Yaşam ve ölüm arasında insanların en çok anlamlandırmaya çalıştıkları kavramın aşk olduğunu düşünüyorum. Onu yüzyıllar boyunca öyle yüceltmişler, onu kanıtlamak için o kadar çok çaba göstermişler ki bence bu onu gereğinden fazla şişirmiş ve anlamsızlaştırmış. Hatta çoğu zaman onu ifade eden kelimelere bile taşıyabileceklerinden fazla anlamlar yüklemişler.
Sanırım benim ise onu çoğu insandan daha farklı bir algılayışım var. Çoğu insanın düşündüğünün tersine bence aşk hafiftir, seni hafif hissettirir. Asla yoğun ve ani bir duygu değildr. Zamana yayılmış bir yapboz gibidir aslında, sen zamanla etraftan parçalarını toplayıp onu bir bütün haline getirmeye çalışırsın.
Bugün bir bakış, yarın belki ufak bir gülümseme, başka bir gün ise kimbilir yavaşça saçını düzeltmesi olabilir. Onu oluşturan ufacık anlar vardır, belki de saniyenin binde biri büyüklüğünde ama o anları yaşamak için yıllarca bekleyebilir bir insan. İşte tüm bu anlar bir araya geldiğinde anlamlı bir bütünü, adeta canlı bir organzmayı oluştururlar. Bu yapbozun en güzel yanı ise, eğer doğru anları yakalayabiliyorsan bu yapbozun hiç tamamlanmayacağını bilmemizdir.
Ne var ki bu yapozu çözmeye çalışırken geçen süreçte insan bambaşka bir şeyi daha keşfeder; kendini. Karşınızdaki insanın da senle aynı süreçten geçtiğini anladığımızda ise aslında onun da kendini keşfetmekte olduğunu farkederiz. Bu tıpkı çocukken çevremizdeki çocuklarla birlikte büyümenizi keşfetmemize benzer, aynı keşfetme sürecini paylaşmanın verdiği heyecanı yeniden yaşatır belki de.
Aslında bence onu oluşturan temel madde de sürekli devam eden bu keşfetme sürecidir. İşte bu yüzden bence aşk bir duygu ya da his değil, zamanın arasına serpilmiş yapboz parçalarıdır.
Baslangic bir iki cumleden sonra amanin cok analitik bir ask aciklamasi geliyor demistim :) Ama sonra okuduklarim beni yanlis cikardi. Sanirim haklisin. Guzel yazi olmus.
YanıtlaSilEvet sanırım girişte tanımlamaya biraz analitik başlamışım :) Teşekkürler
YanıtlaSil