genel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
genel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Şubat 2007

WOMM (AAP)

Bu seferde Zeynep Hanim tarafindan WOMM uzerine ebelenmisim (kimisi "mimlenmek" diyor ben eski usulu tercih ediyorum, blogger jargonuyla hic bilgisi olmayan okuyucularin bile bir benzerlik kurup anlamasini kolaylastirdigi icin) Hemen basliyorum;

1. WOMM sizce ne demek?

Sanirim ingilizce Word of Mouth Marketing'in kisaltmasi, agizdan agiza bir arkadasinizin veya tanidiginiz birinin size bir urunu ovmesi veya sadece bahsetmesi bile olabilir. AAP (agizdan agiza pazarlama) olarak kisalticam bundan sonra bahsederken. Bence AAP insanlik tarihinin ilk ve en etkili pazarlama aracidir ve hicbir modern pazarlama araci/metodu bunu degistirmeyi basaramamistir ve bu sebeple yukselen bir egimle agizdan agiza pazarlamayi profesyonellestirme egilimleri baslamistir gunumuz pazarlama sektorunde.

2. Bildiğiniz başarılı AAP örneklerini bize yazar mısınız?

Hizmet sektorundeki her tavsiye... Doktor tavsiyeleri mesela en basitinden, "bak ben su doktora gidiyorum sen de bir gorun" dedi mi size bir yakininiz tamam... Buyuk bir ihtimalle o doktor sizden para kazanicaktir artik. AAP ozellikle guven gerektiren hizmet sektorunde cok buyuk bir aractir. Profesyonel bir calisma olarak Myspace ve turevi arkadas siteleri, hic myspace reklami gordunuz mu TV'de veya gazetelerde?

3. Türkiye’den efsane haline gelmiş bir viral örnek gösterir misiniz?

Turkiye'yi uzun zamandir takip edemiyorumm ama bence Turkiye'de agizdan agiza pazarlama garip bir sekilde "ozgun" reklamlar sayesinde oluyor... Ilginc bir reklam gordugumuzde bunu hemen yakinlarimiza su reklami izledin mi seklinde soruyoruz ya da daha etkilisi o reklamda gecen bir repligi ya da sarkiyi gunluk yasantimizda diyaloglarimizda kullanmaya basliyoruz (ornek: reklam kokan hareketler bunlar / Opet reklami)

Sorular bu kadar ama ben yaptigim bir gozlemi daha eklemek istiyorum, agizdan agiza pazarlamanin bana gore en onemli yani kisisel ve guvenli olmasi. Neden kisisel cunku tanidigimiz biri, bizi taniyan biri bize oneriyor. Neden guvenli? Cunku bizden once baska biri denemis, paramizin bosa gitmesi daha dusuk bir ihtimal. Peki bu guveni neden sirketler/markalar veremiyor? Cunku onlar insan degil... Bu kadar basit, cunku onlarin onemsedigi karlari ben degilim, onlarin onemsedigi benim isimi gormem degil, onlarin para kazanmasi. Peki sirketler o zaman bu agizdan agiza pazarlamayi nasil kullanbilirler? Mantaliteyi degistirmeleri lazim, oncelikle markalastirma bir kisilik katmak acisindan cok onemli, daha sonra kendilerini bir arac olarak sunmalilar bir amactan ote. Mesela bir araba satiyorsaniz surus zevki uzerine yogunlasmali hem uretici hem de pazarlamaci, arabayi bir elmas gibi gosterip onu bir statu sembolu haline sokmak ise pazarin sadece kucuk bir bolumunu etkileyecektir. Son olarak markalastirmanin otesinde ne olabilir? Kisisel marka haline getirmek. Insanlar sirketinizin basindaki kisiyi tanidiklari zaman agizdan agiza pazarlama daha hizli gelisecektir. Apple sirketini dusunun, Steve Jobs ve Steve Jobs'un markasi Apple. Iste sirketler boyle vizyonu olan birini markalarinin lideri haline getirdiklerinde zaten o vizyonu benimseyen insanlar sirket hic bir sey yapmasa bile agizdan agiza pazarlamalarini yapacaklardir urunun.

30 Ocak 2007

Midnight Express ve Ermeni sorunu

Eger benim gibi yurtdisinda yasiyorsaniz tanistiginiz cogu yabanci bir sure sonra size Mdnight Express filmini ve Ermeni sorununu soracaktir. Siz de her seferinde teker teker onlara bakis acinizi anlatmaya calisirsiniz ve inanin bu kolay olmaz. Her seferinde tekrar tekrar ayni seyleri farkli kisilere anlatmaya calismak sizi bunaltir. Iste bu yuzden bu asagida objektifliklerine inandigim videolar size yardimci olabilir;

Ilk iki video Midnight Express filmi hakkinda filmin uyarlandigi kitabin yazari ve hikayenin gercek hayattaki bas kahramani Bill Hayes hakkinda;


1.Bolum


2.Bolum

Bu videolari ceken Alinur Velidedeoglu'na tesekkur ederim, bu videolardan da Okyanus Otesi gunlugu hakkinda haberim oldu.

Bu baglantidan ise Marty Callaghan tarafindan cekilmis "Armenian Revolt -- Tragedy in the Middle East" adini tasiyan belgeseli izleyebilirsiniz, Amerikan Turk'un verdigi baglantisi sayesinde The Infidel'in gunlugunde izledim ben de.

Sanirim yurtdisinda yasayan turkler icin bu ingilizce kaynaklar faydali olucaktir.

9 Ocak 2007

Gunluk hakkinda

Neden "ciddi" yazilarimi ayri bir yerde toplamadigimi soruyor bazi arkadaslarim, onlari profesyonel bir sitede toplayip kendime vitrin hazirlamadigimi soruyorlar.

Cunku benim profesyonellik anlayisim bu. Cunku ben bir butunum, benim dinledigim muzikler, cizdigim resimler, yasama dair, insan iliskilerine iliskin gozlemlerim benim bu yazilari yazmami sagliyor. Ikisini birbirinden ayirmak asil benim profesyonellik anlayisima ters geliyor. Ayni sayfada yazdigim cocuk hikayesi de bulunuyor, duygusal hislerimi paylastigim yazilarimda, yaptigim gezilerde, cektigim fotograflarda, kimilerine gore "daha ciddi" yazilarim da.

Artik CV'lerde kisisel hobi ve zevklerinizi de yazmiyor musunuz? Neden bunu merak ediyor sirketler sizce? Cunku sizi tanimak istiyorlar bir butun olarak, universitedeki not ortalamanizdan cok daha degerli bu bence.

Eger sadece "daha ciddi yazilari" okumak isteyenler varsa kategorilerden "gozlem, fikir, internet" kisimlarini okuyabilirler ama bence insan bir butundur ve butunu tanimak, onu olusturan karakteri anlamak onemli olandir.

Not: bir suredir yorumlara cevap yazamiyorum, yorumlariniza cok deger veriyorum ve her yorumu (bazen gec de olsa) cevapliyorum. Bugun eski yazilarimda cevaplayamadigim butun yorumlara cevap yazacagim.

7 Ocak 2007

Pazarlamaci uyan artik bu urun senin!

Pazarlamaci ne yapar? Oncelikle onune bir urun sunulur, o da bu urunu elinden geldigince pazara nasil sunabilir, onu nasil temsil edebilir, onu nasil pazarlayabilir, nasil reklam kampanyalari yapar ve en onemlisi onu nasil satar buna odaklanir degil mi? Yakin zamana kadar boyleydi ama artik fark yaratmanin, bir adim oteye gitmenin, pazarladigimiz urunu sahiplenmenin vakti geldi... Pazarlamaci uyan artik pazarladigin urun senin!

