güncel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
güncel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Eylül 2007

Hepimiz sarışın mavi gözlüyüz

Bizim kültürümüzde ne kadar eziklik varmış, ne kadar özentilik varmış bunu televizyon sayesinde öğrendik. Televizyonda izlediğim 10 reklamdan 8'inde oyuncular mavi veya yeşil gözlü, Turkcell reklamlarında sarışın mavi gözlü çocuklar (hepsi ama bir iki değil), türk dizilerinde asıl oğlan/kadın ikilisinden biri mutlaka mavi gözlü vs... Bu reklam ve programları görüp hiç halkın arasına karışmadan büyüseniz sanırsınız ki türklerin çoğunluğu sarışın mavi gözlü.

İspanyolu, italyanı kendi özgün kimliklerini, kara kaşından kara gözünden utanmadan sıcak kanlılığını öne çıkararak kendi stilleriyle reklamlarını tanıtımlarını yaparken bizler sarı saç boyası ve mavi lenslerin arkasına saklanıyoruz sanki.

Doğan görünümlü şahin gibi olalım yeter bize zaten, sarışın mavi modern beyaz avrupalı modeline "şeklen" benzeyelim, teknolojisiydi gelişmişliğiydi önemli değil. Televizyoncularımız kararlı valla, bir gün hepimizi sarışın mavi gözlü yapacaklar.

23 Ağustos 2007

5 saniyelik yaşam molası

Bugün işten erken çıkıp türk blog yazarlarını tanıtmak ve bloglar hakkında konuşmak amacıyla konuk olarak TRT Radyo programına gidiyordum. Haliç köprüsüne yaklaşırken trafik vardı, bir araç kaza yapmıştı sanırım, küçük ticari araçlardan biriydi, tam köprü üzerinde sol şeritte duruyordu araç, önü ezilmiş ve camı çatlamış olarak. Az ilerisinde ise yerde üstü gazete kağıdı örtülü orta yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim bir adam yatıyordu, gazete kağıtları kanı örtmeye yetmemişti bu sefer.

Daha trafikte ben kaza yerine yaklaşmakta iken karşı yönde gelen trafikte bir araç durmuştu, eli kameralı bir adam koşarak kaza yerine yaklaştı ve kamerasını kurmaya başladı. Ben tam kaza yerinden geçerken çekime başlamıştı. Olay yerinde 3 polis vardı, biri telefon ediyor diğer ikisi ise sadece kaza yerini meraklı bakışlarla izleyen araçlara elleriyle duraksama yapmadan geçin anlamında el işaretleri yapıyorlardı. Pek işe yaradığı söylenemezdi, hiç kimse 5 saniyelik yaşam molasını kaçırmak istemiyordu. Ölümü görmek istiyordu herkes, belki acımak istiyorlardı, belki farklı birşeylere tanık olmak istiyorlardı ve en önemlisi belki de hissetmek istiyorlardı.

Sonra ise trafik olabildiğine açıktı, 5 saniyelik yaşam molasının ardından bütün sürücülerin tek avuntusu E5'in açık yollarıydı.

Eve döndüğümde televizyonda serinlemek için nehire giren bir ayının sopa ve taşlarla dövülerek öldürülüşünü izledim. Yaşam çok garipleşti, sanki öyle bir hale geldi ki bazılarının yaşadığını hissedebilmesi için bazılarının ölmesi gerekiyor.

2 Ağustos 2007

Bloglar gelişiyor

  • Öncelikle 11 Ağustos'ta Türk Blog Yazarları 2.buluşması düzenleniyor, bu sefer wifi internet bağlantısı, çeşitli sunumlar yer alacak ve bunun dışında buluşma internetten canlı olarak yayınlanacak. Detayları burada.
  • Sadece bloglar için Bloglama.com bünyesinde blog yazanlar tarafından bir reklam şebekesi kuruldu, ben de destek vermek için ilk defa reklam alıcam günlüğüme ama bannerlar için bir yer ayarlamak gerek önce sitemde.
  • Blograzzi yenilenmiş, kullanıcı yüzü daha güzel olmuş bence umarım daha da gelişir zamanla.


Blog yazarlarının çabalarıyla yavaş yavaş güzel çalışmaların oluştuğunu görmek çok güzel. Umarım zamanla büyüyerek artacaktır bu gelişmeler.

22 Temmuz 2007

Uzun zaman oldu

Uzun bir süredir yazamıyordum o yüzden özet geçeceğim,
  • Birleşmiş Milletler Hidrojen Enerjisi Teknolojileri merkezinde işe girdim, Aralık ayına kadar çalışacağım.
  • Neden Aralık derseniz, çünkü Aralık'ta yaylalar yaylalar derim
  • Keyfim yerinde sanırım bu aralar
  • Şu Backwoods denilen purolara sarmıştım bu aralar sigara içmeyeceğim diye, şimdi onu da kesmeye çalışıyorum zira feci ağız kokusu yapıyor
  • 1 aylığına spor salonuna kayıt olmuştum, ilk gün gittim bir daha da uğramadım. Hem önemli olan katılmaktı zaten. Evde kendi çapımda şnavf mekik yapıyoruz bişeyler...
  • En yakın arkadaşım Evren evlendi, çok güzel bir düğündü, ben de düğün için slayt gösterisi hazırladım ama şimdi bağlantım yavaş olduğu için yükleyip gösteremem. Kendisi şu anda balayında sanırım sıcak kumlardan serin sulara atlıyor ve başka bir sürü şey daha yapıyordur, ne güzel...
  • Yarın da kuzenim Çınar evleniyor, Rus gelin geliyor
  • Babamın kuzeni erkek çocuğu bekliyor, bu haber üstümdeki ağır bir yükten kurtardı beni zira artık Ulaş soyadını taşıyan tek genç erkek ben olmayacağım, gerçi zaten soyadı Ulaş olan bir sürü insan var bizim aileden olmayan, hatta dört ayaklı olanlarımız bile mevcut, bakınız.
  • Yorumlara cevap yazmıyor, yazıların devamı ikinci bölüme deyip ikinci bölümleri yazmıyorum, 2 haftada bir yazı giriyorum... Sanırım kötü bir blogger oldum, karanlık tarafa bile geçiyor olabilirim...
Şimdilik bu kadar, diğer gelişmeleri yazımın ikinci bölümünde anlatıcam (yerseniz)

5 Temmuz 2007

1440$ ve bu kadar büyük ilgi ne için

İşte bunun için.

Devir gösteriş yapanların devri, devir modaya uyanların devri, devir sadece en popüleri tüketmeyi sevenlerin devri. Mantıklı düşünebilenlerin değil.

13 Haziran 2007

PS3 ve Garip Çoban

Sony firmasının oyun konsolu Playstation çoğu zaman farklı ve aykırı reklamları ile dikkat çekmeyi başarmıştır. Playstation 3 için hazırladıkları reklamlar da farklı değil üstelik bu reklamda eski türk rock gruplarından Moğollar'ın Garip Çoban adlı şarkısını kullanmışlar.

Uyarı: reklam filmi cinsellik içermektedir.

