyileşmiş ve 1.5 yıl daha yaşamıştı. İçimde hala yaşayabileceğini ümit ediyordum ve bu kararı da veremezdim ama acı çekmesini de istemedim. Eğer ölücekse de evinde kendi bahçesinde ölmesini tercih ederim dedim kendime çünkü veterinerden ne kadar korktuğunu biliyordum. Veteriner şu an zaten komada olduğu için acı çekmediğini, kortizon iğnesinin onu rahatlattığını söyledi. Veterinere dedim ki eğer acı çekmeye başlarsa size telefon açarım iğneyle gelirsiniz.

Onu bahçede en sevdiği köşesine yatırdım, zar zor nefes almaya devam ediyordu. Başını okşuyordum. Sonra bir on, on beş saniye inlemeye başladı. Aklımdan o kararı vermeye çalışıyordum o anda, veterinere telefon açmalı mıyım diye... İşte o anda son nefesini verdi Maço, doğal yollardan öldü. Veteriner çok acı çekmediğini söyledi. Ölmeden önceki 15 saniyelik süre hariç hiç inlememişti gerçekten de...

Bazı insanlar çok bağlanacaklarından korktukları ve öldüklerinde çok üzüleceklerini düşündükleri için hayvan beslemekten korktuklarını söylüyorlar. Bir şeyi kaybetme korkusunun ona sahip olma hissinden daha yoğun olması bence daha korkunç. Üzüntüm çok büyük olsa da geriye dönüp birlikte paylaştığımız anlara, duygulara bakınca kesinlikle buna değerdi.

Maço'yu bahçenin kenarına gömdük ama onun dostluğu ve sevgisi anılarımda hiç gömülmeyecek. Huzur içinde uyu güzel oğlum...

13 Mayıs 2009

Otokontrol Hissi

Kendime bir hedef koyduğum zaman çoğu kez kafamın içinde bir benlik oluşuyor. Kendine güveni tam, baskıcı değil ama hırslı ve belki de biraz ısrarcı biri olabilir. Hedeflerimi gerçekleştirmem için o kafamın içinde benimle konuşuyor, hatta bana kendi adımla sesleniyor, beni motive ediyor. "Şöyle yapmalısın Mert, ya da dayanmalısın Mert" gibi. Sanırım ortaokuldan beri orada ve gerektiğinde ortaya çıkıyor, aslında ona ihtiyacım olduğunda ben çağırıyorum demek daha doğru.

Tamamen bilinçli yaratılan ve ihtiyaç duyulduğunda aktive edilen bir otokontrol mekanizması. Tahmin ediyorum çoğu insanın zihninde farklı şekillerde vardır ama pek konuşulmuyor sanırım bu konuda. Kimisinin kafasındaki ses ölmüş büyükannesidir, kimisinin babası, kiminin bende olduğu gibi kendi hatta kiminin ki de tanrı veya allah.

Asıl kafamı kurcalayan bu yardımcı olan otokontrol mekanizmasını beynimiz nasıl oluşturuyor, onun karakterini nasıl belirliyor? Acaba o da bizimle birlikte büyüyüp gelişiyor mu yoksa aslında o bir duyguyu mu temsil ediyor? Kendi örneğimde; acaba ortaokuldaki hali ile bugünkü hali bir mi? Nasıl mutluluk duygusunun hissi değişmez, sadece mutlu olduğunuz şeyler değişir, işte kafamızda yarattığımız otokontrol mekanizması da bir bakıma his mi acaba? Belki de çevremizden farkında olmadan aldığımız bir tür enerjidir.

5 Mayıs 2009

Kill Bill Mardin Edition

Dün Mardin'de yaşanan olay bana Quentin Tarantino'nun yönettiği Kill Bill filmini anımsattı. Kill Bill filminde Bill rolündeki David Carradine, The Bride rolündeki Uma Thurman'ın düğününü basıyor ve düğündeki herkesi katlediyordu, hamile olan Uma Thurman şans eseri ağır yaralı kurtuluyordu. Daha sonra Uma Thurman ise intikam peşinde koşturuyor ve film genel anlamda bu intikam öyküsünü konu alıyordu. Film için modern bir kan davası örneği denebilir aslında.
Mardin'de dün meydana gelen olay ise ne yazık ki Kill Bill filmine göre daha az "duygusal" diyebiliriz.
Kill Bill filminde tüm olanların asıl sebebi sonunda "aşk" iken, Mardin'de 3 hamile kadın ve 6 çocuk dahil olmak üzere 44 kişinin öldüğü saldırıyı yapanların sebebinin alabalık çiftliği üzerindeki menfaat olabileceğini belirtmiş bir görgü tanığı.

Peki Türkiye gerçekten "modern bir hukuk devleti" olabilseydi, hukukun ve yargının ağırlığı ülkenin her yerinde eşit olarak hissedilebilseydi bu olay yaşanır mıydı? Ya da hukuk devleti kavramı konusunda bütün vatandaşlar eşit eğitilseydi bu durum yaşanır mıydı? Bunlar ayrı bir tartışmanın konusu sanırım ama bugün kan davası konusunda Elif Savaş Felsen'in çok güzel bir yazısını okudum bloğunda. Bu yazısından alıntılıyorum,
Modern zamanlarda hukuğun ve adalet sistemlerinin güçlenmesine kadar, kan davası toplum düzeninin sağlayıcı bir düzenek sayılıyordu. “Yapma sakın, ben de sana yaparım,” tehdidinden daha etkili ne olabilir? Özellikle güveneceğiniz bir yargı sistemi yoksa. Bir toplulukta tek otorite ailenin kan bağıysa, doğal olarak egemenlik sağlayacak. Otorite (kanunlar, güvenliği sağlama, anlaşmazlıkları sonuçlandırma, vesaire) merkezi sisteme dönüşünce kan davaları da ortadan kalkıyor.
Elif Savaş Felsen'in yazısının tamamını buradan okuyabilirsiniz.

4 Mayıs 2009

Zaman Yönetimi

Son zamanlarda kendimi zaman yönetimmi konusunda hiç beğenmiyorum. Sebebi bahar yorgunluğu olabilir, aylardır bir iş bulamamış olmam olabilir bilmiyorum ama günlerimi yeterince verimli geçirmediğim açık. Aslında suçu iş bulamama veya bahara atmak işin kolay yanı ama beni asıl sinirlendiren kendim, kendimi disipline edememem. Sanırım bir kez motivasyonumu kaybedince tekrar kendimi düzene sokmam zor oluyor ama aslında motive olmamı gerektirecek bir çok sebep de var. Bence geçici ve sıkıcı bir süreçten geçiyorum, bazı şeyleri kavramak için yaşamak zorunda olduğum. Gene de yeniden disipline olmak için elimden gelen tüm çabayı göstermeliyim.

3 Mayıs 2009

Zamanın arasına serpilmiş yapboz parçaları

Yaşam ve ölüm arasında insanların en çok anlamlandırmaya çalıştıkları kavramın aşk olduğunu düşünüyorum. Onu yüzyıllar boyunca öyle yüceltmişler, onu kanıtlamak için o kadar çok çaba göstermişler ki bence bu onu gereğinden fazla şişirmiş ve anlamsızlaştırmış. Hatta çoğu zaman onu ifade eden kelimelere bile taşıyabileceklerinden fazla anlamlar yüklemişler.

Sanırım benim ise onu çoğu insandan daha farklı bir algılayışım var. Çoğu insanın düşündüğünün tersine bence aşk hafiftir, seni hafif hissettirir. Asla yoğun ve ani bir duygu değildr. Zamana yayılmış bir yapboz gibidir aslında, sen zamanla etraftan parçalarını toplayıp onu bir bütün haline getirmeye çalışırsın.

Bugün bir bakış, yarın belki ufak bir gülümseme, başka bir gün ise kimbilir yavaşça saçını düzeltmesi olabilir. Onu oluşturan ufacık anlar vardır, belki de saniyenin binde biri büyüklüğünde ama o anları yaşamak için yıllarca bekleyebilir bir insan. İşte tüm bu anlar bir araya geldiğinde anlamlı bir bütünü, adeta canlı bir organzmayı oluştururlar. Bu yapbozun en güzel yanı ise, eğer doğru anları yakalayabiliyorsan bu yapbozun hiç tamamlanmayacağını bilmemizdir.

Ne var ki bu yapozu çözmeye çalışırken geçen süreçte insan bambaşka bir şeyi daha keşfeder; kendini. Karşınızdaki insanın da senle aynı süreçten geçtiğini anladığımızda ise aslında onun da kendini keşfetmekte olduğunu farkederiz. Bu tıpkı çocukken çevremizdeki çocuklarla birlikte büyümenizi keşfetmemize benzer, aynı keşfetme sürecini paylaşmanın verdiği heyecanı yeniden yaşatır belki de.

