6 Mart 2007

Yazmanin gelisime etkisi

Once ki yazimda da bahsettigim neden yaziyorum kismini daha derinlemesine incelemek istiyorum, cok basit bir ornekle aciklamaya calisacagim;

Aklinizda iki basamakli iki sayi dusunun, 23 ile 76 mesela. Bu iki sayiyi kafanizdan carpabilir misiniz? Belki biraz zaman harcayarak. Peki ya 3 basamakli iki sayiyi, 348 ile 739 mesela. Bu sanirim sizi bayaa zorlar degil mi? Ne yaparsiniz? Kagida yazip rahatca carparsiniz. Neden yazdiniz biliyor musunuz? Cunku beyninizin calisma prensibine gore "odaklanabilecegi" alan sinirlidir. Yazmadan carpmayi denerseniz once kafanizdan 348 ile 9u carpabilirsiniz, sonra bunu hatirlamak zorundasiniz, ustune 348 ile 3'u carpiyor bir basamak kaydirip onu da kafaniza yerlestiriyorsunuz son olarak da 348 ile 7 yi carpiyor ve bunu da 2 basamak kaydirip eger hala ilk iki sonucu hatirliyorsaniz bunlari topluyorsunuz... Beyninize o anda beyniniz icin cok onem ifade etmeyen 3 sayiyi hatirlatmak istiyor sonra da hicbir gorsel bilgi olmadan bunlarin basamaklarini kaydirip toplatmak istiyorsunuz. Beyniniz ne istiyor? Ayni anda tek bir ise odaklanmak... Iste butun mesele bu. Peki matematik icin yazmayi kabul ediyorsunuz da diger herhangi bir alandaki fikrinizi beyniniz islerken ki mantigini farkli mi saniyorsunuz? Felsefi dusuncelere dalmisken sizce beyniniz "aa bu felsefe bak o zaman isler degisir, yazmaya gerek yok" mu diyor? Cok sacma degil mi? O zaman neden hala yazmamakta direniyoruz millet olarak?

Mesela felsefe hakkinda bir konu dusunuyorsunuz ve kafanizda bir karara vardiniz bu konuda. Bunu not ettiginizi dusunun tum detaylari ile. Sonra baska bir gun akliniza baska bir konu geldi, bu konuda da kafa yordunuz ve bunu da yazdiniz. Sonra birden eski yazinizi okudunuz ve ikinci yazinizla birbirini destekler ozellikler yakaladiniz. Bu ne demek biliyor musunuz? Dusuncelerinizin tutarli olduguna bir kanit demek. Dusunceleri yazdiginizda havada duran asili bulutlardan tuglalara donusurler. Bir gun yeterli tuglaniz oldugunda ise hepsini toplayip, harmanlayip bir ev insaa edebilirsiniz iste cunku bu tuglalar arasindaki baglantiyi gormeniz, yakalamaniz kolaylasir.

Peki yazma gibi basit bir eylem neden/nasil bu kadar etkili olabiliyor? Cevabi cok basit, cunku bir dusunceyi yazdiginizda beyninize diyorsunuz ki tamam bunu yazdim, bu garanti altinda bir sonra ki dusunceye gecebilirsin. Bu komutu alan beyin ne yapiyor biliyor musunuz? Ustunde bir onceki bilgileri hatirlama yuku olmadigi icin cok daha hizli ve odaklanarak yeni bilgiyi isleyebiliyor. Ilk ornegimize donersek yazarak mi daha hizli 348 ile 739u carparsiniz yoksa kafanizdan carpmaya calistiginizda mi?

Bunun disinda baska nasil bir yarari olabilir yazmanin ogrenmeye sizce? Bazi ogrenciler sinavlara calisirken sadece konularin ozetlerini yazarak cok iyi ogrenebildiklerini soylerler sizce bunun sebebi ne? Ogrenci okudugunu tekrar yaziyor daha iyi ogreniyor, neden bir kere okuyunca o kadar iyi ogrenemiyor? Siz bir kagida bir sey yazdiginizda bunu sadece kagida yazdiginizi mi saniyorsunuz? Hayir, aslinda siz yazdiginiz bir yazinin kopyasini da beyninize yaziyorsunuz farketmeden. Nasil mi? Okudugunuz bir yaziyi aynen yazdiginizda ne oluyor biliyor musunuz? O yazdiginiz bilgiyi kisisellestiriyorsunuz... Cunku artik sizin o yazdiginiz yazi ile ilgili hafizanizda gorsel bir ani var, o yaziyla ilgili bir hatiraniz var beyninizde... Beyninizde o yaziyi hatirlamak icin fazladan bir suru sebep olusuyor ve yazdiginiz hersey gorsel olarak hafizanizda yer ediniyor.

