fikir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fikir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ocak 2007

Vikipedia'dan yanit

Vikipedi-Eksisozluk isbirligi yazim ile ilgili hem Vikipedia'ya hem de Eksisozluk'e e-posta gondermistim yazim ile ilgili. Bugun Vikipedia ekibinden bir yanit geldi, e-posta yaniti asagidadir.

Merhaba,

Ben Mert Ulas, Vikipedia sitesini gercekten cok begeniyorum ve sikca kullaniyorum. Ne var ki turkce kaynak yetersizligi oldugunu dusunuyorum, bu konuda eksi sozluk sitesi ile olasi bir isbirligi fikrimi Vikipedia - Eksisozluk isbirligi? adresinde yayinladim. Okursaniz cok sevinirim.

Saygilar,
Mert Ulas

----------------------------------------------------------------------------------------


Blog yazınızı okudum. İlginç bir fikir. Vikipediye mümkün olan her kaynaktan bilgi geliyor. Eğer Ekşi Sözlük'te de Vikipedi'ye uygun yazılar olursa, neden olmasın. Yalnız bir problem var. Vikipedi'nin telif ile ilgili lisansı ekşi sözlükle uyuşmuyor. Vikipedi GÖBL dediğimiz (orijinal GFDL) özgür bir lisansa sahip ve bu lisans gereği, özgür lisanslı sitelerden içerik aktarabiliyoruz.
Yani sizin anlıyacağınız, Ekşi Sözlük lisasini değiştirmediği sürece, teorik olarak 1 harf bile alamayız. Bu sepeten dolayı günde onlarca madde siliyoruz.


http://tr.wikipedia.org/wiki/Vikipedi:Telif_haklar%C4%B1/SSS sayfasındaki 5 numaralı soru bu problemi ortaya koymaktadır.

Saygılar,
....
(Not: kisisel isminin internette acik olarak gorunmesini istemeyebilecegi icin cevap yazan arkadasin ismini saklamayi uygun gordum)

--
Vikipedi - http://tr.wikipedia.org
---
Dikkat: Bu adresteki epostalar gönüllüler tarafından cevaplandırılmaktadır ve içeriği Wikimedia Vakfı'nın resmi açıklaması olarak kabul edilemez. Resmi yazışmalar için ... (Not: verilen e-posta adresinin spam yagmuruna tutulmamasi icin onu da saklamayi uygun gordum) adresindeki yetkililer ile irtibata geçin.

Cevapta verilen telif haklari baglantisini incelenirse;

Başka bir kaynaktan buraya kopyalama yapabilir miyim?

Eğer kopyalama yapacağınız kaynak GNU Özgür Belgeleme Lisansı'na sahip ise ya da, kamu malı olarak ilan edilmiş ise, ya da "telif hakkı saklı değildir", "serbesttir" ifadesi var ise kopyalayabilirsiniz. Hiç bir lisans bilgisi yoksa ya da "telif hakkı saklıdır (c)" ibaresi var ise hiçbir şekilde kopyalama yapamazsınız.

Bunun uzerine Eksisozluk'te ki lisans sozlesmesini inceledigimde esprili bir dilde de olsa anasayfanin altinda (c) ibaresi bulunmaktadir;

copyright © 1999-2012 sourtimes entertainment
Eksisozluk'un herhangi baska bir yerinde lisans sozlesmesine rastlayamadim ve bu ibarenin altindaki esprili dille yazilmis yazi ve ibaredeki "1999-2012" terimi de bu lisans isaretinin de esprinin bir parcasi olup olmadigini dusunmemi sagladi acikcasi.

Sonuc olarak Vikipedia'nin yaklasimi olumlu gibi geldi bana ve eger Eksisozluk'ten de benzer bir yaklasim olursa ve lisans sorunu acikliga kavusursa bu fikrin gerceklesmemesi icin bir sebep yok gibi gorunuyor.

9 Ocak 2007

Vikipedia - Eksisozluk isbirligi?

Sanirim Wikipedia'yi cogunuz duymustur, surekli guncellenen acik kaynakli bir internet ansiklopedisi olarak tanimlayabiliriz sanirim Wikipedia'yi. Benim cok sik kullandigim kaynaklardan biridir. Wikipedia dunyanin neredeyse butun dillerinde kaynak sunmaktadir ama ne yazik ki turkce makale sayisi oldukca yetersizdir. Wikipedia'da su an itibariyla toplamda 1,573,094 ingilizce makale bulunmaktadir ne var ki turkce makale sayisi yalnizca 42,737'dir.

Turkiye'de ayni olmasa bile benzer sayilabilecek bir uygulama Eksisozluk sitesidir. Eksisozluk'te su an itibariyle toplam 1,229,354 baslik bulunmaktadir. Bu Wikipedia'da ki ingilizce baslik sayisina oldukca yakin bir rakam degil mi?

Peki Wikipedia ile Eksisozluk arasindaki fark nedir? Oncelikle bir uslup farki vardir, Wikipedia'da girilen yazilarin hepsi "ansiklopedi dili" ile bilgi vermek amacli ve "objektif" (en azindan objektif olmasi gereken) yazilardir. Eksisozluk'te girilen basliklar ise genelde esprili bir anlayisla yazilir ve daha cok kisisel fikir/deneyim ve gozlemlere dayanan yazilardir. Ne var ki bilgi verici ozelligi hala mevcuttur cunku bilgi dedigimiz sey bir bakima insanligin yaptigi gozlemlere dayanan bir olgudur.

Bunun disinda Eksisozluk'te acilan makalelerin cogunlugunun "duygusal" gozlemlere dayali oldugunu soyleyebilirim. Ornek vermek gerekirse Eksisozlukten "kisi basina dusen yalnizlik" makalesi verilebilir. Bu makale elbette Vikipedia'da yayinlamaya uygun bir makale degildir cunku tamamiyle duygusal gozlemlere dayalidir. Ne var ki bir cok baska Eksisozluk basliginda bilgi verici icerikler de bulunmaktadir. Sonucta ortada bir bilgi paylasimi soz konusu ama farkli formatlarda.

Peki soyle birsey hayal edin; Eksisozluk'te yeni bir baslik acarken eger girdigimiz baslik "Vikipedia formatina uygun olabilir" bir baslik ise (duygusal ve kisisel gozlemler yaninda genel bir bilgi de icerebilecek bir basliksa, ornegin "istanbul" basligi altinda duygusal ve kisisel gozlemlerimizden de bahsedebilir, sehrin genel yapisi ve tarihi, nufusu vb. gibi alanlarda da bilgi girebiliriz) Eksisozluk yazarlarina bir secenek sunsa "Vikipedia kismi da ac" gibi uygun basliklar icin. Bu Vikipedia kisminda duygusal ve kisisel olmayan bilgiler toplansa daha formal bir dil ile ve bu basliga her eksisozluk yazarinin objektif bilgi ekleme ve degistirme imkani olsa aynen Vikipedia'da oldugu gibi mesela. Sirf bu Vikipedia bolumu icin ayri bir moderator bulundursalar ve bu moderator butun Vikipedia formatli basliklari kontrol etmekle yukumlu olsa... Eksisozlukte bir basliga gittiginizde eger basligin Vikipedia kismi mevcutsa ilk olarak en tepede genel Vikipedia formatli bilgisi gozukse (veya baglantisi verilse) altinda da her zaman ki o konu hakkinda yazarlarin duygusal ve kisisel gozlemlerini de iceren yazilar yer alsa. Bu Vikipedia basliklari onaylandiktan sonra otomatik olarak turkce Vikipedia sitesine girilse... Bir anda Vikipedia'da ki turkce kaynak sayisi artmaz mi?

Peki Eksisozluk sitesi neden boyle bir isbirligi yapmak istesin ki? Oncelikli olarak hem Wikipedia hem de Eksisozluk kullanici icerigi ile buyuyen yapilar. Ne var ki Wikipedia'nin tum dunya dillerinde sunulmasi ve genel olarak bilgi konusunda "daha guvenilir" olmasi sebebiyle Eksisozluk'e oranla cok daha hizli buyuyen bir servis. Wikipedia'ya yapilan bagislar su an itibariyle $906,470.53 gibi bir rakama tekabul ediyor, ayni bagis kampanyasini Eksisozluk acsa bu kadar basarili olacagini sanmiyorum. Bu kadar cok bagisin yapilmasi da Wikipedia komunitesinin gucunu gosteriyor sanirim. Wikipedia "Wikimedia Foundation" adinda kar amaci gutmeyen bir kurulusa ait, ne var ki Eksisozluk'un Sedat Kapanoglu ve Murat Arslan'a ait oldugunu ve aldigi reklamlar ile gelir elde ettigini dusunuyorum. Wikipedia'nin amaci tum dunyadan erisilebilen bedava bir bilgi ansiklopedisi yaratmak ve icinde hic bir reklam barindirmiyor. Her ne kadar icindeki her bilginin dogrulugu tartismaya acik olsa da Wikipedia takiminin objektifligi ve dogrulugu yakalamak icin gerekli onlemleri aldigini ve bu konuda samimi ve ciddi olarak caba sarfettigini dusunuyorum. Wikipedia'nin gun gectikce daha da gelisecegini ve dijital bilgi platformunda yakin zamanda cok guvenilir bir yere ulasacagini ongoruyorum. Iste butun bu sebeplerden oturu Eksisozluk'un bu gelisen dijital bilgi bankasina turkce kaynak konusunda yardim etmesi gerekli bence. Eksisozluk yapacagi ekstra birkac kodlama ile bu gelecegin dijital bilgi bankasinda ki turkce kaynak eksikligini onemli bir oranda giderebilir bence. Eksisozluk bu hamle ile hicbir ekstra gelir elde etmez belki ama dijital bilgi caginda turkce kaynaklarin gelisimine buyuk bir katki saglayabilir.