6 Haziran 2007

Bastır Mastır ve boyun yalama

Bu yanda gördüğünüz fotoğraf Taksim metro istasyonunda bir reklam panosunda yer almaktadır. Şimdi sevgili reklamcı arkadaşlar; Türk Dil Kurumu'nda "mastır" diye bir kelime yoktur ne var ki Google'da mastır diye aratırsanız bu kelimenin oldukça yaygın kullanıldığını göreceksiniz. Tamam yabancı sözcükleri türkçemize katma gayretiniz takdire şayan ama zaten master kelimesinin o anlamdaki türkçesi "yüksek lisans" olarak mevcuttur, bu mastır kelimesini okuyan ve düzgün bir ingilizce ve türkçe dil bilgisine sahip insan sizin reklamını yaptığınız programlardan koşarak kaçar. Hayır madem Work&Travel'ı ingilizce yazmayı biliyorsunuz, Master'ı da olduğu gibi yazın. Yabancı özentiliği biraz su yüzüne çıkmış sanki ürettiğiniz "mastır" kelimesinde;

-Abi master'a havalı bir isim lazım, yüksek lisans havasız kaçıyor
-Tamam o zaman okunduğu gibi yazalım mastır olsun
-Vaay çok yaratıcısınız

Bunun dışında geçenlerde arabayla giderken yol üstünde bir fotoğraf stüdyosu vitrini dikkatimi çekti, hani fotoğraf stüdyoları camlarında stüdyolarında çekilmiş yeni evli çiftlerin fotoğraflarını yayınlar ya, işte en yaratıcı yeni evli çift fotoğrafını gördüm orada;
"Damat gelinin boynunu yalıyordu!"
Hani tamam zevkler tartışılmaz, fantezi kulvarında böyle bir fotoğraf çektirmek istemiş olabilirsin ama bunu yayınlamalarına izin vermekteki mantık nedir? Arabayla geçerken stüdyonun camında bebek fotoğrafları, yeni evli birbirine sarılmış mutlu çiftlerin fotoğraflarını izlerken bir anda yüzünde şeytani bir gülümseme ile gelinin boynunu yalayan bir damat görmek garip oluyor gerçekten. Olayın şoku ile o vitrinin fotoğrafını çekemedim ne yazık ki...

10 Mayıs 2007

Yeni internet kanunu

Lyn yeni çıkan 5651 sayılı İnternet kanunu hakkında ki kafasındaki soru işaretlerini ve bu kanunun blog yazarlarına etkilerinden bahsetmiş, bence mutlaka okuyun.

3 Mayıs 2007

Güncel

Bir süredir günlüğüme yazamıyordum, üzerimde bir bezginlik var sebebini bilmediğim ama yavaş yavaş elimi tekrar alıştırmam lazım :)

Yazmadığım süre için de Genelkurmay'dan Türkiye'de internet yeterince kullanılmıyor diyenlere nispet olacak şekilde tahminim dünya tarihinde bir ilk olan sanal muhtıra geldi. Bence bu muhtıranın internet ortamından duyurulması oldukça mantıklıydı çünkü Genelkurmay Başkanı aslında 12 Nisan'da çok benzer açıklamalar yapmış ama pek dikkate alınmamıştı, sanki sadece "Genelkurmay Başkanı'nın sözleri" olarak yorumlanmıştı, benzer ve daha sert dilli bir açıklamayı resmi internet sitelerinden yaptıklarında ise "Askerden muhtıra" adını aldı... Demek ki açıklamayı nasıl yaptığınız bile bir konudaki ciddiyetinizi medya önünde değiştirebiliyor. Bunun dışında internet üzerinden yapılması sayesinde tüm basın organlarına aynı anda, sansürsüz olarak iletilmiş oldu bir bakıma. Tabii ki tüm halka da, üstelik hiç bir kelimesi sansürlenmeden, atlanmadan ve anında. Ordu profesyonel bir kurum olduğu için teknolojiyi kullanması da gayet mantıklı. Gönül isterdi ki muhtıra vermeye ihtiyaç duymasaydı ordu, işler bu kadar gerilmeden uzlaşmacı bir politika izleyebilseydi iktidar partisi...

Bunun dışında hayatımda ilk defa gözlemlediğim, Ankara ve İstanbul'da ailecek piknik gibi gidilebilecek olaysız mitingler yaşandı, gerçekten güzel sahnelerdi. 1 Mayıs mitingi için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim ne yazık ki, o geçmiş yılların kopyası gibiydi. Biraz da çok üst üste gelmişti sanırım olaylar... Polis köprüden geçen neredeyse her arabayı durdurup aramış, herkes çile çekmiş ama düşünüyorum da bir araba infilak etse köprü üzerinde 1 Mayıs günü sanırım bunun etkileri çok daha büyük ve yıkıcı olurdu, o bakımdan kontrolleri çok da eleştiremiyorum.

Sanırım ilkbahar ayları insanların içindeki reform duygularını harekete geçiriyor çünkü reform kokusu sadece ülkemizde değil sanal platformda dünyada da kendini gösterdi. Digg adı verilen ve oylama usulü işleyen kullanıcı tabanlı haber sitesinde HD-DVD lerin kodu kırıldığı haberinin sansürlenmesi üzerine yüzlerce Digg yazarı bu haberi yaymaya başladı ve sonunda pes eden Digg oldu. Bu kod ve arkasındaki yaklaşımı bir sonraki yazımda daha net açıklamaya çalışacağım.

Bunun dışında bana yeni araba alındı. Amerika'ya gitmeden önce peugeot 206 kullanıyordum, kriz zamanında almıştık, sonra Amerikaya giderken babam nasılsa kimse kullanmayacak bu arabayı satalım demişti ben de olur demiştim, kriz dönemi alıp piyasaların açık olduğu bir dönemde sattığımız için o arabanın satışından kar bile etmiştik. Sonra o parayı bankada döviz olarak tuttuk ve ben 2.5 yıl sonra döndüğüm de bankada vadede yatan para daha da artmıştı. İşte o parayla temiz 2.el 14.000 km'de tam donanımlı bir peugeot 307 aldık yani neredeyse masrafsız olarak arabayı güncelledik diyebilirim :) 307'ler için çok elektronik arıza çıkarabildiklerini duydum ama şimdilik gayet memnunum arabamdan, güzel denk geldi bence.

Yalnız yeni araba alırken arabanın ruhsatını üstünüze çıkaracaksanız bir daha düşünün derim tecrübelerimden çünkü kasko firmaları istatiksel bir yaklaşım sergiliyor. Şöyle ki; eğer 20-30 yaş arasındaysanız ekstra, eğer cinsiyetiniz erkekse ekstra ve gene belli araba markalarına göre ekstra kasko ücreti biniyor... (Peugeot'lar da ekstra kasko ücreti alıyorlar çünkü peugeot 106'larına turbo motor taktırıp kanatlandıran ve duvara yazılan yüzlerce türk gencimiz var, onlarda kaza oranlarına bakıp demek ki Peugeot'lar daha fazla kaza yapıyor onlardan daha fazla sigorta parası alalım demişler ki burada aslında bir haksızlık var çünkü arabanın sadece markasına göre karar veriyorlar sanırım halbuki marka ve modele göre karar vermeleri gerekir) Sonuç olarak arabanızı annenizin üstüne alırsanız yaş ve cinsiyet farkından doğan ekstra kasko ücretlerinden kurtulabilirsiniz aklınızda bulunsun.