Gorsel olarak bilginin yerlesmesinin ne onemi var diyebilirsiniz. Cok onemi var, cunku beynimizin gorsel hafiza icin apayri bir bolmesi var ve cogu zaman bu bolmeyi yeterince verimli kullanamiyoruz. Gorsel hafiza en verimli nasil isliyor biliyor musunuz? Yazili bir metinle birlestigi zaman... Bir ornek vereyim, onunuze bir yap-boz alin ve tum parcalarini dagitin, simdi zaman tutun ve parcalari birlestirip yap bozu tamamlamaya baslayin. Bitirdiginiz de zamani not edin. Daha sonra onunuze farkli bir yap-boz alin ayni parca sayisindan olusan, gene her parcayi dagitin ama bu sefer farkli olarak tum parcalarin uzerlerine farkli farkli seyler yazin (ne oldugu farketmez, birbirlerinden farkli olsun yeter, ister numaralandirin ister Ali, Ayse, Ahmet diye yazin), tekrar zaman tutarak yap-bozu tamamlamaya calisin. Bittiginde iki zamani karsilastirdiginizda sizce hangisi daha kisa surecek? Neden biliyor musunuz, cunku her yap-boz parcasinin uzerine bir yazi yazdiginiz icin beyniniz o parcayi ararken sadece seklini degil ustunde yazdiginiz yaziyi da tanimladi ve digerlerinin arasindan ayirt etmesini kolaylastirdi. Iste pazarlamacilarin da reklamlarda gorsel ile yazili metini bir arada kullanmalarinin en temel sebebi de bu zaten, cunku daha akilda kalici, daha etkili bir iletisim sunuyor.

Peki zaten yazdigimiz yazi karakterleri de bir bakima gorsel bir malzeme degil midir? Yazinin da tek basina zaten anlam yuklenmis buyuk bir gorsel anlami vardir beynimiz icin. Yani sadece yazi yazarken bile aslinda gorsel hafizamizi kullaniyoruz ama beynimiz yazilarin gorsel sekillerine yillardan beri cok alistigi icin bu yazdigimiz yazilari baska gorsel malzemelerle birlestirmenin daha da etkili olacagini dusunuyorum.

Bir de bazi insanlar ben uzun yazilari okumayi sevmiyorum, mesaji hemen ve cabucak vermeli der. Bu hizli mesaj verme kaygisi belki kisa zaman sureleri olan reklamlar icin kabul edilebilir ama ucuz bilgi, ucuz iletisim yoktur. Birseyler ogrenmek istiyorsaniz zaman harcamali, uzerinde dusunmelisiniz. Eger sadece kisa ve oz yazilari seviyorsaniz ogrenebileceklerinizin degeri de ne yazik ki sig olacaktir. Elbette ki yaziyi yazan kisi daha fazla kisiye ulasabilmek icin yazisini okunabilir ve dikkat ceken bir uslupla yazmalidir ama inanin bazi seyler kisa ve oz anlatilamaz, bazen uzun yazilari ilk okudugunuzda bile anlayamazsiniz, uzerinde dusunmeniz gerekir cogu zaman. Mesela ben bu yazimi kisa ve oz tutsaydim size sadece "yazan beyinler hem kendilerini hem de okuyanlari gelistirir" der altina da bir fotograf koyardim ama burada sundugum bir suru ornek olmadan sizin kafanizda ayni sekilde net olarak olusur muydu o zaman yazinin onemi ve bizi nasil gelistirdigi?