Aslında bence onu oluşturan temel madde de sürekli devam eden bu keşfetme sürecidir. İşte bu yüzden bence aşk bir duygu ya da his değil, zamanın arasına serpilmiş yapboz parçalarıdır.

26 Nisan 2009

Once

Once filmini sevgilimle seyrettik, güzel doğal bir film. Pazar günleri için ideal bir film diyebilirim garip bir kategorilendirme olsa da. Film aslında daha çok albüm tanıtımı gibi olmuş. Glen Hansard biraz Damien Rice tadında. Falling Slowly şarkısını aşağıda dinleyebilirsiniz.

23 Nisan 2009

Last FM bundan böyle benim için bitmiştir (Davos şivesiyle)

Efendim Last.FM ekibi karar almış, bundan böyle Amerika, İngiltere ve Almanya dışındaki kullanıcılar Last FM radyolarını ancak ücretli dinleyebileceklermiş, bu ülkelerde yaşayan elit vatandaşlar ise bedava dinlemeye devam edeceklermiş.

Bugün Last.FM'de hergün yaptığım gibi kişisel radyomu dinleyeyim dedim, o da ne deneme sürenizin sonuna geldiniz, bundan böyle radyo dinlemek istiyosanız üye olun diyor. E ben bu servise en az 3-4 yıldır kullanıyorum, ne deneme süresiymiş bu be... Sonra bir baktım önceden bedava olan şeyi, elit ülke vatandaşları dışındakilere aylık paralı yapmışlar. CBS Last.FM'i satın aldıktan sonra böyle ticari şeyler bekliyordum zaten çok da şaşırmadım açıkcası.

Peki ben kendimi enayi gibi hissetmez miyim? Hem benim müzik dinleme verilerimi alacaksın, internet sayfanda gözüme reklamları sokucaksın, hem de karşılığında bana ses kalitesi düşük radyo bile dinletmeyeceksin? Hemen Last.FM alternatiflerini araştırmaya başladım ve tabii ki gene açık kaynak yardıma yetişti. Sizlere Libre.fm'i takdim ederim. Henüz test aşamalarında ama Last.FM kazığından sonra mutlaka desteklenmeli. Şu anda siteden radyo dinleyemiyorsunuz ama dinlediğiniz müziklerin verisini gönderebiliyorsunuz. Henüz çok deneysel o yüzden şimdilik yalnızca karıştırmak istiyorsanız üye olun. Radyo dinlemek için ise Deezer (ülkemizde yasaklı çoğu güzel şey gibi, bakınız OpenDNS) veya Grooveshark (Yakında bu da yasaklanır) önerebilirim.

Ben şimdi Last.FM'de ki bütün verimi Libre.FM'e aktarıcam, sonra Last.Fm'de ki verimi silip hesabımı kapatıcam. Bir daha da gelmem Last.FM'e, bundan böyle Last.FM benim için bitmiştir.

Toprağa gömdüm filizlensin diye

Ergenekon davası kapsamında Poyrazköy'de gene toprak altında cephanelik çıkmış. İstanbul emniyetine atılan bir e-posta ile cephaneliğin yeri tam olarak bulunmuş. Soruşturma devam ediyor ama benim aklıma çok basit bir soru geliyor;

Darbe planlayan birileri bu silahları buraya gömmüş olsun zamanında, peki ortada neredeyse bir yıldır devam eden bir dava var ve bu dava kapsamında onlarca kazı yapılıp silah bulunmuş, bir yıl boyunca bu adamlar güvenlik amacıyla ya da yakalanmamak için demez mi;

"ya şu gömdüğümüz silahları ya başka yere taşıyalım ya da imha edelim" diye?

Darbe planlayacak olan adam bu kadar salak olur mu?

Bir de silah gömmek zaten salakça bir iş, bu insanların deposu yokmuymuş ki? Yani law silahı dediğin alet elektrikli ateşleme düzeneğine sahiptir, toprağa gömüp iki yağmur gördü mü at o silahı çöpe. Gazete kağıdına sarıp, naylona sarıp yalıtım yapılması gülünçtür. Askerlikten biliyorum bırak toprağın altındakini depoda duran G3'leri bile her cuma günü yağlayıp bakım yapmazsan bir yılda kullanılamaz hale gelir silahlar. Bir de bu Law silahı hafif zırhlı araçları hedef alan bir silahtır, darbe yapmak için değişik bir silah seçimi olduğunu söylemek gerekir.

Eğer bir silah gömülüyorsa bir daha bulunulmamak üzere gömülüyordur, vakti gelince kullanırız diye değil, vakti gelince kullanılacak silahı deponda saklarsın. Kirli işlerde kullandığın, üzerinde parmak izi, barut izi olan silahı gömersin. Şimdi silahlara bakıyorum, law silahı, el bombası... Sıfır gıcır gıcır. Şimdi sen sıfır law silahını alıyosun, bozulacağını bile bile toprağa gömüyorsun. Heralde darbeciler o kadar salak ki bu silahların zamanla filizlenip silah ağaçları çıkaracağını düşünmüşler. Başka açıklaması yok çünkü.

(Fotoğraf kaynağı: Ntvmsnbc)

18 Mart 2009

İş ilanı - yani it is unclear

Sürekli kariyer sitelerinden ilanlara baktığımdan o kadar komik ilanlar görüyorum ki anlatamam. Aşağıdaki örnekte ki ilanı okuyup anlamak uzunca bir süremi aldı. Bu ilanı muhtemelen bir asistan hazırlamış ve revize etmesi için muhtemelen yabancı bir müdürüne göndermiş, müdürü de revize yapılması gereken yerleri kendi notlarıyla belirtmiş. Ne var ki muhtemelen asistanımız bu ilanı yayınlarken hiç revize etmeye ihtiyaç duymamış ve aynen notlarıyla, "orjinal" haliyle yayınladığında ortaya bu komik ilan çımış. İlanın en can alıcı noktası ise yabancı olduğunu düşündüğüm müdürümüzün araya "yani it is unclear" diye not düştüğü yer.

16 Mart 2009

Banshee medya çaları geliştirme

Bilmeyenler için Banshee linux tabanlı işletim sistemleri için yazılmış açık kaynaklı güzel bir medya çalar. (Itunes veya windows media player rakibi denebilir)

Linux üzerinde en çok kullanılan müzik çalar Amarok'tur heralde ama ben özellikle Amarok 2'yi hiç beğenmedim. Ayrıca Amarok KDE tabanlı bir uygulama olduğu için benim Gnome masaüstümde fazladan hafıza ve yer kaplıyor. Bu yüzden benim Gnome altındaki favori medya çalarım Banshee.

Banshee çoğu özelliğiyle tam istediğim gibi olsa da "keşke şunları, bunları da yapabilseydi" derken sonunda örnek bir dizayn yapmaya karar verdim. Bu yeni dizaynımda Banshee'de müzik dosyalarımıza tıpkı Last Fm'de ki gibi etiketler ekleyebiliyor ve sonra bunları aratıp istediğimiz özellikteki şarkıyı anında bulabiliyoruz. Örneğin müzik arşivimizde ki hem "neşeli", hem "kadın vokalli" hem de "canlı performans" olan şarkıları dinlemek istiyoruz, işte bu etiketleme sayesinde 3 tıkla bunu yapabileceğiz. Ayrıca şarkıların piyasaya sürüldükleri tarihleri (200ler, 80ler, 60lar vs.) takip edip gene istediğimiz "zaman diliminden" istediğimiz şarkıları anında bulabiliyoruz. Bunun dışında o an çalan şarkıyı söyleyen grup/kişi hakkındaki wikipedia bilgilerini şarkı çalarken anında görebiliyor, youtube videolarını izleyebiliyor ve şarkının sözlerini görüntüleyebiliyoruz.

Umarım bu istediğim özellikler Banshee'nin ileriki sürümlerinde bu özellikler eklenir. Bu arada yeni dizaynı ingilizce olarak hazırladım çünkü Banshee geliştiricileri ile ortak konuşabildiğimiz dil ingilizce ve belki bu çalışmayı görünce yeni dizaynı uygulamak isteyebilirler. Resimlerin üzerine tıklayarak büyük hallerini görebilirsiniz.

Banshee geliştirme genel:

Banshee Last FM data çekimi:

Banshee Wikipedia data çekimi:

Banshee Youtube data çekimi:

Banshee şarkı sözleri data çekimi:

13 Mart 2009

Engelleri Kaldır

Türkiye'de bulunan 8.5 milyon kayıtlı engelli için (bu rakam Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 8.5 - 9'una tekabül ediyor) internet üzerinde bir farkındalık projesi oluşturulmuş.