Oncelikle degisen mantigi aciklayayim... On sene oncesine dek muhendislik okuyan biri kendi alaninda uzmanlasir ve bu is hayatinda yeterli olurdu ama artik boyle degil, bir bakima ronesans donemine donus basladi diyebiliriz, ne alaka mi? Michelangelo'yu dusunun, kendisi ronesans doneminin en bilindik ismidir, peki Michelangelo'nun meslegi neydi? Ressam, heykeltras, mimar, sair ve muhendis! Ve hepsinde de cigir acicak yenilikler sundu dunyaya. Peki bu kadar meslegin hepsinde birden nasil basarili oldu dersiniz? Cunku her meslekten yaptigi gozlemleri birbirleri ile iliskilendirebildi ve her birine farkli bir bakis acisi getirebildi. Artik gunumuzde de muhendis sadece kendi meslegi ile ilgilenirse inanin kendini o kadar sinirlamis ve geride kalmis olur ki... Sadece universitelerde son 10 yildir sunulan disiplinlerarasi programlari ve bunlara olan talebi gozlemleseniz bile bu degisimi gorebilirsiniz. Peki sirketler artik muhendislerden ne bekliyor? Muhendisten yeni bir urun tasarimi yaparken maliyet, uretim kolayligi, kullanilabilirlik gibi cesitli faktorleri de goze almasini istiyor. Bu demektir ki bir muhendisin artik finans bilmesi gerekli, uzmanligi ne olursa olsun bir muhendisin artik "endustri muhendisligi" konusunda da bilgisi olmasi gerekli (cunku fabrikada uretilecek bir dizaynin uretime uygun olmasi, uretilebilir olmasi gerekli) ve bir muhendisin kullanilabilirlik hakkinda bir fikri olmasi gereklidir vs... Butun bu alanlar hakkinda bilgisi olan bir muhendis bir bakima modern cagin kucuk capli Michelangelo'su olmuyor mu? Peki bu yeni anlayista pazarlamaci ne yapiyor? Hala onune sunulan urunu pazarliyor sadece... Bu mudur?

powered by ODEO
Pazarlamanin gelisimine bakalim, oncelikle ilk baslarda amac yaratilan urunu mumkun oldugunca genis bir kitleye duyurabilmekti, bunu yapmak icin urunu tanimak ve genel ozelliklerini bilmek yeterliydi. Pazarlamada ilk cigir atlama "urunu tanittigimiz marketi tanima fikri" oldu, boylelikle urunu bu markete gore tanitabilecek, bir bakima onlarin ihtiyaclarini dusunerek pazarlayabilecektik. Ikinci cigir atlama pazarlama yollarinin artmasi ile yasandi, dergiler, radyo, televizyon, internet... Boylelikle hedefledigimiz markete cok kisa surede ve farkli yollardan ulasabiliyorduk. Bundan sonra da carpici bir kac yenilik olsa da hicbiri cigir acicak nitelikte olmadi bence. Peki bir sonraki cigir acicak pazarlama mantigi nedir? Bence bu "pazarladigimiz urunu sahiplenebilmek"...

Peki pazarladigimiz urunu nasil sahiplenebiliriz? Siz bir sirketin pazarlama departmaninda calisiyorsunuz, onunuze bir urun konuyor, deniyor ki size bunu en iyi sekilde pazarla. Siz ilk olarak urunu tanimakla basliyorsunuz, urunu tanidikca bu urun ile ilgilenebilecek marketi tanimaya basliyorsunuz, urunu bu markete en iyi sekilde tanitacak ve pazarlayacak kampanyalari yaratiyorsunuz sonra da urunu satiyorsunuz ve bu noktadan sonra isiniz bitiyor. Oyle mi? Artik bu yeterli degil... Yazinin bundan sonrasini bir pazarlamaci ile diyaloglar seklinde sunuyorum;

Pazarlamaci ile diyaloglar:

Siz bir pazarlamaci olarak sattiginiz urunun sunuldugu marketi en iyi bilen kisi degil misiniz? O zaman bu markette "havayi koklayan kisi" olmaniz gerekmez mi, o marketin ihtiyaclarini en iyi bilen kisi olmaniz gerekmez mi?

-Peki ben bunu bilsem nasil isime yarar ki, eninde sonunda onumde duran urun belli, onu degistiremem ya... Urunu yaratanlar muhendisler (veya her ne uzmaniysa) ve pazarin ihtiyaclarini bilmek onlarin gorevi, bu benim isim degil ki...

Iste yanlis olan kafanizdaki bu dusunce bicimi, bu urun artik sizin! Pazarlamacinin gorev tanimi degisiyor artik; pazarlamacinin gorevi onundeki urunu en iyi sekilde pazarlamak degil, onundeki urun ile pazarladigi kisi arasinda bir kopru, bir bag olusturmak, onundeki urunu sahiplenmek ve onu en iyi sekilde gelistirip pazarlamak. Ancak bu sekilde pazarladiginiz urunun pazarlamasindan en yuksek sonucu elde edebilirsiniz.

-Peki diyelim ki "marketin havasini kokluyorum, ihtiyaclarinin farkina variyorum" Bunu nasil onumdeki urune aktarabilirim ki? Bu yastan sonra bir de muhendislik egitimi alip bir de bu urunun dizayni ile mi ugrasayim?

Hayir su anda pazarladiginiz urunu belki degistiremezsiniz ama urunu yaratanlara bir "geri-besleme" verebilirsiniz, onlara kokladiginiz marketin ihtiyaclarindan bahsedebilirsiniz boylelikle bir sonraki urunde sizin de fikirleriniz goz onune alinir. Boylelikle bir sonraki pazarladiginiz urun daha basarili olur.

-Hmm peki baska nasil sahiplenebilirim urunu?

Musterinin isteklerini tercume ederek, bak sana daha once de bahsettigim bir hikayeyi anlatayim;
Japonya'da eski ve koklu bir camasir makinesi ureticisi varmis, bunlarin basarili ve cok satan bir modeli varmis. Bu model ozellikle dayanikli ve uzun omurlu olmasiyla unluymus ve servis istegi cok dusukmus fakat bir sure sonra ozellikle kirsal alanlardaki kullanicilardan servis hizmeti icin yogun bir geri gonderme yasanmis. Uzun sure bunun sebebini arastiran sirket en sonunda sebebi bulmus. Uzun suredir dayanikliligi ile unlenen bu camasir makinesini kullanicilar sadece kiyafetlerini degil, patateslerini yikamak icin de kullanmaya baslamis! Cunku tarimda bu patatesleri yikamak icin satilan makinalar bundan cok daha pahaliymis. Bunun uzerine japon sirketinin yaptigi hamle ise cok sasirtici, onlar urunun uzerine lutfen patateslerinizi bu makinada yikamayiniz yazmamis ya da bu sebeple bozulan urunler garanti kapsami disindadir dememis, aksine onlar makineyi gelistirip patates yikamak icin bile dayanikli hale getirmis. Servise gonderilen makine sayisi aniden dusmus, makine satislari buyuk oranda artmis. Bu hamle ile sirket hem teknik servis ihtiyacini dusurmus, hem pazar payini genisletmis (patates yikama makinasi alanina girerek) hem de musteri memnuniyetini kazanmis.
Bak pazarlamaci bu hikayede kullanicilarin makinede patates yikadigini muhendisler farketmis halbuki pazari ve kullanicilari en iyi taniyan olarak senin farketmis olman gerekmez miydi? Kullanicilarin isteklerini tercume edebildigini dusun bu ornekte, kullanici pazarini sadece camasir yikayan ev kadini olarak dusunurken bir anda pazara patates ureticisi ciftciler de katilmadi mi? Pazarini kendi kendine genisletmez miydin kullanicinin isteklerini tercume edebilsen? Buyuk bir pazarlama basarisi olmaz miydi eger pazarladigin urunu sahiplenseydin?

-Tamam ornegini anliyorum, peki baska neler yapabilirim?

Bilmem dikkatini cekti mi, su son yillarda bir "kullanilabilirlik" furyasi basladi... Uretilen urunlerde olsun, internet sitelerinde olsun, neredeyse herseyde... Peki pazarlamaci bu furyayi sen sadece uzaktan mi izliyorsun? Sen hic hazirladigin pazarlama kampanyalarinin kullanilabilirligini dusunuyor musun?

-Pazarlama kampanyasinin kullanilabilirligi mi?