Bir kitap okuyun sonra bu kitabin bir ozetini bir kagida yazin. Ardindan baska bir kitap okuyun ve bunun ozetini hic cikarmayin. Aradan iki ay gectikten sonra sizce hangisi aklinizda daha cok kalicak? Bugunku bilgi akisinda kafamiza binlerce bilgi giriyor ve bunlarin cogunu zamanla unutuyoruz, halbuki iclerinde belki ileride isimize cok yarayacak binlerce bilgi var unutulan. Iste ogrendiklerimizi yazmak, hislerimizi yazmak bizim unutmamizi yavaslatir, unutsak bile geriye donup bakabilecegimiz bir kalinti birakir gerimizde. Yazi yazmak sadece arsivcilik degildir, yazi yazmak ogrendiklerimizi, fikirlerimizi taze tutan bir buzdolabidir.

Son olarak ulkemizde birisine yazinin onemini sorsaniz size verecegi cevap "yazdigimiz seyler daha kalici olur" der... Hah kalicilik bence yazinin yararlarindan sadece en kucugu. Yazi yazdigimiz zaman beynimizin dusunce yapisi degisir, beynimizde bir reform baslar, dusunce yapimiz tipki ronesans donemindeki gibi cag atlar. Kalicilik buz daginin bize gorunen kismidir aslinda sadece. Yazdigimiz zaman her seyden onemlisi uretmeye baslariz, hem kendimiz icin hem de cevremiz icin. Dunyanin en saygin bilim adamlarina, ronesans adamlarina bakin, hepsinin ortak yonu ne biliyor musunuz? Hepsi de yaziyordu... Sizce neden yaziyorlardi, sadece buluslarini cevreleri ile paylasmak icin mi? Yazmak buyuk zaman gerektiren bir is, bu kadar yazacaklarina zamanlarini neden yeni buluslar uzerinde harcamadilar? Belki de sadece paylasmak icin yazmiyorlardi ne dersiniz? Belki gelismek/kendini gelistirmek ile yazmak arasinda dogrusal bir oranti var ne dersiniz? Sizce ben bu yaziyi yazinca sadece sizi mi bilgilendirdim? Kendime, kafamdaki dusuncelerin yerlesmesine hic bir yardimi olmadi mi sizce bu yazinin?

Mesleginiz, ilgilendiginiz alanlar, yazdiginiz konular ne olursa olsun yazi sizi gelistirecektir, fikirlerinizin olgunlasmasini saglayacaktir. Isterseniz deftere yazin, isterseniz bilgisayarda bir dosyaya yazin, ya da geri besleme alip tum dunya ile paylasabileceginiz bir bloga yazin ama lutfen yazin. Eger tum bu verdigim orneklere karsi cikan bilimsel bir kanit gosteremiyorsaniz ve hala yazmiyorsaniz ileride sakin cevrenizde yazmaya zaman ayiranlara bakip neden benden basarili oldular diye hayiflanmayin. Hepimizde ayni zeka var ama usenmeden bunu kullanmak ve gelistirmek sabir ve zaman istiyor. Kafamdakileri yazicam da ne olucak, "her seyden once ne geregi var" diye dusunmek de sizin elinizde tabii...

5 Mart 2007

Herşeyden önce ne gereği var?

Sanırım Türkiye dünyada bir konuda birinci... Hayır, tabii ki bu futbola olan ilgi değil, inanması güç ama bu konuda bizden manyakları da var. (bknz. güney amerika) Türkiye'nin birinciliği çok daha farklı bir alanda, heves kırma ve 'negatif bakabilme' alanında!

Eğer türkseniz ve diğer türklere bir fikrinizi anlattıysanız mutlaka hayatınızda bir kere şu lafı duymuşunuzdur; "ya iyi güzel fikir, anladım ama ne gereği var ki?" Bir de karşınızda ki türk "ne gereği var döngüsü"ne girdi mi bundan sonra istediğiniz kadar fikrinizin getireceği faydaları anlatın, isterseniz ağzınızla kuş tutun fayda etmez... O fikir bir kere "ne gereği var" damgasını yemiştir artık ve tarihin "gereksiz fikirler" sayfasında yerini almalıdır.