"Kalbini engelleme, engelleri kaldır!" sloganını kullanan projeyi Rodin Alper Bingöl üniversite tez projesi olarak başlatmış. Şu anda Engelsizler Derneği adıyla dernekleşmiş bu projenin hedefleri;

Türkiye’nin unutulan gerçeği engellileri, eğitmek, bilgi teknolojilerine hakimiyetlerini sağlamak, iletişim becerilerini geliştirmek, eğitim ve bilgiye dayalı eşitsizliği lehlerine çevirerek iş gücüne katılım oranlarını artırmak, birbirleriyle iletişime gecerek site üzerinden seslerini duyurmalarına yardımcı olmak, firmaların engellilere site üzerinden kampanyalarla ulaşımını sağlayarak engellilerin toplu katılımlarını sağlamak
olarak belirtilmiş.

Proje için hazırlanan videoyu aşağıda izleyebilirsiniz.



Umarım bu proje amaçlarına ulaşır ve Türkiye'de bu tür sosyal farkındalık ve yardım projeleri daha da artar.

11 Mart 2009

Charles Darwin

Bilime ve bilim insanlarına karşı yapılan sansür karanlık çağlara dönmemek için protesto edilmelidir.

Charles Darwin

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Charles Robert Darwin
51 yaşında çekilmiş bir fotoğrafında görülen Darwin, Türlerin Kökeni'ni henüz yeni yayınlamıştı.
51 yaşında çekilmiş bir fotoğrafında görülen Darwin, Türlerin Kökeni'ni henüz yeni yayınlamıştı.
Doğum 12 Şubat 1809
Shrewsbury, Shropshire, İngiltere
Ölüm 19 Nisan 1882 (73 yaşında)
Downe, Kent, İngiltere
Milliyeti İngiliz
Dalı Biyoloji
Jeoloji
Doğa bilimleri
Çalıştığı yerler Kraliyet Coğrafya Cemiyeti
Alma Mater Edinburgh Üniversitesi
Cambridge Üniversitesi
Önemli başarıları Beagle Yolculuğu
Türlerin Kökeni
Doğal seçilim
Etkilendikleri Charles Lyell
Etkiledikleri Thomas Henry Huxley
George John Romanes
Aldığı ödüller İngiliz Kraliyet Madalyası (1853)
Wollaston Madalyası (1859)
Copley Madalyası (1864)
İmza
Notlar:
Erasmus Darwin ve Josiah Wedgwood'un torunuydu, kuzini Emma Wedgwood ile evlendi.

Charles Robert Darwin (12 Şubat 180919 Nisan 1882), İngiliz doğabilimci[I]. İnsan dahil tüm canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla bir ya da birkaç ortak atadan evrildiğini öne sürmüş ve o günün şartlarına göre bu teoriyi destekleyen pek çok kanıt sunmuştur.[1] Darwin'in fikirleri üzerine inşa edilen modern evrim teorisi, bugün biyoloji biliminin temeli ve birleştirici öğesidir. Evrimin gerçekleştiği gerçeği yaşadığı dönemde, doğal seçilim teorisinin evrimin ana açıklaması olduğu ise 1930'lu yıllarda bilim dünyası tarafından kabul görmüştür.[1] Darwin'in orijinal teorileri modern evrimsel biyolojinin temelini oluşturmakta, hayatın çeşitliliği üzerine birleştirici bir mantıksal açıklama sunmaktadır.[2]

Darwin'in doğa tarihine duyduğu ilgi, önce Edinburgh Üniversitesi'nde tıp, sonra Cambridge Üniversitesi'nde teoloji okurken gelişti.[3][4] Beagle gemisinde yaptığı beş senelik yolculuk sırasında, zamanın meşhur jeoloğu Charles Lyell'ın ortaya attığı, geçmişteki jeolojik süreçlerin bugünkülerle aynı olduğunu savunan teoriyi destekleyecek pek çok gözlem yaptı ve iyi bir jeolog olarak ünlendi.[kaynak belirtilmeli] Aynı yolculukta, canlıların coğrafi dağılımı ve fosiller üzerine yaptığı dikkatli gözlemler sonucunda, türlerin birbirine dönüşümüyle ilgilenmeye başladı ve 1838'de doğal seçilim fikrini geliştirdi.[5] Daha önce benzer fikirlerin "sapkınlık" olarak nitelendirildiğini ve bastırıldığını görmüş olduğundan, uzun süre fikirlerini en yakın arkadaşları dışında kimseye açmadı.[kaynak belirtilmeli] Olası itirazlara en iyi şekilde cevap verebilmek için araştırma yapmaya ve kanıt toplamaya başladı.[6] 1858'de Alfred Russell Wallace'dan aldığı bir mektubu okuyunca, Wallace'ın da kendisininkine benzer bir teori geliştirdiğini anladı, ve nihayet teorisini yayımlamaya karar verdi.[kaynak belirtilmeli]

1859'da yayımladığı On the Origin of Species (Türlerin Kökeni Üzerine) adlı kitabı, canlıların ortak atalardan evrilerek çeşitlendiği fikrinin geniş kabul görmesini sağladı. Daha sonra yayımladığı The Descent of Man, and Selection in Relation to Sex (İnsanın Türeyişi, ve Cinsiyete Mahsus Seçilim) kitabında insan evrimini ve cinsel seçilim fikrini inceledi. The Expression of the Emotions in Man and Animals (İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi) adlı kitabında ise insanların ve hayvanların duygularını ifade ediş şekilleri arasındaki benzerlikleri ortaya koydu.

Darwin bugün, John Herschel ve Isaac Newton gibi isimlerle beraber Westminster Abbey'de gömülüdür.[7]

Hayatı

Çocukluğu ve gençliği

Yedi yaşındaki Charles Darwin

Darwin, 12 Şubat 1809'da İngiltere'nin Shropshire bölgesindeki Shrewsbury kasabasında, Robert ve Susannah Darwin'in beşinci çocuğu olarak The Mount'ta dünyaya geldi.[8] Babası Robert Darwin ve baba tarafından dedesi Erasmus Darwin, ünlü doktorlardı. Annesi ise zengin bir çömlek imalatçısı olan Josiah Wedgwood'un kızıydı. Darwin Temmuz 1817'de, henüz sekiz yaşındayken, annesini kaybetti. Eylül 1818'de ise Shrewsbury Okulu'nda yatılı öğrenci olarak eğitime başladı.[9]

1825'te mezun olan Darwin, bir süre babasının yanında stajyer doktor olarak çalıştıktan sonra İskoçya'daki Edinburgh Üniversitesi'nin tıp fakültesine yazıldı. Fakat cerrahlığa bir türlü ısınamadı ve tıp derslerini boşlamaya başladı. Okulda çalışan Guyana kökenli azledilmiş bir köleden taksidermi (hayvan doldurma) sanatını öğrendi. Doğa tarihiyle ilgilenen öğrencilerin kurduğu Plinius Topluluğu'na (Plinian Society) katıldı. Öğretmeni Robert Edmund Grant'ten Jean-Baptiste Lamarck'ın evrim teorisini öğrendi ve Grant ile beraber deniz canlılarını inceleyip ortak atalardan evrilme teorisini destekleyen homoloji (farklı canlı türlerinde aynı temel yapıya sahip organların bulunması) örnekleri buldu. Bir başka öğretmeni olan Robert Jameson'dan ise jeoloji ve bitkilerin sınıflandırılması üzerine dersler aldı, Edinburgh Kraliyet Müzesi'nin bitki koleksiyonunu düzenlemede Jameson'a yardımcı oldu.[10]

Darwin'in tıp eğitimini iyice boşladığını farkeden babası, 1827'de onu Edinburgh'dan alarak Cambridge Üniversitesi'ne bağlı Christ's College'a yazdırdı. Darwin'in teoloji okuyup bir din adamı olmasını umuyordu. Darwin, teolojide tıbba kıyasla daha başarılı olsa da (özellikle teolog William Paley'nin, canlıların karmaşıklığını üstün zekâlı bir yaratıcıya bağlayan yazılarını beğeniyordu[11]), asıl ilgi alanı hâlâ doğa tarihiydi. Kuzeni William Darwin Fox ile beraber böcek toplamaktan hoşlanıyordu. Böceklere olan ilgisi sayesinde botanik profesörü John Stevens Henslow ile tanışan Darwin, bu profesörle yakın arkadaş oldu ve hem Henslow'un doğa tarihi dersine yazıldı, hem de ondan özel dersler almaya başladı. Kısmen bu dersler sayesinde, 1831'de 178 kişilik devresinde 10. olarak mezun oldu. Darwin 1831 yazını, jeoloji profesörü Adam Sedgwick ile beraber Galler'in jeolojik katmanlar haritasını çıkararak geçirdi.[12]