Baglantilar:
Wikipedia
Vikipedia (Wikipedia turkce bolumu)
Eksisozluk
Wikipedia'da Eksisozluk hakkinda yazilan makale
Eksisozluk'de Wikipedia hakkinda yazilan yazilar

7 Ocak 2007

Pazarlamaci uyan artik bu urun senin!

Pazarlamaci ne yapar? Oncelikle onune bir urun sunulur, o da bu urunu elinden geldigince pazara nasil sunabilir, onu nasil temsil edebilir, onu nasil pazarlayabilir, nasil reklam kampanyalari yapar ve en onemlisi onu nasil satar buna odaklanir degil mi? Yakin zamana kadar boyleydi ama artik fark yaratmanin, bir adim oteye gitmenin, pazarladigimiz urunu sahiplenmenin vakti geldi... Pazarlamaci uyan artik pazarladigin urun senin!

Oncelikle degisen mantigi aciklayayim... On sene oncesine dek muhendislik okuyan biri kendi alaninda uzmanlasir ve bu is hayatinda yeterli olurdu ama artik boyle degil, bir bakima ronesans donemine donus basladi diyebiliriz, ne alaka mi? Michelangelo'yu dusunun, kendisi ronesans doneminin en bilindik ismidir, peki Michelangelo'nun meslegi neydi? Ressam, heykeltras, mimar, sair ve muhendis! Ve hepsinde de cigir acicak yenilikler sundu dunyaya. Peki bu kadar meslegin hepsinde birden nasil basarili oldu dersiniz? Cunku her meslekten yaptigi gozlemleri birbirleri ile iliskilendirebildi ve her birine farkli bir bakis acisi getirebildi. Artik gunumuzde de muhendis sadece kendi meslegi ile ilgilenirse inanin kendini o kadar sinirlamis ve geride kalmis olur ki... Sadece universitelerde son 10 yildir sunulan disiplinlerarasi programlari ve bunlara olan talebi gozlemleseniz bile bu degisimi gorebilirsiniz. Peki sirketler artik muhendislerden ne bekliyor? Muhendisten yeni bir urun tasarimi yaparken maliyet, uretim kolayligi, kullanilabilirlik gibi cesitli faktorleri de goze almasini istiyor. Bu demektir ki bir muhendisin artik finans bilmesi gerekli, uzmanligi ne olursa olsun bir muhendisin artik "endustri muhendisligi" konusunda da bilgisi olmasi gerekli (cunku fabrikada uretilecek bir dizaynin uretime uygun olmasi, uretilebilir olmasi gerekli) ve bir muhendisin kullanilabilirlik hakkinda bir fikri olmasi gereklidir vs... Butun bu alanlar hakkinda bilgisi olan bir muhendis bir bakima modern cagin kucuk capli Michelangelo'su olmuyor mu? Peki bu yeni anlayista pazarlamaci ne yapiyor? Hala onune sunulan urunu pazarliyor sadece... Bu mudur?

powered by ODEO
Pazarlamanin gelisimine bakalim, oncelikle ilk baslarda amac yaratilan urunu mumkun oldugunca genis bir kitleye duyurabilmekti, bunu yapmak icin urunu tanimak ve genel ozelliklerini bilmek yeterliydi. Pazarlamada ilk cigir atlama "urunu tanittigimiz marketi tanima fikri" oldu, boylelikle urunu bu markete gore tanitabilecek, bir bakima onlarin ihtiyaclarini dusunerek pazarlayabilecektik. Ikinci cigir atlama pazarlama yollarinin artmasi ile yasandi, dergiler, radyo, televizyon, internet... Boylelikle hedefledigimiz markete cok kisa surede ve farkli yollardan ulasabiliyorduk. Bundan sonra da carpici bir kac yenilik olsa da hicbiri cigir acicak nitelikte olmadi bence. Peki bir sonraki cigir acicak pazarlama mantigi nedir? Bence bu "pazarladigimiz urunu sahiplenebilmek"...

Peki pazarladigimiz urunu nasil sahiplenebiliriz? Siz bir sirketin pazarlama departmaninda calisiyorsunuz, onunuze bir urun konuyor, deniyor ki size bunu en iyi sekilde pazarla. Siz ilk olarak urunu tanimakla basliyorsunuz, urunu tanidikca bu urun ile ilgilenebilecek marketi tanimaya basliyorsunuz, urunu bu markete en iyi sekilde tanitacak ve pazarlayacak kampanyalari yaratiyorsunuz sonra da urunu satiyorsunuz ve bu noktadan sonra isiniz bitiyor. Oyle mi? Artik bu yeterli degil... Yazinin bundan sonrasini bir pazarlamaci ile diyaloglar seklinde sunuyorum;

Pazarlamaci ile diyaloglar:

Siz bir pazarlamaci olarak sattiginiz urunun sunuldugu marketi en iyi bilen kisi degil misiniz? O zaman bu markette "havayi koklayan kisi" olmaniz gerekmez mi, o marketin ihtiyaclarini en iyi bilen kisi olmaniz gerekmez mi?

-Peki ben bunu bilsem nasil isime yarar ki, eninde sonunda onumde duran urun belli, onu degistiremem ya... Urunu yaratanlar muhendisler (veya her ne uzmaniysa) ve pazarin ihtiyaclarini bilmek onlarin gorevi, bu benim isim degil ki...

Iste yanlis olan kafanizdaki bu dusunce bicimi, bu urun artik sizin! Pazarlamacinin gorev tanimi degisiyor artik; pazarlamacinin gorevi onundeki urunu en iyi sekilde pazarlamak degil, onundeki urun ile pazarladigi kisi arasinda bir kopru, bir bag olusturmak, onundeki urunu sahiplenmek ve onu en iyi sekilde gelistirip pazarlamak. Ancak bu sekilde pazarladiginiz urunun pazarlamasindan en yuksek sonucu elde edebilirsiniz.

-Peki diyelim ki "marketin havasini kokluyorum, ihtiyaclarinin farkina variyorum" Bunu nasil onumdeki urune aktarabilirim ki? Bu yastan sonra bir de muhendislik egitimi alip bir de bu urunun dizayni ile mi ugrasayim?

Hayir su anda pazarladiginiz urunu belki degistiremezsiniz ama urunu yaratanlara bir "geri-besleme" verebilirsiniz, onlara kokladiginiz marketin ihtiyaclarindan bahsedebilirsiniz boylelikle bir sonraki urunde sizin de fikirleriniz goz onune alinir. Boylelikle bir sonraki pazarladiginiz urun daha basarili olur.

-Hmm peki baska nasil sahiplenebilirim urunu?

Musterinin isteklerini tercume ederek, bak sana daha once de bahsettigim bir hikayeyi anlatayim;
Japonya'da eski ve koklu bir camasir makinesi ureticisi varmis, bunlarin basarili ve cok satan bir modeli varmis. Bu model ozellikle dayanikli ve uzun omurlu olmasiyla unluymus ve servis istegi cok dusukmus fakat bir sure sonra ozellikle kirsal alanlardaki kullanicilardan servis hizmeti icin yogun bir geri gonderme yasanmis. Uzun sure bunun sebebini arastiran sirket en sonunda sebebi bulmus. Uzun suredir dayanikliligi ile unlenen bu camasir makinesini kullanicilar sadece kiyafetlerini degil, patateslerini yikamak icin de kullanmaya baslamis! Cunku tarimda bu patatesleri yikamak icin satilan makinalar bundan cok daha pahaliymis. Bunun uzerine japon sirketinin yaptigi hamle ise cok sasirtici, onlar urunun uzerine lutfen patateslerinizi bu makinada yikamayiniz yazmamis ya da bu sebeple bozulan urunler garanti kapsami disindadir dememis, aksine onlar makineyi gelistirip patates yikamak icin bile dayanikli hale getirmis. Servise gonderilen makine sayisi aniden dusmus, makine satislari buyuk oranda artmis. Bu hamle ile sirket hem teknik servis ihtiyacini dusurmus, hem pazar payini genisletmis (patates yikama makinasi alanina girerek) hem de musteri memnuniyetini kazanmis.
Bak pazarlamaci bu hikayede kullanicilarin makinede patates yikadigini muhendisler farketmis halbuki pazari ve kullanicilari en iyi taniyan olarak senin farketmis olman gerekmez miydi? Kullanicilarin isteklerini tercume edebildigini dusun bu ornekte, kullanici pazarini sadece camasir yikayan ev kadini olarak dusunurken bir anda pazara patates ureticisi ciftciler de katilmadi mi? Pazarini kendi kendine genisletmez miydin kullanicinin isteklerini tercume edebilsen? Buyuk bir pazarlama basarisi olmaz miydi eger pazarladigin urunu sahiplenseydin?

-Tamam ornegini anliyorum, peki baska neler yapabilirim?

Bilmem dikkatini cekti mi, su son yillarda bir "kullanilabilirlik" furyasi basladi... Uretilen urunlerde olsun, internet sitelerinde olsun, neredeyse herseyde... Peki pazarlamaci bu furyayi sen sadece uzaktan mi izliyorsun? Sen hic hazirladigin pazarlama kampanyalarinin kullanilabilirligini dusunuyor musun?

-Pazarlama kampanyasinin kullanilabilirligi mi?

Elbette, pazarlama kampanyan da sonucta bir urun degil mi? Bu urunu sunarken kullanicilarini dusunuyor musun? Mesela bir reklam kampanyasi yaptin diyelim, bu kampanya "kullanici ile ne kadar arkadas"? Senin yeni amacin kullanici ile urun arasinda bir kopru olusturmak degil miydi? Iste bu kopruyu kullanici dostu kampanyalar yapmadan nasil olusturabilirsin ki?