"Belki fikrin şurası değişirse bişeyler olabilir, belki fikir sahibini yönlendirirsem... Yo yo yooo neler diyorum ben, bu fikir bir kere ne gereği var damgasını yedi hiçbir şekilde adam olmaz bu fikirden. Hem zaten iyi bir fikir olsaydı ben daha önceden bunu kendim düşünmüş olurdum, zaten en başından fikri sunan adamın tipe bak, kim ki o? Daha adı duyulmamış biri bana fikir anlatıyor yok yavrum yok senden bişey çıkmaz..."

İşte fikrinizi anlattığınız insanın kafasından geçenlere bir örnek... Abartıyor muyum sizce? O zaman Türkiye'de Turkcell'ın kuruluş örneğine bir bakalım. 80'li yılların sonunda genç türk girişimcilerden Murat Vargı'ya bir İsveç'li bir firma GSM işinden söz ediyor, Murat da hemen bu fikri ben Türkiye'ye getirmeliyim diyerek kolları sıvıyor. Bu işi başlatmak için gerekli olan tek şey sermayeydi ve Murat Vargı sermaye için önce Türkiye'nin en büyük şirketlerinden Koç'a gidiyor. Bakın o zamanlar cep telefonu Türkiye'de yok ama dünyanın diğer ülkelerinde kullanılan bir sistem, yani çalışacağı kesin bir sistem. Koç şirketinin verdiği cevap ne sizce? "Bu iş olmazzzz" Peki Koç şirketi bu iş olmaz derken Murat Vargı'ya güvenmedikleri icin mi olmaz diyor? Öyle olsaydı Koç hemen kendi araştırmasını yapıp kendi bir GSM şirketi kurardı ama hayır Türkiye'nin o zamanlar en profesyonel şirketlerinden, onlarca danışmanı olan Koç bu "fikir" için olmaz diyor... Onlara göre zaten herkesin ev telefonu var, herşeyden önce cep telefonuna ne gerek var ki? Murat Vargı bu sefer Sabancı grubuna gidiyor. Oradan gelen cevap ne sizce? Bildiniz "ne gereği var"... Yıllar sonra rahmetli Sakıp Sabancı durumu kendi üslubu ile şöyle özetliyor; "İçimiz yanıyor ağam... İçimiz". Neyse ki Murat Vargı yılmıyor ve fikrini Çukurova grubuna sunuyor ve fikrini sunduktan tam 6 yıl sonra nihayet "evet" cevabını alıyor ve 6 ay sonra Turkcell kuruluyor. 6 yıl sonra gelen "evet" bile Çukurova holdingin sahibi Mehmet Emin Karamehmet'e 17 milyar dolar kazandırıyor.

Bakın cep telefonu fikrinden bahsediyoruz, bahsettiğimiz öyle aykırı veya daha önce hiç denenmemiş bir fikir de değil. Bu fikre bile Türkiye'den bu kadar çok "ne gereği var" deniyorsa gerisini siz düşünün.

Bir fıkrayı da buraya ekleyeyim konu ile ilgili;
Cehenneme giden her millete birer kazan vermişler başına da kaçmamaları için birer bekçi dikmişler. Ancak Türkler'in olduğu kazanın başına bekçi vermemişler. Birileri merak etmiş ve "Türkler'in kazanının başında neden bekçi yok?" diye sormuş. Cehennem yetkilisi de, "Onlara bekçi gerekmez. Türkler birbirlerinin ayağına sarılıp kaçmak isteyeni zaten aşağıya çekerler" diye cevap vermiş.
Ne yapılabilir bu mantaliteyi değiştirmek için? "Ne gereği var"cılarla nasıl savaşabilirsiniz? Öncelikle yapabileceğiniz şey fikrinizi yeterince iyi anlatabiliyor musunuz bunu kendinize sorun, sonra "ne gereği var" cevabını aldıktan sonra karşınızdaki insanla empati kurmaya çalışın, onun değer verdiği şeyleri kafanızda canlandırın ve fikrinizin karşınızdaki insanın beklentileri yerinde nerede durduğunu düşünün. Mesela karşınızdaki insan ilk olarak paraya önem veriyorsa ve sizin fikriniz ilk başta çok para kazandırmayacak bir girişimse ileride fikriniz uygulamaya geçtiğinde nasıl para kazandirebileceği vizyonunu vermeye çalışın. Eğer bu da işe yaramıyorsa bu fikri geliştirmek için neler yapılabilir karşınızdaki insana fikirlerini sorun, onu da bu fikrin bir parçası yapmaya çalışın. Buna da mı yanaşmıyor, hiç zaman kaybetmeyin ve fikrinizi başka insanlarla paylaşın elbet sizin gibi vizyonu olan biriyle karşılaşacaksınızdır. En önemlisi asla yılmayın ve karamsarlığa kapılmayın, sizi kendi fikrinizden soğutmalarına, yıldırmalarına izin vermeyin.