Son olarak İstanbul'a dönüşümle birlikte tekrar bahçe katında yaşamaya başladım ve haliyle haşere arkadaşlarım beni yalnız bırakmıyorlar. Evimiz İstanbul'un göbeğinde yer almasına rağmen evimizdeki haşere çeşitliliği tropik ormanları kıskandıracak nitelikte. Artık haşereler öyle bir boyuta ulaşmış ki öldürdüğüm bazı örümceklerden neredeyse kan çıkıyor. Biraz daha büyük olsalar "egzotik yemek" adı altında ızgaraları yapılabilir o derecede durum.

Mert Ulaş İstanbul'dan bildirdi, esenlikler dilerim efendim...

26 Mart 2007

Evli ama müsaitmiş

Burada son haftasonum olduğu için geçen cumartesi gecesi son kez bir bara gidelim dedik arkadaşlarla, barda otururken yanıma bir kadın yaklaştı ve benimle tanıştı, konuşmaya başladık. Sanırım oldukça alkollüydü, muhabbet ilerledikçe bana evli olduğundan bahsetti ben sormadan, sanırım 35li yaşlarındaydı... Daha sonra bana içki ısmarlamak istedi, sonra telefon numaramı almak istedi ki ben zaten bu hafta içinde ülkeden ayrılacağımı söylemiştim... Tabii ki muhabbeti kısa kesip ayrıldım arkadaşlarla bardan.

Bu ilk kez de başıma gelmiyor, daha önceden de benzer muhabbetler yaşamıştım. Aslına bakarsanız Bay Area adı verilen silikon vadisini de içine alan bölgede barlara genelde orta yaşlı bayanlar geliyor. Bugün Türk Blog Yazarları'nda Blog gazetesini okurken şu haberi gördüm. "Evliyim ama müsaitim"... İnanın gerçek bu, özellikle benim Amerika'da yaşadığım bölgede çok yaygın sanırım. Şimdi Türkiye'de de bu tarz insanlar için bir site kurulmuş.

Ben genelde liberal bir bakış açısına sahibimdir dünya görüşünde, kimi insanlar açık ilişkilere, birden fazla eşliliğe inanırlar, ben buna inanmıyorum ama isteyen istediği şeye inanır ve istediği şeyi yaşar sonuçta herkesin kendi hayatı buna itirazım yok ama işte o zaman kafama şu soru takılıyor, "madem açık ilişkilere inanıyorsun, çok eşliliğe inanıyorsun, neden evlendin ki?"

-Eşim beni aldatıyordu, intikam aldım?
Aldatılıyorsan boşanırsın, bence insanın özel hayatı intikam oyunları oynanan bir alan olmamalı, özel hayatımızın kişiliğimize büyük bir etkisi vardır, oynanan bu intikam oyunları sizce kişiliğinizi, ruh halinizi de etkilemez mi?

-Evliliğimde baştaki heyecanı kaybettim
Amaç heyecan fırtınası olmamalıdır zaten bence evliliklerde, roller coaster'a binmiyorsunuz.

-Aldatmanın heyecanını seviyorum
Hmm aldatılmanın heyecanını?

-Toplum tarafından evlilik kavramı dayatılıyordu, ben de sırf o yüzden evlendim ama hayatımı da dilediğim gibi yaşamak istiyorum.
Eğer evliliğiniz de aldatıcak cesareti gösterebiliyorsanız eminim en baştan toplum baskısına karşı koyabilecek cesaretiniz de vardır, başka bir sebep olmasın?

-Eşim boşanmaya yanaşmıyordu, aldatmaktan başka çarem yoktu
Kimse kimseyi bağlayamaz, boşanma işlemi taraflardan yalnızca birinin isteği ile kanunlar yönünde gerçekleşir. İlk önce yasal yollardan bütün haklarınızı aradığınıza emin misiniz?

-Tek başıma yaşlanmak istemiyordum.
O halde yaşam tarzınızı gözden geçirin, çok eşli olup yaşlandıkça birbirleriyle hala dayanışma içinde olan bir çift görmedim ben hayatımda, çevrenizdeki örneklere bakıp sanırım benzer kanıya siz de varabilirsiniz. Demek ki çok eşliliğin sürekliliği konusunda bir takım sorunlar var. Eğer eşiniz aldattığınızı öğrenirse ve evliliğe devam ederse muhtemelen birbirine destek olan çiftler gibi değil de birbirinden nefret eden çiftler olarak yaşlanacaksınız.

-Eşim beni fiziksel olarak tatmin etmiyordu
Belki de evliliğin fiziksel ihtiyaçlardan daha derin bir amacı vardır. Belki de artık kafanızda evlenilecek adam/kadın ile birlikte olunacak adam/kadın ayrımından kurtulmanızın vakti gelmiştir.

-Evlendiğim adam/kadından daha iyisini hakediyorum
O zaman boşanın ve öyle yeni birini arayın, aldatarak bulacağınız "daha iyi eşin" etik değerlerini de sorgulamayı unutmayın, sonuçta şu anda sizinle ama ileride aynı aldatma mantığı ileride ki müstakbel eşi için de neden geçerli olmasın?

-Bu dünya düzeni böyleydi, ben sadece ayak uyduruyorum
Çevrenizde bulunan, örnek aldığınız kişilerin tüm dünya düzenini temsil ettiğine emin misiniz? Bunun dışında çevrenizde yaygın olan davranışlar mı daha önemlidir, sizin kendi içinizde ki huzurunuz mu? Çevremizden gördüklerimizi taklit etmek sadece kolay olan yol olmasın?

-Hem evliliğin hem de çok eşliliğin avantajlarını yaşamak istiyorum
En dürüst cevap. Ben de hem bütün gün uyumak hem de bir şeyler üretip saygı kazanmak istiyorum, olur mu acaba?

Burada eleştirirken hiç etik ve din konularına girmemeye çalıştım, sonuçta herkesin etik değerleri ve inançları farklı ama olaya pragmatik, bilimsel bir bakış açısıyla bakınca bile çok anlamsız geliyor bana.

14 Mart 2007

100$a laptop

Daha once de MIT Media Laboratuvarı'nın kurucusu Nicholas Negroponte'in 100$a dizustu uretim hayalini duymustum. Iste cok yakinda (bu yaza) bu hayal gercek oluyormus ve Arjantin, Brezilya, Talyand ve Libya 10 milyon siparis etmis bile... Simdi su haberi okuyun, benim 1700$lik dizustunde bile olmayan yaratici ozelliklere sahip bu bilgisayari neden Turkiye'nin siparis etmedigini anlarsaniz da bana bir haber verin. Turkiye bazi seyleri kacirmak uzere olmasin?

Buradan
da her cocuga bir laptop fikrinin internet sitesine ulasabilirsiniz.