1831 sonbaharında Henslow, Darwin'i HMS Beagle gemisinin kaptanı Robert FitzRoy ile tanıştırdı. Beagle, Aralık 1831'de FitzRoy'un komutasında iki senelik bir Güney Amerika yolculuğuna çıkacaktı, ve kaptan yolda kendisine arkadaşlık edecek iyi eğitimli bir doğabilimci istiyordu. Henslow'un tavsiyesi üzerine FitzRoy, Darwin'i gemisine almayı kabul etti. Darwin'in babası önce bu uzun yolculuğa izin vermediyse de, kayınbiraderinin araya girmesiyle fikrini değiştirdi.[13]

Beagle yolculuğu

Darwin'i taşıyan HMS Beagle'ın 1831-1836 yılları arasında izlediği rota

HMS Beagle'ın yolculuğu iki yerine beş yıl sürdü. Darwin, yolculuk boyunca çok çeşitli jeolojik oluşumlar, fosiller ve canlılar keşfetti ve bunlardan örnekler topladı.[14][1] Fırsat buldukça Cambridge'e keşiflerini anlatan ayrıntılı mektuplar yazıyor, topladığı ilginç örnekleri postalıyordu.[15] Bu sayede, kendisi uzakta olmasına rağmen, İngiliz doğabilimcileri arasında ünü epey yayıldı. Yolculuk boyunca tuttuğu günlüğüne, doğabilimsel keşiflerinin yanısıra, karşılaştığı değişik insan topluluklarıyla ilgili kültürel ve antropolojik gözlemlerini de yazıyordu. Bu günlüğü 1839'da The Voyage of the Beagle (Beagle Yolculuğu) adıyla yayımlayacaktı.[16] Despite repeatedly suffering badly from seasickness while at sea, most of his zoology notes are about marine invertebrates, starting with plankton collected in a calm spell.[14][17]

Yolculuk Darwin için kolay olmadı. Deniz tutmasından fena şekilde etkilendi, Ekim 1833'te Arjantin'de ateşli bir hastalık geçirdi, Temmuz 1834'te ise And Dağları'ndan Şili'ye dönerken tekrar hasta oldu ve bir ay yataktan çıkamadı.

Yolculuğun başında Kaptan FitzRoy, Darwin'e Charles Lyell'ın Principles of Geology (Jeolojinin Prensipleri) adlı kitabını vermişti. Lyell bu kitabında jeolojik oluşumların, bugün de devam eden çok yavaş süreçlerin etkisiyle, çok uzun çağlar sonucunda oluştuğunu savunuyordu. Darwin, Batı Afrika açıklarındaki Santiago adasında, yüksek volkanik kaya yamaçlarında mercan ve deniz kabuğu kalıntıları bulunca, bu yamaçların bir zamanlar deniz altında bulunduğunu, ve Lyell'ın söylediği gibi çağlar boyunca yavaş yavaş yükseldiğini anladı. Darwin yolculuk boyunca pek çok önemli jeolojik keşif yapacaktı. Patagonya'da gördüğü, deniz kabukluları ve çakıldan oluşan geniş düzlüklerin yükselmiş sahiller olduğunu tahmin etti, ve Şili'de bir deprem sonrasında deniz seviyesi üstünde kalmış midye yatakları gözlemleyince, kıyının deprem sonucu yükseldiğini anladı. Benzer şekilde, And Dağları'nın yamaçlarında, kumlu sahillerde yetişen ağaçlara ve deniz kabuklularına ait fosiller buldu, ve bu yamaçların zaman içinde yükseldiği sonucuna vardı. Ayrıca Hint Okyanusu'nda bol bol inceleme fırsatı bulduğu atollerin (mercan adalarının), deniz tabanından yükselen volkanik dağların çevrelerinde oluştuğunu keşfetti.

Darwin Güney Amerika'da, soyu tükenmiş devasa memelilere ait fosiller buldu. Bu fosillerin bulunduğu katmanlarda modern deniz kabuklularına ait kalıntılar da vardı, yani bu memelilerin soyu yakın zamanlarda, herhangi bir iklim değişikliği ya da felâket olmadan tükenmişti. (Darwin'in zamanında yaygın görüş, fosillerin Nuh tufanı benzeri büyük felâketlerde ölen hayvanlar olduğuydu.) Darwin bu hayvanların benzer Afrika ve Avrupa türleriyle akraba olduklarını düşündü, oysa İngiliz biyolog Richard Owen 1836'da bu hayvanların modern Güney Amerika türlerine çok daha yakın olduğunu gösterecek, ve Darwin'in kafasında şekillenmekte olan doğal seçilim fikrine bir destek daha sağlayacaktı.

Principles of Geology'nin 1832'de çıkan ikinci cildi, Güney Amerika'daki Darwin'e postalandı. Charles Lyell, bu ciltte evrim fikrine karşı çıkıyor, biyolojik türlerin dağılımını "yaradılış merkezleri" fikriyle açıklıyordu. Darwin, bir taraftan bunu okurken, bir taraftan da daha sonra kendi evrim teorisini destekleyecek olan çok önemli gözlemler yapıyordu. Galápagos Adaları'ndan pek çok "alaycıkuş" (mockingbird) örneği topladı, ve bu kuşların, yaşadıkları adalara göre ufak fizyolojik farklar gösterdiklerini farketti. Yerel İspanyollar'ın, bir kaplumbağanın görünüşüne bakarak hangi adadan geldiğini anlayabildiklerini öğrendi. (İngiltere'ye dönüş yolculuğunda notlarını düzenlerken, "alaycıkuşlar ve kaplumbağalar hakkındaki şüphelerim doğruysa, türlerin değişmezliği fikri sarsılacaktır" diye yazacaktı.) Avustralya'da gördüğü keseli sıçan-kangurular ve ornitorenkler Darwin'i o kadar şaşırttı ki, Dünya canlılarının iki ayrı yaratıcı tarafından yaratılmış gibi olduklarını düşündü.

Beagle'ın 1826-1830 arasındaki ilk yolculuğu sırasında, Güney Amerika'nın en güney ucundaki Tierra del Fuego'dan alınmış ve İngiltere'de "medenîleştirilmiş" olan üç Yagan yerlisi, misyonerlik yapmaları için kabilelerine geri verildi. (Darwin bu kabileleri "sefil ve rezil vahşiler" olarak tanımlıyordu.) Bir sene geçtiğinde, yerliler misyonerlik görevini bırakmış, eski hayatlarına geri dönmüşlerdi. Darwin, kısmen bu tecrübe sonucunda, insanların hayvanlardan sanıldığı kadar uzak olmadığını düşünmeye başladı. Darwin, insan toplulukları arasındaki yaşayış farklılıklarını, ırksal gelişmişlikle değil, kültürel gelişmişlikle açıklıyordu. Güney Amerika'da şahit olduğu kölelik kurumundan hoşlanmıyor, Avrupalı kolonilerin Avustralya ve Yeni Zelanda'daki yerli halklara verdiği zarardan üzüntü duyuyordu.

Yolculuğun sonlarına doğru Darwin'in tuttuğu ayrıntılı notları okuyan Kaptan FitzRoy, yolculukla ilgili resmi raporun doğabilimle ilgili son kısmını Darwin'in yazmasını rica etti.

Evrim teorisinin doğuşu

1830'ların sonunda yapılmış bir Darwin portresi

Darwin'in seyahatteyken İngiltere'ye yolladığı mektuplar, fosil örnekleri ve doldurulmuş canlılar, eski öğretmeni Henslow aracılığıyla İngiliz doğabilimcilerine aktarılıyor, Darwin'in ünü bu sayede gittikçe yayılıyordu. Beagle 2 Ekim 1836'da İngiltere'ye döndüğünde Darwin saygın bir doğabilimci olarak tanınmıştı. Darwin, İngiltere'ye ayak bastığında, önce Shrewsbury'ye gidip akrabalarını ziyaret etti, sonra Cambridge'e gelerek Beagle yolculuğunda topladığı örneklerin tanımlanıp sınıflandırılması üzerinde çalışmaya başladı. Henslow, bitki örneklerini tasnif edip isimlendirmede Darwin'e yardımcı oluyordu, fakat hayvan örnekleri için Darwin'in uzman zoologlara ihtiyacı vardı. Babasının parasal desteğiyle Londra'ya gidip zoologlarla görüşmeye başlayan Darwin, Charles Lyell aracılığıyla Richard Owen adında bir biyologla tanıştı. Owen, Darwin'in getirdiği fosilleri inceleyerek o güne kadar bilinmeyen pek çok soyu tükenmiş hayvan türü tanımladı. Bu türlerin arasında, tembel hayvan benzeri büyük memeliler, hipopotam benzeri bir otobur memeli (Toxodon) ve armadillo benzeri dev bir zırhlı memeli (Gliptodon) da vardı. Bu hayvanlar anatomik olarak, Darwin'in düşündüğü gibi Afrika hayvanlarına değil, Güney Amerika hayvanlarına yakındılar.

