kişisel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kişisel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Eylül 2007

Bir arkadaşı kaybetmek


Berkeley'de Coop'ta kalırken çok yakın bir arkadaşım vardı, Coop'a ilk taşındığında elinde koca bavullarla gelmişti onları odasına taşımasına yardım etmiştim. Güney Afrikalı çok nazik bir kızdı, sürekli güler yüzlü ve enerji doluydu. Onun oda arkadaşı Cordy ile üçümüz gerçekten yakındık. Kaldığım evde Amerika'lı olmayan fazla kişi olmadığı için onunla gerçekten iyi anlaşıyorduk. Partilerde genelde birlikte dolaşırdık, odamda ne zaman müziğin sesini açsam hemen gelirdi. Şimdi birlikte fotoğrafımızı arıyorum ama format atarken kaybolan fotoğraflar arasında onlar da vardı sanırım, bir tek bunu bulabildim geride, ben salakça odamda dans ederken arka planda o var, neredeyse hiç belli bile olmuyor gerçi...


Geçen gün facebook'ta dolaşırken "RIP Tumi" adlı grubu gördüm ve inanamadım. Gazetelere de çıkmış sanırım Amerika'da. Tumi tatilde annesinin yanına New York'a gittiğinde erkek arkadaşıyla ayrılmış ve bunu kaldıramayan erkek arkadaşı onu boğazlayarak öldürmüş, daha sonra kendi de bileklerini keserek intihar etmeye çalışmış ama polisler zamanında yakalamışlar. Tumi daha 20 yaşındaydı.

O kadar garip ki geçen sene bu zamanlarda birlikte gülüp konuştuğum o güler yüzlü kız artık yok. İlk defa yaşıtım sayılabilecek bir arkadaşımı kaybediyorum, yaşamın adaleti pek yok ne yazık ki... Huzur içinde yat Tumi...

9 Ağustos 2007

Lab. anıları

Ben ve lab.da ki deney setimiz, ben ona çift biraver ismini koydum. Birlikte güzel ölçümler yaptık, ucuna motorlar-pervaneler takıp döndürüşünü izledim duygulanıp. En verimli çalışma gerilimini, akımını bulduk, saniyede ne kadar hidrojen alması en ideali onu hesapladık. Bunu şöyle düşünün, biri sizin yerinize size en yakışacak kıyafet budur, sen en rahat bunda hareket edersin, senin poponu en güzel bu gösterir diyerek sizin yerinize bu kıyafetleri alıyor. İşte ben de bunun benzeri şeyler hesapladım sırf yakıt pilim için :)

Bu yoklukta bile onu herşeyin en güzeli, en safıyla besledim... (Kola şişesi içinde saf su tutmak tam türk işi ama türklerin plastik kola şişelerine karşı bir zaafı var bence, her iş için onları kullanmak istiyoruz nedense)

Sonuç olarak şunu söyleyebilirim, deney raporu yazmak sıkıcıdır, hatta öyle sıkıcıdır ki bundan kaçınmak için günlüğüne böyle şeyler yazdırır insana. Herşeye rağmen seni seviyorum çift biraverim, hidrojenin hiç eksin olmasın...

Yeniden "günlük"

Neden yazmaya elim gitmediğini düşündüm bir süre, sonra son yazdıklarıma baktım... Burası bir günlükten öte bir internet sitesine dönüşmeye başladığını farkettim, bilgilendirici yazılar, fikir yazıları, duyurular... Bu günlüğe ilk yazmaya başladığımda çok daha içseldi sanırım, tekrar öyle olmasını istiyorum çünkü bu hali hoşuma gitmiyor. İleride dönüp okuduğumda duyurular, bilgi yazıları görmek istemiyorum kendimi tanımak istiyorum... Günlükler içsel olmalı, anlık duygular olmalı. Sanırım ben blog değil günlük yazmak istiyorum. Bence insanın günlüğünü internette yazması "ben kendimden kaçmıyorum" demenin dünyaya haykırış yolu. Yeniden başlayalım o zaman;

Geçen gün saçlarımı kestirdim çok kısa, ben beğendim, biraz daha sert gösterdi sanırım yüz hatlarımı, ufak bir değişiklikle çok farklı görünebilmem bazen beni bile şaşırtıyor, bu yaşımda bile. Çoğu fotoğrafta farklı farklı çıkarım zaten.