Son olarak aynaya bakın, ben de acaba bu "ne gereği var" hatasına düştüm mü diye düşünün. Elbette siz de yapmışınızdır hayatınızda bir kere, ben yazıyı yazdıktan sonra bunu kaç kere yaptığımı düşündüm ve hayrete düştüm. Bundan sonra size fikrini açıklayan insanlara asla "kesin olmaz" demeyin, fikir size ne kadar saçma gelse bile karşınızdakini yönlendirmeye, yol göstermeye çalışın ve yeni fikirlere hep açık olun!

Bazı arkadaşlarım bana soruyor, Mert neden internette günlük tutuyorsun diye, işte bu tarz diyaloglardan biri ile yazıyı noktalamak istiyorum;

- Ah aklıma gelmişken Mert sen neden internette bu kadar açık olarak günlük tutuyorsun ki?
- Çünkü kendi gelişimimi takip edebiliyorum, bir süreç olarak gecmişe bakabilicem ileride ve insanlarla paylaşabiliyorum düşüncelerimi...
- Ya tamam anladım ama ne gereği var ki, yani niye buna bu kadar zaman harcıyorsun?
- Eee... işte dediğim gibi yani hem yazdıkça fikirler daha kalıcı oluyor ve üstlerine yeni fikirler inşaa edebiliyorum, sonra ileride bence çok güzel bir arşiv olucak ve çocuklarım olursa onların nasıl hissettiğini anlayabileceğim çünkü benzer hislerimi ben buraya yazmış olucam zamanında. Sonra yeni insanlarla en içten şekilde fikirlerimi paylaşabiliyorum, beni hiç görmemiş insanlar bile ben ve fikirlerim hakkında birşeyler biliyor. İleride belki bu insanlarla bir iş yapıcam ya da arkadaş olucam, birbirimizi çok yakından tanımış olucaz günlüklerimiz sayesinde. Sonra bilginin paylaşımı zaten bana bir zevk veriyor. Daha bir sürü de sebebi var yani...
- Evet anlıyorum işte hepsi çok güzel ama dediğim gibi yani, ne gereği var ki? Kız arkadaş bulmak için mi yazıyorsun?
- Eee istersen ben şimdi telefonu kapatayım, acilen kafamı klavyeye geçirmem gerekiyor. Hastaneden çıkınca gene ararım ben seni olur mu? Hadi hoşçakal.

Unutmayın herşeyden "sonra" ne gereği var :)

27 Şubat 2007

Turk blog yazarlari



Türk Blog Yazarları nedir?


Türk Blog Yazarları blog yazan, ureten, dusunen, tartisan ve paylasan insanlar icin yaratilmis bir sosyal agdir.

Neden Türk Blog Yazarları?

Türk Blog Yazarlarında sizin gibi diger turk blog yazarlariyla tanisip, mesajlasabilir, arkadas listenize ekleyebilirsiniz. Bunun disinda blogunuzun tanitimini yapabilir ve forum sayfalarindan sizin gibi blog yazan insanlar ile blog kurulumu ve benzeri konulardan yardim alabilirsiniz. Cok yakinda kendi blogunuzda (Blogger, Wordpress, Live spaces, vb.) yazdiginiz son yazilari RSS baglantiniz sayesinde burada ki kisisel sayfanizda otomatik olarak tekrar yazmaniza gerek kalmadan goruntuleyebileceksiniz.

Hmm fena degilmis baska neler yapabilirim?