Elbette, pazarlama kampanyan da sonucta bir urun degil mi? Bu urunu sunarken kullanicilarini dusunuyor musun? Mesela bir reklam kampanyasi yaptin diyelim, bu kampanya "kullanici ile ne kadar arkadas"? Senin yeni amacin kullanici ile urun arasinda bir kopru olusturmak degil miydi? Iste bu kopruyu kullanici dostu kampanyalar yapmadan nasil olusturabilirsin ki?

-Ama bir pazarlama kampanyasinin kullanilabilirligi nasil olculebilir ki?

Urunlerin nasil olculuyorsa aynen oyle... Mesela sen bir reklam kampanyasi hazirladin degil mi, bu reklami yayinlamadan once "disaridan" bir grup gonullu kullanici bulursun, onlara bu reklami izlettirirsin ve izlerken onlarin hislerini sorarsin, bu reklamin ilgilerini cekip cekmedigini sorarsin, neden boyle hissettiklerini arastirirsin ve kullanicidan aldigin geribesleme ile gozden gecirirsin kampanyani... Taa ki kullanici ile arandaki o kopruyu yaratmak icin uygun reklam filmini elde edene dek. Veya istersen sadece bir reklam yonetmeni tutup onun icgudulerine de guvenebilirsin hic bir bilimsel methodoloji kullanmadan su anda yaptigin gibi ama bu durumda basarin biraz piyango gibi olmaz mi?

-Hmm anliyorum, yani artik kullanilabilirlik konusunda da uzman olmam gerekicek.

Son birsey daha var, diyelim ki sen bir urun satin aldin, iki gun sonra bozuldu. Ne yaparsin?

-Aldigim yere geri gotururum...

Iste aldigin yer urunun pazarlamacisi degil mi aslinda? Senin bu urunu satin aldigin kisi onu pazarlayan kisi degil mi? Guvenini kazanip sana bu urunu satan pazarlamaci degil mi? O halde sen bir urunu sattiktan sonra gorevin bitiyor mu? Kullanici o guven koprusunu seninle kurdu simdi sen onlari hic tanimadiklari ureticiye mi gondericen? Ama hani kullanicinin sesini en iyi sen tercume edebiliyordun, ureticideki muhendisler ile tuketici iletisim kurmakta zorlanmaz mi?

-Ne yani bir de urunun satis sonrasi destegini de mi ben yapicam?

Destekden kastina bagli, kimse senden bozulan urunu tamir etmeni beklemiyor ama tuketici ile pazarladigin marka/urun ile bir kopru kurmani bekliyor. Bu urun artik senin de urunun, senden tuketici ile uretici arasinda bir tercuman olman bekleniyor.

-Peki bunu nasil yapabilirim?

Pazarladigin urunu pazarlarken hic kullanicidan gelecek geri beslemeyi onemsiyor musun? Yoksa sadece bir urunu pazarlarken o urunun iyi yanlarini alip buyuk reklam kampanyalari ile tuketicinin gozune sadece iyi yanlarini gosterip eksik olan yanlarini gormezden mi geliyorsun? Pazarlama kampanyalarinda tuketici ile etkilesim kurmaya ozen gosteriyor musun? Iste oyle bir pazarlama kampanyasi yapmalisin ki tuketici ile etkilesime gecsin, oyle bir kampanya olmali ki urunu sattiktan sonra bile tuketiciden geribesleme alabilmeli boylece bu geribeslemeyi gerekli mercilere (ureticiye) bildirebilirsin. Artik urunu satmak onemli degil, bu satisi surekli yapabilmek onemli olan, bir marka yaratabilmek onemli olan, bunun icin de tuketicinin sesini dinlemen, onlarin takdirini kazanman gerekir.

-Hmm, bir ornek verebilir misin?

Mesela bir kamera pazarliyorsun diyelim, pazarlama kampanyanda anlattigim sekilde kullanicinin sesini dinlemeye karar verdin, ilk olarak reklam kampanyani hazirladin ve yukarida anlattigim sekilde kullanilabilirlik calismasini da yaptin. Hersey cok guzel, urunu satarken kullanici hakkinda bilgi de topladin ki ilerideki kampanyalarindan onu haberdar edebilesin... Bu da guzel ama dikkat ettin mi hala tek yonlu bir yol insa ediyorsun? Geri besleme icin cift yonlu bir yol insa etmelisin ki kullanici sana derdini anlatabilsin. Peki milyonlarca kullanicinin istegini nasil dinleyebilirsin? Musteri hatti telefon numarasi ile mi? Bu biraz... nasil desem "ilkel" kalmiyor mu bu cagda? Internet diye birsey var, hani senin sadece reklam koymak icin kullandigin bir arac. Iste biliyor musun bu harika bir cift yonlu iletisim araci aslinda. Sadece potansiyelini kesfetmen icin seni bekliyor. Urunu sattin diyelim, pazarlama kampanyanda kullandigin internet sayfasinda bir bolum acsan... Desen ki "bu urunun hatalarini bulan kullanicilarimiza bir yillik fazladan garanti suresi ekliyoruz" Simdiye kadar gelen butun urun hatalarini sayfanda yayinlarsin boylelikle kullanici bulunmus bir hatayi tekrar yollamaz sana. Ya da mesela desen ki "bu urunun gelistirilmesini istediginiz yonlerini bize bildiren kullanicilarimiza ekstra bir yil garanti suresi veriyoruz" Gene herkes listelese... Urunun garanti suresi 2 yil miydi? Birkac kisiye fazladan bir yil garanti suresi kapsami vermenin sana maliyeti nedir allah askina? Peki sayfana giren kullanici senin diger urunlerini de gormeyecek mi sayfanda? Bedavaya reklamini yapmiyor musun? Bunun disinda kullanici ile etkilesime gecmedin mi? Bu etkilesim sonucu kullanici senin urunun icin fikir yuruttu ve bu deneyimini arkadaslarina da anlatti. Pazarlamaci sen daha iyi bilirsin, bu modern cagda bile en etkili pazarlama kulaktan kulaga pazarlama degil miydi? Bu etkilesim sonucu kullanici ile senin pazarladigin marka arasinda bir bag olusmadi mi?

Bak baska bir fikir daha, calistigin sirket bir yil sonra yeni bir kamera modeli ile cikicak degil mi? (kullanicilarin isteklerini de goz onune alarak hem de) Ama kullanici daha bir yil once senden kamera almis, hemen yeni bir modelini alir mi? Bence biraz dusunur... Der ki eski modeli ne yapicam o zaman, 2 tane kameraya ihtiyacim var mi? Peki ya sen desen ki "bize hatalarimizi/fikirlerini bildiren" butun kullanicilarimizin eski makinelerini geri aliyoruz (bunlari 2.el olarak satabilirsin veya recycle yapabilirsin) ve yeni makina uzerinden su kadar indirim olarak sayiyoruz. Ne oldu? Fazladan bir yil garanti vermistin ya, kullanici bunu kullanmaya gerek bile gormedi cunku 1 yil sonra yeni urununu aldi. Bak sifir maliyetin oldu, bak surdurulebilir bir pazarlama kampanyasi yaratmis oldun iste, kullanici ile bir bag yarattin iste, kullanicinin sesini dinlemis oldun iste, sadece urunu satmaya calisan basit bir pazarlamacidan farkli oldun iste, urunu sahiplendin iste!

-Tamam anliyorum ama bu sefer de benim sana son bir sorum olucak, sen verdigin ornekler de benim uzerime marketin ihtiyaclarini tanima gorevini yukledin, musterinin isteklerini tercume etme gorevini yukledin, kullanilabilirlik calismalari yapma gorevini yukledin, satis sonrasi destek gorevini yukledin... Peki bu biraz fazla olmuyor mu? Yani sirketin muhendisleri bos mu duracak, sirketin halkla iliskileri bos mu duracak, sirketin teknik servisi bos mu duracak? Uzerime biraz fazla yuk binmedi mi sence?

Hah bence az bile yuk var uzerinde, mesela senin muzik akimlarini da takip etmen gerekiyor?