7 Mart 2007

Tirnagim koptu kolumu kestiler

Bir gun elinizi yanlislikla kapiya sikistirdiginizi ve tirnaklarinizdan birinin koptugunu dusunun, cok sinirinizi bozan ve kotu gorunen bir durum degil mi? Siz de bir doktora gidiyorsunuz care olarak. Doktor tirnaginiza bakiyor ve size diyor ki;

"Uzgunum kolunuzu kesmek zorundayiz"

- Ama sadece tirnagim koptu
-Evet ama kabul edersiniz ki igrenc gorunuyor, en garanti yol butun kolu kesmek

Cok absurd degil mi? Iste bence butun Youtube sitesinin mahkeme karari ile Turkiye icinde kapatilmasi da bu kadar absurd bir sey.

Youtube'da veya baska bir yerde her zaman olacak bu tur provakatif videolar, ne yaparsak yapalim. Bugun Youtube'u kapat, yarin Google Video'yu, ertesi gun baska bir video sitesini... Sonu var mi bunun? Bizim bu tur provakatif videolarla bas etme yolumuz bu mu devlet olarak?

Ifade ozgurlugunun kisitlanmasi veya sansurlenmesiydi, suydu, buydu hic bunlara girmeyelim. En akilci sey olarak once surece bakalim isterseniz once;
  • Birisi veya bir kurum turklugu ve Ataturk'u asagiladigi icin Youtube'u mahkemeye veriyor.
Hata 1) YouTube'un kurumsal hicbir sucu yok bu video hakkinda, ben de simdi yunanlilari asagilayan bir video koyabilirim ve o video da aninda Youtube'da yayinlanir. Internette ki butun video sitelerinde bu boyledir. Asil mahkemeye davali olarak sunabileceginiz bu videoyu yukleyen (IP adresi tespiti yontemi ile) kisi olmalidir. (cunku Youtube'a uye olurken uyelik anlasmasinda yuklenen icerikten hicbir sekilde sorumlu tutulamayacagi ve her turlu irkci veya kucuk dusurucu videonun uyelik sartlarini ihlal ettigi acikca belirtilmistir, yani asil suclu Youtube'un uyelik anlasmasini ihlal edip bu videoyu yukleyen sahistir)
  • Daha sonra mahkemenin karsisina delil olarak Youtube'da bulunan video icerigi bir cd icerisinde sunuluyor.
Hata 2) Yetersiz delil veya mahkemeyi yonlendiren bir delil oncelikle. Siz davaci olarak bir websitesi sahibi kurumu gosteriyorsunuz ama sonra delilinizde sadece bu sistem icerisindeki videoyu secip cikartip bunu delil olarak mahkemeye sunuyorsunuz, yani eksik olarak sunuyorsunuz. (ornek vermek gerekirse ben bu sozkonusu videoyu kendi blogumda yayinlayip, bakin yunanlilar Ataturk hakkinda neler soylemis hadi protesto edelim diye yazsaydim ve birisi bu videoyu gunlugumde gorup Ataturk'u asagilamaktan bana dava acsa ve delil olarak sadece bu videoyu sunsa, altinda yazdigim yaziyi hic gostermeden, bu yeterli bir delil olur muydu?)
  • Bu delili izleyen hakim dogal olarak butun turklugu ve Ataturk'u asagiladigina karar veriyor.
Burada hic bir hata yok, cunku hakimin gorevi Turk Ceza Kanunu'nu uygulamaktir, bu video gercekten asagilayici bir nitelige sahiptir. Turklugu ve Ataturk'u asagilamak suc sayilmali midir? Dusunce ozgurlugunu kisitlar mi? Bunlar apayri bir tartismanin konusu, su anda sadece surece odaklanalim cunku butun bu ifade ozgurlugu tartismalarindan ote internet suclarinda yarginin isleyisinde bir hata var, asil sorun burada basliyor.
  • Iste en cok hatanin islendigi bolum, cezaya karar veriliyor ve deniyor ki bu sitenin ulke icinden butun yayini Telekom tarafindan engellensin...
Hata 3,4,5,...) Oncelikle sizce karari veren hakim Youtube'u hic kullanmis midir? Youtube nedir biliyor mu? Bence bilmiyor ve aslina bakarsaniz bilmesi de gerekmez, onun gorevi yargiyi saglamak, hic kimseden her konuda bilgi sahibi olmasini bekleyemezsiniz ama iste Youtube'un ne oldugunu bilmesi gereken bir kisi var... O da mahkemede gorev alan "bilir kisi". Oncelikle bu mahkemede bir bilir kisi var miydi acaba? Eger hakim bir bilirkisiye gerek duyulmadigina karar verdiyse o da hatali cunku apacik ortada ki kendisinin internet bilgisi yetersiz, bir bilir kisi raporu istemeliydi. Eger bir bilir kisi varsa cok afedersiniz ama bir halt bildigi yokmus...

Neden mi? Oncelikle bilir kisi delilin yetersiz oldugunu gorememis, bilir kisi dava acilan kurumun uyelik sozlesmesini incelememis, bilir kisi bu videoyu yukleyenin Youtube degil, Youtube'un kullanici sartlarini ihlal eden bir uye oldugunu cozememis. Bilir kisi illa ki bu videoyu engellemek istiyorsa sadece bu videonun baglantisinin engellenebilecegini de bilememis, bilir kisi demis ki "tirnak kopmus, kolu keselim". Ama iste bilir kisi kolu kesmeyi bile dogru duzgun becerememis cunku proxy ayarlarini degistirerek turkiye icinden hala Youtube'a ulasilabilecegini bile bilememis. Bu bilir kisi neyi bilmis?

Dedigim gibi hakim bir bilirkisi raporuna gerek gormeden bu karari verdiyse hatali, yok bilirkisi raporuna gore bu karari verdiyse de bilirkisinin "bilirligini" bir daha gozden gecirmek lazim. Turkiye'de internet konusunda kimler bilir kisilik yapiyor, bunun da bir arastirilmasi lazim.

Son olarak diyebilirsiniz ki Youtube'da Bush hakkinda asagilayici birsey yayinlandi mi hemen siliniyor, Turkiye hakkinda yayinlandi mi hicbir sey yapilmiyor, belki de sopa gostermemiz gerekliydi. Oncelikle YouTube bir amerikan sirketi ve dunyada simdiye dek tanidigim hicbir sirket bence yeterince demokratik degil, bunu kabul etmek gerekiyor. Peki nasil bir karar alinmaliydi mahkemede? Oncelikle YouTube'a bir ihbar gonderilmeliydi "bu videonun hemen gosterimden kalkmasi" yonunde daha sonra da "tekrar boyle bir video yuklenirse bunun gosterimini engellemek icin Youtube sitesinin nasil onlemler alacagi" bir dilekce ile sorulmaliydi mahkeme tarafindan. Bir de bu videoyu yukleyenin YouTube kullanici sozlesmesini ihlal ettigi ve Turk hukumeti gozunde suc isledigi belirtilir ve bu kisinin IP adresi istenirdi. Eger tekrar boyle bir video yuklenir ve YouTube sitesi bunu yayinlarsa iste o zaman ikinci bir ihbar gonderilmeli ve "sopayi o zaman gostermeliydik". Ikinci ihbarda "bakin bu konuda ki hassasiyetimiz konusunda sizi daha once uyardik ama sizin tarafinizdan bu konuda olumlu bir gelisme gorememekteyiz, son bir tekrari karsisinda Turkiye Hukumetinin YouTube sitesine erisimi engellemekten baska caresi kalmayacaktir" denilebilirdi. Bundan sonra eger gene ayni olay tekrar ederse erisim engellenir ve engelleme mesajinda "Youtube sitesi Turk devletinin hassasiyetini, USA devletinin hassasiyeti ile ayni oranda koruyamadigi ve Turklugu asagilayan irkci videolar icerdigi icin ikinci bir emre kadar erisimi engellenmistir" denilebilirdi.