Yeni işimde çalışmaya başladıktan beri dünyaya pek optimistik bakamıyorum, iş yerinde bir sorun olduğundan değil de dünyanın gidişatı münasebetiyle. Çok yakın olan küresel enerji krizi ve buna karşı "yapılmayanlar" midemi bulandırıyor. Nasıl bir his veriyor biliyor musun, sanki herkes bu dünyanın boka gittiğini anlamış ama bana ne ben anca yaşlılığımda görürüm o yüzden günümü yaşayayım, çocuklarım düşünsün diyor. Çocukları bunları diyenlerden daha da fazla tüketim içine batmış durumda. Tüketim sadece maddi olsa gene tutunacak bişeyler olurdu. Tüketim kültürü tam gaz giderken geçen gün bir çok reklamda adı geçen "anı yaşa" sloganının nasıl da tüketim kültürüne uydurduklarını düşündüm... İnanılmaz bir şey, Carpe Diem sözünün vurdumduymaz tüketim kültürünün en büyük sloganı olacağı kimin aklına gelirdi. Anı yaşayalım tabi ya, yarının boka gireceğini garantiledik ne de olsa, yaşasın lale devri. Neden bu kadar pesimist olduğumu belki yazarım detaylı olarak enerji sektörünü inceleyerek.

Televizyonda haber veriyorlardı, NASA'dan alınan son bilgilere göre Türkiye 40 yıl sonra çöl olacakmış. Haber NASA'dan gelince şok, TEMA sen yırtın canım daha, haberin amerikadan gelmezse bir değeri yok. Bence TEMA Vakfı Türkiye'de şubelerini kapatsın amerikada cafcaflı farklı bir adla faliyetine devam etsin, oradan Türkiye'ye uyarılarda bulunsun, vatana çok daha faydalı olur oradan.

Çok zorlanıyorum sabahları işe gitmek için uyanmakta. Hayal kurmayı özlemişim bir de bunu düşündüm geçenlerde. Geçmiş hep daha güzel gelir ya insana, en çok hayal kurduğum günleri düşündüm. Sanırım Orta 2'ye gittiğim yıllardı, muhteşemdi. Kendi kendime yetebiliyordum, ne kadar önemliymiş meğer bu. Bir de orta 1'den sonra arkadaşımla Oxford'da bir dil okuluna gitmiştik, çok güzeldi. O zamanlarda insanları ve dünyayı fazla tanımadığı için insan çok güzel hayaller kurabiliyor, geleceğe çok güzel bakabiliyor. Bir de şunu farkettim eğer geleceğe olumlu bakamıyorsam hiçbirşey yapasım gelmiyor. Bence dünyada çoğu insanda görülen depresyonun en büyük sebebi bu, kendi iç dünyaları falan değil, dünyanın onlara verdiği sinyaller. Ha sonra bu sinyallere uyup madem öyle ben de ona ayak uydururum deyip salak saçma işler yapma yolunu seçiyorlar ve psikolojileri iyice içinden çıkılmaz bir hal alıyor o ayrı.

Bana umut veren şarkılar var bir de, bunları arşivden ayıklayıp bir cd ye kaydetmeli. Günün bazı saatlerinde çok mutlu oluyorum neden bilmiyorum sanırım tüm gün mutluluk hormonlarım bir yerlere sıkışıp o an boşalıyorlar. O anlar arabamda sevdiğim şarkıyı dinlerken ve boş yolda giderken olursa çok şahane oluyor. Bir de en çok gece arabayla tünellerden geçmeyi seviyorum, tünelin içinde sarı bir ışık olacak, penceren açıksa bııızzıııp bııııızıııp bıııızzııııp diye tünelde ilerledikçe yandaki kolonlardan çıkan sesi dinlersin, çok hızlı gitmezsin hatta mümkünse 70 km. en ideal hız, bir de yol boş olacak yan 2 şeritte sana ait olacak ama önünde az ileride bir araba daha olabilir, o araba yalnızlık hissini alıyor o yüzden güzel bir tad katıyor o ana. İnsan hiç bitmesin istiyor o tünel öyle anlarda, bence taksi şöförleri bile mutlu oluyorlar o tünellerden geçerken, hani tüm gün stresli araba kullanıyorlar suratlar beş karış ya, tünele girdiklerinde araba kullanışlarından bile sakinleştikleri belli oluyor bence, onlar da kendilerini özel hissediyor bence orada. Hani normalde küsmüşüz ama o tünelde tüm diğer sürücülerle barışıyormuş gibi oluyor taksi şöförleri. Herkes geleceğe bakıyor tünellerde bence, hem de umutla :)