-Muzik mi? Anlamiyorum...

Pazarlamak istedigin urunu bir film olarak dusun, bu urunu yaratan muhendisler, fabrika calisanlari senin aktorlerin, pazarlamak icin kullandigin reklam kampanyalari senin filminin fragmani ve sende tum bunlardan sorumlu yonetmensin... Muzik ornegine gelince, Stereo Total adli bir grubun "I love you, ONO" adli bir sarkisi vardir. Bu sarkiyi dinlerken benim ve cogu kisinin aklina ilk ne geliyor biliyor musun? Sony Handycam reklami! Iste Sony'nin yonetmeni (pazarlama takimi) filmlerinin (Sony Handycam urunu) fragmani (reklami) icin bu sarkiyi secmislerdi 2005 yilinda. Bu sarki daha once cok az kisi tarafindan biliniyordu ve bir anda unlu oldu. Peki neden bu sarki secilmisti? Cunku urunun hitab ettigi genc tuketicilerin muzik zevki ile uyusuyordu ve genc tuketici tv acikken mutfakta baska bir sey ile ugrasiyor olsa bile bu sarki caldiginda televizyona bakiyordu hemen. Sony'nin pazarlama takiminin bunu muzik akimlarini takip etmeden bilmeleri mumkun degildi.


Uzerindeki yuke gelince, bak pazarlamaci, yukarida sana modern cagin kucuk capli ronesans muhendislerinden bahsetmistim degil mi? Iste senin de modern cagin kucuk capli ronesans pazarlamacisi olman gerekiyor. Kimse senden herseyi tek basina yapmani beklemiyor ama senden hersey hakkinda bir fikir ve vizyon sahibi olmani ve bu fikirlerin ile geri besleme yapmani bekliyor. Artik yeni devirde muhendis de pazarlama hakkinda birseyler bilmeli, sen de muhendislik hakkinda birseyler bilmelisin ve diger tum alanlar icin de gecerli bu. Ancak boylelikle mukemmel bir takim calismasi yapabiliriz, ancak boylelikle birbirinizin dilini anlar ve fark yaratabiliriz. Ben hicbir pazarlama egitimi almadan bunlari gozlemleyebiliyorsam sen de hic muhendislik egitimi almamis olsan bile gozlemlerinle bana cok sey ogretebilirsin.

Iste pazarlamaci hani hep sunumlarinda fark yaratmaktan bahsedersin ya, fark boyle yaratiliyor iste. Hadi artik pazarladigin urunu satman gereken bir yuk olarak gormekten vazgec, onu sahiplen pazarlamaci. Hadi uyan artik pazarlamaci, bu cagi kacirmadan uyan...

2 Ocak 2007

Atom karinca ve geri donusum felsefesi

Tahminim cogumuzun evini karincalar basmistir bir kere de olsa. Hic bir gun tuvalete girdiginizde bir karincanin tuvaltteki cop kovasindan "biseyler" tasidigini gordunuz mu? Hani tuvalet kagitlarinizi attiginiz cop kovasindan. Gorunce "igggvvhhyy" olursunuz boyle, hemen klozetin etrafina bakinirsiniz acaba buraya kadar tirmanan olmus mudur diye. Bir de bu karincalara bosuna atom karinca demiyorlar cunku karincalar kendi agirliklarinin 10 katini tasiyabiliyorlar ve inanin bana bu oldukca buyuk bir "seye" tekabul ediyor. O an "hemen bir karinca ilaci almaliyim" diye dusunursunuz ama gun icinde kafanizdan ucup gider.

Taa ki sabaha kadar... Sabah uyanirsiniz, mutfaga gidersiniz, en buyuk kaseye en sevdiginiz misir gevreginden doldurup uzerine sutu bosaltirsiniz, masaya oturup ilk kasiginizi alirsiniz sonra birden kaseye bakarsiniz ve birsey farkedersiniz... Dun banyoda gordugunuz ayni atom karinca bu sefer sutun uzerinde yuzen misir gevreginin ustunde sirt ustu yatmis guneslenmektedir ve size;

-Gunaaaaydiiiiin, beni hatirladin mi?

bakisi atar.

Ayni karinca oldugunu bilirsiniz cunku o kahverengi antenleri nerede gorseniz hatirlarsiniz. Akliniza hemen acaba ilk kasigimin icinde arkadaslarindan biri olabilir miydi diye dusunursunuz, sonra da eger vardi ise acaba dun ne yemistir diye dusunmeye baslarsiniz. Bir bakima yeniden donusum felsefesine benzer ve isler burada biraz karmasiklasir benim icin.

Simdi benim bu yeniden donusum felsefesiyle, topraktan gelip topraga donmemizle, oldugumuzde vucudumuzun topraga karisip gubre olmasi ve o topraktan sebzeler yetisip baska bir canlinin sonra o sebzelerle beslenmesi ve sonra da belki baska bir insanin o canli ile beslenmesi ile ilgili hicbir sorunum yok. Bu surdurulebilirlige, donusume ve karmaya saygi duyuyorum. Ne var ki benim sorunum bu donusumun bu kadar kisa surede olmasiyla ilgili, bunu bilmek, gozlemlemis olmak beni biraz rahatsiz ediyor sadece. Mesela geri donusturulmus urunleri tamamiyle destekliyorum gezegenimizin kaynaklarini en optimal sekilde kullanabilmemiz acisindan ne var ki markette "yeniden donusturulmus tuvalet kagidi" gorunce biraz kuskuyla yaklasabiliyorum, almadan once koklama geregi duyabilirim mesela... Iste tek rahatsizligim burada.

31 Aralık 2006

Kitalararasi yilbasi sorunsali

Cocukken yilbasini hep evde ailece birlikte kutlardik sonra ben buyudum arkadaslarimin evinde kutlamaya basladim, annemlerde arkadas gruplariyla disarida kutlamaya basladi. Simdi ise oldukca buyumus olmaliyiz cunku bu yilbasina annem ve babam Cin'de, ablamlar Hollanda'da, ben ise Amerika'da giriyorum. Artik yilbasina ayni evde degil, ayni sehirde degil, ayni ulkede degil ve hatta ayni kitada bile birlikte girmiyoruz. Simdi yarin ilk annemler girecek sonra ablamlar en son da ben ama sorun surada ki kutlamak icin kimi saat kacta aramam gerekecek?

Not: Bir de her sene yilbasinda canim ulkemin TV haberlerinde "Avusturalya yilbasina gene erken girdi" esprisi artik yapilmasin lutfen.

29 Aralık 2006

Aktivizm, Sirketler, Pazarlama ve Nike

Aktivizm'i kelime anlami olarak sosyal veya politik bir degisimi gerceklestirmek icin bilincli olarak yapilan eylem olarak aciklayabiliriz. Bilgi cagindaki hizli teknolojik gelismeler ve bireysellesme mantiginin yayginlasmasi ile olusan bir bakima asosyal ve apolitik nesile tepki olarak mevcut dunya duzenini degistirmeye yonelik, politik olarak fazla olmasa bile ozellikle ekolojik anlamda aktivist yaklasimlarin sayisi artmakta gunumuzde. Aktivizm genellikle genc nufus tarafindan fikirlerini duyurmak ve dikkat cekmek amaciyla kullanilir.

Eger gecmise bakarsak belki de bu aktivist yaklasimin bir akim gibi donemsel olarak belli donemlerde yukseldigini gozlemleyebiliriz, yuksek oranda aktivist 60'li ve 70'li yillardan sonra gelen 80 ve 90'li yillarda hayata karsi oldukca pasif ve bireysel bir bakis acisi oldugunu gozlemlemistim ben. 2000'li yillarda ise artan cevresel kaygilar, politik yolsuzluklar ve benzeri etkilerin sebebiyle tekrar yukselise gecen bir akim olarak goruyorum. Belki de zaman uzerinde bir sinus dalgasi seklinde etkinlik gosteriyor olabilir aktivist eylemler. Bunu da etkime-tepkime mantigi ile aciklamak mumkun.