Iste olay boyle intikal etmis olsaydi ben yurtdisinda yasayan bir turk olarak, "bakin Turkiye'de demokrasi yok, iste bu da kaniti" diyenler karsisinda ulkemi savunabilecektim.

Turkiye'de en yavas isleyen surec belki de yargidir ama bu davada sanirim gereginden fazla hizli islemis ve bir cok hata yapmis. Internet su anda dunyada ki en buyuk sektorlerden biridir ve Turkiye bu konuda yargisini, kanunlarini guncel tutmazsa cok buyuk bir hata islemis olur. Eger hukuk okuyorsaniz ve "su sisteme bak, ben bu sistemde nasil avukat/hakim olurum" diye dusunuyorsaniz siz de hatalisiniz cunku "bir eksikligin/yanlisligin oldugu her yerde, bunu duzeltebilecekler icin bir is firsati vardir".

27 Şubat 2007

Yasam icin yakaris

Ben balik burcuyum, belki bu yuzden bilmiyorum ama suyla ilgili herseyi cok seviyorum, banyoya girdigimde genelde kuveti doldurup icinde saatlerce sessizce oturabilirim, zaten dusta da cok kaldigimi soyler herkes, annem oglum bu kadar saat banyoda ne yapiyorsun diye sorar, ben de oturuyorum annecim, yalnizca oturuyorum derim... Neden mi suyu seviyorum? Sadece suyun iyilestirici ozellikleri hakkinda bir arama yapin internette, karsiniza binlerce dokuman cikacaktir, gecmis tarihten beri suyun iyilestirici ozelligi bir cok kulturde kullanilmistir, sadece suyun sesi bile kimi zaman yeterli olmaktadir.

Ben bir gercegi ne yazik ki kabullenmeye basliyorum... Ben kendi cocuklarima, yani muhtemelen bir on yil sonra, "kizim/oglum cok su icme, suyu idareli kullanalim" demek zorunda kalicagim, ben cocuklarim dusta 5 dakikadan fazla kaldiginda onlari uyarmak zorunda kalacagim, kendi hayatim boyunca beni dinlendiren nadir seylerden birinden onlari mahrum etmek zorunda kalacagim. Neden mi? Cunku suyumuz tukeniyor... Suyumuzun tukenmesi ne demek biliyor musunuz? Hayir bilmiyorsunuz, bu TRT'de 80'li yillarda yayinlanan "aman suyumuzu dikkatli kullanalim" reklamlari tadinda birsey degil... Bu sadece biraz dikkatle cozulecek birsey degil... Suyumuz tukenmeye basladiginda daha az dus alacagiz, suyumuz tukenmeye basladiginda temizligimiz azalicak, salgin hastaliklar artacak. Suyumuz tukenmeye basladiginda elektrigimiz kesilecek (Turkiye'nin hala en buyuk enerji kaynagi barajlar), suyumuz tukenmeye basladiginda kuraklik baslayacak, kuraklik basladiginda bize oksijen saglayan agaclar yok olucak, agaclar yok oldugunda bizim besin kaynaklarimiz hayvanlar, tarim alanlarimiz, hepsi yokolacak. Suyumuz tukenmeye basladiginda ne olacak biliyor musunuz? OLUCEZ... Bu kadar basit. Bir insanin yasamasi, fiziksel olarak hayatta kalabilmesi icin gerekli uc ana maddeyi hatirlayalim; soludugumuz hava ve icerdigi oksijen, beslendigimiz besinler ve su... Iste bu sonuncu su olmayinca ilk ikisi de olamayacak zaten.

Su anda is yerinde bilgisayarinin basinda onundeki isleri dusunuyorsun belki, ya da sicak evinde ne olucak bu ulkenin hali diye dusunuyorsun belki, belki de televizyon karsisinda magazin programlari izliyorsun... Suyun tukendiginde bu isler sana o kadar bos gelicek ki... Bir on yil sonra cocuklarin sana "anne/baba suyumuz tukenirken onlem olarak ne aldi sizin kusaginiz?" diye sordugunda "Yavrum biz kendi isimize baktik, televizyon seyrettik, tuketmeye devam ettik, oyle muhabbet ettik iste" cevabini vermeye ne kadar yakiniz biliyor musunuz? Ne kadar saglikli olursak olalim bizden iki sonra ki nesilin, torunlarimizin hic hayata gelemeyecegi gercegine ne kadar yakiniz biliyor musunuz?

Bugun amerikada ki cogu restoran da su, kola ve benzeri iceceklerden daha pahaliya satilmaktadir. Herseyin para hesabini yapan amerikalilarin bu fiyat politikasi tesaduf mu? Bu yazimi felaket tellaligi yapmak mi saniyorsunuz? Belki de diyorsunuz ki "amaaan boyle bir sey olsaydi bilim adamlari soylerdi, devletimiz soylerdi, sen hangi kaynaga dayanarak soyluyorsun ki bunlari"... Belki de "bunlar hippie laflari, beni etkilemiyor" diyorsunuz, belki de "amaan zamani gelsin onun da bir caresine bakariz" diyorsunuz...

Bush hukumeti ne yapti biliyor musunuz? Kyoto'yu imzalamamak icin cesitli bilim adamlarina kuresel isinma karsiti bildiriler vermeleri icin rusvet verdi cunku kyotoyu imzalamak demek ekstra olarak para harcamak demekti. Bugun dunyanin en saygin bilim insanlari tarafindan kuresel isinma ve isinmanin kaynagi olarak insanlar ve sanayilesme olduguna kesin bir gercek gozuyle bakilmaktadir. Ben hayatim boyunca fen okudum ve bir yuksek muhendisim, eger gene de benim laflarimi "hippie lafi" olarak goruyorsaniz en azindan en altta verdigim kaynaklari inceleyin, saygin bilim adamlarinin goruslerini dinleyin. Onlara da inanmiyorsaniz kendiniz arastirin. Son gunlerde televizyonda kac bilim adaminin aciklamasini dinlediniz? Medya sizce bilim adamlarinin sozlerini mi yoksa ratingleri mi daha ciddiye aliyor? Zamani geldiginde geregine bakariz diye dusunuyorsaniz sizi temin ederim zamani geldiginde siz ve butun sevdikleriniz olmus olacak, eger bu tur kuresel doga olaylari sadece zamani geldiginde cozulebiliyor olsaydi sizce dunyanin en guclu devleti Amerika Katrina kasirgasinin bu kadar olume ve ekonomik zarara yol acmasina izin verir miydi? Hukumetlerin basindaki adamlarin sizin hayatiniz ve iki kusak sonrasi icin tasalandigini mi dusunuyorsunuz? Saf olmayalim, lutfen saf olmayalim...