22 Temmuz 2007

Uzun zaman oldu

Uzun bir süredir yazamıyordum o yüzden özet geçeceğim,
  • Birleşmiş Milletler Hidrojen Enerjisi Teknolojileri merkezinde işe girdim, Aralık ayına kadar çalışacağım.
  • Neden Aralık derseniz, çünkü Aralık'ta yaylalar yaylalar derim
  • Keyfim yerinde sanırım bu aralar
  • Şu Backwoods denilen purolara sarmıştım bu aralar sigara içmeyeceğim diye, şimdi onu da kesmeye çalışıyorum zira feci ağız kokusu yapıyor
  • 1 aylığına spor salonuna kayıt olmuştum, ilk gün gittim bir daha da uğramadım. Hem önemli olan katılmaktı zaten. Evde kendi çapımda şnavf mekik yapıyoruz bişeyler...
  • En yakın arkadaşım Evren evlendi, çok güzel bir düğündü, ben de düğün için slayt gösterisi hazırladım ama şimdi bağlantım yavaş olduğu için yükleyip gösteremem. Kendisi şu anda balayında sanırım sıcak kumlardan serin sulara atlıyor ve başka bir sürü şey daha yapıyordur, ne güzel...
  • Yarın da kuzenim Çınar evleniyor, Rus gelin geliyor
  • Babamın kuzeni erkek çocuğu bekliyor, bu haber üstümdeki ağır bir yükten kurtardı beni zira artık Ulaş soyadını taşıyan tek genç erkek ben olmayacağım, gerçi zaten soyadı Ulaş olan bir sürü insan var bizim aileden olmayan, hatta dört ayaklı olanlarımız bile mevcut, bakınız.
  • Yorumlara cevap yazmıyor, yazıların devamı ikinci bölüme deyip ikinci bölümleri yazmıyorum, 2 haftada bir yazı giriyorum... Sanırım kötü bir blogger oldum, karanlık tarafa bile geçiyor olabilirim...
Şimdilik bu kadar, diğer gelişmeleri yazımın ikinci bölümünde anlatıcam (yerseniz)

9 Temmuz 2007

Türk Blog Yazarları Buluşması

7 Temmuz Cumartesi günü (hayır 07.07.2007 diye özellikle seçmedik o tarihi) Türk Blog Yazarları'nın ilk buluşması Taksim Me Gusta restoranında gerçekleştirildi. Oldukça güzel ve hoş muhabbetli bir buluşmaydı, her ay tekrarlanması düşünülüyor. Toplam 131 fotoğraf çekilmiş. Yakında tanıtım videomuz da hazır olur sanırım.

Bunun dışında sanki dövecekmişim gibi baktığım bir fotoğrafım çekilmiş ki evlere şenlik, kimseyi korkutmamak için burada yayınlamıyorum :)

6 Temmuz 2007

26, 76 ve 6'nın tuhaf birleşimi

Bu gece uyuyamıyorum, uzun süredir kişisel yazılar yazmadığımı farkettim. Biliyorum yorumlara cevap vermem gerekiyor ama hiç içimden gelmiyor, sadece daha çok yazmak istiyorum. Doğaçlama birşeyler yazmayı deneyeceğim şimdi belki sonunda bir tamamlanma hissedip uyuyabilirim.

sonları seviyorum, sonun gerçek bir son olmamasını bile sevebilirim
başlangıçları da sevebilirim, ama işte arada ki bölüm olmasa da olur diyorum

garip olan ise o aradaki bölümde küçük detaylar için yaşanan onca kargaşa
uzak durduğunda zaman çarpıyor, yakın durduğunda çirkinlikler

hep basit bir hayat ararken basit diye birşeyin olmadığını öğrenmek mesela
o da çok çarpıyor
sonra en ufak birşey için verilmesi gereken büyük mücadeleler
o an demek ki ufak birşey değilmiş diyorsun
belli bir zaman geçtikten sonra da
aslında gerçekten de ufak birşey olduğunu tekrardan görüyorsun
işte sanırım benim asıl sorunum orada başlıyor
belki de normalden biraz daha fazla düşünen herkesin sorunu

şu anı yaşarken bile sanki gelecekten geçmişe doğru bakıyormuşum gibi yaşıyorum
hani küçükken size kocaman gelen bir oda büyüdüğünüzde size ufacık gelir ya
şaşırırsınız bu odayı gözümde ne kadar büyütmüşüm o yaşımda diye
işte o bana nedense hiç olmuyor, benim için o oda hep ufaktı
Sanki 26 yaşında bir bedene, 76 yaşında bir beyine ve 6 yaşında ki duygulara sahibim...

