Oncelikle japonlar gercekten cok guleryuzlu ve yardimseverler gozlemledigim kadariyla, sokakta birisine yol tarifi sordugunuzda ingilizce bilmese bile elinden geldigince yardimci olmaya calisiyor, bir keresinde genc bir cocuga bizim hostelin yerini sormustuk, cocuk yerini bilmiyordu ama haritadan bizim icin bakti sonra bilinmeyen numaralardan hostelin adindan telefonunu buldu ve hosteli aradi, gerci sonra ayni isimli baska bir hosteli aramis, bunu farkedince "ee bu numarayi aramayin hostel sahibi biraz asabi" dedi.
Bir baska seferinde de sokaktaki 40-45 yaslarinda ki bir adama otobus duraginin yerini sormustuk, adamda sifira yakin bir ingilizce vardi ve yerini bilmiyordu biz tamam neyse gene de sagolun diyecekken adam anladi nereden bahsettigimizi ve bizimle 5 dakika kadar yurudu yolu gostermek icin sonra bak bu yaya gecidinden karsiya geciyorsun hemen solda diye gosterdi, biz arigato diyerek tesekkur ettikten sonra karsiya gectik bi baktik geriye adam hala karsidan bize bakiyor el sallayip sola donmemizi soyluyordu :) Acikcasi Turkiye'de biri bana yol sordugunda ben bu kadar yardimci olmuyorum.
Tokyo'da bir turk restoranina rastladik, uzun suredir Amerika'da doner yiyemedigimiz icin Japonya'da deneyelim dedik. Tokyo'da ki Anatolia restoraninda yemek yerken sahibi Bartin'li Hasim Bey'le tanistik. Hasim Bey bundan 18 yil once bir yemek fuari icin buraya gelmis ve ondan sonra da buraya yerlesmis. Oldukca orjinal bir insandi zaten resim de konusuyor :) Yemegi yedikten sonra bizi metro istasyonuna dek birakti sagolsun.
Insanlardan Tokyo'daki hostelde karsilastigimiz Kentucky'den Sarah var, kendisi cogu amerikalinin aksine biraz kulturlu ve 3 dil biliyordu, o da bizim gibi spring break tatilinde Japonya'ya gelmis gezmeye. Biz oradayken gitar calip sarki soyluyordu bizde istek parcasi olarak
Jolie Holland'dan Old fashine morphine'i istedik. (parcanin orjinalini profilimdeki muzik kismindan stream ederek dinleyebilirsiniz, stream yerine turkce olarak "akici yayin"mi kullanilmali acaba? )
Tokyo'dan sonra Kyoto'ya gectik ve orada Zeren'in arkadasi Sophie ile bulustuk. Sophie aslen
Burma'li, Japonya'ya doktorasini yapmak icin gelmis ama ilginc bir etnik kimligi var, aslen Cin'den Burma'ya yerlesmisler ve nadir olan Cinli muslumanlardan. Icki icmiyor, domuz eti yemiyor ve hatta annesi hacca bile gitmis. Hayat hikayesi de oldukca ilginc, Sophie yanlis hatirlamiyorsam 4 kardesten en kucugu ve babasini hic tanimamis hayatinda. Babasi Thailand asilli bir ogretmenmis ve Burma'da askeri yonetim basa geldiginde cikan olaylar sirasinda ortadan kaybolmus. Burma'da hala askeri yonetim devam ediyor. Bunun disinda babasi Burma'da onemli bir sair ve ayni zamanda da ne yazik ki eroinmanmis. Eroin uretiminde kullanilan
opium cicekleri (CIA'de fazla mi detayli anlatmis ne?) Burma'da cok yaygin olarak yetistiriliyor ve islenip eroin olarak dunya pazarina buradan yayiliyor. (Dunyadaki ikinci en fazla opium cicegi yetistiren ulke) Yaptigim arastirmada 19. yuzyilda Hindistan'i somurgelestiren Ingiltere Cin'e buyuk miktarda opium ticareti yapiyor ve buyuk paralar kazaniyordu, daha sonra Cin bu ticaretin toplum uzerindeki etkileri yuzunden durmasini istiyor ve bu yuzden Ingiltere ile
Opium savaslari adi verilen savaslar basliyor. Fransa'da bu savaslarda Ingiltere'nin yaninda katiliyor. Kisacasi somurgeci batili devletler ticarete kapali Cin ticaretine girebilmek ve somurgelestirebilmek icin uyusturucuyu kullaniyorlar, Cin'de Opium yasaklaninca da savas aciyorlar ve ne yazik ki bu savasi kazaniyorlar ve Asya'yi zehirlemeye devam ediyorlar. Gunumuzde ise bu sefer batili devletler kendi genclerini zehirledigi icin Asyada kendi getirdikleri opiumun uretimine karsi cikiyorlar, tabi asyadaki bir cok ulkenin tarim uretimi ve ekonomisi bu opium bitkisine baglanmis durumda. Kisacasi "ne ekersen, onu bicersin" sozu gecerli oluyor somurgeci devletler icin.