Peki ne yapabilirsiniz, ne yapabiliriz? Oncelikle bu gercegin dunyanin bir numarali sorunu oldugunu tum insanlarin kabullenmesi lazim. Bu gercegin yayilmasi lazim. Dunyada ki tum ulkelerin Kyoto protokolunu imzalamasi lazim ve bu protokolde tek basina yeterli degil ama iyi bir baslangic en azindan... Turkiye'nin Kyoto protokolunu imzalamadigini biliyor muydunuz? Bu protokolu imzalamasi icin internet uzerinden bir kampanya baslatilmis durumda, siz de elektronik olarak imzanizi atabilirsiniz bu adresten. Eger bir gunluk yaziyorsaniz lutfen bu konuya deginen bir yazi hazirlayin, ben bu konuda yazi yazmamis arkadaslarimin surekli olarak bu konuda yazmalari icin basini yiyecegim, belki bana sinir olacaklar ama yasamimiz soz konusu... Bunun disinda Sunipeyk yapabilceklerimiz hakkinda guzel bir liste hazirlamis. Son olarak sesinizi duyurmak icin 1 Mart 2007 gunu tum dunyada saat farki gozetmeksizin 19:55-20:00 saatleri arasinda yetkililerin dikkatini cekebilmek icin 5 dakika herkes tum enerji kaynaklarini kesme kampanyasi duzenliyor, evdeyseniz tum elektrikleri kesin, arabadaysaniz arabayi kenara cekip bekleyin... Sadece 5 dakika... Bu gercekten dikkat cekebilmek icin kucuk bir ozveri degil mi? Belki arabayi yana cektiginizde arkanizda ki kornaya basacak, belki de tam isten gelmis evde oturup en sevdiginiz diziyi izlerken TV'yi kapamak zorunda kalacaksiniz ama terazinin diger ucunda "yok olma tehlikesi" var... Gene de karar sizin tabi ama bu yaziyi sonuna dek okuduysaniz ve bu eylemlerden hicbirini yapmak istemiyorsaniz bence geleceginiz hakkinda net bir karar verdiniz. Dunyamiza tecavuz ediliyor lutfen buna goz yummayalim.

Bilmiyorum tehlikenin buyuklugu hakkinda daha fazla nasil dikkatinizi cekebilirim, belki de yalvarmam lazim... Tamam yalvariyorum;

Merhaba benim adim Mert Ulas, size yalvariyorum benim, sizin, cocuklarinizin ve gelecek kusaklarimizin hayati tehlikede. Yalvariyorum kuresel isinmayi ciddiye alin, yalvariyorum su tuketiminizi ve genel tuketiminizi azaltin, yalvariyorum yeni bir esya/kiyafet/araba alirken dusunun buna gercekten ihtiyacim var mi diye, yalvariyorum bu yakarislarin daha fazla kisiye ulasmasini saglayin.



Kaynak isteyenler Uygunsuz gercek filmini izleyebilir ve Turkiye'de ki su gercegi prezentasyonunu okuyabilir WWF sitesinden. Bunun disinda Tema Vakfi'nin Su kaynaklari ve Kuresel Isinma ile ilgili yazilarina da goz atabilirsiniz.

25 Ocak 2007

Ismail Cem

Ismail Cem'in olum haberini simdi ogrendim, Turkiye'de begendigim cok nadir politikacilardan gercek bir beyefendiydi, basimiz sagolsun.

Ismail Cem icin de bir kose bandi hazirladim, diger kose bandi ile ayni sekilde sitenize koyabilirsiniz sadece kodlari farkli (ve sitenin sol tarafinda);

Ilk CSS kodu;

/* Corner Banner
----------------------------------------------- */
#topleft {
position: absolute;
left: 0;
top: 0;
display: block;
height: 146px;
width: 146px;
background: url(http://img254.imageshack.us/img254/8072/ismailcem29to.gif) no-repeat;
text-indent: -999em;
text-decoration: none;}
Ikinci Html kodu,

a href='http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0smail_Cem' id='topleft' title='Ismail Cem`in anisina'>Ismail Cem`in anisina/a>

(not bu kodu kopyalarken kodun en basina "<" ve kodun en sonunda "/a>" nin basina "<" karakterini de ekleyin lutfen, blogger bunu yazarken direkt kod olarak algiladigi icin ben koyamadim burada)
Kodlarin nasil yerlestirilecegini gormek icin lutfen onceki yazimi okuyunuz.

Hrant Dink'in anisina

Hrant Dink'in anisina kosede gordugunuz kose bandini hazirladim, eger begendiyseniz siz de bir kac adimda bunu kendi blogunuza yerlestirebilirsiniz. Bandin uzerine tiklandiginda Vikipedia'da ki Hrant Dink makalesine ulasabilirsiniz.

(Kod javascript kullanmadan sadece CSS kodlamasi icerir)

Blogger kullananlar icin kodun yerlestirilmesini adim adim gosteriyorum;

Kodu yerlestirmek icin once Blogger'a giris yapin ve blogunuzun Template kismina girin, buradan Edit Html kismina gecin.

Daha sonra kodumuzu CSS satirina ekliycez, bunun icin "Edit HTML" kisminda biraz asagiya iniyoruz, ben Links kismindan hemen once koydum.

(not: net goremiyorsaniz resmin uzerine tiklayarak buyultebilirsiniz)

Buraya asagida verdigim CSS kodunu kopyalayip yapistirin;

/* Corner Banner
----------------------------------------------- */
#topright {
position: absolute;
right: 0;
top: 0;
display: block;
height: 146px;
width: 146px;
background: url(http://img381.imageshack.us/img381/5472/hosgoru8ze.gif) no-repeat;
text-indent: -999em;
text-decoration: none;}
Son olarak biraz daha asagiya iniyoruz ve body> kodunu buluyoruz, body> kodundan hemen sonra da ;

a href='http://tr.wikipedia.org/wiki/Hrant_Dink' id='topright' title='Hrant Dink`in anisina'>Hrant Dink`in anisina/a>

(not bu kodu kopyalarken kodun en basina "<" ve kodun en sonunda "/a>" nin basina "<" karakterini de ekleyin lutfen, blogger bunu yazarken direkt kod olarak algiladigi icin ben koyamadim burada)
bu kodu kopyalayip yapistiriyoruz.

Bundan sonra yapacagimiz tek sey "Save template" demek. Kaydedildikten sonra kontrol etmek icin sitenize bakabilirsiniz. (refresh etmeyi unutmayin)

21 Ocak 2007

Ogrenmek ve bilmek

O kadar cok sey ogrenmemize ragmen bazen hala hic bir seyi bilemiyoruz.

Dusunce ozgurlugunun gerekliligini ogrensek bile dusunceleri yuzunden daha hala kac kisinin olecegini bilemiyoruz mesela.

31 Aralık 2006

Kitalararasi yilbasi sorunsali

Cocukken yilbasini hep evde ailece birlikte kutlardik sonra ben buyudum arkadaslarimin evinde kutlamaya basladim, annemlerde arkadas gruplariyla disarida kutlamaya basladi. Simdi ise oldukca buyumus olmaliyiz cunku bu yilbasina annem ve babam Cin'de, ablamlar Hollanda'da, ben ise Amerika'da giriyorum. Artik yilbasina ayni evde degil, ayni sehirde degil, ayni ulkede degil ve hatta ayni kitada bile birlikte girmiyoruz. Simdi yarin ilk annemler girecek sonra ablamlar en son da ben ama sorun surada ki kutlamak icin kimi saat kacta aramam gerekecek?