Hayat ne tuhaf, vapurlar felan...

30 Haziran 2007

Bodrum

Birkac gunlugune Bodrum'a gittim, burada inanilmaz yavas bir telefon cevirmeli internet baglantim oldugu icin pazartesi gunu dondugumde e-posta ve yorumlara cevap yazabilecegim. Pazartesi gorusmek uzere :)

16 Haziran 2007

Şehrini göster Pınar'a

Sevgili arkadaşım Pınar tabiri caizse biraz tutuşmuş çünkü kendisi çoğu öğrenci gibi son haftaya bırakmış bir dersinin final projesini, eğer bu durum size tanıdık geliyorsa ve öğrencilik hali diyorsanız belki kendisine yardım etmek isteyebilirsiniz.

Pınar'a Şehir Tecrübelerinin Temsilleri adlı ders için dünyanın çeşitli şehirlerinden fotoğraflar gerekiyormuş. Fotoğrafların ilki sabah uyandığınızda pencerenizden gördüğünüz şehrin fotoğrafı diğeri için ise pek bir kısıtlama yok, günün her hangi bir saatinde şehir içinde ki herhangi bir şeyi çekebilirmişsiniz. Daha ayrıntılı bilgiye Pınar'ın bu projesi için açtığı blogdan ulaşabilirsiniz. Pınar'ın eposta adresine pbudan@bilgi.edu.tr fotoğraflarınızı gönderebilirsiniz.

13 Haziran 2007

Günlüğüme bırakılan yorumlar hakkında

Yakın zamana dek günlüğüme bırakılan her yoruma teker teker cevap yazardım, kimi zaman yoğunluğumdan dolayı çok geç cevap yazdığım da olmuştur ama hiç atlamamaya çalışırdım. Ne var ki çoğu zaman yazdığım yorumlar, "teşekkür ederim" "çok sağolun" tarzı nezaket yorumlarıydı. Nezaket bence çok önemlidir ve hiçbir zaman gereksiz olarak görmem fakat bundan böyle nezaketimi farklı bir şekilde göstermeye karar verdim. Bundan sonra yazdığım konu ile ilgili herhangi bir soru ya da eleştiri dışındaki yorumlara nezaket cevapları yazmak yerine yorum bırakan kişinin kendi günlüğüne yazdığı konular hakkında yorum bırakmaya karar verdim. Bir bakıma iade-i ziyaret :)

Bunun sebepleri;
  1. Bence bu bloglar arasındaki yorum alışverişini arttıracak.
  2. Nezaket yorumları yazmaya üşeniyordum ve hep kafamda önce yorumlara cevap yazar sonra yeni yazı girerim bloğa diyordum, böylelikle hem üşenmemiş hem de kendimi zorlamadığım için günlüğe daha çok yazı yazabilirim.
  3. Yazdığım yorumları takip sistemini (cocomment yardımı ile) yeniden ekledim yan menüye. Böylelikle sizin sitenize iade-i ziyaret için gelip yorum yazdığım da sizin yazınız da listelenecek yan menüden.
Umarım bu yeni kararım bloglar arasındaki bağları kuvvetlendirmeye yardımcı olur.

Bir de tek tıklama ile basit geribeslemeler verebileceğiniz altta gördüğünüz postreach tarafından sağlanan sistemi entegre ettim, yakın zamanda bu sistemin türkçe desteği de gelecek umarım.

6 Haziran 2007

Pinguar

Türk toplumunda sıkça gözlemlediğim bir şey var, gerçekten beğendiğimiz şeylerden pek etrafımıza bahsetmiyoruz. Bunu biliyorum çünkü ben kendim de bile bunu gözlemliyorum çoğu zaman. Birşeyi beğenmediğimiz zaman hemen eleştiriyoruz ama beğendiğimiz şeylere karşı çoğu zaman sessiz kalıyoruz. Ben de çoğu zaman sessiz kalıyorum halbuki beğendiklerimizin de övgüye ihtiyacı var bence. Bilmiyorum belki bir şeyi açıkca övmek bize ters geliyordur, yediremiyoruzdur belki de kendimize ama sebebi herneyse ben bunu değiştirmek istiyorum.