-Ama bir pazarlama kampanyasinin kullanilabilirligi nasil olculebilir ki?

Urunlerin nasil olculuyorsa aynen oyle... Mesela sen bir reklam kampanyasi hazirladin degil mi, bu reklami yayinlamadan once "disaridan" bir grup gonullu kullanici bulursun, onlara bu reklami izlettirirsin ve izlerken onlarin hislerini sorarsin, bu reklamin ilgilerini cekip cekmedigini sorarsin, neden boyle hissettiklerini arastirirsin ve kullanicidan aldigin geribesleme ile gozden gecirirsin kampanyani... Taa ki kullanici ile arandaki o kopruyu yaratmak icin uygun reklam filmini elde edene dek. Veya istersen sadece bir reklam yonetmeni tutup onun icgudulerine de guvenebilirsin hic bir bilimsel methodoloji kullanmadan su anda yaptigin gibi ama bu durumda basarin biraz piyango gibi olmaz mi?

-Hmm anliyorum, yani artik kullanilabilirlik konusunda da uzman olmam gerekicek.

Son birsey daha var, diyelim ki sen bir urun satin aldin, iki gun sonra bozuldu. Ne yaparsin?

-Aldigim yere geri gotururum...

Iste aldigin yer urunun pazarlamacisi degil mi aslinda? Senin bu urunu satin aldigin kisi onu pazarlayan kisi degil mi? Guvenini kazanip sana bu urunu satan pazarlamaci degil mi? O halde sen bir urunu sattiktan sonra gorevin bitiyor mu? Kullanici o guven koprusunu seninle kurdu simdi sen onlari hic tanimadiklari ureticiye mi gondericen? Ama hani kullanicinin sesini en iyi sen tercume edebiliyordun, ureticideki muhendisler ile tuketici iletisim kurmakta zorlanmaz mi?

-Ne yani bir de urunun satis sonrasi destegini de mi ben yapicam?

Destekden kastina bagli, kimse senden bozulan urunu tamir etmeni beklemiyor ama tuketici ile pazarladigin marka/urun ile bir kopru kurmani bekliyor. Bu urun artik senin de urunun, senden tuketici ile uretici arasinda bir tercuman olman bekleniyor.

-Peki bunu nasil yapabilirim?

Pazarladigin urunu pazarlarken hic kullanicidan gelecek geri beslemeyi onemsiyor musun? Yoksa sadece bir urunu pazarlarken o urunun iyi yanlarini alip buyuk reklam kampanyalari ile tuketicinin gozune sadece iyi yanlarini gosterip eksik olan yanlarini gormezden mi geliyorsun? Pazarlama kampanyalarinda tuketici ile etkilesim kurmaya ozen gosteriyor musun? Iste oyle bir pazarlama kampanyasi yapmalisin ki tuketici ile etkilesime gecsin, oyle bir kampanya olmali ki urunu sattiktan sonra bile tuketiciden geribesleme alabilmeli boylece bu geribeslemeyi gerekli mercilere (ureticiye) bildirebilirsin. Artik urunu satmak onemli degil, bu satisi surekli yapabilmek onemli olan, bir marka yaratabilmek onemli olan, bunun icin de tuketicinin sesini dinlemen, onlarin takdirini kazanman gerekir.

-Hmm, bir ornek verebilir misin?

Mesela bir kamera pazarliyorsun diyelim, pazarlama kampanyanda anlattigim sekilde kullanicinin sesini dinlemeye karar verdin, ilk olarak reklam kampanyani hazirladin ve yukarida anlattigim sekilde kullanilabilirlik calismasini da yaptin. Hersey cok guzel, urunu satarken kullanici hakkinda bilgi de topladin ki ilerideki kampanyalarindan onu haberdar edebilesin... Bu da guzel ama dikkat ettin mi hala tek yonlu bir yol insa ediyorsun? Geri besleme icin cift yonlu bir yol insa etmelisin ki kullanici sana derdini anlatabilsin. Peki milyonlarca kullanicinin istegini nasil dinleyebilirsin? Musteri hatti telefon numarasi ile mi? Bu biraz... nasil desem "ilkel" kalmiyor mu bu cagda? Internet diye birsey var, hani senin sadece reklam koymak icin kullandigin bir arac. Iste biliyor musun bu harika bir cift yonlu iletisim araci aslinda. Sadece potansiyelini kesfetmen icin seni bekliyor. Urunu sattin diyelim, pazarlama kampanyanda kullandigin internet sayfasinda bir bolum acsan... Desen ki "bu urunun hatalarini bulan kullanicilarimiza bir yillik fazladan garanti suresi ekliyoruz" Simdiye kadar gelen butun urun hatalarini sayfanda yayinlarsin boylelikle kullanici bulunmus bir hatayi tekrar yollamaz sana. Ya da mesela desen ki "bu urunun gelistirilmesini istediginiz yonlerini bize bildiren kullanicilarimiza ekstra bir yil garanti suresi veriyoruz" Gene herkes listelese... Urunun garanti suresi 2 yil miydi? Birkac kisiye fazladan bir yil garanti suresi kapsami vermenin sana maliyeti nedir allah askina? Peki sayfana giren kullanici senin diger urunlerini de gormeyecek mi sayfanda? Bedavaya reklamini yapmiyor musun? Bunun disinda kullanici ile etkilesime gecmedin mi? Bu etkilesim sonucu kullanici senin urunun icin fikir yuruttu ve bu deneyimini arkadaslarina da anlatti. Pazarlamaci sen daha iyi bilirsin, bu modern cagda bile en etkili pazarlama kulaktan kulaga pazarlama degil miydi? Bu etkilesim sonucu kullanici ile senin pazarladigin marka arasinda bir bag olusmadi mi?

Bak baska bir fikir daha, calistigin sirket bir yil sonra yeni bir kamera modeli ile cikicak degil mi? (kullanicilarin isteklerini de goz onune alarak hem de) Ama kullanici daha bir yil once senden kamera almis, hemen yeni bir modelini alir mi? Bence biraz dusunur... Der ki eski modeli ne yapicam o zaman, 2 tane kameraya ihtiyacim var mi? Peki ya sen desen ki "bize hatalarimizi/fikirlerini bildiren" butun kullanicilarimizin eski makinelerini geri aliyoruz (bunlari 2.el olarak satabilirsin veya recycle yapabilirsin) ve yeni makina uzerinden su kadar indirim olarak sayiyoruz. Ne oldu? Fazladan bir yil garanti vermistin ya, kullanici bunu kullanmaya gerek bile gormedi cunku 1 yil sonra yeni urununu aldi. Bak sifir maliyetin oldu, bak surdurulebilir bir pazarlama kampanyasi yaratmis oldun iste, kullanici ile bir bag yarattin iste, kullanicinin sesini dinlemis oldun iste, sadece urunu satmaya calisan basit bir pazarlamacidan farkli oldun iste, urunu sahiplendin iste!

-Tamam anliyorum ama bu sefer de benim sana son bir sorum olucak, sen verdigin ornekler de benim uzerime marketin ihtiyaclarini tanima gorevini yukledin, musterinin isteklerini tercume etme gorevini yukledin, kullanilabilirlik calismalari yapma gorevini yukledin, satis sonrasi destek gorevini yukledin... Peki bu biraz fazla olmuyor mu? Yani sirketin muhendisleri bos mu duracak, sirketin halkla iliskileri bos mu duracak, sirketin teknik servisi bos mu duracak? Uzerime biraz fazla yuk binmedi mi sence?

Hah bence az bile yuk var uzerinde, mesela senin muzik akimlarini da takip etmen gerekiyor?

-Muzik mi? Anlamiyorum...

Pazarlamak istedigin urunu bir film olarak dusun, bu urunu yaratan muhendisler, fabrika calisanlari senin aktorlerin, pazarlamak icin kullandigin reklam kampanyalari senin filminin fragmani ve sende tum bunlardan sorumlu yonetmensin... Muzik ornegine gelince, Stereo Total adli bir grubun "I love you, ONO" adli bir sarkisi vardir. Bu sarkiyi dinlerken benim ve cogu kisinin aklina ilk ne geliyor biliyor musun? Sony Handycam reklami! Iste Sony'nin yonetmeni (pazarlama takimi) filmlerinin (Sony Handycam urunu) fragmani (reklami) icin bu sarkiyi secmislerdi 2005 yilinda. Bu sarki daha once cok az kisi tarafindan biliniyordu ve bir anda unlu oldu. Peki neden bu sarki secilmisti? Cunku urunun hitab ettigi genc tuketicilerin muzik zevki ile uyusuyordu ve genc tuketici tv acikken mutfakta baska bir sey ile ugrasiyor olsa bile bu sarki caldiginda televizyona bakiyordu hemen. Sony'nin pazarlama takiminin bunu muzik akimlarini takip etmeden bilmeleri mumkun degildi.


Uzerindeki yuke gelince, bak pazarlamaci, yukarida sana modern cagin kucuk capli ronesans muhendislerinden bahsetmistim degil mi? Iste senin de modern cagin kucuk capli ronesans pazarlamacisi olman gerekiyor. Kimse senden herseyi tek basina yapmani beklemiyor ama senden hersey hakkinda bir fikir ve vizyon sahibi olmani ve bu fikirlerin ile geri besleme yapmani bekliyor. Artik yeni devirde muhendis de pazarlama hakkinda birseyler bilmeli, sen de muhendislik hakkinda birseyler bilmelisin ve diger tum alanlar icin de gecerli bu. Ancak boylelikle mukemmel bir takim calismasi yapabiliriz, ancak boylelikle birbirinizin dilini anlar ve fark yaratabiliriz. Ben hicbir pazarlama egitimi almadan bunlari gozlemleyebiliyorsam sen de hic muhendislik egitimi almamis olsan bile gozlemlerinle bana cok sey ogretebilirsin.