Tüm bunlarin disinda kisisel sayfanizi istediginiz gibi duzenleyebilir, istediginiz fotografi ekleyebilir, bilgisayarinizdan veya Youtube uzerinden istediginiz videoyu buradaki kisisel sayfanizda yayinlayabilirsiniz.

Bu site bedava ve uye olursaniz turk bloggerlari arasinda guzel bir dayanisma ortami olusturulabilecegini dusunuyorum. Siteye buradan ulasabilirsiniz.

Yasam icin yakaris

Ben balik burcuyum, belki bu yuzden bilmiyorum ama suyla ilgili herseyi cok seviyorum, banyoya girdigimde genelde kuveti doldurup icinde saatlerce sessizce oturabilirim, zaten dusta da cok kaldigimi soyler herkes, annem oglum bu kadar saat banyoda ne yapiyorsun diye sorar, ben de oturuyorum annecim, yalnizca oturuyorum derim... Neden mi suyu seviyorum? Sadece suyun iyilestirici ozellikleri hakkinda bir arama yapin internette, karsiniza binlerce dokuman cikacaktir, gecmis tarihten beri suyun iyilestirici ozelligi bir cok kulturde kullanilmistir, sadece suyun sesi bile kimi zaman yeterli olmaktadir.

Ben bir gercegi ne yazik ki kabullenmeye basliyorum... Ben kendi cocuklarima, yani muhtemelen bir on yil sonra, "kizim/oglum cok su icme, suyu idareli kullanalim" demek zorunda kalicagim, ben cocuklarim dusta 5 dakikadan fazla kaldiginda onlari uyarmak zorunda kalacagim, kendi hayatim boyunca beni dinlendiren nadir seylerden birinden onlari mahrum etmek zorunda kalacagim. Neden mi? Cunku suyumuz tukeniyor... Suyumuzun tukenmesi ne demek biliyor musunuz? Hayir bilmiyorsunuz, bu TRT'de 80'li yillarda yayinlanan "aman suyumuzu dikkatli kullanalim" reklamlari tadinda birsey degil... Bu sadece biraz dikkatle cozulecek birsey degil... Suyumuz tukenmeye basladiginda daha az dus alacagiz, suyumuz tukenmeye basladiginda temizligimiz azalicak, salgin hastaliklar artacak. Suyumuz tukenmeye basladiginda elektrigimiz kesilecek (Turkiye'nin hala en buyuk enerji kaynagi barajlar), suyumuz tukenmeye basladiginda kuraklik baslayacak, kuraklik basladiginda bize oksijen saglayan agaclar yok olucak, agaclar yok oldugunda bizim besin kaynaklarimiz hayvanlar, tarim alanlarimiz, hepsi yokolacak. Suyumuz tukenmeye basladiginda ne olacak biliyor musunuz? OLUCEZ... Bu kadar basit. Bir insanin yasamasi, fiziksel olarak hayatta kalabilmesi icin gerekli uc ana maddeyi hatirlayalim; soludugumuz hava ve icerdigi oksijen, beslendigimiz besinler ve su... Iste bu sonuncu su olmayinca ilk ikisi de olamayacak zaten.

Su anda is yerinde bilgisayarinin basinda onundeki isleri dusunuyorsun belki, ya da sicak evinde ne olucak bu ulkenin hali diye dusunuyorsun belki, belki de televizyon karsisinda magazin programlari izliyorsun... Suyun tukendiginde bu isler sana o kadar bos gelicek ki... Bir on yil sonra cocuklarin sana "anne/baba suyumuz tukenirken onlem olarak ne aldi sizin kusaginiz?" diye sordugunda "Yavrum biz kendi isimize baktik, televizyon seyrettik, tuketmeye devam ettik, oyle muhabbet ettik iste" cevabini vermeye ne kadar yakiniz biliyor musunuz? Ne kadar saglikli olursak olalim bizden iki sonra ki nesilin, torunlarimizin hic hayata gelemeyecegi gercegine ne kadar yakiniz biliyor musunuz?