Peki gecmisteki aktivist eylemler ile bugunku eylemler arasinda nasil bir fark var? Gecmisteki eylemler daha politik mesajli, sivri ve bir bakima "catismali" ve atesli gecerken bugunku eylemlerin buyuk cogunlugu daha cok dikkat cekme ve boykot etme ozelligi tasimakta. Ozellesmis ve objektifligini kaybetmis buyuk medya kuruluslarinin haber yapma niteligi gormedikleri olaylari halka iletebilmek icin dikkat cekme ozellikli ciplak boykotlar ornek gosterilebilir. Greenpeace'in yaptigi bir cok eylem de modern aktivist eylemler arasinda sayilabilir.

Peki zaman icinde degisen baska ne var? Bu zaman icinde sirketler profesyonellesti, pazarlama yontemleri gelisti, internet ortaya cikti, haberlesme degisti ve yavas yavas kafalardaki anlayis da degisiyor. Artik bilgi cagina girdik, insanlar para ile bilgi satin aliyor, bir urun yaratirken kullanilabilirlik deneyleri yapiyorlar kullanicidan geri besleme alabilmek icin ve bilgiye epey yatirim yapiyorlar.(ben daha iki hafta once Mountain View'da Google'in merkezine gittim kullanilabilirlik testi icin ve saatine $75 veriyorlardi) Internetteki son gelismelere bakarsaniz hepsi kullanici katilimi odakli ve bilgiyi farkli sekillerde islemeye dayaniyor. Kisacasi her turlu bilgi, her turlu katilim ve her turlu geri besleme bugun sirketler ve pazarlamacilar icin cok degerli. Unutmayin ki Myspace buyuk miktara satildiginda bunun sebebi "ustun ve essiz" internet siteleri degil, yuksek orandaki uyeleri yani katilimcilari sebebiyleydi ve bu da pazarlamacilar icin buyuk bir pazar demekti.

Sirket yonetimleri ve pazarlamacilar ne kadar oranda bu yeni gelisime ayak uydurabiliyor sizce? Sirket yonetimi icin en onemli gostergelerden biri calisanlarin motivasyonu ve katilimi degil mi? Peki motivasyonu dusuren etkenler hakkinda geri bildirim almaktan neden hala korkuyor sirket yonetimleri? Neden calisanlarin fikirlerini dinlemek sanki "is disiplinine" aykirilik veya "lackalik" olarak goruluyor cogu yonetici tarafindan? Tam tersine bir model dusunun, oyle bir sirket ki kendi icinde "is akisini aksatmayacak" sekilde sirket ici aktivizmi destekliyor! Yani diyor ki eger sizi sirket icinde rahatsiz eden ve yanlis gittigini dusundugunuz bir sey varsa bunu is akisinizi aksatmayacak bir sekilde aktivist ve ilgi cekici bir yaklasimla protesto etme hakkina sahipsiniz. Bu hakka sahip olan calisan resmi dilekcelerle bogusmak yerine uzerinde "Kahve makinesinin bir an once tamir edilmesini istiyoruz!" yazili bir levha asili olarak isyerine gelebiliyor. Bu elbette ki isyerine biraz renk ve ozgurluk katacaktir. Bundan sonraki adim yonetimsel kararlarda tum calisanlarin soz hakki olmasi ve bir etkilerinin bulunmasi olabilir mesela.

Pazarlamacilar acisindan dusunursek, bugune dek bir cok kullanici/katilimci odakli internet sitesi fikri gordum yeni nesil internette ama acikcasi hic beni etkileyen dogru duzgun reklam ve pazarlama fikri goremedim internette. Simdiye dek internetten reklamlarda yasanan en buyuk degisme icerige gore reklam sunmalari ve belki de videolu reklamlar. Peki pazarlamacilar bu yeni akimdan nasil faydalanabilir? Kullanici deneyimi yuksek, katilimci pazarlama fikirleri ile. Bu verecegim ornekte internet bir arac olarak kullanilacak iletisim icin ve ornek biraz uc gelebilir ama bence hem kullanici ile barisik bir ornek hem de yeni katilimci ve aktivist mantigi cok guzel yansitiyor;

Nike firmasini dusunun, bu firma insan haklari orgutleri tarafindan Guney Asya'da ucuz atolyelerde cok ucuz fiyata isciler calistirmaktan (sweatshop) oturu oldukca elestiriliyor ve Nike urunlerini boykot etmeye cagiriyor. Peki Nike firmasi neden boyle davraniyor calisanlarina? Cunku kar marjlarini yuksek tutmak istiyor bunun icin de ucuz isciden yararlaniyor. O bolgedeki fakir halk da baska is bulamadiklari icin buna razi olmak zorunda kaliyorlar. Peki Nike'in soyle bir kampanya yaptigini dusunun;

"Biz firma olarak calistirdigimiz butun iscilere adil ucretler sunmak istiyoruz, ne var ki mevcut rekabet pazarinda kalmamiz icin bir urunu su kadara mal etmemiz gereklidir. Asagida bir Nike ayakkabisi icin gider tablomuz mevcuttur, bunun disinda Guney Asya'daki fabrikalarimiz hakkinda genel bilgilendirme ve yore ekonomisi hakkindaki diger bilgilere de sitemizden ulasabilirsiniz. Firmamiz bizim rekabet imkanlarimizi da koruyacak sekilde soruna bir cozum veya oneri getirmenizi bekliyor. Olumlu gorulen onerileriniz uygulanacak ve fikir sahibine su kadar odul verilecektir. Ayrica bolge ve fabrikalarimiz hakkindaki bilgi sayfamiz Wiki formatinda olup sizin eklemeleriniz ile de genisletilebilir. Katiliminiz ve duyarliliginiz icin tesekkur ederiz."

Bu hareketle Nike firmasi;
1) Bilincli tuketicileri geri kazaniyorlar
2) Kendileri hakkindaki bir boykot kampanyasini sona erdirmis oluyor
3) Tuketicileri cozumun bir parcasi haline getiriyorlar, yani tuketicilere bir seyleri degistirebileceklerini hissettirebiliyorlar
4) Aktivizme ve duyarli olmaya cagiriyorlar insanlari, bir katilim ortami yaratiyorlar
5) Bu daha once duyulmamis kampanya ile Nike markasinin TV reklamlarindan cok daha etkili reklami yapilmis oluyor
6) Pazarlamanin bir parcasi olan halkla iliskiler kisminda skor hanesine buyuk bir puan ekliyor
7) Ve tum bunlari sirket icinden cok az bir butce ve insan gucu kullanarak basariyorlar cunku asil isi zaten tuketiciler yapmis oluyor.

Iste bir sirket yonetimi ve pazarlamacilar ortaklasa kendilerine dusman gordukleri aktivizmi bu sekilde kendi yararlarina cevirebilirler bence. Son olarak hicbir yonetici ve pazarlamaci degisimden korkmamali aksine onu evlat edinmelidir :)

22 Aralık 2006

Etki, etkilesim, empati ve etki altina girmek

Etki: Bilgi cagina girdigimizden beri cevremizdeki etkiler yuksek oranda katlanarak artti. Dedelerimizin donemini dusunun, okuldaki ogretmenlerinden aldiklari sinirli etki, cevrelerindeki insanlarla olan etkilesimleri ve az da olsa eger okuyorlarsa gazete ve kitaplarin etkileri, radyo bile onlarin caginda cok yeni bir gelisme. Bir de bugunu dusunun, gazeteler, dergiler, radyo, televizyon, cep telefonlari ve hepsinden ote internet. Etkiler her tarafimizda dunyanin her yerinden bize ulasiyor bilgi caginda. Ne kadar kulaklarinizi tikasaniz da, gozlerinizi kapasaniz da bu etkiler bir sekilde icinize siniyor. Peki bu kadar cok bilgi patlamasi arasindan nasil kendi karakterimizi belirleyecegiz? Bu kadar etkiyi beynimiz nasil sindirebilir? Filtreli etkilesim ile.