Iste pazarlamaci hani hep sunumlarinda fark yaratmaktan bahsedersin ya, fark boyle yaratiliyor iste. Hadi artik pazarladigin urunu satman gereken bir yuk olarak gormekten vazgec, onu sahiplen pazarlamaci. Hadi uyan artik pazarlamaci, bu cagi kacirmadan uyan...

29 Aralık 2006

Aktivizm, Sirketler, Pazarlama ve Nike

Aktivizm'i kelime anlami olarak sosyal veya politik bir degisimi gerceklestirmek icin bilincli olarak yapilan eylem olarak aciklayabiliriz. Bilgi cagindaki hizli teknolojik gelismeler ve bireysellesme mantiginin yayginlasmasi ile olusan bir bakima asosyal ve apolitik nesile tepki olarak mevcut dunya duzenini degistirmeye yonelik, politik olarak fazla olmasa bile ozellikle ekolojik anlamda aktivist yaklasimlarin sayisi artmakta gunumuzde. Aktivizm genellikle genc nufus tarafindan fikirlerini duyurmak ve dikkat cekmek amaciyla kullanilir.

Eger gecmise bakarsak belki de bu aktivist yaklasimin bir akim gibi donemsel olarak belli donemlerde yukseldigini gozlemleyebiliriz, yuksek oranda aktivist 60'li ve 70'li yillardan sonra gelen 80 ve 90'li yillarda hayata karsi oldukca pasif ve bireysel bir bakis acisi oldugunu gozlemlemistim ben. 2000'li yillarda ise artan cevresel kaygilar, politik yolsuzluklar ve benzeri etkilerin sebebiyle tekrar yukselise gecen bir akim olarak goruyorum. Belki de zaman uzerinde bir sinus dalgasi seklinde etkinlik gosteriyor olabilir aktivist eylemler. Bunu da etkime-tepkime mantigi ile aciklamak mumkun.

Peki gecmisteki aktivist eylemler ile bugunku eylemler arasinda nasil bir fark var? Gecmisteki eylemler daha politik mesajli, sivri ve bir bakima "catismali" ve atesli gecerken bugunku eylemlerin buyuk cogunlugu daha cok dikkat cekme ve boykot etme ozelligi tasimakta. Ozellesmis ve objektifligini kaybetmis buyuk medya kuruluslarinin haber yapma niteligi gormedikleri olaylari halka iletebilmek icin dikkat cekme ozellikli ciplak boykotlar ornek gosterilebilir. Greenpeace'in yaptigi bir cok eylem de modern aktivist eylemler arasinda sayilabilir.

Peki zaman icinde degisen baska ne var? Bu zaman icinde sirketler profesyonellesti, pazarlama yontemleri gelisti, internet ortaya cikti, haberlesme degisti ve yavas yavas kafalardaki anlayis da degisiyor. Artik bilgi cagina girdik, insanlar para ile bilgi satin aliyor, bir urun yaratirken kullanilabilirlik deneyleri yapiyorlar kullanicidan geri besleme alabilmek icin ve bilgiye epey yatirim yapiyorlar.(ben daha iki hafta once Mountain View'da Google'in merkezine gittim kullanilabilirlik testi icin ve saatine $75 veriyorlardi) Internetteki son gelismelere bakarsaniz hepsi kullanici katilimi odakli ve bilgiyi farkli sekillerde islemeye dayaniyor. Kisacasi her turlu bilgi, her turlu katilim ve her turlu geri besleme bugun sirketler ve pazarlamacilar icin cok degerli. Unutmayin ki Myspace buyuk miktara satildiginda bunun sebebi "ustun ve essiz" internet siteleri degil, yuksek orandaki uyeleri yani katilimcilari sebebiyleydi ve bu da pazarlamacilar icin buyuk bir pazar demekti.

Sirket yonetimleri ve pazarlamacilar ne kadar oranda bu yeni gelisime ayak uydurabiliyor sizce? Sirket yonetimi icin en onemli gostergelerden biri calisanlarin motivasyonu ve katilimi degil mi? Peki motivasyonu dusuren etkenler hakkinda geri bildirim almaktan neden hala korkuyor sirket yonetimleri? Neden calisanlarin fikirlerini dinlemek sanki "is disiplinine" aykirilik veya "lackalik" olarak goruluyor cogu yonetici tarafindan? Tam tersine bir model dusunun, oyle bir sirket ki kendi icinde "is akisini aksatmayacak" sekilde sirket ici aktivizmi destekliyor! Yani diyor ki eger sizi sirket icinde rahatsiz eden ve yanlis gittigini dusundugunuz bir sey varsa bunu is akisinizi aksatmayacak bir sekilde aktivist ve ilgi cekici bir yaklasimla protesto etme hakkina sahipsiniz. Bu hakka sahip olan calisan resmi dilekcelerle bogusmak yerine uzerinde "Kahve makinesinin bir an once tamir edilmesini istiyoruz!" yazili bir levha asili olarak isyerine gelebiliyor. Bu elbette ki isyerine biraz renk ve ozgurluk katacaktir. Bundan sonraki adim yonetimsel kararlarda tum calisanlarin soz hakki olmasi ve bir etkilerinin bulunmasi olabilir mesela.

Pazarlamacilar acisindan dusunursek, bugune dek bir cok kullanici/katilimci odakli internet sitesi fikri gordum yeni nesil internette ama acikcasi hic beni etkileyen dogru duzgun reklam ve pazarlama fikri goremedim internette. Simdiye dek internetten reklamlarda yasanan en buyuk degisme icerige gore reklam sunmalari ve belki de videolu reklamlar. Peki pazarlamacilar bu yeni akimdan nasil faydalanabilir? Kullanici deneyimi yuksek, katilimci pazarlama fikirleri ile. Bu verecegim ornekte internet bir arac olarak kullanilacak iletisim icin ve ornek biraz uc gelebilir ama bence hem kullanici ile barisik bir ornek hem de yeni katilimci ve aktivist mantigi cok guzel yansitiyor;

Nike firmasini dusunun, bu firma insan haklari orgutleri tarafindan Guney Asya'da ucuz atolyelerde cok ucuz fiyata isciler calistirmaktan (sweatshop) oturu oldukca elestiriliyor ve Nike urunlerini boykot etmeye cagiriyor. Peki Nike firmasi neden boyle davraniyor calisanlarina? Cunku kar marjlarini yuksek tutmak istiyor bunun icin de ucuz isciden yararlaniyor. O bolgedeki fakir halk da baska is bulamadiklari icin buna razi olmak zorunda kaliyorlar. Peki Nike'in soyle bir kampanya yaptigini dusunun;

"Biz firma olarak calistirdigimiz butun iscilere adil ucretler sunmak istiyoruz, ne var ki mevcut rekabet pazarinda kalmamiz icin bir urunu su kadara mal etmemiz gereklidir. Asagida bir Nike ayakkabisi icin gider tablomuz mevcuttur, bunun disinda Guney Asya'daki fabrikalarimiz hakkinda genel bilgilendirme ve yore ekonomisi hakkindaki diger bilgilere de sitemizden ulasabilirsiniz. Firmamiz bizim rekabet imkanlarimizi da koruyacak sekilde soruna bir cozum veya oneri getirmenizi bekliyor. Olumlu gorulen onerileriniz uygulanacak ve fikir sahibine su kadar odul verilecektir. Ayrica bolge ve fabrikalarimiz hakkindaki bilgi sayfamiz Wiki formatinda olup sizin eklemeleriniz ile de genisletilebilir. Katiliminiz ve duyarliliginiz icin tesekkur ederiz."

Bu hareketle Nike firmasi;
1) Bilincli tuketicileri geri kazaniyorlar
2) Kendileri hakkindaki bir boykot kampanyasini sona erdirmis oluyor
3) Tuketicileri cozumun bir parcasi haline getiriyorlar, yani tuketicilere bir seyleri degistirebileceklerini hissettirebiliyorlar
4) Aktivizme ve duyarli olmaya cagiriyorlar insanlari, bir katilim ortami yaratiyorlar
5) Bu daha once duyulmamis kampanya ile Nike markasinin TV reklamlarindan cok daha etkili reklami yapilmis oluyor
6) Pazarlamanin bir parcasi olan halkla iliskiler kisminda skor hanesine buyuk bir puan ekliyor
7) Ve tum bunlari sirket icinden cok az bir butce ve insan gucu kullanarak basariyorlar cunku asil isi zaten tuketiciler yapmis oluyor.

Iste bir sirket yonetimi ve pazarlamacilar ortaklasa kendilerine dusman gordukleri aktivizmi bu sekilde kendi yararlarina cevirebilirler bence. Son olarak hicbir yonetici ve pazarlamaci degisimden korkmamali aksine onu evlat edinmelidir :)

10 Aralık 2006

Referans bankasi fikri

Gene aklima bir internet fikri geldi. Universiteden mezun olurken, bir ise girerken, herhangi bir basvuru icin bir referans aldiginizi dusunun ogretmenlerinizden, patronlarinizdan veya herhangi birinden. Bu referanslari sizden isteyen kisiye verdiginizde sizce bu kisilerden kaci referans vereni gercekten arayip "su kisiye boyle bir referans vermisiniz dogru mu" diye soruyor? Bazi buyuk sirketler bunu gercekten yapiyorlar ama ne kadar zaman ve isgucu kaybediyorlar bu zaman suresince dusundunuz mu hic?