Darwin, Aralık 1836'da Güney Amerika kıtasının yükseldiğine dair bir bilimsel makale yazdı, ve Ocak 1837'de Lyell'ın da desteğiyle bu makalesini Londra Jeoloji Cemiyeti'ne sundu. Aynı gün, Beagle yolculuğunda topladığı kuş ve memeli örneklerini de Londra Zooloji Cemiyeti'ne sundu. Ornitolog John Gould, Darwin'in tanımlayamadığı ve değişik türlere ait olduğunu varsaydığı bir grup kuşun aslında birbirine çok yakın 12 yeni ispinoz türü olduğunu açıkladı. Darwin Şubat 1837'de Coğrafya Cemiyeti Konseyi'ne seçildi, ve bir ay sonra Cambridge'den Londra'ya taşındı.

Darwin'in 1837'de günlüğüne çizdiği evrim ağacı

Londra bilim çevrelerinde, hayatın ve canlı türlerinin kökeni sevilen bir tartışma konusuydu. Matematikçi ve filozof Charles Babbage'ın başını çektiği bir grup, Tanrı'nın Dünya'daki hayatı özel bir mucize aracılığıyla değil, doğa kanunları aracılığıyla yarattığını savunuyordu. Darwin'in Edinburgh Üniversitesi'nden hocası Robert Edmund Grant ve Dr. James Gully gibi bir grup bilimadamı ise türlerin birbirine dönüşebildiğini iddia ediyor, ama bu fikirleri yüzünden çoğunluk tarafından sapkınlıkla ve toplumsal düzeni bozmaya çalışmakla suçlanıyordu.

Mart 1837'de John Gould, Darwin'in farklı adalardan topladığı alaycıkuşların farklı türlere ait olduklarını açıkladı. İspinozları hangi adalardan topladığını not etmemiş olan Darwin, Kaptan FitzRoy'un notlarını inceleyince, Gould'un tanımladığı farklı ispinoz türlerinin de farklı adalardan geldiğini keşfetti. Nisan 1837'ye gelindiğinde Darwin, anakaradan göç edip farklı adalara yerleşen kuşların, zaman içinde bir şekilde değişiklik geçirip farklı türlere dönüştüklerini anlamıştı. Temmuz ayında, her zamanki günlüğünün yanı sıra, türlerin birbirine dönüşümüyle ilgili fikirlerini yazdığı gizli bir "B" günlüğü tutmaya başladı, ve bu günlüğün 36. sayfasına ilk kez bir evrim ağacı çizdi.

Aşırı çalışma, hastalık ve evlilik

Darwin, bir taraftan türlerin dönüşümü üzerinde çalışırken, bir taraftan da Beagle günlüklerini yayıma hazırlıyor, ve Charles Lyell'ın fikirlerini destekleyecek bir Güney Amerika jeolojisi kitabı yazıyordu. Tüm bunların üstüne, bir de kendi getirdiği örnekler hakkındaki uzman görüşlerini içerecek geniş kapsamlı bir eser üzerinde çalışmaya başladı.

Sonunda bu yüksek çalışma temposuna dayanamayarak kalbinden rahatsızlandı. Eylül 1837'de doktor tavsiyesi üzerine çalışmalarına ara verdi ve Shaffordshire'da akrabalarının yanında kalmaya başladı. Kuzeni Emma Wedgwood da aynı evde kalıyor ve hasta bir akrabaya bakıyordu. Haziran 1838'e kadar Shaffordshire'da kalan Darwin, türlerin dönüşümü üzerindeki araştırmalarına devam ediyor, uzman görüşü almak için doğabilimcilerin yanı sıra çiftçiler ve güvercin yetiştiricilerine de danışıyordu. Bir taraftan da kuzeni Emma'dan hoşlanmaya başladığını farkeden Darwin, günlüğüne yazdığı notlarda evliliğin yararları ve zararlarını karşılaştırıyor, yarar hanesine "yaşlılıkta arkadaş olur ... köpekten iyidir" gibi notlar düşerken, zarar hanesinde "kitaplar için daha az para" ve "korkunç bir zaman kaybı" gibi sakıncaları sayıyordu. Sonuçta evlenmeye karar veren Darwin, babasına da danıştıktan sonra Temmuz 1838'de evlilik teklif etmek için Emma'ya gitti, ama teklifi yapmaya cesaret edemedi.

Darwin'in kuzeni ve karısı Emma Wedgwood (sonradan Emma Darwin)

Araştırmalarına Londra'da devam eden Darwin, türlerin dönüşümü konusunda çok önemli gelişmeler kaydetti. Thomas Malthus'un An Essay on the Principle of the Population (Nüfus Prensibi Üzerine Deneme) adlı yazısı Darwin için önemli bir esin kaynağı oldu. Malthus bu yazısında insan nüfusunun aslında çok büyük bir hızla (her 25 yılda ikiye katlanarak) çoğalma potansiyeli olduğunu, ama hastalık, savaşlar ve açlık sayesinde nüfusun kontrol altında tutulduğunu anlatıyordu. Darwin, aynı prensibin tüm organizmalara uygulanabileceğini farketti. Tüm canlı türleri, mevcut kaynakların izin verdiğinden çok daha fazla yavru üretiyor, yavrular arasında "zayıf" olanlar çok geçmeden ölüyor, "güçlü" olanlar ise hayatta kalarak yeni yavrular meydana getiriyor ve kendilerini "güçlü" yapan özellikleri yavrularına aktarıyorlardı. Böylece türler nesilden nesile değişerek çevrelerine daha iyi uyum sağlıyorlardı. Bu teorisini ilk defa 28 Eylül 1838'de günlüğüne yazdı.

Kasım 1838'de nihayet Emma'ya evlilik teklif eden Darwin, Ocak 1839'da evlendi. Aynı ay içinde, Royal Society'ye (Kraliyet Cemiyeti) üye olarak seçildi. Darwin çifti, evlilikten hemen sonra Londra'ya yerleşti.

Doğal seçilim teorisinin yayıma hazırlanması

Darwin, doğal seçilim fikrinin temelini atmıştı ama şüpheci meslekdaşlarını ikna etmek için çok çalışması gerektiğinin farkındaydı. Jeoloji Cemiyeti'nin Aralık 1838'deki toplantısında, evrim fikrini savunan eski hocası Robert Edmund Grant'e nasıl şiddetle karşı çıkıldığına bizzat şahit olmuştu. Teorisini destekleyecek kanıtlar bulabilmek için hayvan yetiştiricileri ile görüşmeye ve bitkiler üzerinde deneyler yapmaya devam etti. Mayıs 1839'da Kaptan FitzRoy'un Beagle raporu yayımlandığında, Darwin'in yazdığı kısım o kadar beğenildi ki, sonradan başlıbaşına bir kitap olarak basıldı.

1842 başlarında Darwin, Lyell'a fikirlerini açıklayan bir mektup yazdı. Her canlı türünün kendi başlangıcı olduğunda ısrar eden Lyell, jeoloji alanında müttefiki olan Darwin'in bunu inkâr etmesine çok üzüldü. Mayıs 1842'de Darwin'in mercan kayalıkları üzerine yazdığı eser yayımlandı, aynı sıralarda Darwin, doğal seçilim teorisinin bir "kabataslağını" kâğıda döktü. Kasım 1842'de Darwin çifti, Londra'nın stresinden uzaklaşmak için şehrin dışındaki Down House'a geçti. Ocak 1844'te fikirlerini botanist arkadaşı Joseph Dalton Hooker'a açan Darwin, kendisini "bir cinayeti itiraf ediyormuş gibi" hissediyordu ama Hooker Darwin'in teorisini beğendi. Temmuz'a gelindiğinde, Darwin'in "kabataslağı" 230 sayfalık bir deneme yazısına dönüşmüştü. Ekim 1844'te anonim olarak yayımlanan ve insan dahil tüm canlıların ilkel formlardan dönüşerek ortaya çıktığını savunan Vestiges of the Natural History of Creation (Yaradılışın Doğal Tarihinden İzler) adlı kitap, doğabilimciler tarafından yerden yere vurulunca Darwin teorisi konusunda ne kadar dikkatli olması gerektiğini bir kez daha anladı. Kitap, Londra orta sınıfından büyük ilgi gördü ve türlerin dönüşümü konusunu bir kez daha gündeme getirdi. Darwin 1846'da üçüncü jeoloji kitabını yayımladı, ve arkadaşı Hooker'la beraber deniz kabuklularıyla ilgili geniş kapsamlı bir araştırmaya başladı. 1847'de Hooker, Darwin'in doğal seçilim üzerine yazdığı uzun denemeyi okudu ve önyargıdan uzak tarafsız eleştiriler sundu, fakat bir taraftan da Darwin'in yaradılış fikrine karşı çıkmasını sorguladı.