Bugun amerikada ki cogu restoran da su, kola ve benzeri iceceklerden daha pahaliya satilmaktadir. Herseyin para hesabini yapan amerikalilarin bu fiyat politikasi tesaduf mu? Bu yazimi felaket tellaligi yapmak mi saniyorsunuz? Belki de diyorsunuz ki "amaaan boyle bir sey olsaydi bilim adamlari soylerdi, devletimiz soylerdi, sen hangi kaynaga dayanarak soyluyorsun ki bunlari"... Belki de "bunlar hippie laflari, beni etkilemiyor" diyorsunuz, belki de "amaan zamani gelsin onun da bir caresine bakariz" diyorsunuz...

Bush hukumeti ne yapti biliyor musunuz? Kyoto'yu imzalamamak icin cesitli bilim adamlarina kuresel isinma karsiti bildiriler vermeleri icin rusvet verdi cunku kyotoyu imzalamak demek ekstra olarak para harcamak demekti. Bugun dunyanin en saygin bilim insanlari tarafindan kuresel isinma ve isinmanin kaynagi olarak insanlar ve sanayilesme olduguna kesin bir gercek gozuyle bakilmaktadir. Ben hayatim boyunca fen okudum ve bir yuksek muhendisim, eger gene de benim laflarimi "hippie lafi" olarak goruyorsaniz en azindan en altta verdigim kaynaklari inceleyin, saygin bilim adamlarinin goruslerini dinleyin. Onlara da inanmiyorsaniz kendiniz arastirin. Son gunlerde televizyonda kac bilim adaminin aciklamasini dinlediniz? Medya sizce bilim adamlarinin sozlerini mi yoksa ratingleri mi daha ciddiye aliyor? Zamani geldiginde geregine bakariz diye dusunuyorsaniz sizi temin ederim zamani geldiginde siz ve butun sevdikleriniz olmus olacak, eger bu tur kuresel doga olaylari sadece zamani geldiginde cozulebiliyor olsaydi sizce dunyanin en guclu devleti Amerika Katrina kasirgasinin bu kadar olume ve ekonomik zarara yol acmasina izin verir miydi? Hukumetlerin basindaki adamlarin sizin hayatiniz ve iki kusak sonrasi icin tasalandigini mi dusunuyorsunuz? Saf olmayalim, lutfen saf olmayalim...

Peki ne yapabilirsiniz, ne yapabiliriz? Oncelikle bu gercegin dunyanin bir numarali sorunu oldugunu tum insanlarin kabullenmesi lazim. Bu gercegin yayilmasi lazim. Dunyada ki tum ulkelerin Kyoto protokolunu imzalamasi lazim ve bu protokolde tek basina yeterli degil ama iyi bir baslangic en azindan... Turkiye'nin Kyoto protokolunu imzalamadigini biliyor muydunuz? Bu protokolu imzalamasi icin internet uzerinden bir kampanya baslatilmis durumda, siz de elektronik olarak imzanizi atabilirsiniz bu adresten. Eger bir gunluk yaziyorsaniz lutfen bu konuya deginen bir yazi hazirlayin, ben bu konuda yazi yazmamis arkadaslarimin surekli olarak bu konuda yazmalari icin basini yiyecegim, belki bana sinir olacaklar ama yasamimiz soz konusu... Bunun disinda Sunipeyk yapabilceklerimiz hakkinda guzel bir liste hazirlamis. Son olarak sesinizi duyurmak icin 1 Mart 2007 gunu tum dunyada saat farki gozetmeksizin 19:55-20:00 saatleri arasinda yetkililerin dikkatini cekebilmek icin 5 dakika herkes tum enerji kaynaklarini kesme kampanyasi duzenliyor, evdeyseniz tum elektrikleri kesin, arabadaysaniz arabayi kenara cekip bekleyin... Sadece 5 dakika... Bu gercekten dikkat cekebilmek icin kucuk bir ozveri degil mi? Belki arabayi yana cektiginizde arkanizda ki kornaya basacak, belki de tam isten gelmis evde oturup en sevdiginiz diziyi izlerken TV'yi kapamak zorunda kalacaksiniz ama terazinin diger ucunda "yok olma tehlikesi" var... Gene de karar sizin tabi ama bu yaziyi sonuna dek okuduysaniz ve bu eylemlerden hicbirini yapmak istemiyorsaniz bence geleceginiz hakkinda net bir karar verdiniz. Dunyamiza tecavuz ediliyor lutfen buna goz yummayalim.