Aslinda cicek olarak cok guzel bir cicekmis hatta Sophie'nin annesi bile evlerinde bir ara saksida yetistiriyormus. Sophie hic denememis haliyle ama ulkesinde cok yayginmis ne yazik ki, aslinda
altin ucgen olarak bilinen bolgenin Burma sinirinda dogan Sophie, unlu eroin kacakcisi
Khun SA'nin kendi ordusuyla yasadigi ormana yakinmis oldukca, genelde tepemizde CIA helikopterleri dolasirdi diyor.
Neyse Sophie ulkesinde universite egitimini ve masterini tamamladiktan sonra Japonya'nin Asya devletlerindeki ogrencilere sagladigi bursu kazaniyor. (Japonya bu ve benzeri konularda bir bakima asyadaki diger ulkelere "abilik" yapiyor, ekonomisi guclu bir asya birligi olusturmaya calisiyor ama bence Cin'le olan gecmisten gelen sorunlarini cozmesi gerek bu buyuk asya birligi icin.) Sophie Japonya'ya gelmeden once Malezya'da japonca dersi aliyor bir sure (Japonya'da yasamaktan daha ucuz oldugu icin) sonra Japonya'ya geliyor ama burada da onceki masterini tanimiyorlar bu yuzden Japonya'da ikinci masterini yapiyor ve son olarak doktorasini yapiyor. (Anlayacaginiz egitim burokrasisi her yerde var)
Tekrar konumuza donersek, Sophie doktoradan tanidigi bir japon arkadasi Keiko ile birlikte bize Kyoto'yu gezdirdiler. Keiko'da antropoloji uzerine doktorasini yapiyormus ve Tayland'li kadinlar uzerine doktora tezini yazmak icin 2 sene Tayland'da ufak bir koyde yasamis. Cogu japon gibi o da oldukca nazik ve guleryuzluydu. Aslinda japon gencliginde de amerikan kulturune karsi bir antipati olusmus durumda ama 2.Dunya savasini kaybettiklerinden dolayi cogu isteklerine boyun egmek zorunda kaliyorlarmis, ben Keiko'ya Japonya neden Irak'a asker gonderdi diye sordugumda aslinda meclisin ve halkin cogu istemiyordu ama savasi kaybettigimiz icin farkli bir karar alamadik ama bu konu uzun sure medyada tartisildi demisti.
Ertesi gun Sophie ve Keiko bizi Kobe'ye, universitelerinin oldugu sehre yemege davet ettiler. Burada bize bir baska japon arkadaslari daha, Shiro katildi. Shiro da Cin'de yasayan muslumanlar uzerine doktora tezini yapiyormus. Acikcasi Shiro kafamdaki asyali insanlar fazla icki icemez, bunyeleri farkli onyargisini yikan insan oldu, oldukca eglenceli biriydi. Tabi ki futbol muhabbeti de yapildi, tuttugu takim Osaka'ymis ve Kobe'de bir zamanlar oynayan Ilhan Mansiz'i da taniyor ama nasil oynuyor dedigimde biraz dudak bukmustu (Ilhan sezonun buyuk bolumunde sakat oldugu icin pek performansli oynayamamisti yanlis hatirlamiyorsam) Japonya'da iki onemli spor var, beyzbol ve futbol ama sanirim gencler arasinda futbol daha cok onem kazaniyor. Daha sonra o gece uyumadik Kobe'de karaoke barda sabahladik ama bu bolumu sanirim yemekler kisminda anlaticam.