Pinguar adlı bloğun sahibi Pınar Yanardağ'dan ilk kez Türk Blog Yazarları sayesinde haberim oldu. Kendisi 21 yaşında ve linux - açık kaynaklı yazılımlar üzerinde bir çok proje üzerinde çalışmış ve çeşitli seminerler vermiş. Pınar'ın Kadınlar ve Linux hakkındaki sunumuna sadece linux ile ilgilenenler değil bence kadınların bilişim sektöründe azlığından yakınan tüm erkekler göz atmalı bence. Pınar Linux Kullanıcıları Derneği tarafından 2007 yılında en çalışkan penguen seçilmiş. (penguen linux işletim sistemi resmi logosudur) Bunun dışında sanırım Pınar'ın Web 2.0 olarak adlandırılan her serviste bir üyeliği bulunmakta. Pınar klasik gitar çalıyor, çeviriler ve makaleler yayınlıyor ve boş vakitlerinde fantastik öyküler yazıp manga çiziyor. Son olarak hem günlüğünü hem de internet sayfasını çok beğendim. Hakkında bir çok bilgiye ulaşabiliyor ve tüm çalışmalarını yakından takip edebiliyorsunuz.

Bence Pınar bilişim sektöründe çalışmak isteyen kadınlarımız için çok iyi bir örnek teşkil ediyor. Kendisiyle hiç tanışmadım ama gerçekten saygı duyuyorum, umarım aynı çizgide azimle devam edersin Pınar.

5 Mayıs 2007

İki canavar


Deniz ve Maco
Video sent by mertulas

4 Mayıs 2007

Google'da Mert

Türkiye içinden Google'da Mert diye arattığınızda ilk çıkan siteye dikkat ettiniz mi hiç?

Bu site benim ilk web sitesi denememdi. O zaman üniversitenin ilk yılları sanırım 2000 yılı falan... Benim saçlar uzun böyle fotograflarda var çok komik. Şimdi bu siteyi yaptığım zamanlarda Yahoo'nun Geocities adında bir servisi vardı (gençler bilmezler eheh), bedavaya alan veriyordu çok büyük birşeydi o zamanlar için ama tabi reklam destekli... Neyse ben de hemen yaptım kendime bir site, gene o zamanların internet akımlarından etkilenmişim altta kayan yazı ile siteme hoşgeldiniz falan yazıları... Sitede ortada da bir fotograf vardı ama silinmiş o zamanla ahah. Neyse benim bu dandik sitem şu anda Google'da Mert adlı aramada ilk sırada 26,7000,000 sonuç arasından. (en azından türkiye içinden yapılan aramalarda)

İşin boktan yanı da artık Geocities Yahoo Web 360 mı ne olmuş, geocities'e giremiyorum, hiç bir şekilde o siteyi silemiyorum, değişiklik ya da yönlendirme yapamıyorum ve o sitede 1.sırada inatla... Anlayacağınız enkaz bir site olarak birinciliği koruyor kendisi ve bu gidişle ineceği de yok çünkü Blogger'da 2.5 yıldır yayınladığım bloğum bile 3.sırada Mert diye aratınca. Yani 2.5 yılda yetişememişim o ilk yaptığım sitenin popülerliğine. Pagerank'i 3 bu ilk yaptığım sitenin, benim şu anki bloğumun pageranki 4 ama gene de 1. olamıyor.

Benim bir altımda Mert.com alan adını almış 1969 yılında kurulmuş koca şirket var ama 2000 yılında benim Geocities'de yaptığım kıçı kırık sitenin altında kalmış... Ben o fabrikanın sahibi olsam kudururdum :)

Bir de o zamanlar anytimenow diye bir e-posta servisi kullanıyormuşum, eh onun da şifresini unutmuşum, kimbilir ne e-postalar gelmiştir o adrese eheh... Bir de sitede yazmışım "sizin de beğendiğiniz yazı veya fotoğraflar var ise lütfen e-posta ile iletiniz" diye, valla siteyi açtığım zamanlarda bir kişi bile eposta atmamıştı, bundan sonra attıysa da okuyamıyorum kusura bakmasınlar. Neyse eğer benim uzun saçlı halimi merak ediyorsanız 26 milyon 700 bin Mert'in tepesine çıkmış Mert Ulaş'ın ilk sitesine alalım sizi de :)

(not: o zamanlar da penguen-fors takma adını kullanıyordum o yüzden adını öyle koymuşum :) )

3 Mayıs 2007

Güncel

Bir süredir günlüğüme yazamıyordum, üzerimde bir bezginlik var sebebini bilmediğim ama yavaş yavaş elimi tekrar alıştırmam lazım :)