Etkilesim: Etkilesimin etkiden en buyuk farki cift yonlu olmasidir. Modern cagda cevremiz bizden etkilesimimizi bekliyor, kosemizde oturup kitabimizi okumamiz artik yeterli degil, kolektif bir mantik ile tum bu etkiler ile etkilesime gecmemiz bekleniyor bizden. Gazete, kitap ve dergilerden cep telefonlarina ve internete gecis yaptik, bu gecis sirasinda etkilesime girmemiz sart oldu. Bu kadar bilgi coklugu arasindan kendi karakterimizi olusturabilmemiz icin etkisini hissettigimiz butun etkileri once "filtreleyip" sonra da sentezleyip kendi hayat gorusumuzu ortaya koymaliyiz. Ornek vermek gerekirse benim bu yazim cevremde hissettigim etki ve gozlemler sonucunda kafamda olustu ve bu yaziyi sizinle paylasarak sizinle etkilesime geciyorum ve sizde yorum birakarak etkilesiminizi gosteriyorsunuz. Etkilesime muhendislik dilinde "geribesleme" adi verililir. Bu herhangi bir sistemin hatalarini sisteme geri besleme olarak gonderilip sistemin daha efektif olarak islemesi icin kullanilir.

Empati: Hic empati virusu terimini duydunuz mu? Ben bu terimi ilk kez Code46 adli filmde duymustum (tavsiye ederim bu arada, cok guzel bir film) Filmde empati virusune sahip bir insan karsisindaki insan hakkinda kisisel tek bir sey ogrendigi anda o kisinin aklini okuyabiliyordu. Hic birisiyle konusurken karsinizdakinin birden tam aklinizdaki seyi soyledigi oldu mu? Bu tur durumlarda genelde hanimlarin verdigi tepki "ayy var ya tam aklimi okudun sekerim, bende tam onu dusunuyordum" olur :) Peki sizce akil okuma mumkun mudur? Bir kisiyi uzun suredir gozlemlediginizi dusunun, onun hareketlerini ve nerede nasil davranacagini tahmin etmeye baslarsiniz bir sure sonra cunku kendinizi onun yerine koyabiliyorsunuzdur, karakterini biliyorsunuzdur. Ayni seyi genellemeler sayesinde sokakta gordugunuz herhangi insan icin de az cok yapabilirsiniz. Mesela sokakta ogle vakti yasli bir teyze gordunuz, gunlerden carsamba, elinde kucuk para cantasi ile hasir bos bir torba var, muhtemelen emekli, sizce bu teyzenin carsamba pazarina dogru yol aliyor olma olasiligi yuksek degil mi? Bu tur basit genellemeler ile sokaktaki herhangi bir insanin gozunden hayata bakmayi deneyebilirsiniz (yazarlar bu konuda cok yeteneklidir mesela) Belki bir tek kelime ile tum aklini okuyamazsiniz filmdeki gibi ama cok basarili tahminler yurutebilirsiniz. (Bu mantikla kiz tavlayanlar da yok degildir; kizlar bunu kullanan capkin erkekler icin genelde beni anliyor, beni gercekten dinliyor derler halbuki dinlemesinin sebebi deger vermesi degildir ya neyse bu baska bir yazinin konusu)


Peki neden filmde "empati virusu" denmis acaba? Herkesin gozunden hayati gorebildiginizde insanin mutlu olabilecegini sanmiyorum, empati virusune sahip olsaydiniz tatile Afrika'ya gitmenizi hic onermezdim. Belli bir oranda sahip olunmasi gereken bir yetenek ama fazlasi bence insanin kisiligini ve objektif bakis acisini yitirmesine sebep olabilir. Bir de cevrenizde herkesin mutlulugu icin caba sarfeden ve duygusal olarak cok guclu insanlar vardir ya, iste onlarin empati yetenegi cok kuvvetlidir ve kendi dertleri olmasa bile cevresindekiler icin cok uzulurler. O insanlar cok ozel insanlardir ama maalesef kendilerini cok yipratir ve yorarlar bu empati virusu yuzunden, bu sebeple mutlu olmalari guclesir. Empati yeteneginizi sorunlarin cozumunde sinirli olarak kullanmak en dogrusu bence.

Etki altina girmek: Ister istemez hepimiz etki altina giriyoruz. Mesela ben buyudugum turk kulturu etkisi altindayim, Amerika'ya geldigimden beri belli bir amerikan etkisi altinda da kalmisimdir, bu kacinilmazdir cevremizdeki etkilerden kacamayiz. Ne var ki yapabilecegimiz birsey var... Bu etkileri kabul etmek ve etkilesime girmek. Yukarida anlattigim gibi etkilesim cift yonlu olur. Ne var ki kimi kisiler biraz guce tapma mantigiyla biraz da kolaylarina geldigi icin etki altina giriyorlar. Bunu cogu kisi farkinda olmadan yapiyor aslinda, boyle bir bilincleri olmadigi icin. Bu durumda bu tur kisiler ya yeni bir kisilik gelistiriyorlar ya da arada kalmis hissediyorlar. Hayatta hicbir kisinin ya da hicbir kulturun etkisi altina girmek dogru degildir, karsilastigimiz her etki ile etkilesime gecip kendi icimizde onlari sentezlemeli ve kendi karar ve kisiligimizi olusturmaliyiz.

Peki neden etki altina girilir? Onclikle cevresel faktorler etkiler kisi ya da kulturu, eger bir kisi veya kultur disaridan cok fazla baska bir kisinin veya kulturun etkisine maruz kaliyorsa bu etki altina girmesine yol acacaktir. Amerikan sinemasi ile dunyaya yayilan amerikan kulturu buna guzel bir ornek olusturur. Bunun disinda kisiler icin kisinin kendine olan guvensizligi de etki altina girmesini kolaylastirir. Kisi kendine olan guvenini uretken olarak ve olaylara objektif bakabilerek kazanabilir. Objektif bakabilmeye ornek olarak; buyuk bilim insanlarinin cogunlugunun en buyuk buluslarini gencken, yirmili yaslarinin ortasinda yapmis olmasi tesaduf mudur? Yoksa yirmili yaslardan sonra bircok teorem ve bilgi ile dolduklari icin acaba olaylara uzaktan ve objektif bakabilme ozelliklerini mi kaybediyorlar?

Amerikan kulturu gibi bireyselligin yuksek oldugu toplumlarda kisi kendini yalniz hissedecegi ve danisacagi kisi bulamayabilecegi icin bu tur kulturlerde populizm ve etki altina girme daha sikca gorulur. Populizm modern dunyayi etki altina alan en buyuk kavramlardan biridir ve temelinde bireysellik yatar (Kelime olarak populizm kelimesi ne kadar bireysellige ters gorunse de bireysellikten oturu kendine guveni yetersiz bireyin toplumun genelinin etkisi altinda kalmasi olarak aciklanabilir bu tezim)

Etkilesimi olusturmak icin iki tarafin da etkilesime razi olmasi lazim, gurultucu bati kulturunu dusundugunuzde, sessiz ve sakinlige onem veren dogu ile neden aralarinda boyle bir kultur ucurumu oldugunu anlayabilirsiniz. Bunun disinda etkilesim cift yonlu oldugu icin bir kultur/kisi digerine gore daha hizli ve uretken ise onun kulturu baskin olacaktir ve gene diger kisi veya
kulturu etkisi altina alacaktir. Nasil bir zincirin gucunu en zayif halkasi belirliyorsa, bir etkilesimin hizini da en hizli gelisen belirler ve buna ayak uydurulmadigi zaman etkilesim etki altina almaya donusur.

Sonuc olarak etkileri taniyin, onlari inkar etmeyin, bu etkileri once kafanizda sentezleyin ve onlarla olabildigince etkilesime gecin ve gerekirse bunun icin icinizdeki empati virusunu kullanin (gerektigi kadar) ve etkilesimi surekli tutmak icin etkilestiginiz kisinin de sizin de ayni hiz ve katilimla etkilestiginden emin olun. Ne kendiniz baska bir kisi veya kulturun etkisi altinda yasayin ne de bir baskasinin sizin etkiniz altinda gercek potansiyelini kaybetmesine izin verin.