Not: Bir de her sene yilbasinda canim ulkemin TV haberlerinde "Avusturalya yilbasina gene erken girdi" esprisi artik yapilmasin lutfen.

11 Kasım 2006

Vizyon sahibi olmak ve Ataturk

Nasil bir vizyon sahibi olunur? Gecmise donup baktigimizda karsimiza cikan o buyuk liderler sahip olduklari vizyonu nasil kazandilar, bu vizyonu nasil paylastilar ve bunu gerceklestirmek icin neler yaptilar?

Herkesin bir vizyonu vardir ama cogu zaman "kisisel vizyonlar" guzel bir hayat surmenin otesine gecmez. Bu vizyonlar nasil olusur peki? Onceki yazimda bahsettigim gozlemler sayesinde. Cogu birey etrafinda gozlemledigi ve kendilerini mutlu, rahat hissettiren seylere odaklanir, onlari elde etmek ister, onlarin hayalini kurar. Kimi icin bu paradir, kimi icin mutlu bir aile, kimi icin statu. Iste ne var ki bunlarin hepsi bir "kisisel hayal ya da amac" olmaktan oteye gecemez, bunlar bana gore bir vizyon degildir.

Bir vizyonu "Vizyon" yapan nedir peki? Bir vizyonun milyonlarca kisiyi etkilemesi nasil olur? Oncelikle bir vizyon kesinlikle bencil ve subjektif olamaz, sadece kendi cikarlarini gozeten bir insanin asla bir vizyon sahibi olabilecegini dusunmuyorum. Vizyonlarin olusum surecine bakarsak; kisi cevresini gozlemler ve yasadigi sistemde eksik gordugu mantaliteleri, gelistirilebilecek olgulari farkeder. Bu gozlem sureci sonunda kisi kafasinda olabilecekleri dusunur ve kendine gore ideal bir sistem hayal eder. Bence bu asamada hala bu bir vizyon degil utopyadir. Peki vizyon ile utopyanin farki nedir? Vizyon yaratmak icin sadece kendi ihtiyaclarimizi degil, yasadigimiz cevrenin de ihtiyaclarini cok iyi gozlemlememiz gerekir, cevremizdeki insanlarla empati kurabilmeli ve onlarin ihtiyaclarini da gozlemleyebilmeliyiz. Cogu kisi bu ihtiyaclarinin farkinda bile degildir cunku yasadiklari hayat disinda baska bir hayat dusunemezler bile ama "vizyon sahibi kisi" bu insanlara disaridan bakip onlarin ihtiyaclarini fark eder ve kendi vizyonunda bu ihtiyaclara da yer verirse "utopyadan vizyona gecis"te ilk adimi atmis olur. Ikinci adim ise mantikli bir planinizin olmasi gerekir, sadece ideal bir gelecegi dusunmek hayalcilikten oteye gecemez cunku.

Bu plani nasil insaa edersiniz peki? Oncelikle yasadiginiz donemi ve gelismeleri cok yakindan takip etmelisiniz, her gelismeyi gozlemlemeli ve vizyonunuzda nasil bir yere sahip olacagini dusunmelisiniz. Bu gelismelerden mutlaka bazilari vizyonunuzu gerceklestirmek icin bir firsat olarak karsiniza cikacaktir. Bunun disinda toplumda aktif, katilimci ve uretken bir birey olmalisiniz. Bundan sonra zaten hersey kendiliginden olusacak, taslar yerine oturacak ve ne yapmaniz gerektigi net bir sekilde onunuzde duracaktir.

Son asama olarak da bu vizyonunuzu insanlarla nasil paylasacaksiniz? Onlara nasil ifade edebilirsiniz daha once hic hayal bile etmedikleri bir seyin onlar icin daha iyi olacagina? Onlarla ayni dili konusarak... Onlarin ihtiyaclarini biliyorsaniz, onlara karsi empati duymussaniz ve bu vizyonu onlar icin yarattiysaniz, o zaman kendinizi ifade etmeniz sandiginizdan daha kolay olacaktir.

Simdi tum bu anlattiklarimdan sonra Ataturk'un hayatini dusunun; yikilmak uzere olan hasta bir devlet, tum kuvvetli yabanci ordular harita uzerinde coktan bolmus topraklarimizi, isgalcilerle isbirligi icinde olan bir padisah, 1.Dunya savasindan yeni cikmis yorgun ve yoksul bir millet... Ve Ataturk diyor ki "Bu milleti tum isgalcilerden kurtaricaz ve bagimsizligimizi ilan edicez" Bu kosullar altinda boyle bir aciklama cogu kisiye utopik gelmistir ama Ataturk'un sadece hayalleri degil, bir plani, bir vizyonu vardi. Yillarca cephede savasirken kendi halkini ve mevcut medeni devletleri gozlemlemisti, devamli olarak orduda ve toplumda aktif bir rol almisti ve butun gelismeleri kendi vizyonu icin takip ediyordu. Padisah onu isgalcilerin istegiyle Samsun'a gonderdiginde o bunu bir surgun olarak dusunmedi, o bunu turk halkina vizyonunu anlatmak icin bir firsat olarak gordu ve sonra butun kongrelerde bu vizyonunu onlarin dilini konusarak anlatti, sadece hayalini degil bunu nasil basaracaklarini neler yapmalari gerektigini, kafasindaki plani anlatti... Bundan sonrasi kolay miydi? Hayir hic degil ama ona inanan ve ayni vizyonu paylasan milyonlar ile hareket ediyordu artik. Sonunda zafer kazanildiginda Ataturk sadece bir asker olsaydi, bu vizyonu sadece ulkenin basina gecmis olmak icin yaratmis olsaydi sonrasinda bunca devrimi gerceklestirir miydi? Ataturk icin ozgurlugun kazanilmasi vizyonu icin gerekli olan ilk bolumdu sadece, bundan sonra asil turk halkinin hayal edemedigi hayati onlara gostericekti ve omru yettigi kadariyla da bir cok seyi gosterdi. Cumhuriyet donemindeki fotograflara bakin, sadece Ataturk'un fotograflarindaki kendine guveni ve isiltiyi gozlemlemeyin, Ataturk'un cevresindeki insanlarin gozlerine bakin. Bazen fotograflar kelimelerden fazla sey ifade eder, neredeyse hepsinin gozlerinde bu vizyonu yakalayabilirsiniz, Ataturk'un dusuncelerini o donem belki hicbiri tam olarak anlayamasa bile ilerlemenin verdigi o isiltiya sahipti herkes. Peki simdi Ataturk'un olumunden sonra aradan gecen altmis sekiz yil sonunda ne oldu? Ben bugun ki siyasetcilere baktigimda hic biri bana o vizyonu vermiyor, cogu onu bunu kirmadan nasil oy toplarim, nasil iktidar olurum derdinde. Ulkemiz oyle bir halde ki gunu kurtaralim, bugunku dunya duzeninde ezilmeyelim yeter mantalitesi mevcut. Ne oldu ulkemizin vizyonuna? Ne oldu gozlerdeki o kivilcima? Altmis sekiz yil boyle buyuk bir vizyonun unutulmasi icin yeterli olmamaliydi, bu vizyon yuzyillar boyu nesilden nesile akmaliydi. Ben on kasimlarda Ataturk'un olumunu dusunmuyorum, kazandigimiz zaferleri, cumhuriyeti dusunmuyorum. Ben her on kasimda bu vizyonu dusunmek istiyorum cunku biliyorum ki bizi bir butun olarak ileriye goturecek sey bu vizyondu, beni tarih dersinde heyecanlandiran bu vizyondu. Bugun ulkemizin vizyonu budur diyememek beni uzen, Ataturk'un olumu degil.