Belki lise yillarinizda ogretmenlerinizden birinden referans aldiniz, bu referansi kullandiniz sonra baska bir sekilde tekrar sizden referans istendi, tekrar lise ogretmeninizi bulup o referansi tekrar alabilir misiniz? Belki artik ayni lisede bile calismiyordur, ayni sey universite ogretmeniniz, eski calistiginiz isin patronu icin de gecerlidir. Peki referanslarin neden bir omru olmak zorunda? Referanslar bu kadar onemliyken artik sadece bir formaliteye mi donusmeye basliyor acaba?

Eger birisini ise alacaksaniz onun gelisim sureci hakkinda bilgi sahibi mi olmak istersiniz yoksa sadece son bir senedeki performansi hakkindaki bilgiyle mi yetinmek istersiniz? Eger gecmisteki butun referanslarini bilseydiniz bu kisi hakkinda daha belirgin bir fikriniz olmaz miydi?

Iste butun bu sorulari dusunurken aklima bu fikir geldi. Internet uzerinde bir referans bankasi olusturma fikri. Sisteme uye olan kisi onceden aldigi butun referanslari (bulabildikklerini) sisteme yukluyor (muhtemelen yazili referanslar oldugu icin ya bunlari tarayip dijital ortama aktariyor ve e-posta ile gonderiyor ya da referans bankasinin faks numarasina faksliyor) Daha sonra kisi bunlari onaylatmak isterse referans bankasina onaylatmak istediklerini sectiriyor (onaylatma islemi parali olacak, dusuk bir ucret karsiliginda) Referans bankasi bunlarin dogrulugunu teyit etmek icin bu referans verenlere ulasmaya calisiyor. Ulasabilip onaylayabildiklerine onaylandi etiketini yapistiriyor.

Daha sonra kullanici yeni bir referans alacagi zaman isverenine veya ogretmenine bu siteyi kullanarak referans yazmasini soyluyor. Peki isveren veya ogretmen (genel olarak surekli referans istenen kisiler) neden bu siteye uye olsun, neden bu sistemi kullansin?
  1. Sitede referans yazimini kolaylastirmak icin hazir yazilmis referans ornekleri bulunacak, istenirse bu ornekler kullanilacak ya da tamamiyle sistemde bulunan yazi editorunu kullanarak sifirdan bir referans da yazilabilecek. (yalniz referanslarda referans verdiginiz kisiyi ne kadar suredir tanidiginiz ve referans tarihini bulundurmak gibi belli alanlar zorunlu olacak) Referans yazan kisi kendi hazir referans formlarini da olusturabilip sistemde saklayabilecek boylece ayni referansi farkli kisiler icin tekrar tekrar yazmasi gerekmeyecek sadece kisisel kisimlari degistirecek. Boylelikle internet erisimi olan herhangi bir bilgisayardan istedigi zaman hazir referans formlarina ulasabilecek.
  2. Bazi sirketler, universiteler veya devlet kurumlari referans mektuplarinin belli bir standartta ve formatta olmasini isterler, bu formlarin cogunu referans bankasi kendi referans formlari catisi altinda toplamaya calisacak boylelikle ornek olarak bir ogrenci referans veren ogretmenine "bana X universitesinde yuksek lisans icin referans yazabilir misiniz" dediginde ogretmen hemen referans bankasindan o universitenin istedigi formati bulup doldurabilecek. (bu formlar bir cok dilde sunulacak, yabanci bir universitenin formuysa ogretmen bu formu kendi dilinde goruntuleyip doldurabilecek)
  3. Siteye uye olurken referans veren secenegini tiklayan kisilere sadece bir kere uyelik esnasinda kimliklerini dogrulatmak icin kisisel bilgileri istenecek (telefon numarasi, e-posta adresi, varsa universite ya da sirket e-postasi) Daha sonra ucretsiz olarak kimligi onaylamak icin referans bankasindan bir kisi telefonla kendisiyle irtibata gecicek, universite veya sirket e-postasina onay formunu gondericek. (bu kismin ucretsiz olmasinin sebebi daha cok referans vereni siteye cekebilmek) Sonra referans veren kisi gonderilen formun ciktisini aliyor, gerekli yere islak imzasini atiyor ve tekrar bunu referans bankasina gonderiyor faks ile (veya taratip e-posta yolu ile) Bu formu alan referans bankasi otomatik olarak imza kismini referans yazan kisinin hesabi ile butunlestiriyor ve bundan sonra yazacagi tum referanslardaki imza kismina bu imzayi yerlestiriyor. (boylelikle guvenlik sorununu ve surekli imza atma gereksinimini ortadan kaldiriyor sistem) Bunun disinda referans yazilip sistemde gonder tusuna basildiginda istenirse referans cikti olarak alinabiliyor veya referans yazilan kisinin e-posta adresine pdf dosyasi olarak gonderiliyor. (Boylelikle referans yazanin o referansi kagida basmasi bile gerekmeyecek, isterse referans alan kendi basabilir eposta adresinden. Bu durumda referans veren kagit ve yazici kullanmamis olacak referans verdigi kisi icin. Size kucuk bir masraf gibi gorunebilir ama universiteden mezun olurken yuzlerce kisinin bir ogretmenden referans istemesine tanik oldum ve yuzlerce kisi icin kagit ve murekkep masrafi hic de az degil)
  4. Bazen ogrenciler ogretmenlerinden veya calisanlar isverenlerinden ingilizce (kisaca ana dilinden farkli bir dilde) referans isterler. Ogretmen isterse kendi sistemden ingilizce yazabilir ama ugrasmak istemezse veya yabanci dil bilmiyorsa sistem "referans alana" kucuk bir para karsiliginda sistemdeki istedigi referansini istedigi dile tercume etme hizmeti sunacak.
Peki referans alanlar neden bu sistemi kullansin?
  1. Oncelikle hayatlari boyunca aldiklari butun referanslar bir cati altinda toplaniyor ve istedikleri zaman tekrar basip kullanabiliyorlar.
  2. Aldiklari referanslarin guvenilirligi referans bankasi tarafindan kanitlanmis oluyor.
  3. Kullanici herhangi zamanda aldigi bir referansi istedigi dile tercume ettirebiliyor (kucuk bir ucret karsiliginda)
  4. Referans alacaklari kisi sisteme uyeyse aldiklari referansa otomatik olarak onaylandi etiketi yapistiriliyor. (hicbir ucret odemeden)
Peki referans isteyen sirketler, universiteler, devlet kurumlari neden bu sistemi benimsesin?
  1. Referans isteyen kurum bu sayede kisiden simdiye dek aldigi butun referanslari isteyebilir, sadece son alacagi 2-3 referans disinda ve kisinin gelisimi hakkinda daha fazla fikir sahibi olabilir. Referanslari yazili olarak istemelerine gerek kalmaz, bu referanslari kullanicinin sistemdeki sayfasindan da goruntuleyebilirler.
  2. Referanslarin guvenilirligi sorununu ortadan kaldiriyor, referans bankasi tarafindan guvenli etiketini tasiyan butun referanslari kontrol edip zaman ve isgucu harcamalarina gerek kalmiyor.
  3. Referans verenler sisteme uye olurlarken kendileri hakkinda bir kisim dolduruyorlar , calistiklari alan hakkinda boylelikle referans veren kisi hakkinda sistemden bilgi sahibi olabiliyorlar.
  4. Referanslar sistemde saklanirken ya gizli ya da herkese acik olarak listelenebilecek. Herkese acik referanslar referans yazana gore, referansin konusuna gore ve referans alana gore listelenicek. Boylelikle herhangi bir kurum gizli olmayan referanslari izleyerek referans alan kisi ile irtibata gecebilir. (ornegin bir sirketin insan kaynaklari elektrik projelendirmesi hakkinda yazilan butun referanslari listeleyebilecek ve bunlarin icinden referans yazani taniyor ve guveniyorsa referans yazdiklari kisiler ile kontaga gecebilecek)
  5. Sistemde bir baska hizmet de onaylatma sistemi olacak. Diyelim ki bir sirket bu sistemi kullanmiyor ama insan kaynaklari bir suru adaydan referans mektubu almis, bu durumda sirket bu mektuplari referans bankasina gonderip onaylatmalarini isteyebilecek, boylelikle bir ucret karsiliginda butun referanslarin dogrulugundan emin olabilecekler kendi is gucu ve zamanlarini harcamadan.
Bu sistemin para kazanma sistemi;
  1. Eski referanslarini dogrulatmak isteyen kullanicilardan alinacak ucret
  2. Sirketlerden referans dogrulatma islemi icin alinacak ucret
  3. Referanslarin tercume edilmesinden alinacak ucret
  4. Sistemde bulunacak reklamlardan alinacak ucret (reklamlar sadece sistem arayuzunde bulunacak, hicbir sekilde referans mektuplarina reklam alinmayacak tabi ki :))
Bu sisteme benzer internet siteleri var mi?

Benim karsilastigim tek ornek LinkedIn sosyal baglanti sitesinde kisiler listelerinde bulunan kisilere istedikleri gibi referans yazabiliyorlar ama bu daha cok bir yan ozellik gibi kullanilmis, referans formlari, guvenlik islemleri vs. hic bulunmuyor.

Aklima gelenler simdilik bu kadar, belki referans verenler icin "kimlik dogrulatma" kismi daha gelistirilebilir.

Benim bu projeyi gerceklestirebilecek kod yazma bilgim bulunmuyor, belki birilerini kiralayip yaptirabilirim ama bu da uzun zaman alabilir. Eger bu fikri begendiyseniz ve bir sekilde yardiminiz dokunacagini dusunuyorsaniz benimle baglantiya gecebilirsiniz ya da kotu bir insan ornegi sergileyerek tamamiyle bu fikri calip kendiniz yapmaya calisabilirsiniz :)

14 Kasım 2006

Ebay fikri

Ebay'da bir cok dolandiricilik oluyor ve Ebay bunun onunu kesmek icin cesitli onlemler almaya calisiyor. Ne varki hala buyuk bir alim yapicakken (bilgisayar ya da 1000$'in uzerindeki herhangi bir alisveris) Ebay hala bana guvenli gelmiyor, risk gozume buyuk gozukuyor.