Buradan sonra Osaka'ya gectik benim Kaliforniya'dan arkadasim
Shinsaku ile bulusmaya. Shinsaku'da bu aralar universiteyi yeni bitirmis ve is avina cikmisti, Osaka'ya da is gorusmesi icin gelmisti. Japonya'da is gorusmeleri aylar ve hatta yillar alabiliyor, ortalama 40-50 is gorusmesi yapiyorlar bir ise girmeden once ve bir cok testten geciriliyorlar ama bir kere ise girdiler mi kendileri ve bu sirket bir aile gibi oluyorlar ve kendilerini sirkete adiyorlar, sirketten atilma gibi bir ihtimal yok gibi, is guvenligi oldukca yuksek diger batili medeniyetlere gore, surekli is degistiren insanlara rastlamak pek mumkun degil.
Shinsaku bize Osaka'da guzel bir sushi ismarladi, orada yanimizda yemek yiyen genc kizlardan fotografimizi cekmelerini istemistik, bende ayip olmasin diye (!) bir tane de onlarla fotograf cektirdim, fotografta ustlerine cikmisim gibi gorunsede gorundugu gibi degil, uzun boydan dolayi egilmek zorunda kaldim :) Kizil sacli olanin sac modeline "Kobe kizi" modeli deniyormus ve standart bir sac modeli sayilabilir. Genelde Japon gencligi boyle giyiniyor. Aslinda oldukca modayi takip ederek giyindiklerini soyleyebilirim, ozellikle uzerine buldugunu geciren amerikan paspalligindan sonra. Genellikle fransiz ve italyan modasini takip ediyorlar sanirim ama kendi cok yaratici moda akimlari da var.Bu asagida da kendi yarattiklari moda akimina bir ornek; rengarenk oyuncak bebekler gibi giyinmek.
Ozellikle genc kizlarda paytak ordek gibi yurume modasi var, kimono giyilen zamanlarda kimono dar bir giysi oldugu icin boyle yurumek zorunda kaliyorlarmis ama simdi de japon kizlarimiz boyle yurumenin daha seksi oldugunu dusunduklerinden bu aliskanliklari devam etmekte.
Daha sonra Osaka'dan Tokyo'ya otobusle giderken yanimda ismini unuttugum bu kizla tanistim. Gercekten cok zarif ve nazik bir kizdi, ingilizcesi de cogu japona gore oldukca iyiydi. Zaten daha sonra ogrendim ki o da Kaliforniya'da dil okuluna gitmis Santa Barbara universitesinde sanirim. Su anda da Tokyo'ya benim arkadas Shinsaku gibi is gorusmesine Nissan firmasina gidiyormus. Kendisi Turkiye'yi de ziyaret etmis, Santa Barbara'da tanistigi Ece adinda turk bir arkadasi varmis, onu ziyarete Istanbul'a gelmis. Yemekleri cok sevdiginden bahsetti bir de
-"bir kac Turkce kelime biliyorum" dedi
-hmm neler ogrendin?
-Merhaba
- aa merhaba cok guzel baska
-Ceksene elini
-???
Eee evet ceksene elini tabirini de ogrenmek zorunda kalmis, artik turistlere ilk ogretilcek turkce kelime kaliplarindan biri olmus sanirim. Ben daha sonra kirican "'mu belumu" dedim ama anlam veremedi.
Japonya'da amerikanin aksine cogu kisi Turkiye'yi az biraz taniyor ve karsilastigim cogu kisi de aslinda turist olarak Turkiye'de bulunmus. Sanirim Turkiye'de japon turist sayisinda bir artma var son zamanlarda.
Son olarak Japonlarin garip adetlerinden bahsetmek istiyorum, oncelikle ne zaman fotograf cektirseniz elleri ile baris isareti yaparlar, yasli-genc kadin-erkek farketmez. Sonra bir sey anlattiginizda onlarin fikrini sormak istediginizde once bir durur bas sallar "aaahhh" derler, sonra susarlar, siz israr edince "ya ne dusunuyosun sence" diye anca o zaman gene bi "aaahhh" cekip fikirlerini soyluyorlar. Degisik sasirma efektleri var "sohoooooo" gibi. Son olarak da her zaman cok nazikler, asansore girdiginizde bile onunuzde 50 yasindaki kadin egiliyor, haliyle sizde egilmek zorunda kaliyorsunuz. Sonuc olarak gercekten cok sicak kanli ve nazik insanlar, mutlaka ziyaret edip kendiniz gorun derim ben :)
Kategori:
gezi_