Bilmiyorum tehlikenin buyuklugu hakkinda daha fazla nasil dikkatinizi cekebilirim, belki de yalvarmam lazim... Tamam yalvariyorum;

Merhaba benim adim Mert Ulas, size yalvariyorum benim, sizin, cocuklarinizin ve gelecek kusaklarimizin hayati tehlikede. Yalvariyorum kuresel isinmayi ciddiye alin, yalvariyorum su tuketiminizi ve genel tuketiminizi azaltin, yalvariyorum yeni bir esya/kiyafet/araba alirken dusunun buna gercekten ihtiyacim var mi diye, yalvariyorum bu yakarislarin daha fazla kisiye ulasmasini saglayin.



Kaynak isteyenler Uygunsuz gercek filmini izleyebilir ve Turkiye'de ki su gercegi prezentasyonunu okuyabilir WWF sitesinden. Bunun disinda Tema Vakfi'nin Su kaynaklari ve Kuresel Isinma ile ilgili yazilarina da goz atabilirsiniz.

26 Şubat 2007

Modern Masallar

Iki hafta once bir cizim uzerine calistigimi soylemistim, araya bir suru sey girdi, bugun anca bitirebildim.

(Uzerine tiklayarak buyuk halini goruntuleyebilirsiniz)

Sanirim bu tarzda yaptigim en iyi cizimim oldu, yaraticilik acisindan beni gercekten tatmin etti cizim sureci uzun surmus olsa da...

Bu cizim icin sectigim sarki; Flunk - Honey's in Love. Cizimin buyuk halini yeni bir pencerede acip arka plandan bu muzigi calabilirsiniz.


powered by ODEO

25 Şubat 2007

Kuresellesme ve gocebe kulturu

Turklerin gecmiste gocebe bir kultur oldugunu ve Orta Asya'dan Anadolu'ya yerlesene dek gocebe hayati benimsediklerini sanirim hepimiz tarih derslerinde okumusuzdur. Gocebe kulturun elbette ki esneklik ve hareketlilik gibi bir cok faydasi vardi fakat gocebelik kulturunun ayni zamanda turklerin o caglarda ki bilim (tabi o caglardaki bilim anlayisi olarak tarim araclarinin gelismisligi, ev yapim teknikleri gibi ornekler dusunebilirsiniz) ve sanat gibi alanlarda geri kalmisliga yol actigini soyleyebiliriz. Kimbilir belki de hala o zamanlardan baslayan acigi kapatmak icin ugrasiyoruz.

Peki bugun gunumuz modern Amerikan yasamindaki bir isadamini dusunelim, calistigi sirket icin kuresel dunya anlayisina gore ulkeden ulkeye seyahat ediyor, muhtemelen Amerika'da bir kac tane evi var ve genelde yilin belli kisimlarini belli bir evinde geciriyor, aile yapisi cekirdek aile yapisi, hatta bosanma oranlarina bakilirsa muhtemelen esinden bosanmis haftanin belli gunlerinde vakit bulabilirse cocuklarini ziyaret ediyor. Eger kendi anne ve babasi hayatta ise ve onlarla kus degilse ayda bir onlari belki ziyaret ediyordur. Bunun disinda ki tum zamani ise ucaklarda dunyanin bir yerindeki toplantilara katilmak icin harciyor. Genelde dunyanin cesitli yerlerindeki otellerde konakliyor, yerlesik bir hayati yok.

Peki at ustundeki gocebe turk ile ucak ustunde ki amerikali is adami arasinda ki fark ne? Aradaki tek fark gocebe turklerde aile kavraminin cok daha kuvvetli olmasi bence. Gelisime etkisi mi? Sanirim zaman gosterecek.

Hayata uyum saglamak

"Kucuklugumden beri bu hayata uyum saglayabilmek icin onlarca kisi oldurdum, hepsi de kendi yansimalarimdi. Hayat ise karsiliginda binlerce duygumu oldurdu..."

(cizim icin Behnan'a tesekkurler)