Peki ne yapilabilir? Ebay bir depo kursa, dese ki isterseniz %100 guvenli bir sekilde aliminizi gerceklestirebilirsiniz. Satici mali yayinladigi mal tanitimi ile direkt kullaniciya gondermek yerine Ebay'in deposuna gonderse, alici parayi direkt saticiya gondermek yerine Ebay'e gonderse. Ebay mali incelese ve tanitimi yapildigi gibi oldugunu onayladiktan sonra aliciya gonderse ve parayi da saticiya gonderse. Bu Ebay acisindan fazladan harcama gerektiricektir (depo kiralama, urun incelemesi, 2 defa kargo ucreti) ama alici ve satici bu ekstra parayi odemeyi kabul ettikten sonra Ebay'in de isine gelmez mi %100 guvenli bir ortam sunabilmek? Neden sigorta sirketiyle anlasmasinlar diyeceksiniz, cunku sigorta sirketinin davayi incelemesi, karara varmasi, saticiyi bulmasi onlarla iletisimi derken sizin sigortadan parayi geri almaniz en az 2-3 ay surer.

Biliyorum ilk basta kisiden kisiye satis mantigina ters gelse de miktarin ve riskin yuksek oldugu durumlar icin bence mantikli bir cozum olabilir. Bunu bir bakima "ozel musterilerin ozel ihtiyaclari icin ozel cozumler" mantigi olarak dusunebilirsiniz.

Pazarlamada kisisellestirilmis zaman faktoru

Mehmet Bey'in e-posta pazarlamasi ile ilgili son yazisini okudugumda aklima gelen bir kavram, Mehmet Bey'in yazisina da yorum olarak yazdim ama burada da belirtmek istedim.

Esiniz hamile ve yasadigi yerde hamile kiyafetleri bulamiyor ya da sadece kolaylik olsun diye internetten almak istiyor diyelim. Sonucta sizin hamile kiyafetleri satan online satis magazaniza ulasiyor, hamile kiyafetini seciyor sizin 3 aylik - 6 aylik -9 aylik diye kategorilendirdiginiz. Diyelim ki 3 aylik hamile kiyafetini aliyor. Kiyafeti alirkende size email adresini birakiyor. Simdi siz bir satis yaptiniz ama musteriyi kaybetmek istemiyorsunuz sadece bir satisla. O zaman ne yapiyorsunuz? Siz sitenizde ayni zamanda bebek kiyafetleri de satiyorsunuz degil mi? Bir arastirma yapiyorsunuz, hamile kadinlar dogumdan 3 ay once bebek kiyafeti bakmaya basliyor. Simdi siz 3 aylik hamile kiyafeti mi sattiniz? 3 ay sonra hemen bir emaille 0-3 ay cocuk kiyafetlerinizi tanitan bir e-posta gonderiyorsunuz. Yok sizden 6 aylik hamile kiyafeti mi almisti? Hemen siparisten sonra tesekkur emaili ile birlikte 0-3 ay cocuk kiyafetlerinizi tanitan bir email atiyorsunuz. 9 aylik hamile kiyafeti mi satmistiniz? 3 ay sonra 6 aylik bebek kiyafetlerinizi tanitan bir e-posta gonderiyorsunuz. Dikkat edin her hafta butun urunlerinizi tanitan "spam tadinda" bir e-posta yollamiyorsunuz, musterinizi taniyorsunuz, onun surecini taniyorsunuz ve ona gore pazarlama taktigi izliyorsunuz. Baska ne yapilabilir? 3 aylik cocuk kiyafeti sattiniz diyelim, musterinin ihtiyaci baska ne olabilir? Oyuncak, hele zekayi gelistirici bir oyuncak olursa daha da iyi. Ama bir dakika siz oyuncak satmiyorsunuz ki? O zaman online oyuncak satisi yapan bir firmaya gidiyorsunuz, diyorsunuz ki ben size musteri yonlendirirsem benden gelen her satisinizdan yuzde 15% istiyorum diyorsunuz, seve seve kabul ediyor bir sirket. Sonra 3 aylik bebek kiyafeti sattiginiz e-posta da diyorsunuz ki bizim sirketimizde yaptiginiz harcamalardan dolayi bu zekayi gelistirici oyuncaklari %7 indirimli almaya hak kazandiniz. Geriye kalan %8 fark ne oluyor? Sizin cebinize kaliyor cunku tuketicinin surecini izlediginiz ve onun ihtiyaclarini "onun ihtiyaci olan zamanda" karsiladiginiz icin bu payi hak ettiniz. Tuketici de o an ihtiyaci olan bir urunu yuzde 7 indirimle almis oluyor. Ben buna pazarlamada kisisellestirilmis zaman faktoru adini verdim.

Bir de bu mantigi tam tersine kullanan ornekleri inceleyelim, yeni bir MacBook almisiniz Amazon'dan cok mutlusunuz, iyi bir alisveris tecrubesi yasamissiniz. Alisverisinizden tam bir hafta sonra Amazon'dan size yeni bir e-posta geliyor, "Yeni daha gelismis Mac notebooklar cikti!". Bakiyorsunuz hem de neredeyse sizin bir hafta once odediginiz fiyatla ayni... Nasil hissedersiniz sizce? Acikcasi ben kendimi enayi gibi hissederim, moralim bozulur. Moralim bozukken arkadasimla yapacagim muhtemel bir diyalog;

-Mert ne oldu yuzun asik?
-Ya gecen hafta Amazon'dan yeni bir MacBook almistim ya...
-Evet
-Iste bu hafta ogrendim ki hemen yenisi cikmis, benimkiyle neredeyse ayni fiyata, hem de daha iyi ozellikler...

Birden guzel bir alisveris tecrubesi kabusa donustu ve bu tecrube agizdan agiza dolasirken sizin sitenizin adi (Amazon) da bu kotu tecrubenin bir parcasi oldu. Macintosh'un yeni bir model cikarmasi Amazon'un sucu mu? Hayir ama bu talihsiz gelismeyi musterisinin gozune gozune sokup musterisini enayi gibi hissettirmesi, musteriyle arasindaki duygusal bagi bozmasi Amazon'un sucu.

Neden boyle bir e-posta gonderiyor Amazon, cunku siz benzer bir urun aldiniz ve yenisini de almak isteyebileceginizi dusunuyor, yeni bir satis daha yapacagini dusunuyor. Yani sonuca odaklaniyor, sizin surecinize degil. Onceki yazimi hatirliyor musunuz? Surece odaklanin, sonuca degil demistim. Halbuki bu e-posta yerine size satistan 4-5 ay sonra ikinci el ucuz MacBook hafizasi sunsa, size satmis oldugu mevcut bilgisayarin performansini arttiracak. Siz belki baska bir kaynaktan yeni Mac dizustu bilgisayari ciktigini duyacaktiniz ama saticiniz sizin yaninizda zarari azaltmaya calisiyor hissini yakalamaz misiniz? Bundan bir adim otesi ne olabilir? Amazon sattigi her urun icin ureticilerden yeni urunlerinin ne zaman cikmasi beklendigi hakkinda bir bilgi ister, bu sureye yaklastiginda sayfalarinda urunun aciklamasinin ustunde "apple yakin bir zamanda yeni bir urun cikarmaya hazirlaniyor, ilk haberdar olmak isterseniz buraya tiklayin" yazar. Bunu yazarak belki o an yapacagi satisi kaciriyor ama kullanici guvenini kazaniyor, hem de baska hicbir sitenin yapmadigi bir sekilde ve muhtemelen musteri yeni apple bilgisayari ilk olarak Amazon'dan satin aliyor. Anlik sonuca degil surecin getirecegi daha yuksek kazanca odaklanmis olurdu Amazon.

Baska bir ornek, Ecost.com dan bir dijital kamera aldim 5 megapiksel gecen sene, her ay bana yeni cikan 6 megapiksel kameralarin tanitimini iceren e-posta yolladilar. Aferin, sanki ben toptanciyim bunlari Ecost'tan alip baskasina satiyorum, daha yeni almisim kamera ne yapmaya calisiyorsun ki? Cok guzel spam listemde yerlerini aldilar. Halbuki belli bir sure sonra bana hafiza karti tanitimi gosterseler, bana su gecirmez kamera kiliflarini gosterseler...

Bir diger konuda tuketici buyuk bir harcama yaptiktan sonra ayni ay icinde tekrar buyuk bir harcama yapmaz. Bir ay icinde hem buyuk ekran televizyon, hem camasir makinasi hem de buzdolabi alamam, cogu kisi maaslarla gecimini sagliyor. Bir ay icinde 2 tane buyuk alimi kolay kolay kimse karsilayamaz, peki pazarlamacilar bunu niye ongoremiyorlar? Neden yakalamisken adama ne satsam kardir mantigi guduyorlar? Neden guveni kazanma ve ihtiyaclari tanima surecine odaklanmiyorlar? Ben hic pazarlama egitimi almamis olan bir muhendis olarak bunu dusunebiliyorum da onlar neden dusunemiyor?
Degismesi gereken pazarlama mantigi: Musterini ve musterinin surecini tani, onun ihtiyac surecini tani ve buna gore pazarlamani yap, anlik sonuca degil musteri ile kuracagin bag ile olusacak ve sana daha cok para kazandiracak surece odaklan.

Not: Mehmet Bey'e benim bu yazima ilham kaynagi olan guzel yazisi icin tesekkur ederim.