Yazmadığım süre için de Genelkurmay'dan Türkiye'de internet yeterince kullanılmıyor diyenlere nispet olacak şekilde tahminim dünya tarihinde bir ilk olan sanal muhtıra geldi. Bence bu muhtıranın internet ortamından duyurulması oldukça mantıklıydı çünkü Genelkurmay Başkanı aslında 12 Nisan'da çok benzer açıklamalar yapmış ama pek dikkate alınmamıştı, sanki sadece "Genelkurmay Başkanı'nın sözleri" olarak yorumlanmıştı, benzer ve daha sert dilli bir açıklamayı resmi internet sitelerinden yaptıklarında ise "Askerden muhtıra" adını aldı... Demek ki açıklamayı nasıl yaptığınız bile bir konudaki ciddiyetinizi medya önünde değiştirebiliyor. Bunun dışında internet üzerinden yapılması sayesinde tüm basın organlarına aynı anda, sansürsüz olarak iletilmiş oldu bir bakıma. Tabii ki tüm halka da, üstelik hiç bir kelimesi sansürlenmeden, atlanmadan ve anında. Ordu profesyonel bir kurum olduğu için teknolojiyi kullanması da gayet mantıklı. Gönül isterdi ki muhtıra vermeye ihtiyaç duymasaydı ordu, işler bu kadar gerilmeden uzlaşmacı bir politika izleyebilseydi iktidar partisi...

Bunun dışında hayatımda ilk defa gözlemlediğim, Ankara ve İstanbul'da ailecek piknik gibi gidilebilecek olaysız mitingler yaşandı, gerçekten güzel sahnelerdi. 1 Mayıs mitingi için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim ne yazık ki, o geçmiş yılların kopyası gibiydi. Biraz da çok üst üste gelmişti sanırım olaylar... Polis köprüden geçen neredeyse her arabayı durdurup aramış, herkes çile çekmiş ama düşünüyorum da bir araba infilak etse köprü üzerinde 1 Mayıs günü sanırım bunun etkileri çok daha büyük ve yıkıcı olurdu, o bakımdan kontrolleri çok da eleştiremiyorum.

Sanırım ilkbahar ayları insanların içindeki reform duygularını harekete geçiriyor çünkü reform kokusu sadece ülkemizde değil sanal platformda dünyada da kendini gösterdi. Digg adı verilen ve oylama usulü işleyen kullanıcı tabanlı haber sitesinde HD-DVD lerin kodu kırıldığı haberinin sansürlenmesi üzerine yüzlerce Digg yazarı bu haberi yaymaya başladı ve sonunda pes eden Digg oldu. Bu kod ve arkasındaki yaklaşımı bir sonraki yazımda daha net açıklamaya çalışacağım.

Bunun dışında bana yeni araba alındı. Amerika'ya gitmeden önce peugeot 206 kullanıyordum, kriz zamanında almıştık, sonra Amerikaya giderken babam nasılsa kimse kullanmayacak bu arabayı satalım demişti ben de olur demiştim, kriz dönemi alıp piyasaların açık olduğu bir dönemde sattığımız için o arabanın satışından kar bile etmiştik. Sonra o parayı bankada döviz olarak tuttuk ve ben 2.5 yıl sonra döndüğüm de bankada vadede yatan para daha da artmıştı. İşte o parayla temiz 2.el 14.000 km'de tam donanımlı bir peugeot 307 aldık yani neredeyse masrafsız olarak arabayı güncelledik diyebilirim :) 307'ler için çok elektronik arıza çıkarabildiklerini duydum ama şimdilik gayet memnunum arabamdan, güzel denk geldi bence.

Yalnız yeni araba alırken arabanın ruhsatını üstünüze çıkaracaksanız bir daha düşünün derim tecrübelerimden çünkü kasko firmaları istatiksel bir yaklaşım sergiliyor. Şöyle ki; eğer 20-30 yaş arasındaysanız ekstra, eğer cinsiyetiniz erkekse ekstra ve gene belli araba markalarına göre ekstra kasko ücreti biniyor... (Peugeot'lar da ekstra kasko ücreti alıyorlar çünkü peugeot 106'larına turbo motor taktırıp kanatlandıran ve duvara yazılan yüzlerce türk gencimiz var, onlarda kaza oranlarına bakıp demek ki Peugeot'lar daha fazla kaza yapıyor onlardan daha fazla sigorta parası alalım demişler ki burada aslında bir haksızlık var çünkü arabanın sadece markasına göre karar veriyorlar sanırım halbuki marka ve modele göre karar vermeleri gerekir) Sonuç olarak arabanızı annenizin üstüne alırsanız yaş ve cinsiyet farkından doğan ekstra kasko ücretlerinden kurtulabilirsiniz aklınızda bulunsun.

