Neden yazmaya elim gitmediğini düşündüm bir süre, sonra son yazdıklarıma baktım... Burası bir günlükten öte bir internet sitesine dönüşmeye başladığını farkettim, bilgilendirici yazılar, fikir yazıları, duyurular... Bu günlüğe ilk yazmaya başladığımda çok daha içseldi sanırım, tekrar öyle olmasını istiyorum çünkü bu hali hoşuma gitmiyor. İleride dönüp okuduğumda duyurular, bilgi yazıları görmek istemiyorum kendimi tanımak istiyorum... Günlükler içsel olmalı, anlık duygular olmalı. Sanırım ben blog değil günlük yazmak istiyorum. Bence insanın günlüğünü internette yazması "ben kendimden kaçmıyorum" demenin dünyaya haykırış yolu. Yeniden başlayalım o zaman;

Geçen gün saçlarımı kestirdim çok kısa, ben beğendim, biraz daha sert gösterdi sanırım yüz hatlarımı, ufak bir değişiklikle çok farklı görünebilmem bazen beni bile şaşırtıyor, bu yaşımda bile. Çoğu fotoğrafta farklı farklı çıkarım zaten.
Yeni işimde çalışmaya başladıktan beri dünyaya pek optimistik bakamıyorum, iş yerinde bir sorun olduğundan değil de dünyanın gidişatı münasebetiyle. Çok yakın olan küresel enerji krizi ve buna karşı "yapılmayanlar" midemi bulandırıyor. Nasıl bir his veriyor biliyor musun, sanki herkes bu dünyanın boka gittiğini anlamış ama bana ne ben anca yaşlılığımda görürüm o yüzden günümü yaşayayım, çocuklarım düşünsün diyor. Çocukları bunları diyenlerden daha da fazla tüketim içine batmış durumda. Tüketim sadece maddi olsa gene tutunacak bişeyler olurdu. Tüketim kültürü tam gaz giderken geçen gün bir çok reklamda adı geçen "anı yaşa" sloganının nasıl da tüketim kültürüne uydurduklarını düşündüm... İnanılmaz bir şey, Carpe Diem sözünün vurdumduymaz tüketim kültürünün en büyük sloganı olacağı kimin aklına gelirdi. Anı yaşayalım tabi ya, yarının boka gireceğini garantiledik ne de olsa, yaşasın lale devri. Neden bu kadar pesimist olduğumu belki yazarım detaylı olarak enerji sektörünü inceleyerek.
Televizyonda haber veriyorlardı, NASA'dan alınan son bilgilere göre Türkiye 40 yıl sonra çöl olacakmış. Haber NASA'dan gelince şok, TEMA sen yırtın canım daha, haberin amerikadan gelmezse bir değeri yok. Bence TEMA Vakfı Türkiye'de şubelerini kapatsın amerikada cafcaflı farklı bir adla faliyetine devam etsin, oradan Türkiye'ye uyarılarda bulunsun, vatana çok daha faydalı olur oradan.
Çok zorlanıyorum sabahları işe gitmek için uyanmakta. Hayal kurmayı özlemişim bir de bunu düşündüm geçenlerde. Geçmiş hep daha güzel gelir ya insana, en çok hayal kurduğum günleri düşündüm. Sanırım Orta 2'ye gittiğim yıllardı, muhteşemdi. Kendi kendime yetebiliyordum, ne kadar önemliymiş meğer bu. Bir de orta 1'den sonra arkadaşımla Oxford'da bir dil okuluna gitmiştik, çok güzeldi. O zamanlarda insanları ve dünyayı fazla tanımadığı için insan çok güzel hayaller kurabiliyor, geleceğe çok güzel bakabiliyor. Bir de şunu farkettim eğer geleceğe olumlu bakamıyorsam hiçbirşey yapasım gelmiyor. Bence dünyada çoğu insanda görülen depresyonun en büyük sebebi bu, kendi iç dünyaları falan değil, dünyanın onlara verdiği sinyaller. Ha sonra bu sinyallere uyup madem öyle ben de ona ayak uydururum deyip salak saçma işler yapma yolunu seçiyorlar ve psikolojileri iyice içinden çıkılmaz bir hal alıyor o ayrı.
Bana umut veren şarkılar var bir de, bunları arşivden ayıklayıp bir cd ye kaydetmeli. Günün bazı saatlerinde çok mutlu oluyorum neden bilmiyorum sanırım tüm gün mutluluk hormonlarım bir yerlere sıkışıp o an boşalıyorlar. O anlar arabamda sevdiğim şarkıyı dinlerken ve boş yolda giderken olursa çok şahane oluyor. Bir de en çok gece arabayla tünellerden geçmeyi seviyorum, tünelin içinde sarı bir ışık olacak, penceren açıksa bııızzıııp bııııızıııp bıııızzııııp diye tünelde ilerledikçe yandaki kolonlardan çıkan sesi dinlersin, çok hızlı gitmezsin hatta mümkünse 70 km. en ideal hız, bir de yol boş olacak yan 2 şeritte sana ait olacak ama önünde az ileride bir araba daha olabilir, o araba yalnızlık hissini alıyor o yüzden güzel bir tad katıyor o ana. İnsan hiç bitmesin istiyor o tünel öyle anlarda, bence taksi şöförleri bile mutlu oluyorlar o tünellerden geçerken, hani tüm gün stresli araba kullanıyorlar suratlar beş karış ya, tünele girdiklerinde araba kullanışlarından bile sakinleştikleri belli oluyor bence, onlar da kendilerini özel hissediyor bence orada. Hani normalde küsmüşüz ama o tünelde tüm diğer sürücülerle barışıyormuş gibi oluyor taksi şöförleri. Herkes geleceğe bakıyor tünellerde bence, hem de umutla :)