2 Aralık 2006

Guce tapanlar

Ortaokuldayken sinif arkadasimlarimdan biri hep benimle ugrasirdi, sebebini bilmiyordum cunku aramizda hicbir tartisma yasanmamisti. Ben ona oldukca nazik davranirken o bana isimler takiyor, diger sinif arkadaslarimizin onunde kucuk dusurmeye calisiyordu. Bu baslarda beni cok da rahatsiz etmiyordu, genelde alttan aliyor ve saka olarak algiliyor, sessiz kaliyordum. Sanirim bu sessizligim onu daha da tetikliyordu ve gun gectikce dozu artmaya baslamisti hareketlerinin.

Beni artik ciddi ciddi rahatsiz etmeye basladiginda onunla yuz yuze konusmaya karar verdim, ona nazikce yaptigi bu davranislarin beni rahatsiz ettigini soyledim ve "lutfen" diyerek biraz daha dikkat etmesini soyledim. Bunu soyledigimde sanki neden bahsettigimin farkinda bile degilmis gibi davrandi ve bana ayni sekilde davranmaya devam etti sonrasinda.

Bu meseleyi okuldan baska bir arkadasima anlattim birbirimizle dertlesirken ve bana "belki de onun sana davrandigi gibi sende ona davranmalisin, sesini yukseltip tartisma cikarmalisin, bazi insanlar bundan hoslanir" dedi. Bana boyle bir ogut verdigi icin arkadasimi cok yadirgamistim, bir problemin cozumu yangina atesle gitmek olmamaliydi, hem kim kendisine boyle davranilmasindan hoslanabilirdi ki?

Bir gun gene sinifta benimle dalga gecmeye calisirken sabrim tukendi ve arkadasimin ogudunu dinledim, sesimi yukselttim, actim agzimi yumdum gozumu... O gun birisine bagirip cagirdigim icin kendimi kotu hissetmistim ama beni daha da kotu hissettiren sey arkadasimin ogudununun dogru cikmasiydi! O gunden sonra bana cok daha saygili davrandi hatta bunun otesinde bana surekli yaranmaya calisti... O zamanlar insanlari fazla tanimadigim icin bu psikoloji bana cok garip gelmisti, insanoglunun medenilestigini dusunurken hala ilkel caglardan gelen bu guc gosterisine saygi gostermesini anlayamiyordum. Istersem bende bagiran cagiran, sesini yukselten biri olabilirdim ama "oyle olmamayi secmistim" fakat ne var ki bu tur insanlarin beni hor gormemesi icin surekli gardimi almis durumda kalmam gerekiyordu. Ne kadar sacma bir seydi gelisime odaklanabilecekken bu tur seylere zaman harcamak.

Hayatta tecrube edinip daha cok insan tanidikca, dunyayi gezdikce bu tur insanlarin her yerde oldugunu fark ettim. Ustelik bu davranis cinsiyet, irk gozetmiyordu, dunyanin her yerinde vardi. Bu insanlar "guce tapiyorlar"di, guclu oldugunuzu gostermediginiz, sessiz kaldiginiz zaman sizi kendilerinden ustun goruyorlardi. Sanirim ilkel caglardan bu yana degisen tek sey gucun sadece fiziksel formdan cikip "para, cevre, popularite, guzellik" gibi kavramlara da burunmus olmasiydi. Guce saygi gostermek, bu gucun nereden ve neden geldigini anlayip bundan kendimize ders cikarmak ayri bir seydir, guclu olana sirnasip ona yaranmaya calismak apayri bir seydir ozellikle de bu gucun nereden geldigine dikkat etmiyorsak. Bu guce tapanlar aslinda gucu elinde tutana saygi da gostermezler, onlarin ilgisini ceken tek sey guc, onun yarattigi popularite ve kendilerine kazandiracagi gecici kazanctir. Eger guclu olan gucunu kaybederse bir zamanlar taptiklari insani yerden yere vurur ve hemen gucun yeni sahibine tapmaya baslarlar.

Bunu populer medyada cok rahat gozlemlersiniz, birisini onceleri yerden yere vururken o kisi guclu bir pozisyona geldiginde ona yaranmak icin taklalar atarlar. Sonra kadin davranislarinda gorebilirsiniz, kadinlarin parali ve populer erkeklere ilgi gostermesi gibi veya eger bir erkegin yaninda guzel bir kadin varsa mutlaka ortamdaki diger kadinlar da o erkege yonlenirler (ne de olsa guzellik de bir guctur, eger guzel kiz bu erkegin yanindaysa da bir sebebi vardir demek ki bu erkek "guclu"dur) Erkeklerde farkli degildir, eger bir kiz guzelse (gucluyse) ona bakis acilariyla nispeten daha az guzel olana bakis acilari ve davranislari farkli olur. Is hayatinda bile gorursunuz, kucuk firmalar buyuk firmalarin yaptiklarini anlamaya calismadan taklit etmeye calisirlar cunku ne de olsa onlar buyuk firmadir, ne yaptilarsa dogrudur. Buyuk firma kendi ihtiyaclarina gore bir yazilim satin aldiysa hemen ayni yazilimi kucuk firmalar da alir, halbuki senin ihtiyaclarin farkli onunkiler farkli, bunu hic goz onunde bulundurmazlar. Gucun sebebini anlamaya calismadan ona taparlar, gucu elinde tutana sirnasarak, onu taklit ederek elde etmeye calisirlar. Bunlari gozlemlemek bile benim midemi bulandirdi yirmi bes yillik yasantimda ozellikle Amerika gibi gucun hersey demek oldugu bir toplumda bu tur orneklerle ne kadar sik karsilastigimi tahmin edebilirsiniz.

Peki neden boyle bir insan psikolojisi mevcut? Bence bu tur insanlarin kendilerine guvenleri o kadar yetersiz ki, kendilerini bir gucun parcasi hissetmezlerse zayif ve basarisiz olarak goruyorlar. Onlar icin basarili olmanin tek yolu guclu olanlara yaranmak ve onlari takip etmek. Guclu bir cevrede bulunduklarinda kendilerini guvende hissediyorlar halbuki bu onlarin gercek potansiyelini ve aslinda basarabilecekleri seyleri o kadar kisitliyor ki... Kendi baslarina gelisip, kendi analizlerini yapmak onlara cok zor geliyor olmali, aslinda gercekten de zor birsey, tipki akintiya karsi yuzmek gibi cunku tum populist akim guclunun yanindayken siz ona kusku ile yaklastiginizda bir bakima tek basiniza kalirsiniz.

Cagimizda ki populust akimin etkileri, insanlari dusunmeden harekete gecmeye zorlayan "asiri" dinamik hayat stili de gunumuzde insanlari etkisi altina aliyor. Bunun disinda egitim sisteminde ogrencilere hic bir sekilde kendilerine guvenleri kazandirilamiyor, hatta aksine "sen ne anlarsin, sen kimsin ki, daha ogrencisin" modeli yaygin. Halbuki ogrenciler sadece kendi baslarina birsey basarabildiklerini gorseler kendilerine guvenleri ve motivasyonlari artacaktir. Aile egitiminde de cocuga "cocuk gibi davranma" mantigi yuzunden cocuklar buyuyup ergenlige ulastiklari zaman bile ailenin cocuklarina karsi "cocuk gibi davranma" huylari devam ettigi icin cocuklarina yeterli ozguveni ve sorumluluk anlayisini asilayamiyorlar.

Son olarak bence gene iki yol var, kolay olan gucu takip etmek cunku baska biri o gucu onceden elde etmistir ve sizde ona sirnasarak "gucun golgesinden" yararlanabilirsiniz ama peki ya kisisel gelisiminiz? Gucun nasil elde edildigi sorusu? Gucun golgesinde olmak ama sebebini anlayamamak insanlari ic dunyalarinda gercekten mutlu eder mi, doyuma ulastirir mi? Sanirim herseyde oldugu gibi burada da kolay yolun odulu erken ve ufak olurken, zor yolun odulu uzun bir surec sonunda ama doyurucu oluyor.