1849'da uzun süredir kötü giden sağlığını düzeltmek umuduyla Malvern'de bir kaplıcaya giden Darwin, iki ay sonra kendini daha iyi hissetti. 1850 Haziran'ında çok sevdiği kızı Annie ciddi şekilde hastalanınca, kendi kronik kötü sağlığının kalıtsal olduğunu tekrar düşünmeye başlayan Darwin, Nisan 1851'de Annie'nin ölümüyle iyiliksever bir Tanrı'ya olan tüm inancını kaybetti.

Deniz kabuklularıyla ilgili çalışmalarının sonuçlarını 1851-1854 arasında yayımladığı bir dizi kitapla anlatan Darwin, 1853'te bu çalışmasından dolayı Royal Society tarafından madalya ile ödüllendirildi. Ayrıca bu çalışma, o zamana kadar jeolog olarak bilinen Darwin'in biyolog olarak da ünlenmesini sağladı. Darwin, deniz kabuklularıyla ilgili çalışmasında, belli bir fonksiyonu olan bir organın, değişen şartlar sonucunda ufak değişimler geçirerek fonksiyonunu değiştirebileceğine dair kanıtlar gözlemledi. Kasım 1854'te notlarına, ortak bir atadan gelen canlıların, "doğanın ekonomisinde ayrı ayrı yerlere" adapte olmaları sonucunda anatomik olarak birbirlerinden uzaklaşabileceklerini yazdı.

Doğal seçilim teorisinin yayımlanması

Darwin doğal seçilim teorisini beklediğinden erken yayımlamak zorunda kalmıştı.

1856 başlarında Darwin, yumurta ve tohumların deniz suyunu aşıp canlı türlerini okyanus ötesine taşıyıp taşıyamayacağını inceliyordu. Arkadaşı Hooker canlıların değişmezliğine olan inancını sorgulamaya başlamıştı ama Darwin ve Hooker'ın ortak arkadaşı Thomas Henry Huxley evrim fikrine şiddetle karşı çıkıyordu. Lyell ise Darwin'in fikirlerini ilgiyle takip ediyor, ama sonuçlarını göremiyordu. Lyell, Borneo'da çalışmakta olan doğabilimci Alfred Russell Wallace'ın yazdığı bir makaleyi okuduğunda, Darwin'in fikirleriyle benzerlikler gördü ve Darwin'e bir makale yazması için baskı yapmaya başladı. Darwin Wallace'ı bir tehdit olarak görmediyse de bir makale yazmaya başladı. Makaleye ayrıntı üzerine ayrıntı eklemeye başlayınca, makaleyi Doğal Seçilim başlıklı uzun bir kitaba dönüştürmeye karar verdi. Kitap için Wallace dahil pek çok meslekdaşıyla yazışıyordu. Aralık 1857'de Wallace insanın kökenine değinip değinmeyeceğini sorduğunda, ona "önyargılarla çevrili bu konudan" uzak duracağını söyledi.

Haziran 1858'de Darwin kitabını henüz yarılamışken Wallace'dan bir makale aldı. Wallace bu makalede Darwin'in yıllardır kafasında sakladığı doğal seçilim fikrini anlatıyordu. Oldukça morali bozulan Darwin, makaleyi arkadaşları Lyell ve Hooker'a yolladı ve Wallace'ın seçeceği herhangi bir dergide yayımlanmasını rica etti. Darwin'in doğal seçilim fikrini Wallace'dan çok daha önce düşündüğünü ve uzun süredir bu konuda ayrıntılı araştırmalar yaptığını bilen arkadaşları, Darwin ve Wallace'ın makalelerinin 1 Temmuz 1858'de Linneaus Cemiyeti'nde (Linneaean Society) ortak bir sunumda okunmasına karar verdiler. Darwin, kızıl hummadan hayatını kaybeden küçük oğlunun cenazesi sebebiyle bu sunuma katılamadı.

Teori Linneaus Cemiyeti'nde pek ses getirmedi. Darwin sonradan Dublin'li bir profesörden duyduğu tek bir yorumu hatırlayacaktı: "Teoride yeni olan her şey yanlış, doğru olan her şey ise eski." Bunun üzerine Darwin, tüm enerjisini kitabını bitirmeye verdi, ve On the Origin of Species by Means of Natural Selection, or The Preservation of Favoured Races in the Struggle for Life (Doğal Seçilim ile Türlerin Kökeni, veya Hayat Mücadelesinde Ayrıcalıklı Irkların Korunumu Üzerine) 22 Kasım 1859'da ilk defa kitapçılara dağıtıldı. Kısa sürede büyük popülerlik kazanan ve ilk baskısı tükenen kitap, doğal seçilim fikrini ayrıntılı gözlemlere ve dikkatli mantıksal çıkarımlara dayanarak savunuyor, bazı olası itirazlara da önceden cevap veriyordu. Kitapta insan evrimine doğrudan değinilmiyor, sadece teorinin "insanın kökeni ve tarihine de ışık tutabileceği" söyleniyordu. Giriş kısmında yazdığı bir cümle, Darwin'in teorisini basitçe özetliyordu.

Her canlı türü, yaşaması mümkün olandan daha fazla birey doğurduğundan, ve bunun sonucu olarak sık sık tekerrür eden bir hayatta kalma savaşı mevcut olduğundan, yaşamın karmaşık ve zaman zaman değişen koşullarında kendisine fayda sağlayacak herhangi bir değişikliğe sahip olan her canlı, hayatta kalmada daha yüksek şansa sahip olacak ve doğal olarak seçilecektir. Kuvvetli kalıtım prensibi sayesinde, seçilen her cins kendi yeni ve değişik formunu yayma eğiliminde olacaktır.

Tepkiler

1871'de Hornet (Eşekarısı) dergisinde yayımlanmış bir karikatür, Darwin'i maymun vücuduyla resmediyor.

Darwin'in kitabı çok büyük bir ilgiyle karşılandı ve geniş çaplı bir tartışma başlattı. Darwin, kitabının yarattığı tartışmaları yakından takip ediyor, kitap hakkında yayımlanan eleştirileri, yorumları ve karikatürleri özenle kesip saklıyordu. Kitapta doğrudan yer almayan "insanın hayvandan geldiği" iddiası, eleştirilerin ana hedefiydi.

Eylül 1871'de Vanity Fair dergisinde yayınlanan Charles Darwin karikatürü

İngiltere Kilisesi'ne bağlı nüfuzlu bilimadamları, ki bunlara Darwin'in eski öğretmenleri Adam Sedgwick ve John Henslow da dahildi, açıkça kitaba karşı tavır aldılarsa da, pek çok genç doğabilimci kitaba olumlu tepki verdi. 1860'da yedi Anglikan teolog tarafından yayımlanan Essays and Reviews (Deneme ve Eleştiriler) adlı kitap, Darwin'in teorisini desteklediği için kiliseden büyük tepki aldı.

Türlerin Kökeni üzerine en meşhur tartışma, Haziran 1860'da British Association for the Advancement of Science'ın Oxford'daki toplantısında yaşandı. Oxford piskoposu Samuel Wilberforce Darwin'in kitabını küçümseyen bir konuşma yapınca, karşısında Darwin'in arkadaşları Joseph Hooker ve Thomas Huxley'i buldu. Huxley Darwin'i o kadar katı bir biçimde savunuyordu ki, o günden sonra kendisine "Darwin'in buldogu" lakabı takıldı. Bu tartışmayla ilgili sıkça anlatılan bir hikâyeye göre, Wilberforce Huxley'e "maymunluğunuz büyükanne tarafından mı geliyor büyükbaba tarafından mı?" diye sorunca Huxley, "birikimini önyargı ve yalanlara hizmet etmek için kullanan kültürlü bir insan olmaktansa maymundan gelmeyi tercih edeceğini" söyledi.

Darwin hastalığı sebebiyle bizzat katılamadığı bu tartışmaları basından takip ediyor, yazışmalar aracılığıyla kendisine daha çok destekçi bulmaya çalışıyordu. Darwin'i kararlı bir biçimde savunan Thomas Huxley, Charles Lyell ve Joseph Hooker, Richard Owen önderliğindeki muhalif grubu bastırmayı başarınca, 1864'te Darwin'e Kraliyet Cemiyeti'nin Copley Madalyası verildi.