Son olarak İstanbul'a dönüşümle birlikte tekrar bahçe katında yaşamaya başladım ve haliyle haşere arkadaşlarım beni yalnız bırakmıyorlar. Evimiz İstanbul'un göbeğinde yer almasına rağmen evimizdeki haşere çeşitliliği tropik ormanları kıskandıracak nitelikte. Artık haşereler öyle bir boyuta ulaşmış ki öldürdüğüm bazı örümceklerden neredeyse kan çıkıyor. Biraz daha büyük olsalar "egzotik yemek" adı altında ızgaraları yapılabilir o derecede durum.

Mert Ulaş İstanbul'dan bildirdi, esenlikler dilerim efendim...

1 Nisan 2007

Merhaba İstanbul

Perşembe günü uzun bir yolculuktan sonra İstanbul'a döndüm sonunda. Bir süredir eposta, yorum ve türk blog yazarlarından gelen mesajlara cevap yazamıyordum, düzenimi oturtayım en yakın zamanda cevaplayacağım hepsini.

Bunun dışında geçen gün ablamlar beni yemeğe davet etmişlerdi, evlerine gittiğimde ablacım ulaşabildiği tüm arkadaşlarımı toplayıp evinde benim için süpriz bir parti hazırlamış, kapıyı açar açmaz konfetiler, balonlar ve arkadaşlarımı görünce oldukça şaşırdım... Çok güzel bir süpriz oldu gerçekten :)

Kapıdan ilk girer girmez şaşkınlığım

Ben ve balonlarım :)

Toplu fotoğraf

Ablam ve ben

Süpriz parti için çok teşekkürler Gizem'cim, katılabilen tüm arkadaşlarıma da çok teşekkür ederim, hepinizi özlemişim :)

Bunun dışında döndüğümde fark ettiğim değişiklikler; Deniz artık bebeklikten çıkmış evin içinde koşturan bir çocuğa dönüşmüş bir anda, köpeğim Maço'cum artık bahçede yaşıyor ve kendine ait bir kulübesi var, keyfi yerinde ve kendini sevdirmek için yerlere yatıp taklalar atıyor, kuyruk sallıyor. Değişmemiş şeyler ise hala basit tv programları, yavaş internet ve trafik çilesi :)

26 Mart 2007

Evli ama müsaitmiş

Burada son haftasonum olduğu için geçen cumartesi gecesi son kez bir bara gidelim dedik arkadaşlarla, barda otururken yanıma bir kadın yaklaştı ve benimle tanıştı, konuşmaya başladık. Sanırım oldukça alkollüydü, muhabbet ilerledikçe bana evli olduğundan bahsetti ben sormadan, sanırım 35li yaşlarındaydı... Daha sonra bana içki ısmarlamak istedi, sonra telefon numaramı almak istedi ki ben zaten bu hafta içinde ülkeden ayrılacağımı söylemiştim... Tabii ki muhabbeti kısa kesip ayrıldım arkadaşlarla bardan.

Bu ilk kez de başıma gelmiyor, daha önceden de benzer muhabbetler yaşamıştım. Aslına bakarsanız Bay Area adı verilen silikon vadisini de içine alan bölgede barlara genelde orta yaşlı bayanlar geliyor. Bugün Türk Blog Yazarları'nda Blog gazetesini okurken şu haberi gördüm. "Evliyim ama müsaitim"... İnanın gerçek bu, özellikle benim Amerika'da yaşadığım bölgede çok yaygın sanırım. Şimdi Türkiye'de de bu tarz insanlar için bir site kurulmuş.

Ben genelde liberal bir bakış açısına sahibimdir dünya görüşünde, kimi insanlar açık ilişkilere, birden fazla eşliliğe inanırlar, ben buna inanmıyorum ama isteyen istediği şeye inanır ve istediği şeyi yaşar sonuçta herkesin kendi hayatı buna itirazım yok ama işte o zaman kafama şu soru takılıyor, "madem açık ilişkilere inanıyorsun, çok eşliliğe inanıyorsun, neden evlendin ki?"

-Eşim beni aldatıyordu, intikam aldım?
Aldatılıyorsan boşanırsın, bence insanın özel hayatı intikam oyunları oynanan bir alan olmamalı, özel hayatımızın kişiliğimize büyük bir etkisi vardır, oynanan bu intikam oyunları sizce kişiliğinizi, ruh halinizi de etkilemez mi?