14 Kasım 2006

Pazarlamada kisisellestirilmis zaman faktoru

Mehmet Bey'in e-posta pazarlamasi ile ilgili son yazisini okudugumda aklima gelen bir kavram, Mehmet Bey'in yazisina da yorum olarak yazdim ama burada da belirtmek istedim.

Esiniz hamile ve yasadigi yerde hamile kiyafetleri bulamiyor ya da sadece kolaylik olsun diye internetten almak istiyor diyelim. Sonucta sizin hamile kiyafetleri satan online satis magazaniza ulasiyor, hamile kiyafetini seciyor sizin 3 aylik - 6 aylik -9 aylik diye kategorilendirdiginiz. Diyelim ki 3 aylik hamile kiyafetini aliyor. Kiyafeti alirkende size email adresini birakiyor. Simdi siz bir satis yaptiniz ama musteriyi kaybetmek istemiyorsunuz sadece bir satisla. O zaman ne yapiyorsunuz? Siz sitenizde ayni zamanda bebek kiyafetleri de satiyorsunuz degil mi? Bir arastirma yapiyorsunuz, hamile kadinlar dogumdan 3 ay once bebek kiyafeti bakmaya basliyor. Simdi siz 3 aylik hamile kiyafeti mi sattiniz? 3 ay sonra hemen bir emaille 0-3 ay cocuk kiyafetlerinizi tanitan bir e-posta gonderiyorsunuz. Yok sizden 6 aylik hamile kiyafeti mi almisti? Hemen siparisten sonra tesekkur emaili ile birlikte 0-3 ay cocuk kiyafetlerinizi tanitan bir email atiyorsunuz. 9 aylik hamile kiyafeti mi satmistiniz? 3 ay sonra 6 aylik bebek kiyafetlerinizi tanitan bir e-posta gonderiyorsunuz. Dikkat edin her hafta butun urunlerinizi tanitan "spam tadinda" bir e-posta yollamiyorsunuz, musterinizi taniyorsunuz, onun surecini taniyorsunuz ve ona gore pazarlama taktigi izliyorsunuz. Baska ne yapilabilir? 3 aylik cocuk kiyafeti sattiniz diyelim, musterinin ihtiyaci baska ne olabilir? Oyuncak, hele zekayi gelistirici bir oyuncak olursa daha da iyi. Ama bir dakika siz oyuncak satmiyorsunuz ki? O zaman online oyuncak satisi yapan bir firmaya gidiyorsunuz, diyorsunuz ki ben size musteri yonlendirirsem benden gelen her satisinizdan yuzde 15% istiyorum diyorsunuz, seve seve kabul ediyor bir sirket. Sonra 3 aylik bebek kiyafeti sattiginiz e-posta da diyorsunuz ki bizim sirketimizde yaptiginiz harcamalardan dolayi bu zekayi gelistirici oyuncaklari %7 indirimli almaya hak kazandiniz. Geriye kalan %8 fark ne oluyor? Sizin cebinize kaliyor cunku tuketicinin surecini izlediginiz ve onun ihtiyaclarini "onun ihtiyaci olan zamanda" karsiladiginiz icin bu payi hak ettiniz. Tuketici de o an ihtiyaci olan bir urunu yuzde 7 indirimle almis oluyor. Ben buna pazarlamada kisisellestirilmis zaman faktoru adini verdim.

Bir de bu mantigi tam tersine kullanan ornekleri inceleyelim, yeni bir MacBook almisiniz Amazon'dan cok mutlusunuz, iyi bir alisveris tecrubesi yasamissiniz. Alisverisinizden tam bir hafta sonra Amazon'dan size yeni bir e-posta geliyor, "Yeni daha gelismis Mac notebooklar cikti!". Bakiyorsunuz hem de neredeyse sizin bir hafta once odediginiz fiyatla ayni... Nasil hissedersiniz sizce? Acikcasi ben kendimi enayi gibi hissederim, moralim bozulur. Moralim bozukken arkadasimla yapacagim muhtemel bir diyalog;

-Mert ne oldu yuzun asik?
-Ya gecen hafta Amazon'dan yeni bir MacBook almistim ya...
-Evet
-Iste bu hafta ogrendim ki hemen yenisi cikmis, benimkiyle neredeyse ayni fiyata, hem de daha iyi ozellikler...

Birden guzel bir alisveris tecrubesi kabusa donustu ve bu tecrube agizdan agiza dolasirken sizin sitenizin adi (Amazon) da bu kotu tecrubenin bir parcasi oldu. Macintosh'un yeni bir model cikarmasi Amazon'un sucu mu? Hayir ama bu talihsiz gelismeyi musterisinin gozune gozune sokup musterisini enayi gibi hissettirmesi, musteriyle arasindaki duygusal bagi bozmasi Amazon'un sucu.

Neden boyle bir e-posta gonderiyor Amazon, cunku siz benzer bir urun aldiniz ve yenisini de almak isteyebileceginizi dusunuyor, yeni bir satis daha yapacagini dusunuyor. Yani sonuca odaklaniyor, sizin surecinize degil. Onceki yazimi hatirliyor musunuz? Surece odaklanin, sonuca degil demistim. Halbuki bu e-posta yerine size satistan 4-5 ay sonra ikinci el ucuz MacBook hafizasi sunsa, size satmis oldugu mevcut bilgisayarin performansini arttiracak. Siz belki baska bir kaynaktan yeni Mac dizustu bilgisayari ciktigini duyacaktiniz ama saticiniz sizin yaninizda zarari azaltmaya calisiyor hissini yakalamaz misiniz? Bundan bir adim otesi ne olabilir? Amazon sattigi her urun icin ureticilerden yeni urunlerinin ne zaman cikmasi beklendigi hakkinda bir bilgi ister, bu sureye yaklastiginda sayfalarinda urunun aciklamasinin ustunde "apple yakin bir zamanda yeni bir urun cikarmaya hazirlaniyor, ilk haberdar olmak isterseniz buraya tiklayin" yazar. Bunu yazarak belki o an yapacagi satisi kaciriyor ama kullanici guvenini kazaniyor, hem de baska hicbir sitenin yapmadigi bir sekilde ve muhtemelen musteri yeni apple bilgisayari ilk olarak Amazon'dan satin aliyor. Anlik sonuca degil surecin getirecegi daha yuksek kazanca odaklanmis olurdu Amazon.

Baska bir ornek, Ecost.com dan bir dijital kamera aldim 5 megapiksel gecen sene, her ay bana yeni cikan 6 megapiksel kameralarin tanitimini iceren e-posta yolladilar. Aferin, sanki ben toptanciyim bunlari Ecost'tan alip baskasina satiyorum, daha yeni almisim kamera ne yapmaya calisiyorsun ki? Cok guzel spam listemde yerlerini aldilar. Halbuki belli bir sure sonra bana hafiza karti tanitimi gosterseler, bana su gecirmez kamera kiliflarini gosterseler...

Bir diger konuda tuketici buyuk bir harcama yaptiktan sonra ayni ay icinde tekrar buyuk bir harcama yapmaz. Bir ay icinde hem buyuk ekran televizyon, hem camasir makinasi hem de buzdolabi alamam, cogu kisi maaslarla gecimini sagliyor. Bir ay icinde 2 tane buyuk alimi kolay kolay kimse karsilayamaz, peki pazarlamacilar bunu niye ongoremiyorlar? Neden yakalamisken adama ne satsam kardir mantigi guduyorlar? Neden guveni kazanma ve ihtiyaclari tanima surecine odaklanmiyorlar? Ben hic pazarlama egitimi almamis olan bir muhendis olarak bunu dusunebiliyorum da onlar neden dusunemiyor?
Degismesi gereken pazarlama mantigi: Musterini ve musterinin surecini tani, onun ihtiyac surecini tani ve buna gore pazarlamani yap, anlik sonuca degil musteri ile kuracagin bag ile olusacak ve sana daha cok para kazandiracak surece odaklan.

Not: Mehmet Bey'e benim bu yazima ilham kaynagi olan guzel yazisi icin tesekkur ederim.