
Not: SAP hakkında buradan bilgi alabilirsiniz, BI ise Business Intelligence için kısaltma olarak kullanılmıştır.
Diyelim ki demokrasi değişti, başka bir yönetim biçimi geldi? Buna istediğiniz adı verin, komunizm olsun, monarşi olsun, ne bileyim sosyalizm cart curt. Hangi sistemin paraya karşı bağışıklığı var? Hangi sistemde içindeki bir yöneticiyi parayla satın alamazsınız? Var mı böyle bir sistem? İçinde insan öğesi içeren her sistem paraya bağımlı gözüküyor benim gözümde, bu yüzden başka bir yönetim sisteminin de birşeyleri değiştirebileceğini sanmıyorum.diye yazmıştım. Bu konu üzerinde biraz daha düşündüm ve şu kanıya vardım, para odaklı bir sistemi değiştirmenin tek yolu gene paradan geçer. Şöyle açıklayayım, diyelim ki rüşvet alıyorsunuz, eğer aldığınız rüşvetin miktarı aldığınız riskin maliyetini karşılamıyorsa o rüşveti almazsınız değil mi? Ya da bir firma belli bir işi içerden halletmesi için bir yöneticiye bir rüşvet verecek ama yönetici halletmeleri istedikleri işin karından daha büyük bir rüşvet isterse şirket rüşvet vermeye hiç yeltenmez bile.
Hizmet bedeli için 10 YTL (bu arada YTL'de kalktı ya neyse) alıyorlarmış. Ayda 100 kişi başvursa 1000 YTL havadan para, oh ne güzel. İş garantisi de vermiyor, yani 50 tane "aslında var olmayan işler" için ilan verip binlerce kişiden 10 YTL toplasa sonra da iş alımını durdurduk derse, kimse verdiği parayı geri de alamaz. Güzel iş valla.Başvurunuzun Pegasus tarafından alınması, İnsan Kaynakları bölümü tarafından değerlendirilmesi ve geri bildirim süreci için 10 YTL hizmet bedeli, aşağıda tamamlayacağınız süreçte, kredi kartınızdan tahsil edilecektir. Bu hizmet bedeli hiç bir şekilde tarafanıza iade edilmeyecektir. Ayrıca 1 yıl boyunca yapacağınız diğer başvurulardan ücret talep edilmeyecektir.
Pegasus olarak iş garantisi vermemekle birlikte, müracaatınızı ve özgeçmişinizi bir yıl boyunca bilgi bankamızda aktif tutacağız ve gelişen ihtiyaçlarımıza göre size uygun pozisyon açılması halinde sizi bilgilendireceğiz.
"o zaman neye oy veriyorum ben?"Hayatım boyunca fen ve mühendislik eğitimi aldım ama şu an ki durumda, işleyişte "oy verme ve demokrasi" kavramlarını hiçbir mantığa uyduramıyorum. En basitinden Amerikan seçimlerine bakalım, 2 parti var sanıyorsunuz ama aslında onlarda çok partili sadece diğerleri susturulmuş, amerikan hükümeti halkına kolaylık olsun diye iki parti sunuyor;
A'mı diyeyim B'mi? mantığı yani
Oyun kime? Kim bana buzdolabı getirdiyse ona. Bu kadar basit. Peki oy vereceğiniz partinin ekonomi politikalarını biliyor musunuz? Yok ben anlamam, kim buzdolabı verdiyse oyum ona.
Artık anlamamız gereken şu, partiler de birer şirkettir. Bildiğiniz kurumsal şirketlerden hiçbir farkları yoktur. Partiler de kar etmek için kurulur ve devlete, halka hizmet etmek gibi naif ve saf düşünceleri yoktur. Görüşleri ne olursa olsun, ilk kuruluşlarındaki amaç saf olsa bile iktidara geldiklerinde şirketleşiceklerdir çünkü şu anki kurulu düzende mantıklı olan budur.Diyelim ki demokrasi değişti, başka bir yönetim biçimi geldi? Buna istediğiniz adı verin, komunizm olsun, monarşi olsun, ne bileyim sosyalizm cart curt. Hangi sistemin paraya karşı bağışıklığı var? Hangi sistemde içindeki bir yöneticiyi parayla satın alamazsınız? Var mı böyle bir sistem? İçinde insan öğesi içeren her sistem paraya bağımlı gözüküyor benim gözümde, bu yüzden başka bir yönetim sisteminin de birşeyleri değiştirebileceğini sanmıyorum.
İnanın şu anki sistemde hangi partinin başa geçeceği kurayla belli olsa çok çok daha demokratik bir yönetim olur bence. En azından para faktörünü engeller bir ölçüde.Peki bu işleyişin çarpık olduğunu farkeden bir tek ben miyim? Başka kimse düşünmüyor mu, görmüyor mu bunları... Görüyor da herkesin şu an ki sistemde bir çıkarı olduğu için görmezden geliyor ya da bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyor ya da belki çoğumuz görmemize rağmen bunu değiştirebilmek için yapabileceğimiz birşey olmadığına inanıyoruz. Aslında kral uzun zamandır çıplak ve hatta çıplak haliyle bizleri şapur şupur öpüyor, öpülenler ise çok yaşa kralımız diye bağırıyor televizyonlarda, meydanlarda.
"bak kışlalar neredeyse bir kasaba dolusu erkeğin birlikte yaşadığı bir komün hayatıdır"demedi, bu yönden bakılmıyor hiç. Askerlik sadece tüfeklerle yürüyüp yaylalar demek, spor yapmak değil; aslında gerçek bir şehrin küçük bir kopyası... İnanın bu küçük şehri çevirmekten çoğu rütbelinin başını kaşıyacak hali kalmıyor. En azından bizim tugayda böyle. Hangi arada askerlere eğitim verip denetime hazırlayacak, hangi zamanda kağıt işleriyle boğuşacak, hangi zamanda askerlerin ihtiyaçları ile ilgilenecek, hangi zamanda bölüğünü, kışlasını güzelleştirecek belli değil. Bir de rütbeliyi asıl yoran şey şu:
Sizin bu minyatür şehrinizden her yıl binlerce turist geçiyor!Askerlere turist diyorum çünkü hiçbiri kaldıkları kışlayı evleri gibi benimsemez, bahsettiğim gibi burası onlar için 15 veya 6 ay kamp yapacakları bir yerdir, gün sayarlar. Bir örnekle anlatayım, kendi evinizde ki banyoyu temiz tutmak kolaydır, bir de her gün binlerce kişinin girip çıktığı Taksim Meydanı'nın ortasındaki bir tuvaleti kendi evinizde ki kadar temiz tutmaya çalışın...
Uygun adımda 97 adım git sonra sağa çark et 33 adım git sonra geriye dön 33 adım daha git sonra sağa dön 81 adım git, orada astsubayını bulacaksın.Çocuk aynen anlattığım şekilde gidiyor, ilerden de astsubay gülerek bana işaret yapıyor "ne yapıyor bu" diyerek.