Yeni dunyada vizyonunu kaybeden sadece devletler mi? Cogu sirkete bakin hepsinin "sozde" bir vizyonu vardir, hepsi sozde ulke cikarlari ve gelisime baglar vizyonunu. Hicbiri size samimi geliyor mu? Acikcasi bana gelmiyor, ben sirketlerin vizyonlarini okurken bile "ne zaman kaybi" diyorum kendime. Cengiz Catalkaya'nin Marketing Post adli guncesinde Sergio Zyman'in (Coca Cola'nin efsanevi pazarlama muduruymus) sozlerini okudum;
Yenilik diye bir şey çıkardınız, para kazanmayı unuttunuz! Şimdi ve hemen para kazanın! Yarın ya da yıllar sonra değil. Tam şimdi. Nakite dönüştürün fikirlerinizi ve büyüyün. Piyasayı ne kadar çabuk kaplarsanız (bknz. Coca Cola, P&G ) o kadar çabuk büyürsünüz.
Ozet gecmek gerekirse para, para, para diyor kendisi. Bir pazarlamacinin amaci dogal olarak bir urunu mumkun oldugunca iyi pazarlamak ve bundan para kazanmaktir bunda suphe yok ama bu yaklasimla bir insana yaklasirsaniz "para kazandigim surece nasil kazandigim, pazarlarken hangi etik degerleri cignedigim onemli degildir" diye dusunmez mi? Cogu Amerikan sirketi calisanlarin islerine yeterince bagli olmadiklarindan, sirketleri ile bir dusunemediklerinden, motivasyon dusuklugunden yakinir. Eger bir sirketin motivasyonu "para kazanmak" ise ozur dilerim bu benim icin yeterli degil, ozur dilerim benim hayallerim ve yaraticiligim bu kadar ucuz degil, ozur dilerim para benim kendimi bir butun hissetmeme ve bir amac ugruna calistigimi dusunmemi saglamiyor. Eger para tek basina mutluluk gostergesi olsaydi, gelismis ve belli refah duzeyine ulasmis ulkelerde bu kadar cok anti-depresan satilmazdi. Bir vizyon sahibi olmak ve bu yolda para kazanmakta hicbir yanlis yok, vizyonunuz "para kazanip tekel olmak" uzerine kurulu olmadigi surece.

Internet'te yeni baslayan Web 2.0 akimini dusunun, bu akim neden bu kadar heyecana ve canliliga yol acti? Insanlar tekrar internet uzerinde projeler kurup para kazanabildikleri icin mi? Para herkes icin onemli bir etken ama bence asil heyecani yaratan Web 2.0 nun, sosyal internetin altinda yatan mantaliteydi "Power to the people" (Gucu insanlara/halka verin) Surekli tarafli medya kuruluslari, sadece para pesinde kosan sirketler, kisitlayici ve kontrolcu mantalite... Tum bunlardan sikilmisti insanlar ve birileri bunu gozlemledi, baska birileri buna uygun altyapiyi hazirladi (sunucu tabanli programlama dilleri, stream edilebilen(akici?) medya) ve iste tum bu teknolojik gelismeleri gozlemleyen ve vizyon sahibi insanlar da gucu ve kisitlama yetkisini kullanicilara devreden sistemler insa ettiler. Amerika'da ve dunyada milyonlarca insanin kullandigi Craigslist'i ve ardinda yatan vizyonu okuyun. Bugun silikon vadisinde calisan yeni mezun bir muhendise sordugunuzda hemen hemen hepsi Web 2.0 mantigindaki bir firmada calismak ister cunku gelecegi burada gorurler. Google ve Microsoft arasinda secim yapmalari gerektiginde Google'u secerler, cunku bu insanlar bu vizyona inaniyorlar ve kendilerini bunun bir parcasi olarak gormek istiyorlar.

Bu konuda sanirim saatlerce konusabilirim ama baglamak gerekirse, calistiginiz sektor, yaptiginiz is ne olursa olsun bunda gelistirilebilecek yonleri dusunun, kendinizi adiyacak bir yon bulun, kendi alaninizda vizyon sahibi olan yenilikci insanlari arastirin. Vizyon sahibi olmak icin illa ki bir vizyonun lideri olmaniz gerekli degildir, ayni vizyonu paylasan diger insanlara katildiginizda da ayni mutlulugu ve doyumu hissedersiniz. Bu vizyonu ileri tasiyabilirsiniz, yeter ki icinizdeki isiltiyi kaybetmeyin, gun boyu sikintidan ne yapacagini bilemeyip sacma seylere prim veren bir birey olmayin. Bugun ki duzen hosunuza gitmiyorsa degistirebilirsiniz kosullar ne olursa olsun. Kendinizi degersiz ve umitsiz hissettirmelerine izin vermeyin. Her yil 10 kasimda vizyonunuzu ve bize bu vizyonu sunan insani hatirlayin.

8 Kasım 2006

6 Kasım 2006

Amerikan futbolu

Gecen cumartesi oda arkadaslarimla ilk defa amerikan futbolu macini seyretmeye gittim, California (Berkeley) ile UCLA arasinda oynanan buyuk maclardan biriydi. Arkadaslarim kurallari anlattilar biraz, aslinda zevkli ama bana gore biraz yavas bir oyun yani bekleme suresi cok, futbol gibi akici degil. Sonucta 38-24 bizim takim (California) kazandi. Neyse disariya cikip bu atmosferi gormek de hosuma gitti aslinda. Belki firsat bulabilirsem bir beyzbol macina da gitmek istiyorum. Bu arada asagidaki cektigim videoda daha cok devre arasinda yapilan gosteriler, bando takimi ve ponpon kizlar mevcut. Eger macin onemli ozet goruntulerini izlemek isterseniz onlarda burada.

Bu arada gecen hafta sali gunu gittigim Placebo konseri guzeldi ama konserin yapildigi yer buyuk bir kapali tiyatro salonuydu ve o salonda amplifikatorlerle konser verilince ses kalitesi pek hos cikmadi. Bir suru de video cekmistim, buraya koyucaktim ama videolari sonradan izledigimde ses cok gurultulu oldugu icin kameram sacmalamis, goruntuler var ama sesler yerine sadece bir bogultu var onun icin koymadim. Ama siki durun 6 Aralik'ta hangi konsere gidiyorum? Damien Rice :)