13 Kasım 2006

Diller ansiklopedisi fikri

Yaziyi sese ceviren yazilimlari bilir misiniz? Berbattirlar, hic bir tonlama yoktur. Bir ornegini buradan dinleyebilirsiniz. Bu servis sabah gazetesinin yeni sunmaya basladigi, yaziyi sese cevirmeye yarayan bir servis. Aslinda cok guzel bir yenilik tabi ama daha cok gelistirilmesi lazim. Muhtemelen her kelimeyi okutmuslar ama bilgisayar cumle olarak degil de kelime olarak algiladigi icin tonlama ve ruh eksik kalmis. Peki bu sistem nasil gelisebilir? Oncelikle dilden dile degisen cumle yapisi ve vurgulamayi bilgisayar uzerinde modellemek gerekir.

Bunlari dusunurken aklima soyle bir fikir geldi, wikipedia gibi bir diller ansiklopedisi... Sosyal internet bu mekanizma icin aslinda harika bir firsat. Simdi soyle bir sistem dusunun, dil ansiklopedisini actiginizda once dilinizi seciyorsunuz sonra karsiniza uyelik metini cikiyor, bu metini sizden okumaniz isteniyor tonlama ve vurguya dikkat ederek. Siz okurken ansiklopedi sizin sesinizi kaydediyor ve cumle uzunluguna gore tonlamayi analiz ediyor. Sonuna kadar okuyunca ansiklopedi uyeliginizi onayliyor. Uye olduktan sonra istediginiz bir metini sesli olarak size sunuyor. Milyonlarca kisi uye olursa, milyonlarca analiz sonucunda bilgisayar mukemmele yakin bir sekilde dili konusmayi ogreniyor. Uyeliginizin devami icin belki sizden her uc ayda bir kendi sectigi bir metini okumanizi isteyebilir sistem. Boylelikle dile yeni katilan kelimeleri de analiz edip ogrenme firsati bulur.

Peki bu ansiklopedinin baska ne gibi yararlari olur? Blogunuzda yazdiginiz herhangi bir metini (sistemden kendi sececeginiz bir ses tonuyla) okutabilir ve bir podcast gibi bunu kullanicilariniza sunabilirsiniz. Peki neden kendim kendi sesimle podcast yapmayayim ki diye dusunebilirsiniz ama oncelikle yazi yazarken fikirlerinizi daha derli toplu sunuyorsunuz, dogaclama bir podcast yaparken bu kadar akici ve duzenli konusmaniz zor (onceden yazmadiysaniz konusacaklarinizi, onceden yazdiysaniz da bunu tekrar okuyup podcast haline cevirmek zaman kaybi degil mi?) Sonra cogu kisi zaten kendi sesini begenmez, bu kisiler icin harika bir firsat olucaktir. Dusunsenize takip ettiginiz butun gunlukler, haberler sesli olarak sunuluyor size, yola cikmadan once ipodunuza yukleyip yolda dinliyorsunuz bunlari. Bunun disinda korler icin de buyuk bir yardimi olur bunun haliyle.

Baska nasil yarari olabilir? Bambaska bir dil ogrenirken mesela... Diller ansiklopedisini acip tekrar yapiyorsunuz, ansiklopedi hangi kelimeyi nasil yanlis telaffuz ettiginizi size soyluyor. Baska nasil bir kullanimi olur? Tercume mantigina baktiginizda her zaman yazi uzerinden tercumeye odaklanmis insanlar, halbuki sesli tercume duygulari daha net dile getirmez mi? Diller ansiklopedisine yeni bir kelime eklendiginde bu kelimenin sadece telafuzu degil anlami da kaydedilir. Belli kelime obeklerinin bir araya geldiklerinde olusturduklari farkli anlamlari sistem tonlama farkindan daha rahat analiz edip ogrenebilir. Bu sayede blogunuzu sadece turkce yazip ingilizce ya da istediginiz bir dilde sesli olarak da sunabilirsiniz.

Insanlar istedikleri zaman bu ansiklopediye gonullu olarak da yeni kelimeler ekleyip telafuzunu okuyabilirler. Zaten sirf dil ogrenmek icin milyonlarca kisi uye olur ve uye olurken herkesin telafuz ederek katki sagladigini dusunurseniz kisa zamanda sistem oldukca iyi seviyeye ulasacaktir. Daha bir cok kullanim alani bulunabilir sanirim boyle bir sistem icin. Nasil onu acik bir fikir degil mi? Bence de :)

12 Kasım 2006

Tekellesme, gelisim sureci ve surdurulebilir rekabet ortami

Bu yazida sunacagim fikir utopik ve cok farkli gelebilir, bazilariniz daha 25 yasinda yoneticilik tecrubesi olmayan biri (ben) ne anlar bunlardan da diyebilir ama benim hislerim bu yonde ve cogu zaman hislerime guvenmisimdir.
Simdi bir sirket dusunun, oldukca basarili ve rakiplerinin cok onunde. Kendi alaninda yepyeni bir teknoloji/ bir ilerleme kaydediyor. Bu yeni gelisme ile pazarin neredeyse tek hakimi olabilir. Sonra sirketin ileri gelen calisanlarindan biri sirket toplantisinda diyor ki;

"bu cigir acicak bir gelisme, bu gelismeyi kendi sirketimizde uyguladiktan sonra hemen bu yeni teknolojiyi/ bu yeni mantaliteyi rakiplerimizle paylasmaliyiz"

Sirket muduru suratinda "salak misin sen?" bakisiyla calisanina bakiyor ve diyor ki;

"Sen aklini mi kacirdin? Bu gelisme sayesinde pazarin tek hakimi olacagiz, neden bunu rakiplerimizle paylasalim, boyle birsey yaparsan sadece isinden olmakla kalmazsin hakkinda sirket sirlarini aciga cikarmaktan dava acariz"

Tamam simdi bu diyalog aklinizda kalsin, tekrar donucez.

Simdi bir cocuk dusunun, oldukca intellektuel ve yuksek zeka duzeyine sahip bir cevrede yetisiyor, bir baska cocuk ise normal diyebilecegimiz bir cevrede yetisiyor. Hangi cocugun zeka duzeyi cevresinden olumlu etkilenecektir sizce? Cevre etkisinin gelisim cagindaki cocuklarin zeka duzeyine etki ettigi bilimsel olarak kanitlanmistir.

Simdi de istatistiklerle desteklenmis bir genellemeye bakalim, cogunun ailesi belirli bir refah seviyesine ulasmis beyaz amerikan gencligi ile amerikaya gocmen olarak gelmis ikinci kusak ve dusuk gelirli asyali ailelerin cocuklarini karsilastiralim. Beyaz zengin amerikan gencligi daha cok partilere odaklanirken asya kokenli gencler derslerine daha cok odaklanmakta. Amerika'da universiteye giris sinavi olan SAT sonuclarindaki asyali gocmen cocuklarin basarilari da bu savi destekler nitelikte. Peki bunun sebebi beyaz amerikan gencliginin daha dusuk zekali olmasi mi yoksa ailelerinin ekonomik durumu sayesinde aslinda hayatlari boyunca calismasalar bile belli yasam standartini surdurebileceklerini bilmenin verdigi motivasyon dusuklugu mu?

Bir de etkilesim mantigi uzerine odaklanalim. Onceki yazilarimda yazdigim gibi etkilesim yaraticiligin artmasindaki en buyuk etkenlerden biridir. Medeniyetleri dusundugumuzde herbiri belirli etkilesimler sonucunda cag atlamislardir. Bilimdeki gelismelere bakarsak neredeyse her bir gelisme bir onceki gelismenin uzerine insa edilmistir. Gelisimi ard arda dizilmis domino taslari gibi dusunursek, ilk gelisim basladiginda yanindakini tetikleyecek ve bir sonraki gelisimin de onunu acicaktir. Iste bu domino taslarindan birinin digerinin ustune dusup ona momentum verdigi ani etkilesim olarak dusunebilirsiniz.

2.dunya savasi yillarini dusunun, ilk basta savas zamaninda bilimsel gelismelerin yavaslayacagini tahmin eder insan, stabil bir ortam olmadigi icin, halbuki tam tersine savas zamaninda buyuk bir ivme kazanmistir bilimsel gelismeler. Bunun sebebi ne peki? Ulkeler arasi rekabet. Soguk savas zamaninda uzay yarisini dusunun, her zaman gundemdeydi ayda ilk kimin bayragi dalgalanacak diye, Rusya ile Amerika arasinda buyuk bir yaris haline gelmisti. Amerika bu yarisi kazandi ve rekabet bir bakima sona erdi. Peki sonra ne oldu? Artik uzay ile ilgili haberleri daha az duymuyor muyuz? Aya adim atma yarisindaki gunlerle karsilastirirsak halkin bile ilgisi azalmadi mi bu konuya? Rekabet sona erdiginde gelisim yavaslamadi mi?