Kısa zamanda pek çok baskı yapan ve pek çok dile çevrilen Türlerin Kökeni, bilimsel konulara yeni yeni merak duymaya başlayan Avrupa orta sınıfının en çok okuduğu bilimsel kitaplardan biri oldu, zamanının sosyal akımlarını doğrudan veya dolaylı olarak etkiledi, ve popüler kültürün önemli bir parçası haline geldi.

Ölümü

Darwin'in 1869 yılında çekilmiş bir fotoğrafı.

Hıristiyan inanışına olan bağlılığını yitiren ve bir agnostik (bilinemezci) olduğunu bildiğimiz Charles Darwin 19 Nisan 1882'de öldüğünde, ailesi onu bölgedeki bir kilise avlusuna, çocuklarının mezarlarının yanına gömmeyi düşünüyordu. Ne var ki, aynı düşünceyi paylaşmayan bazıları çarçabuk harekete geçerek, önde gelen bilim insanları ve hükümet üyelerini ikna çalışmasına girişti. Amaçları, bu kişileri biraraya getirip İngiltere'nin ünlü kilisesi Westminster Abbey'nin baş rahibinden Darwin'in buraya gömülmesini rica etmelerini sağlamaktı. Baş Rahip George Granville Bradley, “gerekli onayın canı gönülden verileceği”ni bildirdi. Böylece, agnostik olan Darwin 26 Nisan günü öğleden sonra Westminster Abbey'ye gömüldü. Tabutunu taşıyanlar arasında eski dostu botanikçi Joseph Hooker, yazılarıyla Darwin'i kendi kuramını yayımlamaya yönelten genç doğabilimci Alfred Russel Wallace ve ABD'nin İngiltere büyükelçisi James Russell Lowell da vardı. Darwin bu kilisenin “Bilginler Köşesi” olarak bilinen bölümünde, Sir Isaac Newton'un gömülü olduğu yerin birkaç metre ötesinde ve astronom Sir John Herschel'in yanı başında yatıyor. Darwin, yeryüzündeki canlı türlerinin değişimini betimlemek için “gizemlerin gizemi” tanımlamasını ortaya atan büyük filozof Herschel'e, Türlerin Kökeni kitabının girişinde göndermede bulunmuştu.

Darwin’in çocukları

Darwin ilk oğlu William Erasmus Darwin ile birlikte (1842)
Darwin ilk oğlu William Erasmus Darwin ile birlikte (1842)]]
Darwin’in çocukları
William Erasmus Darwin (27 Aralık 1839–1914)
Anne Elizabeth Darwin (2 Mart 1841–22 Nisan 1851)
Mary Eleanor Darwin (23 Eylül 1842–16 Ekim 1842)
Henrietta Emma “Etty” Darwin (25 Eylül 1843–1929)
George Howard Darwin (9 Temmuz 1845–7 Aralık 1912)
Elizabeth “Bessy” Darwin (8 Temmuz 1847–1926)
Francis Darwin (16 Ağustos 1848–19 Eylül 1925)
Leonard Darwin (15 Ocak 1850–26 Mart 1943)
Horace Darwin (13 Mayıs 1851–29 Eylül 1928)
Charles Waring Darwin (6 Aralık 1856–28 Haziran 1858)

Darwin çiftinin on çocuğu oldu. Çocukların ikisi (Mary Eleanor ve Charles Waring) çok küçükken öldü. Ayrıca, Annie'nin on yaşındayken ölmesi çiftin üzerinde yıkıcı bir etki bıraktı. Darwin, çocuklarına bağlı ve sıradışı derecede ilgili bir babaydı.[4] Her hastalandıklarında Darwin çocuklarının, eşi ve kuzini olan Emma Wedgwood ile yapmış olduğu yakın akraba evliliği sebebiyle belirli zayıflıklarla doğmuş olabileceğini düşünüyordu. Darwin bu konuyu yazılarında ele aldı ve bu durumun diğer bazı organizmalarda ortaya çıkardığı avantajlı sonuçlarla karşılaştırdı[18]. Korkularının aksine Darwin'in hayatta kalan çocukları, büyüdüklerinde seçkin kariyerler elde ettiler ve dikkat çekici bir aile olan Darwin-Wedgwood Ailesi'nin saygın birer bireyi oldular.[19]

Hayatta kalan yedi çocuktan George, Francis ve Horace, sırasıyla astronom[20], botanist ve inşaat mühendisi olarak Royal Society üyesi seçildi[21]. Diğer oğlu Leonard ise asker, politikacı, ekonomist ve öjenist olarak çalıştı. Ayrıca istatistikçi ve evrimsel biyolog Ronald Fisher'ın akıl hocası oldu.[22]

Anma

Darwin 1880 yılında, bilimin birçok alanında büyük etkiler yaratan evrim düşüncesine yönelik çalışmalarını halen sürdürüyordu.

Darwin'in ismi daha hayatta olduğu dönemde, birçok türe ve coğrafi cisme verildi. Beagle Kanalı'nin bir bölümünü oluşturan su parçasına Robert FitzRoy tarafından Darwin Boğazı adı verildi, çünkü yıkılan bir buzul parçasının yarattığı dalga sebebiyle teknelerini kaybederek ıssız bir yerde mahsur kalma tehlikesinden, Darwin ile birlikte hareket eden iki ya da üç kişinin zamanında müdahalesiyle kurtulmuşlardı.[23] Ayrıca, Darwin'in 25. doğum günü anısına, And Dağları'nın bu boğazın yakınlarındaki bir tepesine Mount Darwin adı verildi.[24] Beagle gemisi 1839'da Avustralya kıyılarını araştırırken, Darwin'in arkadaşı John Lort Stokes'un fark ettiği doğal bir liman, geminin kaptanı John Clements Wickham tarafından Port Darwin olarak adlandırıldı.[25] Burada 1869'da kurulan Palmerston isimli yerleşimin adı 1911'de Darwin olarak değiştirildi. Avustralya'nın Kuzey Toprakları bölgesinin başkenti olan[25] bu şehirde Charles Darwin Üniversitesi[26] ve Charler Darwin Millî Parkı[27] da bulunur. 1964'te kurulan Cambridge Darwin Koleji'ne ise, biraz da Darwin ailesinin okulun kurulduğu arazinin bir kısmına sahip olması sebebiyle, ailenin adı verildi.[28]

Darwin tarafından Galapagos Adaları'nda bulunan kuş türüyle alakalı bir grup tür, ispinozgillere değil de, daha çok Amerikan kiraz kuşugiller ya da tangargillere yakın olmalarına rağmen, Darwin'in ispinozları adıyla tanındı. Bunun sebebi David Lack'in 1947 bu isimle yayınladığı, bu kuş türünün Darwin'in çalışmalarında büyük öneme sahip olduğu hakkındaki asılsız efsaneleri körükleyen kitaptı.[29]

1992'de Darwin, Michael H. Hart’ın tarihteki en etkileyici 100 kişi listesinde 16. sırada yer aldı.[30] BBC tarafından desteklenen ve halka açık düzenlenen En Büyük 100 Britanyalı oylamasında ise 4. oldu.[31] Bank of England'ın çıkardığı 10 poundluk banknotların üzerindeki Charles Dickens resmi 2001'de Darwin'in resmiyle değiştirildi. Bankanın bu kararında, Darwin'in etkileyici ve gür sakalının (sahte para basımını zorlaştıracağı için) etkili olduğu söylendi.[32]

Linnean Society of London, Darwin'in başarıları anısına 1908'den bu yana Darwin-Wallace Madalyası adı altında bir ödül vermektedir. Evrimin mizahi bir kutlaması olarak her yıl, "kendilerini yok ederek gen havuzumuzu iyileştiren"[33] kişilere Darwin Ödülü verilmektedir.