-Evliliğimde baştaki heyecanı kaybettim
Amaç heyecan fırtınası olmamalıdır zaten bence evliliklerde, roller coaster'a binmiyorsunuz.

-Aldatmanın heyecanını seviyorum
Hmm aldatılmanın heyecanını?

-Toplum tarafından evlilik kavramı dayatılıyordu, ben de sırf o yüzden evlendim ama hayatımı da dilediğim gibi yaşamak istiyorum.
Eğer evliliğiniz de aldatıcak cesareti gösterebiliyorsanız eminim en baştan toplum baskısına karşı koyabilecek cesaretiniz de vardır, başka bir sebep olmasın?

-Eşim boşanmaya yanaşmıyordu, aldatmaktan başka çarem yoktu
Kimse kimseyi bağlayamaz, boşanma işlemi taraflardan yalnızca birinin isteği ile kanunlar yönünde gerçekleşir. İlk önce yasal yollardan bütün haklarınızı aradığınıza emin misiniz?

-Tek başıma yaşlanmak istemiyordum.
O halde yaşam tarzınızı gözden geçirin, çok eşli olup yaşlandıkça birbirleriyle hala dayanışma içinde olan bir çift görmedim ben hayatımda, çevrenizdeki örneklere bakıp sanırım benzer kanıya siz de varabilirsiniz. Demek ki çok eşliliğin sürekliliği konusunda bir takım sorunlar var. Eğer eşiniz aldattığınızı öğrenirse ve evliliğe devam ederse muhtemelen birbirine destek olan çiftler gibi değil de birbirinden nefret eden çiftler olarak yaşlanacaksınız.

-Eşim beni fiziksel olarak tatmin etmiyordu
Belki de evliliğin fiziksel ihtiyaçlardan daha derin bir amacı vardır. Belki de artık kafanızda evlenilecek adam/kadın ile birlikte olunacak adam/kadın ayrımından kurtulmanızın vakti gelmiştir.

-Evlendiğim adam/kadından daha iyisini hakediyorum
O zaman boşanın ve öyle yeni birini arayın, aldatarak bulacağınız "daha iyi eşin" etik değerlerini de sorgulamayı unutmayın, sonuçta şu anda sizinle ama ileride aynı aldatma mantığı ileride ki müstakbel eşi için de neden geçerli olmasın?

-Bu dünya düzeni böyleydi, ben sadece ayak uyduruyorum
Çevrenizde bulunan, örnek aldığınız kişilerin tüm dünya düzenini temsil ettiğine emin misiniz? Bunun dışında çevrenizde yaygın olan davranışlar mı daha önemlidir, sizin kendi içinizde ki huzurunuz mu? Çevremizden gördüklerimizi taklit etmek sadece kolay olan yol olmasın?

-Hem evliliğin hem de çok eşliliğin avantajlarını yaşamak istiyorum
En dürüst cevap. Ben de hem bütün gün uyumak hem de bir şeyler üretip saygı kazanmak istiyorum, olur mu acaba?

Burada eleştirirken hiç etik ve din konularına girmemeye çalıştım, sonuçta herkesin etik değerleri ve inançları farklı ama olaya pragmatik, bilimsel bir bakış açısıyla bakınca bile çok anlamsız geliyor bana.

21 Mart 2007

Sonunda

Eh madem Alti Ustu Tasarim'dan Mehmet Bey kendi mujdesini acikladi, ben de 29 Mart'da Istanbul'dayim. Temelli olarak :)

Gozlem

kadınlar güçsüz olana kendini bir ödül, güçlü olana bir eşya gibi sunar - cesare pavese

Ne yazik ki hayat hakkinda en hoslanmadigim gozlemlerimden birini guzel dile getirmis...

16 Mart 2007

Gokkusagi

Beni ne kadar uzsen de
bunu yapma yolunu seviyorum,
ne kadar farkli olsak da
gulumsemeni seviyorum
bana yanimdayken
bir gokkusagi oldugunu soylemistin ya
iste
ben de senin gibi
bir gokkusagiyim
sadece
bunu bilmeni istiyorum
varolmasan da
bunu bilmeni istiyorum
ben de hissediyorum
sadece
bunu bilmeni istiyorum

25 Şubat 2007

Hayata uyum saglamak

"Kucuklugumden beri bu hayata uyum saglayabilmek icin onlarca kisi oldurdum, hepsi de kendi yansimalarimdi. Hayat ise karsiliginda binlerce duygumu oldurdu..."

(cizim icin Behnan'a tesekkurler)