Butun bu yaptigimiz gozlemleri sirketler ve mevcut rekabet mantigi uzerinde iliskilendirip modelleyelim. Bastaki sirketimize donecek olursak, sirketimizin bu sirrini hic kimseyle paylasmadigini varsayalim, sirketimiz ongoruldugu gibi piyasanin tek hakimi oluyor, mutlak galibiyet. Rakipleri bir turlu yetisemiyorlar ayni basariya. Her sirketin ideali gibi degil mi? Peki sonra ne olucak? Calisanlar galibiyetin sonucunda yuksek maaslarla odullendiriliyor, rakipler disinda herkes mutlu. Sizce bu sirketten cigir acicak bir baska yenilik tekrar ne zaman cikar? Ihtiyac var mi ki? Motivasyon var mi ki? Calisanlar bir bakima zengin beyaz amerikali cocuklarina donusmeye baslamaz mi? Madem hic bir rakibimiz bize yetisemiyor, acelemiz ne demezler mi? Siz ne kadar gelisime odaklanmis olursaniz olun bu rehavet kacinilmazdir. Bu rehavet ne zamana dek surer? Ta ki bir rakibiniz sizden once daha gelismis bir fikir ile gelip liderligi alana dek. Peki siz niye bunu daha once dusunemediniz, piyasanin hakimiydiniz, herseye tepeden bakiyordunuz, bu gelisimi ilk sizin gormeniz gerekmez miydi? Hayir... cunku motivasyonu kaybettiniz, ilgiyi kaybettiniz, cevresel etkenlerinizi kaybettiniz, buyuk resmi kaybettiniz. Ama nasil olur calisanlarima en yuksek maasi verdim motive etmek, odullendirmek icin, bunu nasil gozden kacirirlar? Zengin amerikan cocuklarini da aileleri en yuksek standartlarda buyutmuyor mu, bu kadar iyi kosullardalar neden derslerine, gelisime odaklanmiyorlar?

Microsoft'u dusunun, hotmail ile yillardir lider bir elektronik posta servisi sunuyordu. Sonra ne oldu? Google 2GB ile geldi. Microsoft bunu yapamaz miydi? Bu yatirimi yapicak parasi yok muydu? En zengin sirketlerden biri... Hayir cunku bunu dusunmedi bile, 25 megabyte ile zaten pazarin hakimiydi, zaten para kazaniyordu, kasip gelistirmeye ne gerek vardi ki. Sonucta para kazanmak degil miydi onemli olan? E sistemini gelistirmezsen biri gelir boyle dagitir marketi, Gmail pazarin hakimi oldu microsoft karsilik olarak en fazla 250MB'a cikartti kapasitesini, komik. Microsoft windows 3.1den sonra windows 95'i cikardiginda ne buyuk bir yenilik, gelismeydi degil mi? (Macintosh'dan calinti bile olsa) Sonra Microsoft ne yapti, rakiplerinin onunu tikadi donanim ureticileri ile anlasti, her bilgisayara "designed for windows" logosunu bastirdi. O zaman insanlar bunu cok akilli bir pazar stratejisi olarak degerlendirdi, tabi ya rakiplerinin onunu kesmis pazarin tek hakimi olmustu. Windows 95'den sonra windows 98, windows 2000 ve windows Xp geldi. Ozur dilerim ama isletim sisteminde macintosh'un katettigi yolu microsoft ile karsilastirirsak microsoft bebek adimlariyla yuruyor hala. Neydi bu gelismelerini yavaslatan sebep? Pazarin tek hakimi olmanin verdigi rehavet ve umursamazlik olmasin? Peki insanlarda tekelcilige karsi bir kin olusmuyor mu saniyorsunuz? Su anda benim donanimim linux uyumlu olsa aninda degistiririm. E o gunler de gelmiyecek mi? Su anda sunucularda pazarin hakimi Linux degil mi?

Rekabet kayboldugunda gelisim yavaslar, rehavet havasi olusur, motivasyon duser, rekabet sayesinde bizi olumlu etkileyen cevresel faktorler ortadan kaybolur. Butun bu anlattiklarim rekabetin onemi uzerine aslinda zaten bilinen seylerdi. Ne var ki hala rekabeti tam olarak tanimlayamadi is adamlari kafalarinda, rekabeti yaris olarak goruyorlar ve sonuca odaklaniyorlar. Rakiplerini rekabet ortaminda ezip lider olmaya. Amerika'da bir donem rekabet o kadar acimasizlasti ki, rakip firmalar birbirlerinin onunu tikamak icin ellerinden geleni yaptilar, hirsla tek amaclari birbirlerini saf disi birakmak oldu. Sonuca, tek hakim olmanin guzel tadina yonlendiler, onlari asil gelistiren, motivasyonu saglayan gelisim surecine, rekabet surecine degil. Domino taslari uzerindeki gelisim ve etkilesim benzetmemi hatirliyormusunuz? Size bu domino taslarinin devrilme surecini (gelisim ve etkilesim sureci) seyretmek mi daha cok zevk verir yoksa sadece son tasin devrilmesini (sonuc) seyretmek mi?

Acimasiz rekabet ortaminda cok paralar kaybedilip pazar kuculdugunde, zorunlu olarak yeni bir mantik dogdu, win-win mantigi (ben kazanayim, sen de kazan) Buna gore sirketler artik birlikte is yaptiklari sirketlere de yardim ediyor, yol gosteriyor. Ornek olarak siz bir mal ureticisisiniz, bir siparis aldiniz ve bu siparisin belli bir gunde musteriye teslim edilmesi gerekiyor. Siz bu siparisi uretene dek bir sure geciyor bir de musterinin eline gecene dek kargoda bir sure geciyor. Siz isterseniz bir gunde uretin bu mali, kargoda 3 gun bekliyecektir. Kendi kargo sirketimi yaratirim bu amator kargocu sirketle mi ugrasicam derseniz hesaplamalari yapinca kendinizin kargo isine girmeniz daha da masrafli. Peki ne yapilabilir? Kendi elemanlarinizi kargo sirketine gonderirsiniz, bu sirketin calisma yapisindaki performans tikanikligini analiz ettirirsiniz ve sonra da onlara sizin isteklerinize yonelik, daha efektif yeni bir calisma duzeni sunarsiniz. Boylelikle bir gunde urettiginiz maliniz sadece 1 gun kargoda yol alir ve rakiplerinizin yapamadigini, siparisten sonra ki iki gunde teslimati gerceklestirirsiniz. Ama enayi miyim ben kendi personelimi baska bir kargo sirketi icin calistirayim derseniz, 4 gune razi olursunuz taa ki rakipleriniz sizden daha hizli uretip ulastirana dek.

Win-win elbette guzel bir mantik ama bir adim otesi de var. Ben buna "surdurulebilir rekabet ortami" diyorum. Bazen rekabet ortaminda bir firma digerlerinin cok onune gecebilir yeni bir gelismeyle, bu olagandir. Iste boyle bir zamanda bu firma bu yeniligi rakipleriyle paylasirsa bir bakima rekabeti guclendirir ve kendi gelisimi icinde bir "oto-kontrol mekanizmasi" yaratmis olur cunku bu yeni gelismeyle rakipleri de ona yetisebilecek ve rekabet ortami devam edecektir. Boylelikle sirketimiz rehavet ortamina girmeyecek ve etkilesimler/gelismeler devam edecektir. Yani artik sirketler sadece birlikte is yaptiklari firmalara degil, rakip firmalara da gerektiginde yardim elini uzatmalidir. Vardigim sonuc sacma mi geliyor? Siz o kadar calismisiniz, yeni bir teknoloji uzerinde, emek vermisiniz sonra bunu rakibe sunuyorsunuz... Cok mu mantiksiz geldi? Siz yeni bir gelismeyle piyasaya ciktiginizda ilk oldugunuz icin zaten buyuk bir basari yakalayacaksiniz, iste sizin emeginizin karsiligi bu. Daha sonra rakiplerinizle bu gelismeyi paylastiginizda rakipleriniz belki sizin fikrinizi bir adim ileriye goturecek sizden one bile gecebilecek, sonra da siz onlarin fikrini bir adim oteye goturebileceksiniz (tipki domino taslari gibi) Market payinizi kaybetmek korkusuyla basari sirrinizi rakiplerinizle paylasmassaniz ne olur? Bir sure tekel olarak lider olursunuz belki, bir sure guzel para kazanirsiniz belki ama buyuk resmi kaybedersiniz, motivasyonu kaybedersiniz ve bir sure sonra beklemediginiz bir anda rakipleriniz onunuze gecer. Dusundunuz mu belki de market payini kaybetme korkusu sizi asil motive eden seydi, calisanlarinizin yaratici olmasini saglayan sey aslinda rekabet ortamiydi.

GM, Daimler Chrysler ve Ford amerikan marketinde kiyasiya ve acimasiz bir rekabet icindeydi, sonra birden ne oldu? Japonya'dan Toyota yukseldi. Hic beklemedikleri bir sekilde. Nasil olmustu bu, japonlar yepyeni bir teknoloji mi kullaniyordu? Hayir, farkli olan teknoloji degil uretim/calisma felsefeleriydi. Sonra bir gun Toyota fabrika kapilarini acti, dedi ki gelin size basari sirrimizi aciklayacagiz. Enayi miydi Toyota'nin yoneticileri? Bu toplu seri uretim mantigindan esnek Lean uretim modeline gecis mantigini kendilerine saklasalar rakipleri belki de bunu yillar boyu kesfedemiyecekti. Neden bunu acikladilar peki? Cunku bir diger felsefeleri "kaizen" yani surekli gelisim bunu gerektiriyordu, surekli gelisim icin rekabet sartti, tekel olmanin gelisimlerini durduracagini ongormuslerdi. Adamlarin amaci piyasanin tek hakimi olmak degildi ki, adamlarin tek derdi kendi gelisimlerini surdurebilmekti cunku gelisim oldugu surece basari zaten gelicekti. Kaizen'i bati dunyasi sadece "kendi icinde surekli gelisime odaklanmak" olarak yorumladi halbuki Kaizen'in mantigi once kendimi sonra cevremi dolayisiyla da tekrar kendimi gelistirmek idi. Kaizen'de onemli olan sonuc degil, surectir. Lise yillarinizi gozunuzun onune getirin, akliniza ilk diplomanizi aldiginiz an mi geliyor yoksa tum o yillar boyunca biriktirdiginiz anilar mi geliyor? Surec basarili gecmisse zaten diploma bunun sonunda alinacaktir merak etmeyin.

Sonuc olarak surece odaklanin, surecleri gozlemleyin, surecleri hedefleyin sonuclari degil.