2009 anma etkinlikleri

Darwin Günü yıllık bir kutlama haline getirildi. Ayrıca Darwin'in iki yüzüncü doğum günü ve Türlerin Kökeni'nin yüz ellinci yayınlanış yıl dönümü sebebiyle 2009'da tüm dünyada çeşitli etkinlikler ve yayınlar planlandı.[34] New York'taki Amerikan Doğa Tarihi Müzesi'nde 2006'da açılan ve Kuzey Amerika'nın çeşitli kentlerinde tekrarlanan "Darwin" sergisi, Birleşik Krallık geneline yayılmış olan Darwin200 etkinlik programı çerçevesinde 14 Kasım 2008 - 19 Nisan 2009 tarhileri arasında Londra Doğa Tarihi Müzesi'nde açık kalacak.[35] Cambridge Üniversitesi'nde Temmuz 2009'da bir festival düzenlenecek.[36] Darwin'in doğum yerinde ise, yıl boyunca sürecek etkinliklerden oluşan "Darwin's Shrewsbury 2009 Festival" düzenlenecek.[37]

Birleşik Krallık'ta, üzerinde 1809 DARWIN 2009 yazısıyla çevrelenmiş ve bir maymunla yüz yüze duran Darwin portesi olan, kenarında ise ON THE ORIGIN OF SPECIES 1859 (TÜRLERİN KÖKENİ 1859) yazısı bulunan iki poundluk özel anma parası basıldı. Koleksiyoner sürümleri belirli bir ücret karşılığında dağıtılacak olan para, yıl boyunca bankalardan ve postanelerden, üzerindeki değer karşılığında temin edilebilecek.[38]

Eylül 2008'de İngiltere Kilisesi, Darwin'in 200. doğum yılının bir fırsat olduğunu söyleyerek, "seni yanlış anladığımız, sana karşı gösterdiğimiz ilk tepkide hatalı oluşumuz ve bu sebeple başkalarının da seni yanlış anlamasına yol açtığımız için" sözleriyle Darwin'den özür diledi.[39]

Türkiye'de ise TÜBİTAK'ın aylık yayınladığı Bilim ve Teknik dergisinin 2009 Darwin Yılı sebebiyle hazırladığı mart 2009 kapağı ve Darwin ile ilgili 15 sayfa sansüre uğrayıp içeriği değiştirildi ve Bilim ve Teknik dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Dr. Çiğdem Atakuman görevinden alındı. [40]

Çalışmaları ve eserleri

Konu hakkında detaylı bir liste için, Charles Darwin'in eserleri başlığına bakınız.

Bugün Darwin özdeşleşen evrim kuramı, aslında çok öncelere dayanır. Öyleki ilk kez M.Ö. 6. yüzyılda İyonya'lı filozoflar evrimden söz etmişlerdir.[kaynak belirtilmeli] Thales, Anaksimandros, Herakleitos, Aristoteles, İbni Haldun gibi pek çok bilgin, canlılığın oluşumu ve gelişimi konusunda fikirler ortaya atmıştır. Ancak bu konu üzerine en kapsamlı çalışmaları gerçekleştiren ve olgusal olarak yoklanabilecek bir kuram haline getiren Charles Darwin olmuştur. Bugün kuram paleontoloji, genetik ve embriyoloji gibi bilimler tarafınca sürekli yenilenmekte ve gelişmektedir. Ayrıca kendisi tüm çalışmalarını gözlem yoluyla yapıp sunduğu için hala bilim camiasınca makbul bir bilim adamı sıfatı kazanmamıştır[kaynak belirtilmeli].

Darwin üretken bir yazardı. Evrim hakkındaki çalışmaları yayınlanmamış olsa bile, bir yazar olarak Beagle Yolculuğu isimli kitapla, bir jeolog olarak Güney Amerika hakkında yayınladığı geniş çaplı çalışmalarıyla ve mercan adalarının nasıl oluştuğu konusundaki bilinmeyenleri çözümlemesiyle, bir biyolog olarak sülükayaklılar hakkında yayınladığı eksiksiz çalışmalarıyla, hatırı sayılır bir ün kazanmış olacaktı. Darwin'in eserleri hakkındaki fikirler genelde Türlerin Kökeni ile ilişkili olsa da, İnsanın Türeyişi ve İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi isimli eserleri de dikkate değer derecede etkili oldu. Bitkilerde Hareketin Gücü ve son eseri olan Solucanların Faaliyetleri Yoluyla Sebze Gübresi Oluşumu gibi, bitkiler hakkındaki yenilikçi çalışmalarının da önemi büyüktü.[41]

Notlar

I. ^ Bir doktorun asistanı olarak çalışmış ve iki yıl tıp eğitimi almış olan, daha sonra rahiplik eğitimi alıp taksidermi üzerine de çalışan Darwin, doğabilimci, yerbilimci, biyolog ve yazar olarak tanınmıştı.

Kaynaklar

Kaynak notları

  1. ^ a b c van Wyhe, John (2008). Charles Darwin: gentleman naturalist: A biographical sketch. Darwin Online. 2008-11-17 tarihinde erişilmiştir.
  2. ^ The Complete Works of Darwin Online - Biography. darwin-online.org.uk. Retrieved on 2006-12-15.
    Dobzhansky 1973
  3. ^ About Charles Darwin Leff, David (2000). Erişim tarihi: 7.12.2008.
  4. ^ a b Leff 2000.
  5. ^ Desmond & Moore 1991, sayfa 210, 263–274, 284–285.
  6. ^ van Wyhe 2007, sayfa 184, 187
  7. ^ The Burial of Charles Darwin AboutDarwin.com. Erişim tarihi: 13.12.2008.
  8. ^ John H. Wahlert, 'The Mount House, Shrewsbury, England (Charles Darwin)', Darwin and Darwinism, 11 June 2001, Baruch College
  9. ^ Desmond & Moore 1991, sayfa 12–15
    Darwin 1958, sayfalar 21–25
  10. ^ Desmond & Moore 1991, sayfa 42–43
  11. ^ Darwin 1958, sayfa 59–67
  12. ^ Darwin 1958, sayfa 67–68
    Browne 1995, sayfalar 128–129, 133–141
  13. ^ Desmond & Moore 1991, sayfa 94–97
  14. ^ a b keynes 2000, sayfalar ix–xi
  15. ^ van Wyhe 2008b, sayfa 18–21
  16. ^ template:cite web kullanımında hata: Parametreler url ve başlık tanımlanmalı.
  17. ^ Kaynak hatası Geçersiz etiketi; plankton isimli refler için metin temin edilmemiş; $2
  18. ^ Desmond & Moore 1991, sayfa 447
  19. ^ The Children of Charles & Emma Darwin. AboutDarwin.com. Erişim tarihi: 15 Aralık 2006
  20. ^ O'Connor, John J. & Robertson, Edmund F., “Charles Darwin”, MacTutor History of Mathematics arşivi
  21. ^ Royal Society Fellows’ Directory (PDF). 15 Aralık 2006 tarihinde erişilmiştir.
  22. ^ Edwards, A. W. F. 2004. Darwin, Leonard (1850–1943). In: Oxford Dictionary of National Biography, Oxford University Press.
  23. ^ FitzRoy 1839, sayfalar 216–8
  24. ^ Leff 2000, sayfa Darwin’s Timeline
  25. ^ a b Territory origins. Northern Territory Department of Planning and Infrastructure, Australia. 15 Aralık 2006 tarihinde erişilmiştir.
  26. ^ Charles Darwin Üniversitesi Ana Sayfası.
  27. ^ Charles Darwin National Park. Northern Territory, Australia Hükümeti. Erişim: 15 Aralık 2006
  28. ^ Darwin College:About Darwin. Darwin College, Cambridge University web sitesi. Erişim: 10 Aralık 2006
  29. ^ Sulloway 1982, sayfalar 45–47
  30. ^ Hart 2000, sayfalar 82ff
  31. ^ What’s on? BBC Great Britons. National Portrait Gallery. Erişim: 15 Aralık 2006
  32. ^ “How to join the noteworthy”. BBC News (7 Kasım 2000). Erişim: 15 Aralık 2006
  33. ^ Darwin Ödülleri DarwinAwards.com. Erişim: 11 Aralık 2007
  34. ^ Darwin Online: Darwin 2009 commemorations around the world. Darwin Online. 23 Kasım 2008 tarihinde erişilmiştir.
  35. ^ Darwin 200: Celebrating Charles Darwin's bicentenary. Natural History Museum. 23 Kasım 2008 tarihinde erişilmiştir.
  36. ^ Darwin 2009 - The Festival. Cambridge Üniversitesi. 23 Kasım 2008 tarihinde erişilmiştir.
  37. ^ Darwin's Shrewsbury 2009 Festival, Birthplace, History and Information.
  38. ^ House of Commons Hansard Ministerial Statements for 12 July 2007. 23 Kasım 2008 tarihinde erişilmiştir.
  39. ^ Good religion needs good science Rev Dr Malcolm Brown, Director of Mission and Public Affairs, Church of England. Erişim: 17 Eylül 2008.
  40. ^ Hürriyet Gazetesi Bilim ve Teknik’te Darwin skandalı.
  41. ^ Balfour 1882
    van Wyhe 2008
    Anonymous 1882

Dış bağlantılar

Wikimedia Commons'da:
Charles Darwin ile ilgili çoklu ortam kategorisi bulunur.